Gençlerin Yeni Mekanı Yerli Mekan Herşeyi Bulabilirsiniz |
|
|
| NUTUK - Büyük Eser | |
| | |
Yazar | Mesaj |
---|
al bırde burdan yak Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 1022 Yaş : 37 Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!! İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Yaz. : Süper Moderatör Ruh Hali : Points : 57755 Kayıt tarihi : 27/02/09
| Konu: Geri: NUTUK - Büyük Eser Salı Mart 10, 2009 7:10 pm | |
| Bu tel, 22 Ocakta elimize gelmişti. Hemen telgraf başında, öğleden önce saat 11.30�da şu teli yazdım:
22. 1. 1920
Harbiye Nazırı Cemal paşa Hazretlerine
1 -Verilen notayı, olduğu gibi gönderir misiniz?
2 -Yapılan öneriyi yerine getirmekte ivedilik göstermeyiniz. Notayı inceledikten sonra görüşlerimizi bildireceğim.
Mustafa Kemal
Cemal Paşa�nın, imzasını gizleyerek verdiği yanıt şuydu:
Çok ivedidir. Kadıköy. 22.1.1920
Ankara�da Yirminci Kolordu Komutanlığına
Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine:
Notanın kısaltılmış örneği aşağıdadır:
1- Özel olarak seçilen subayların Ulusal Kuvvetler kurmaylıklarına gönderilmeleri.
2- On Dördüncü Kolordudan bir kısım erleri ayırıp terhis ederek ulusal Kuvvetlere yollamak.
3- Top kaması ve başka aletler kaçırılması.
4- Zonguldak�tan İstanbul�a gelen taburun geri gönderilmesini geciktirmek.
5- Afyonkarahisar�dan Alaşehir�e alay göndermek.
6- Bursa�dan Bandırma�ya bir alay göndermek.
7- Bu işlerde Harbiye Nazırı ile Genelkurmay; Başkanının parªmağı olduğu anlaşılmıştır. Kırk sekiz saat içinde bu iki kişinin görevªlerinden uzaklaştırılması.
Dikkat buyurulursa Aydın cephesi işi bu notada söz konusu bile değildir. Bu notaya yanıt olarak: ��Bir, iki, üçüncü maddeler yalandır. Dördüncü konu benim zamanımda değildir.Ben, başvurmaları üzerine geri gönderdim. Beşinci konuda tümen komutanını deliştirdim. Altıncı konu, yani Ahmet Anzavur konusu da güvenlikle ilgilidir. Bu konuda yazışmalarımız vardır. Şimdi de dosyalar incelenirse anlaşılır.�� denildi. Kabul etmediler. Bunun üzerine üç yol söz konusu oldu: Notaya birinci yanıttan sonra yanıt vermemek ve içindekilere kulak asmamak. Hükümetin toptan çekilmesi. Benim çekilmem. Birinci yol tutulacak olursa, burada bir kötülük çıkmasından korkuldu. İkinci yol tutulursa, onların istediklerinin olacağı ve Ferit Paşa�nın işbaşına geleceği düşünüldü. Bu duruma göre, benim çekilmem ve Nazırlığın vekillikle yönetilmesi yeğlendi. Kararınız ne yolda olursa olsun önce bana bildirilmesini rica eder ve sizlere üstün saygılarımı iletirim efendim. (Ferik Cemal)
Başyaver
Salih
Cemal Paşa bu notada, Aydın cephesinin söz konusu edilmediğine işaret etmekle bilmem ne demek istiyor?
Kuşku yok ki, söz konusu olan Aydın cephesidir, ona yardım işidir ve Ulusal Kuvvetlerdir. Yalnız, Cemal Paşa bu dokundurmasıyla, işleri bu duruma sokanın Temsilciler Kurulu olduğunu anlatmak İstemektedir.
Cemal Paşa�ya, bu teline yanıt olarak yazdığım telle, şu buyruğu verdim:
22.1.1920
Harbiye Nazırı Cemal Paşa Hazretlerine
Görevden çekilerek İngilizlerin isteğine uymanız öyle ağır bir durum yaratır ki, sizin çekilmemekle ortaya çıkacağını düşündüğümüz durumdan daha ağır olur. Bundan başka Temsilciler Kurulunun bir delegesi olan sizin, Temsilciler Kurulunun haberi olmaksızın ve dahası, onun görüşüne karşıt olarak çekilmeniz kabul edilemez. İngilizlerin sizi zor kullanarak, görevden yırabileceklerini bile biz hesaba kattık ve tez elden önlemler aldık. Şu duruma göre, önce notayı, olduğu gibi bildirmenizi; sonra olup bitenlerden bilgi vererek kararımızı beklemenizi ve sarsılmaksızın görevinizde kalmanızı kesin olarak istiyoruz.
Temsilciler Kurulu adına
Mustafa Kemal
Ali Rıza Paşa�ya da şu teli yazdım:
Ankara, 22.1.1920
Yüksek Sadrazam Hazretlerine
İngilizlerin, Harbiye Nazırının ve Genelkurmay Başkanının değişªtirilmesini istemeleri devletin siyasal bağımsızlığına kesin bir saldırıdır. Bu saldırı, bir süreden beri yurdumuzun bölüşülmesi ve siyasal varlığımızın ortadan kaldırılması yolunda dünya kamuoyunda sürüp giden tartışmalaªrın kesin bir karara bağlanmış olması sonucu mudur; yoksa siyasal varlığımızı ortadan kaldırma yolunda yapılacak girişimlerin ne sonuç vereceğini anlamak için yapılmış bir deneme midir? Ya da, İtilâf devletlerinin. alıştıkları gibi, birbirlerine sorup danışmaya gereklik görmeksizin, bir başına söz yürütme yolunda herhangi bir davranış mıdır? Bunları ayırt edebilmek için elimizde bilgi yok; böyle bir bilgiyi edinemeyiz de. Gene Yunanlıların Salihli cephesinde başlayan saldırılarının bu girişimlerle ne ölçüde ilgisi olduğunu da kestiremeyiz. Fakat, siyasal bağımsızlımıza yöneltilen açık saldırıya devletçe bir şey demez, ulusça da göz yumarsak siyasal varlığımıza karşı en kötü kararlara ve işlere kendimiz yol açmış olacağımıza kuşkumuz yoktur. Öyle ise, İngilizlerin İstanbul�da yapabilecekleri saldırılar ne biçim ve ölçüde olursa olsun, içtekiler ve dıştakilerce Müdafaai Hukuk Cemiyetine dayandığı bilinen hükümetin, bu öneriyi kabul etmeyeceğini sert bir dille bildirmesi ve Harbiye Nazırı ile Genelkurmay Başkanını ne yapıp yerinde tutması kesin isteğimizdir. Bunun dışında uysalca bir davranış, yalnız ulusun bağımsızlığına ve varlığına aykırı olmaz; hükümeti de, ulusa karşı vermiş olduğu sözden dönmüş ve bağımsızlık uğrunªdaki ulusal savaşlarımızı geciktirmiş ve güçleştirmiş duruma sokar. Bunun için, hükümet kabul etse bile biz; hükümetin, Kurulumuza karşı olan yüklenmesini bozmakla, ulustan aldığı gücü büsbütün yitirmiş olduğunu; bağımsızlığı zedeleyici tutum ve davranışından dolayı hükümeti sorumlu saydığımızı kamuya duyurmak zorunda kalırız. Hükümetin direnmesi üzeªrine İngilizler Harbiye Nazırını zor kullanarak görevinden atmak ve bütün hükümeti düşürmek yoluna gitseler bile, bu durum gerek dışa gerek içe karşı, onların buyruğuyla nazırı görevden çıkarmak durumundan daha elverişlidir. Durumun gelişme evreleri üzerine bir iki saata değin bilgi verªmenizi yüksek katınızdan rica ederiz. İstanbul ile haberleşmeyi İngilizler engellerlerse ulusal bağımsızlığımız uğruna ulusal ve dinsel savaş ilan etme yolunda ilerleyeceğiz.
Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk
Cemiyeti Temsilciler Kurulu adına
Mustafa Kemal
O gün Cemal Paşa�ya da şu teli yazdım:
Kişiye özel ve çok ivedidir. 22 Ocak 1920 | |
| | | al bırde burdan yak Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 1022 Yaş : 37 Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!! İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Yaz. : Süper Moderatör Ruh Hali : Points : 57755 Kayıt tarihi : 27/02/09
| Konu: Geri: NUTUK - Büyük Eser Salı Mart 10, 2009 7:10 pm | |
| Harbiye Nazırı Cemal Paşa Hazretlerine
İngilizlerin buyruğu üzerine Harbiye Nazırlığını bıraktığınız anlaªşılıyor. Devletimizin ve ulusumuzun bağımsızlığına dokunan bu çekilmeyi, ne olursa olsun, kabul etmemek sizin ve bizim ödevimiz gereğidir. Biz ödeªvimizi sonuna değin yapmak için her türlü önlemi alıyoruz. Sizi de, yerinize oturup nazırlığınızı sürdürerek ödevinizi yapmaya çağırıyoruz. Eğer kişiªsel ya da inançsal herhangi bir nedenle görevde kalmak istemiyorsanız, İngilizlerin notası üzerine değil, bağımsız bir ulusun nazırına yaraşır biçimªde ayrılırsınız. Sorunu, kişisel bir açıdan değil; bu karışmanın, yurdumuz için akla gelebilecek ağır yıkımların başlangıcı olabileceği açısından incelemenizi rica ederiz. Nazırlıktan böyle çekilmeniz, İngilizlerin karışmalarını ve bağımsızlığımızın zedelenmesini kolaylaştıracaktır. Eğer görev başına gelmemekte direnirseniz, İngilizlerin ulusal bağımsızlığımızı bozduğunu ilan ederken Harbiye Nazırının da yurt ödevini yapmamaktan sorumlu olduğunu ağır bir dille eklemek zorundayız. Notada yazılanları, bir gün sonra bildirmeniz ve şimdiye dek Kurulumuzla ilişki kuramayacak biçimªde yerinizden uzaklaşmanız, durumu ağırlaştırmaktadır.Yanıt vermenizi ister ve rica ederiz.
Temsilciler kurulu adına
Mustafa Kemal
Sadrazam ile telgraf başında şu görüşmeler oldu:
Babıâli, 22 Ocak 1920
Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti
Temsilciler Kuruluna
Harbiye Nazırı Cemal Paşa�nın hükümetten çekilmesi ve Genel kurmay Başkanı Cevat Paşa�nın görevinin deliştirilmesi, yalnız İngilizlerce istenmemiştir. İngiltere, İtalya ve Fransa temsilcileri hükümete ortak bir ültimatom vererek ve gerekçe bildirerek kırk sekiz saat içinde bu isteğin yerine getirilmesini istemişlerdir. Bu ağır öneri karşısında. hükümetçe duªrum enine boyuna görüşüldükten sonra toptan çekilmeye karar verildi. Millet Meclisi toplanmış bulunsaydı hükümetçe başka türlü davranılabilirªdi. Önerilerini geri aldırmak için, üç devlet temsilcileri katında, ileri sürªdükleri gerekçe yadsınarak, gerekli girişimde bulunuldu. Temsilciler önerilerinde direndiler. Hükümetin çekilmesi kesinleşmişken Cemal Paşa, Millet Meclisinin daha görüşmelere başlayamadığı bir zamanda hükümetin çekilªmesinin yurdun yüksek yararına aykırı olacağını, söyleyerek ve böyle bunaªlımlı bir zamanda hükümetin çekilmesinin, İstanbul�u Anadolu�dan ayırmaya dek varıp çok ağır sonuçlar doğuracağını ileri sürerek, kendisinin çekilmeªmesiyle işin çözüme bağlanmasını yeğledi. İşin evreleri bunlardır. Millet Meclisinin, en çok bir iki güne dek çoğunluğu sağla***** toplanması kesin olarak beklendiğinden, hükümet her türlü sorunu Meclisin gözleri önüªne serecektir. Sizin bu konuda hiçbir girişimde bulunmamanız gerekir. Çünkü, söz Millet Meclisinindir. Hükümet üyeleri durumun ağırlığını iyice anladıklarından, işlerinin ve davranışlarının doğruluğuna inandıklarından, en elverişli kötü durumu seçmişlerdir. Karışmalara son verileceği, cumartesi sabahına değin bildirilmezse hükümetin çekileceği ve bundan doğacak sonuçların sorumluluğunu kabul etmeyeceği bildirilir.
Sadrazam
Ali Rıza
Baylar, Sadrazam Paşa, kendilerini aşağılayana değil de bize sert ültimatom veriyor.
Kongre, 22.1.1920
Sadrazam Paşa Hazretlerine
Yüksek telyazıları üzerine Temsilciler Kurulunca bir karar almak için, her şeyden önce ültimatom örneğinin olduğu gibi bilinmesine kesin gereksinme vardır. Bunu bildirmek iyiliğinde bulunulmasını rica ederim.
Temsilciler Kurulu adına
Mustafa Kemal
Erenköy, 22/23.1.1920
Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti
Temsilciler Kuruluna
Y: Görüşüldükten sonra bildirilecektir.
Sadrazam
Ali Rıza
Burada söylemeliyim ki, hükümet bu nota örneğini, olduğu gibi bize vermek istememiş ve vermemiştir.
Sadrazama verdiğim yanıt şudur:
22.1.1920
Yüksek Sadrazamlık Katına
Ültimatom örneğini gördükten sonra kesin kararı sunacağız. Ancak, durum incelenirken dayanılan ilkelerde, hükümetle aramızda görüş ayªrılığı vardır ki, ilkin onu ortadan kaldırmak isteriz. Hükümet bizim dilekªlerimizi kendi işlerine karışma saymış; yani, dış olayı bir yana bırakarak bir iç sorun önünde bulunduğunu sanmıştır. Olayı, yalnızca yabancıların bir nazırı değiştirebilmesi bakımından düşünmek gerekir. Şu da var ki, sizin sandığınız gibi Harbiye Nazırının kendi kişiliği de söz konusu değilªdir. Bu durumda başka bir nazır ya da herhangi bir kişi olsaydı olay, gene böyle yorumlanacaktı. Öte yandan, Nazırın değiştirilmesini buyuran gücün Millet Meclisinin toplanmasına ve hükümetin açıklamasından sonra Meclisin bir karar almasına izin verip vermeyeceği de şu anda belli değildir. Millet Meclisi çalışmaya başlamadan önce ortaya çıkacak oldubittilere hazırlanmak gerektiği için, yüksek hükümetin kararını anlamak istiyoruz. Millet Meclisi çalışmaya başlamadan önce, oldubittiler birbirini kovalar ve dış olayların niteliğine uygun önlemler almakta gecikilirse, bundan doªğacak sorumluluğun da Kurulumuza düşmeyeceğini kabul buyurursunuz. Millet Meclisi gerçekten toplanır ve çalışmaya başlarsa, hükümete hiçbir şey için başvurmayacağımıza kuşku yoktur. Notayı yalnız İngilizlerin deªğil, İtilâf devletlerinin ortak olarak vermeleri dışişlerinin önemini kavraªmak için ayrı bir nedendir.
Temsilciler Kurulu adına
Mustafa Kemal
Cemal Paşa, son telimize 23/24 Ocakta verdiği yaªnıtta, çekilmesinin zorunluluğundan ve Millet Meclisinin nasıl davranacağını beklemek gerektiğinden söz ediyordu. (belge:221)
Baylar, o günün öğlesinde, Ankara, Erzurum, Sıvas, Diyarbakır, Bandırma, Balıkesir, Konya, Edime, İstanbul ve Bursa�da bulunan komutanlara durum ve görüşümüz bildirilerek dikkatleri çekildi ve düşünceleri soruldu. (belge: 222)
İstanbul�daki Onuncu Kafkas Tümeni Komutanı Kemalettin Sami Bey�e de (Berlin Elçisi Kemalettin Sami Paşa�dır), ayrıca şu buyruğu verdim:
22 Ocak 1920
Onuncu Kafkas Tümeni Komutanlığına
Hemen Rauf Bey�i bularak durumu birlikte ve güvenlik önlemi alaªrak izlemenizi rica ederiz. İngilizlerin isteğini yerine getirmek kesinlikle doğru değildir. Buraca o bakımdan ivedi önlemler alınıyor. İstanbul�daki telgraf haberleşmelerini güven altına almanız gerekir. (belge: 223)
Mustafa Kemal
Baylar, Rauf Bey�e, Bekir Sami Bey�e, Câmi Bey�e ve milletvekillerine de Kafkas Tümeni Komutanı Kemal, Müstahkem Mevki Komutanı Şevket ve Harbiye Nazırlığı Başyaveri Salih Beyler aracılığıyla ve kapalı telle bildirimi yaptım:
22 Ocak 1920
İngilizler, Harbiye Nazırı Cemal Paşa ile Genelkurmay Başkanı Ceªvat Paşa�nın görevden çekilmelerini istemişlerdir. Bu, devletin bağımsızª, ortadan kaldırmaya yönelmiş sert bir girişimdir. Onun için, bu girişime karşı ulusun göstereceği her türlü tepki, bağımsızlığı korumak için yapılacak bir savaş sayılır. Savaşın ilk döneminde ödev, milletvekillerine düşmektedir. Milletvekilleri; İngilizlerin hükümet üyelerini görevden atªtırmaya dek giden karışma ve etkilemelerle devletin siyasal bağımsızlığına yönelttikleri saldırıların Meclisçe kabul edilmediğini içe ve dışa karşı tezlikle ve kesin bir dille bildirmek zorundadırlar. Bunun nasıl yapılacağını kararlaştırarak buraya bildiriniz. Fakat, bu işler yürütülürken şu noktaları neyapıp yapıp sağlamak gerekir:
Birincisi: Meclisin dağıtılması ile ilgili bir padişah buyruğunun, Mecliste birdenbire okunması gibi bir durumla karşı karşıya kalınmamalıdır. Eğer böyle bir şeyin olabileceği yolunda en küçük bir kuşku belirirse milletªvekillerinin, girişimlerini özel toplantılar biçiminde yapmaları yeter sayılır.
İkincisi: Devletin siyasal bağımsızlığına karşı sert bir girişimde bulunulduğunu; Barış Konferansına, Avrupa uluslarına, İslam dünyasına ve yurdun her yerine duyurmak gerekir. İngilizler saldırıdan vazgeçmezlerse Meclisin ödevi, Anadolu�ya geçmek ve ulusun yönetimini ele almaktır. Bu yürütüm, bütün ulusun gücünü varlığında toplamış olan Ulusa Kuvvetlerce her yönden desteklenecektir. Şimdiden gerekli önlemler alınmıştır.
Temsilciler Kurulu adıªna
Mustafa Kemal | |
| | | al bırde burdan yak Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 1022 Yaş : 37 Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!! İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Yaz. : Süper Moderatör Ruh Hali : Points : 57755 Kayıt tarihi : 27/02/09
| Konu: Geri: NUTUK - Büyük Eser Salı Mart 10, 2009 7:10 pm | |
| Bu bildirimin örneği, olduğu gibi, bütün komutanlara bildirildi.
Baylar, ayrıca Rauf Bey�e de 23 Ocak 1920�de, Onuncu Kafkas Tümeni Komutanı aracılığıyla yazdığım kapalı telde: "Harbiye Nazırının ayrılması bir oldubitti olmakla birlikte, bu iş önemlidir, üzerinde durulacaktır. " dedim. İtilâf devletleri temsilcileri, hükümetimizi istedikleri biçimde kurmak yolunu tutmuş oluyorlardı. Yarın, Meclisin güvenoyu vereceği bir hükümete karşı da böyle davranmalarına yol açılmış oluyordu. Hükümetin, ulusa ve basına bilgi vermeden, toptan çekilme yoluna gitmeden boyun eğmesi, ulusun bağımsızlığını zedeliyordu. Olayı kapatma***** hükümeti, ulusun bağımsızlığını koruyamadığı için, Millet Meclisinde açıkça düşürmek gerekti. İşte bütün bunları Rauf Bey�e yazdım. (belge: 224)
Gene o gün, Onuncu Kafkas Tümeni Komutanına ve Rauf Bey�e şu yönergeyi vermişti:
Hükümet direnerek; Barış Konferansını; "Ulusal Kuvvetlerden dolayı Türk Hükümetinin düşürülmesine karar verilmiştir." diye bütün dünyaya ilan etmeye zorlamalı idi. Hükümetin, önceki hükümetler gibi, ulusal bağımªsızlıktan sessizce bağışta bulunması kişisel yetki bakımından güçsüzlüğünü, anlayış ve kavrayış bakımından da hiçbir zaman güvenilir durumda olmaªdığını bir daha açıkça göstermiştir. Bunca karışık işleri, yaratılış ve düşünüş bakımından bu denli güçsüz kişilerle yürütmeye çalışmanın artık yolu yoktur. Bu duruma göre, hükümetin son olaydan ötürü düşürülmesi gerekir. Uluªsun genel güvenini kazanabilecek bir hükümetin işbaşına gelmesi yolunda çalışınız. (belge: 225)
ANADOLU�DA BULUNAN SUBAYLARIN TUTUKLANMASI KARARI
Baylar, yabancıların İstanbul�da saldırıları artırarak nazır ya da milletvekillerinden kimilerini tutuklamaya başlayabileceklerini kestirip, böyle bir davranışa karşılık olmak üzere, Anadolu�da bulunan yabancı subayların tutuklanmasına karar verdim. Bu kararımı ve buna göre önlem alınmasını, 22 Ocak 1920 günü Ankara, Konya, Sıvas ve Erzurum�daki Kolordu Komutanlarına, kişiye özel olarak, kapalı telle buyurdum. (belge: 226)
Baylar, milletvekillerine yazdığım tele, Vâsıf, Rauf, Bekir Sami Beylerin birlikte imzaladıkları yanıt geldi. Bu yanıtta: ��Meclis resmi olarak görüşmelere başlayınca, günün konusu olan iş dolayısıyla, hükümet çekilecektir.
O zamana değin durumun esenliği için hükümetin işbaşınªda bırakılması gerekmektedir. Siz, bir girişimde bulunmayınız ve karışmayınız. Buyruklarınızı bize bildiriniz. Görüşlerinizin bütün ilgililer katında gereği gibi savunulacağına inanınız.�� denilmekteydi. (belge: 227)
Ben, ne hükümete ve ne de Meclise bir şey yazmaªmaya karar yermiş ve artık işi sayın milletvekili arkaªdaşlarımıza bırakmıştım. (belge: 228)
Baylar, İstanbul�daki kişilerin ne gibi öğütlere uyaªrak, davranışlarını düzenlediklerini belirtmek için, şu kısa bilgiyi sunayım.
Filan siyasal temsilci, çok namuslu, doğru sözlü ve Türk dostu imiş. Bu kişi çok içten üzüntülü bir dille demiş ki, eğer Harbiye Nazırı ile Cevat Paşa çekilmeseyªdiler, Harbiye Nazırlığına el konulacaktı. Ulusal Kuvvetlerin gösterdiği aldırmazlık ve dayanç, kimilerini çıldırtıyor. Fakat ivedi davranmayın ezilirsiniz. Bana inanın.
Aşağılama varsa yapanlar utansın. Belki daha delilikler olacaktır. Fakat siz, hiç delilik yapmayın.
İstanbul�daki kişiler: �Biz, bu sözlerin içtenliğinden kuşkulanmıyoruz.� Diyorlardı. (belge: 229)
MİLLET MECLİSİNE BAŞKAN SEÇİLMEM SAKINCALI GÖRÜLÜYOR
Baylar, milletvekilleri, İstanbul�da toplanmalarından bir hafta sonra başkanlık kurulu seçimi üzerinde ve dolayısıyla Meclis başkanlığı üzerinde görüşmeye başlamışlar. Bir yerde belirtmiştim ki ben, Meclis Başkanı seçilmeyi, birtakım yararlarından ötürü, gerekli bir önlem saymış ve gereken kişilere görüşümü bildirmiştim. İşte, anlattığım gibi, bu konu üzerinde görüşülmeye başlandığı günlerde, 28 Ocak 1920 ve 1 Şubat 1920 günlerinde Rauf Bey�in yolladığı yazılarda, birtakım düşüncelerden sonra: �Biz, pek büyük sakınca doğuracak olan bu işi ileri sürmekten vazgeçiyoruz.2 denmekte (belge: 230) ve ��.. Özel, gizli bir toplantıda yeniden söz konusu oldu. Şeref Bey, seçilmenizin yararlarından söz etti�� Seçimde oyların dağılacağı yeniden kesin olarak anlaşıldığından, ulusun başında Millet Meclisine gözcü olarak kalmayı öteden beri yeğlediğinizi söyledik ve sizin için alkışlarla içten gösteriler yapıldığını gördük. Genel toplantıda Reşat Hikmet Bey başkan, Hüseyin Kazım Bey birinci başkan vekili ve Hoca Abdülaziz Mecdi Efendi ikinci başkan vekili seçildi.� Haberi verilmekteydi.
Baylar, benim başkan olmamdan söz eden, demek ki yalnız Şeref Bey oluyor. Öteki kişiler, başkanlığa seçilmemin hangi amaçla söz konusu olduğunu, gizli yapıldığı bildirilen bu toplantıda anıştırma yoluyla olsun, söylemiyorlar. Sağlam gerekçelere dayanarak, benim başkan seçilmemi söz konusu etmeliydiler. Ondan sonra, oyların dağılıp dağılmayacağını incelemeliydiler. Yalnız Şeref Bey�in sözleri üzerine genel eğilimin belli olduğu yargısına varmak, yerinde bir iş olmayabilirdi.
Baylar, Rauf Bey�in başkanlık konusundaki açıklamasına verdiğim yanıtta demiştim ki: �İleri sürülen sakıncalar önceden enine boyuna düşünülen şeylerdir. Benim başkan olmamı gerektiren nedenler bellidir. Bunlar, Ulusal Kuvvetlerin ulusça kabul edildiğini belirtmek, Meclis dağılırsa başkanlıkla ilgili görevleri güvenle yapmak, geçmişiyle uyuşmaz bir barış önerisi karşısında ulusal bir ayaklanma olursa Millet Meclisi Başkanı olarak ulusun maddesel ve ruhsal bütün gücünü ulusal savunmaya yöneltªmek düşünceleridir. Sözlerinizden, savunmayla ilgili bu nedenlerin bugün İstanbul çevresinde önemsiz görüldüğü anlaşılıyor. Eğer doğru seçim yapmamak yüzünden ulusal savunmada bugün ya da gelecekte aksaklıklar belirirse, sorumluluk, yanlışlığı yapanlara düşer .Bu işi benim kişisel düşüncelerle istemediğim yolunda güvence vermeye gereklik yoktur.��
Baylar, Harbiye Nazırının ve Genelkurmay Başkanının zorla düşürüldüğünü biliyoruz. Meclis Başkanlığına seçilen rahmetli Reşat Hikmet Bey�in, bir uydurma nedenle yabancılarca tutuklandığını öğrenmiştik. İstanbul�ªda bulunan Temsilciler Kurulu üyelerinin tutuklanmalarının düşünüldüğü, Rauf Bey�in 28 Ocak 1920 günlü teliyle bildiriliyordu. Bu olaylardan, Ulusal Kuvvetlere karşıt davranışlar bulunduğu, Meclisin dağıtabileceği, dolayısıyla, ulusal savunmaya girişme zamanının daha da yaklaştığı belli oluyordu. Ama, bu gerçeği sezinleyen azdı.
Baylar, Reşat Hikmet Bey�in kurtarılması için de Ankara�dan çalışmak gerekti. (belge: 231)
Rauf Bey�in, Meclisin durumunu anlatan 27 Ocak 1920 günlü kapalı telinde kaygı uyandıracak birtakım tümceler vardı. Örneğin: ��Hükümet başlangıçta çekilmeyi, düşünmüş, ama çekilmemiştir. Meclisin bugünkü durumu, bu işi düzeltmeye elverişli değildir. Buradaki milletvekilleªrinin durumları, Maraş çevresindeki olaylarla ilgili olarak halkın gönderdiği telleri, Genel Kurulda okumaya bile elverişli değildir. İtilâf devletlerinden filan, falan kişiye ayak uydurmamızı öğütlüyor. Toplanacak yerimiz yokªtur.�� (belge: 232, 233)
Rauf Bey�e, 7 Şubat 1920�de yolladığımız bir yazıda, şu görüşlerimizi bildirdik: ��Milletvekilleri, İstanbul�daki iç ve dış etkiler altında, barışı sağlamak ülküsünü savsakla*****, kulluk, yükselme isteği, kıskançlık, kuruntu... gibi etmenlerle bölünmüşlerdir. Arkadaşlarımız, çok sayıda milletvekilinden meydana gelecek bir çoğunluk elde edebilmek için kendi düşünce ve inançlarından boyuna bağışta bulunmuşlar ve uysal davranmak ereğiyle, hükümet ve bilinen çevreler üzerindeki etkilerini büsbütün yitirmişlerdir. Bu durum, düzeni bozmamak kaygısıyla sürdürülürse, ulus yararına aykırı isteklere ve türlü türlü tutkulara maşa olmaktan; ulusal işleri baltalayıcı kararlar alınmasını önleyememekten korkulur. Bu duruma karşı önlem şudur: Azınlık bile olsa ilkelerimize yüzde yüz bağlı arkadaşlardan bir grup meydana getirmekle yetinªmek... Bunun sakıncası, uysallığın sakıncasından azdır. Hükümeti, biç bir koşula bağlı kalmaksızın düşürmek gerekir. Kesin savaşım durumu alınması gerekir." ( belge: 234)Harbiye Nazırı Cemal Paşa Hazretlerine
İngilizlerin buyruğu üzerine Harbiye Nazırlığını bıraktığınız anlaªşılıyor. Devletimizin ve ulusumuzun bağımsızlığına dokunan bu çekilmeyi, ne olursa olsun, kabul etmemek sizin ve bizim ödevimiz gereğidir. Biz ödeªvimizi sonuna değin yapmak için her türlü önlemi alıyoruz. Sizi de, yerinize oturup nazırlığınızı sürdürerek ödevinizi yapmaya çağırıyoruz. Eğer kişiªsel ya da inançsal herhangi bir nedenle görevde kalmak istemiyorsanız, İngilizlerin notası üzerine değil, bağımsız bir ulusun nazırına yaraşır biçimªde ayrılırsınız. Sorunu, kişisel bir açıdan değil; bu karışmanın, yurdumuz için akla gelebilecek ağır yıkımların başlangıcı olabileceği açısından incelemenizi rica ederiz. Nazırlıktan böyle çekilmeniz, İngilizlerin karışmalarını ve bağımsızlığımızın zedelenmesini kolaylaştıracaktır. Eğer görev başına gelmemekte direnirseniz, İngilizlerin ulusal bağımsızlığımızı bozduğunu ilan ederken Harbiye Nazırının da yurt ödevini yapmamaktan sorumlu olduğunu ağır bir dille eklemek zorundayız. Notada yazılanları, bir gün sonra bildirmeniz ve şimdiye dek Kurulumuzla ilişki kuramayacak biçimªde yerinizden uzaklaşmanız, durumu ağırlaştırmaktadır.Yanıt vermenizi ister ve rica ederiz.
Temsilciler kurulu adına
Mustafa Kemal
Sadrazam ile telgraf başında şu görüşmeler oldu: | |
| | | al bırde burdan yak Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 1022 Yaş : 37 Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!! İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Yaz. : Süper Moderatör Ruh Hali : Points : 57755 Kayıt tarihi : 27/02/09
| Konu: Geri: NUTUK - Büyük Eser Salı Mart 10, 2009 7:11 pm | |
| Babıâli, 22 Ocak 1920
Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti
Temsilciler Kuruluna
Harbiye Nazırı Cemal Paşa�nın hükümetten çekilmesi ve Genel kurmay Başkanı Cevat Paşa�nın görevinin deliştirilmesi, yalnız İngilizlerce istenmemiştir. İngiltere, İtalya ve Fransa temsilcileri hükümete ortak bir ültimatom vererek ve gerekçe bildirerek kırk sekiz saat içinde bu isteğin yerine getirilmesini istemişlerdir. Bu ağır öneri karşısında. hükümetçe duªrum enine boyuna görüşüldükten sonra toptan çekilmeye karar verildi. Millet Meclisi toplanmış bulunsaydı hükümetçe başka türlü davranılabilirªdi. Önerilerini geri aldırmak için, üç devlet temsilcileri katında, ileri sürªdükleri gerekçe yadsınarak, gerekli girişimde bulunuldu. Temsilciler önerilerinde direndiler. Hükümetin çekilmesi kesinleşmişken Cemal Paşa, Millet Meclisinin daha görüşmelere başlayamadığı bir zamanda hükümetin çekilªmesinin yurdun yüksek yararına aykırı olacağını, söyleyerek ve böyle bunaªlımlı bir zamanda hükümetin çekilmesinin, İstanbul�u Anadolu�dan ayırmaya dek varıp çok ağır sonuçlar doğuracağını ileri sürerek, kendisinin çekilmeªmesiyle işin çözüme bağlanmasını yeğledi. İşin evreleri bunlardır. Millet Meclisinin, en çok bir iki güne dek çoğunluğu sağla***** toplanması kesin olarak beklendiğinden, hükümet her türlü sorunu Meclisin gözleri önüªne serecektir. Sizin bu konuda hiçbir girişimde bulunmamanız gerekir. Çünkü, söz Millet Meclisinindir. Hükümet üyeleri durumun ağırlığını iyice anladıklarından, işlerinin ve davranışlarının doğruluğuna inandıklarından, en elverişli kötü durumu seçmişlerdir. Karışmalara son verileceği, cumartesi sabahına değin bildirilmezse hükümetin çekileceği ve bundan doğacak sonuçların sorumluluğunu kabul etmeyeceği bildirilir.
Sadrazam
Ali Rıza
Baylar, Sadrazam Paşa, kendilerini aşağılayana değil de bize sert ültimatom veriyor.
Kongre, 22.1.1920
Sadrazam Paşa Hazretlerine
Yüksek telyazıları üzerine Temsilciler Kurulunca bir karar almak için, her şeyden önce ültimatom örneğinin olduğu gibi bilinmesine kesin gereksinme vardır. Bunu bildirmek iyiliğinde bulunulmasını rica ederim.
Temsilciler Kurulu adına
Mustafa Kemal
Erenköy, 22/23.1.1920
Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti
Temsilciler Kuruluna
Y: Görüşüldükten sonra bildirilecektir.
Sadrazam
Ali Rıza
Burada söylemeliyim ki, hükümet bu nota örneğini, olduğu gibi bize vermek istememiş ve vermemiştir.
Sadrazama verdiğim yanıt şudur:
22.1.1920
Yüksek Sadrazamlık Katına
Ültimatom örneğini gördükten sonra kesin kararı sunacağız. Ancak, durum incelenirken dayanılan ilkelerde, hükümetle aramızda görüş ayªrılığı vardır ki, ilkin onu ortadan kaldırmak isteriz. Hükümet bizim dilekªlerimizi kendi işlerine karışma saymış; yani, dış olayı bir yana bırakarak bir iç sorun önünde bulunduğunu sanmıştır. Olayı, yalnızca yabancıların bir nazırı değiştirebilmesi bakımından düşünmek gerekir. Şu da var ki, sizin sandığınız gibi Harbiye Nazırının kendi kişiliği de söz konusu değilªdir. Bu durumda başka bir nazır ya da herhangi bir kişi olsaydı olay, gene böyle yorumlanacaktı. Öte yandan, Nazırın değiştirilmesini buyuran gücün Millet Meclisinin toplanmasına ve hükümetin açıklamasından sonra Meclisin bir karar almasına izin verip vermeyeceği de şu anda belli değildir. Millet Meclisi çalışmaya başlamadan önce ortaya çıkacak oldubittilere hazırlanmak gerektiği için, yüksek hükümetin kararını anlamak istiyoruz. Millet Meclisi çalışmaya başlamadan önce, oldubittiler birbirini kovalar ve dış olayların niteliğine uygun önlemler almakta gecikilirse, bundan doªğacak sorumluluğun da Kurulumuza düşmeyeceğini kabul buyurursunuz. Millet Meclisi gerçekten toplanır ve çalışmaya başlarsa, hükümete hiçbir şey için başvurmayacağımıza kuşku yoktur. Notayı yalnız İngilizlerin deªğil, İtilâf devletlerinin ortak olarak vermeleri dışişlerinin önemini kavraªmak için ayrı bir nedendir.
Temsilciler Kurulu adına
Mustafa Kemal
Cemal Paşa, son telimize 23/24 Ocakta verdiği yaªnıtta, çekilmesinin zorunluluğundan ve Millet Meclisinin nasıl davranacağını beklemek gerektiğinden söz ediyordu. (belge:221)
Baylar, o günün öğlesinde, Ankara, Erzurum, Sıvas, Diyarbakır, Bandırma, Balıkesir, Konya, Edime, İstanbul ve Bursa�da bulunan komutanlara durum ve görüşümüz bildirilerek dikkatleri çekildi ve düşünceleri soruldu. (belge: 222)
İstanbul�daki Onuncu Kafkas Tümeni Komutanı Kemalettin Sami Bey�e de (Berlin Elçisi Kemalettin Sami Paşa�dır), ayrıca şu buyruğu verdim:
22 Ocak 1920
Onuncu Kafkas Tümeni Komutanlığına
Hemen Rauf Bey�i bularak durumu birlikte ve güvenlik önlemi alaªrak izlemenizi rica ederiz. İngilizlerin isteğini yerine getirmek kesinlikle doğru değildir. Buraca o bakımdan ivedi önlemler alınıyor. İstanbul�daki telgraf haberleşmelerini güven altına almanız gerekir. (belge: 223)
Mustafa Kemal
Baylar, Rauf Bey�e, Bekir Sami Bey�e, Câmi Bey�e ve milletvekillerine de Kafkas Tümeni Komutanı Kemal, Müstahkem Mevki Komutanı Şevket ve Harbiye Nazırlığı Başyaveri Salih Beyler aracılığıyla ve kapalı telle bildirimi yaptım:
22 Ocak 1920
İngilizler, Harbiye Nazırı Cemal Paşa ile Genelkurmay Başkanı Ceªvat Paşa�nın görevden çekilmelerini istemişlerdir. Bu, devletin bağımsızª, ortadan kaldırmaya yönelmiş sert bir girişimdir. Onun için, bu girişime karşı ulusun göstereceği her türlü tepki, bağımsızlığı korumak için yapılacak bir savaş sayılır. Savaşın ilk döneminde ödev, milletvekillerine düşmektedir. Milletvekilleri; İngilizlerin hükümet üyelerini görevden atªtırmaya dek giden karışma ve etkilemelerle devletin siyasal bağımsızlığına yönelttikleri saldırıların Meclisçe kabul edilmediğini içe ve dışa karşı tezlikle ve kesin bir dille bildirmek zorundadırlar. Bunun nasıl yapılacağını kararlaştırarak buraya bildiriniz. Fakat, bu işler yürütülürken şu noktaları neyapıp yapıp sağlamak gerekir:
Birincisi: Meclisin dağıtılması ile ilgili bir padişah buyruğunun, Mecliste birdenbire okunması gibi bir durumla karşı karşıya kalınmamalıdır. Eğer böyle bir şeyin olabileceği yolunda en küçük bir kuşku belirirse milletªvekillerinin, girişimlerini özel toplantılar biçiminde yapmaları yeter sayılır.
İkincisi: Devletin siyasal bağımsızlığına karşı sert bir girişimde bulunulduğunu; Barış Konferansına, Avrupa uluslarına, İslam dünyasına ve yurdun her yerine duyurmak gerekir. İngilizler saldırıdan vazgeçmezlerse Meclisin ödevi, Anadolu�ya geçmek ve ulusun yönetimini ele almaktır. Bu yürütüm, bütün ulusun gücünü varlığında toplamış olan Ulusa Kuvvetlerce her yönden desteklenecektir. Şimdiden gerekli önlemler alınmıştır.
Temsilciler Kurulu adıªna
Mustafa Kemal
Bu bildirimin örneği, olduğu gibi, bütün komutanlara bildirildi.
Baylar, ayrıca Rauf Bey�e de 23 Ocak 1920�de, Onuncu Kafkas Tümeni Komutanı aracılığıyla yazdığım kapalı telde: "Harbiye Nazırının ayrılması bir oldubitti olmakla birlikte, bu iş önemlidir, üzerinde durulacaktır. " dedim. İtilâf devletleri temsilcileri, hükümetimizi istedikleri biçimde kurmak yolunu tutmuş oluyorlardı. Yarın, Meclisin güvenoyu vereceği bir hükümete karşı da böyle davranmalarına yol açılmış oluyordu. Hükümetin, ulusa ve basına bilgi vermeden, toptan çekilme yoluna gitmeden boyun eğmesi, ulusun bağımsızlığını zedeliyordu. Olayı kapatma***** hükümeti, ulusun bağımsızlığını koruyamadığı için, Millet Meclisinde açıkça düşürmek gerekti. İşte bütün bunları Rauf Bey�e yazdım. (belge: 224)
Gene o gün, Onuncu Kafkas Tümeni Komutanına ve Rauf Bey�e şu yönergeyi vermişti:
Hükümet direnerek; Barış Konferansını; "Ulusal Kuvvetlerden dolayı Türk Hükümetinin düşürülmesine karar verilmiştir." diye bütün dünyaya ilan etmeye zorlamalı idi. Hükümetin, önceki hükümetler gibi, ulusal bağımªsızlıktan sessizce bağışta bulunması kişisel yetki bakımından güçsüzlüğünü, anlayış ve kavrayış bakımından da hiçbir zaman güvenilir durumda olmaªdığını bir daha açıkça göstermiştir. Bunca karışık işleri, yaratılış ve düşünüş bakımından bu denli güçsüz kişilerle yürütmeye çalışmanın artık yolu yoktur. Bu duruma göre, hükümetin son olaydan ötürü düşürülmesi gerekir. Uluªsun genel güvenini kazanabilecek bir hükümetin işbaşına gelmesi yolunda çalışınız. (belge: 225)
ANADOLU�DA BULUNAN SUBAYLARIN TUTUKLANMASI KARARI
Baylar, yabancıların İstanbul�da saldırıları artırarak nazır ya da milletvekillerinden kimilerini tutuklamaya başlayabileceklerini kestirip, böyle bir davranışa karşılık olmak üzere, Anadolu�da bulunan yabancı subayların tutuklanmasına karar verdim. Bu kararımı ve buna göre önlem alınmasını, 22 Ocak 1920 günü Ankara, Konya, Sıvas ve Erzurum�daki Kolordu Komutanlarına, kişiye özel olarak, kapalı telle buyurdum. (belge: 226)
Baylar, milletvekillerine yazdığım tele, Vâsıf, Rauf, Bekir Sami Beylerin birlikte imzaladıkları yanıt geldi. Bu yanıtta: ��Meclis resmi olarak görüşmelere başlayınca, günün konusu olan iş dolayısıyla, hükümet çekilecektir.
O zamana değin durumun esenliği için hükümetin işbaşınªda bırakılması gerekmektedir. Siz, bir girişimde bulunmayınız ve karışmayınız. Buyruklarınızı bize bildiriniz. Görüşlerinizin bütün ilgililer katında gereği gibi savunulacağına inanınız.�� denilmekteydi. (belge: 227)
Ben, ne hükümete ve ne de Meclise bir şey yazmaªmaya karar yermiş ve artık işi sayın milletvekili arkaªdaşlarımıza bırakmıştım. (belge: 228)
Baylar, İstanbul�daki kişilerin ne gibi öğütlere uyaªrak, davranışlarını düzenlediklerini belirtmek için, şu kısa bilgiyi sunayım.
Filan siyasal temsilci, çok namuslu, doğru sözlü ve Türk dostu imiş. Bu kişi çok içten üzüntülü bir dille demiş ki, eğer Harbiye Nazırı ile Cevat Paşa çekilmeseyªdiler, Harbiye Nazırlığına el konulacaktı. Ulusal Kuvvetlerin gösterdiği aldırmazlık ve dayanç, kimilerini çıldırtıyor. Fakat ivedi davranmayın ezilirsiniz. Bana inanın.
Aşağılama varsa yapanlar utansın. Belki daha delilikler olacaktır. Fakat siz, hiç delilik yapmayın.
İstanbul�daki kişiler: �Biz, bu sözlerin içtenliğinden kuşkulanmıyoruz.� Diyorlardı. (belge: 229) | |
| | | al bırde burdan yak Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 1022 Yaş : 37 Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!! İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Yaz. : Süper Moderatör Ruh Hali : Points : 57755 Kayıt tarihi : 27/02/09
| Konu: Geri: NUTUK - Büyük Eser Salı Mart 10, 2009 7:11 pm | |
| MİLLET MECLİSİNE BAŞKAN SEÇİLMEM SAKINCALI GÖRÜLÜYOR
Baylar, milletvekilleri, İstanbul�da toplanmalarından bir hafta sonra başkanlık kurulu seçimi üzerinde ve dolayısıyla Meclis başkanlığı üzerinde görüşmeye başlamışlar. Bir yerde belirtmiştim ki ben, Meclis Başkanı seçilmeyi, birtakım yararlarından ötürü, gerekli bir önlem saymış ve gereken kişilere görüşümü bildirmiştim. İşte, anlattığım gibi, bu konu üzerinde görüşülmeye başlandığı günlerde, 28 Ocak 1920 ve 1 Şubat 1920 günlerinde Rauf Bey�in yolladığı yazılarda, birtakım düşüncelerden sonra: �Biz, pek büyük sakınca doğuracak olan bu işi ileri sürmekten vazgeçiyoruz.2 denmekte (belge: 230) ve ��.. Özel, gizli bir toplantıda yeniden söz konusu oldu. Şeref Bey, seçilmenizin yararlarından söz etti�� Seçimde oyların dağılacağı yeniden kesin olarak anlaşıldığından, ulusun başında Millet Meclisine gözcü olarak kalmayı öteden beri yeğlediğinizi söyledik ve sizin için alkışlarla içten gösteriler yapıldığını gördük. Genel toplantıda Reşat Hikmet Bey başkan, Hüseyin Kazım Bey birinci başkan vekili ve Hoca Abdülaziz Mecdi Efendi ikinci başkan vekili seçildi.� Haberi verilmekteydi.
Baylar, benim başkan olmamdan söz eden, demek ki yalnız Şeref Bey oluyor. Öteki kişiler, başkanlığa seçilmemin hangi amaçla söz konusu olduğunu, gizli yapıldığı bildirilen bu toplantıda anıştırma yoluyla olsun, söylemiyorlar. Sağlam gerekçelere dayanarak, benim başkan seçilmemi söz konusu etmeliydiler. Ondan sonra, oyların dağılıp dağılmayacağını incelemeliydiler. Yalnız Şeref Bey�in sözleri üzerine genel eğilimin belli olduğu yargısına varmak, yerinde bir iş olmayabilirdi.
Baylar, Rauf Bey�in başkanlık konusundaki açıklamasına verdiğim yanıtta demiştim ki: �İleri sürülen sakıncalar önceden enine boyuna düşünülen şeylerdir. Benim başkan olmamı gerektiren nedenler bellidir. Bunlar, Ulusal Kuvvetlerin ulusça kabul edildiğini belirtmek, Meclis dağılırsa başkanlıkla ilgili görevleri güvenle yapmak, geçmişiyle uyuşmaz bir barış önerisi karşısında ulusal bir ayaklanma olursa Millet Meclisi Başkanı olarak ulusun maddesel ve ruhsal bütün gücünü ulusal savunmaya yöneltªmek düşünceleridir. Sözlerinizden, savunmayla ilgili bu nedenlerin bugün İstanbul çevresinde önemsiz görüldüğü anlaşılıyor. Eğer doğru seçim yapmamak yüzünden ulusal savunmada bugün ya da gelecekte aksaklıklar belirirse, sorumluluk, yanlışlığı yapanlara düşer .Bu işi benim kişisel düşüncelerle istemediğim yolunda güvence vermeye gereklik yoktur.��
Baylar, Harbiye Nazırının ve Genelkurmay Başkanının zorla düşürüldüğünü biliyoruz. Meclis Başkanlığına seçilen rahmetli Reşat Hikmet Bey�in, bir uydurma nedenle yabancılarca tutuklandığını öğrenmiştik. İstanbul�ªda bulunan Temsilciler Kurulu üyelerinin tutuklanmalarının düşünüldüğü, Rauf Bey�in 28 Ocak 1920 günlü teliyle bildiriliyordu. Bu olaylardan, Ulusal Kuvvetlere karşıt davranışlar bulunduğu, Meclisin dağıtabileceği, dolayısıyla, ulusal savunmaya girişme zamanının daha da yaklaştığı belli oluyordu. Ama, bu gerçeği sezinleyen azdı.
Baylar, Reşat Hikmet Bey�in kurtarılması için de Ankara�dan çalışmak gerekti. (belge: 231)
Rauf Bey�in, Meclisin durumunu anlatan 27 Ocak 1920 günlü kapalı telinde kaygı uyandıracak birtakım tümceler vardı. Örneğin: ��Hükümet başlangıçta çekilmeyi, düşünmüş, ama çekilmemiştir. Meclisin bugünkü durumu, bu işi düzeltmeye elverişli değildir. Buradaki milletvekilleªrinin durumları, Maraş çevresindeki olaylarla ilgili olarak halkın gönderdiği telleri, Genel Kurulda okumaya bile elverişli değildir. İtilâf devletlerinden filan, falan kişiye ayak uydurmamızı öğütlüyor. Toplanacak yerimiz yokªtur.�� (belge: 232, 233)
Rauf Bey�e, 7 Şubat 1920�de yolladığımız bir yazıda, şu görüşlerimizi bildirdik: ��Milletvekilleri, İstanbul�daki iç ve dış etkiler altında, barışı sağlamak ülküsünü savsakla*****, kulluk, yükselme isteği, kıskançlık, kuruntu... gibi etmenlerle bölünmüşlerdir. Arkadaşlarımız, çok sayıda milletvekilinden meydana gelecek bir çoğunluk elde edebilmek için kendi düşünce ve inançlarından boyuna bağışta bulunmuşlar ve uysal davranmak ereğiyle, hükümet ve bilinen çevreler üzerindeki etkilerini büsbütün yitirmişlerdir. Bu durum, düzeni bozmamak kaygısıyla sürdürülürse, ulus yararına aykırı isteklere ve türlü türlü tutkulara maşa olmaktan; ulusal işleri baltalayıcı kararlar alınmasını önleyememekten korkulur. Bu duruma karşı önlem şudur: Azınlık bile olsa ilkelerimize yüzde yüz bağlı arkadaşlardan bir grup meydana getirmekle yetinªmek... Bunun sakıncası, uysallığın sakıncasından azdır. Hükümeti, biç bir koşula bağlı kalmaksızın düşürmek gerekir. Kesin savaşım durumu alınması gerekir." | |
| | | al bırde burdan yak Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 1022 Yaş : 37 Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!! İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Yaz. : Süper Moderatör Ruh Hali : Points : 57755 Kayıt tarihi : 27/02/09
| Konu: Geri: NUTUK - Büyük Eser Salı Mart 10, 2009 7:12 pm | |
| HÜKÜMETİ DÜŞÜRMEK VE KESİN SAVAŞIM DURUMU ALMAK GEREĞİ
Baylar, Ali Rıza Paşa Hükümeti çekilmemiş; Meclis de, başına iş açmaktan sakınarak, düşürme yoluna gidememiş ve kimi üyeleri değiştirilmiş olan Ali Rıza Paşa Hükümetine güvenoyu vermiştir.
Ali Rıza Paşa Hükümetinin, Meclis önünde okuduğu bildiriyi bilmem anımsar mısınız? Bu bildiride:
Sadrazam Paşa, yaptığı en önemli görevi sözlerine başlangıç olarak alıyor; İstanbul Hükümeti ile Anadolu arasında haberleşmenin kesilmesine değin varan anlaşmazlığın giderilmesini başardığını, bundan böyle ulusal buyrumun yüksek Mecliste belireceğini, artık meşrutiyet kurallarına eksiksiz uymaya hiçbir engel düşünmediğini söylüyor.
Baylar, bu sözlerle, Temsilciler Kurulunun ulusal buyrum adına iş görmesine ve meşrutiyet kurallarına uygun, işlere engel olmasına artık yer olmadığı, üstü kapalı olarak anlatılmak isteniyor. Daha dün Millet Meclisinin, İstanbul�da toplantıda bulunduğu bir sırada,ulusal buyruma da, uluslararası kurallara da aykırı olarak, kendilerinin ve; kendileriyle birlikte Meclisin ve ulusun ne denli ağır bir saldırıya uğradığını söylemeyi gerekli görmeyen Sadrazam, gene Temsilciler Kurulunu curnal ederek yüreğini soğutmaya çalışıyor ve bizim sayın; milletvekili arkadaşlarımız da, bu sözleri tam bir sessizlikle dinleyebiliyorlar.
Hükümet, siyasal topluluklara karşı tarafsızlıktan ayrılmadığını ve ayrılmayacağını belirttikten sonra, bu güne değin elde ettiği başarıların değerlendirilmesini Meclise bırakıyor.
Sadrazam, devlet işlerinin düzeltilmesi Osmanlı Devletinin her yabancı devlet baskısı karşısında kaldıkça, izlediği eski yöntemi yeniden dirilterek, dünya kamuoyuna, yeni düzeltmelere girişileceği yolunda söz veriyor. "Yerinde yönetime geniş ölçüde yer vereceğiz. Azınlıkların haklarını güven altına almak için, nispi temsil kuralını getireceğiz. Adalet, maliye, baªyındırlık ve güvenlik işlerinde, dahası, sivil yönetim işleªrinde bile yabancılara yeterince denetleme yetkisi vereceªğiz.�� diyerek, amaçladıkları düzeltmelerin ilkelerini sayıªyor.
Sadrazam Paşa, dışişlerden söz ederken d: ��Ateşkes Anlaşması hükümlerinden ayrılmamak, hükümetçe gerekli görülmektedir." diye söz veriyor; öte yandan: ��İzmir�e Yunanlıların girişi yüzünden meydana gelen taşkınlık ve kargaşayı sona erdirecek ancak barıştır.�� deªmekle yetiniyor ve: ��Dayancın ve sağgörünün, güçlüğü kolaylığa döndüreceğine tam kanısı olduğunu�� söyleyerek bildirisini bitiriyor. (belge: 235)
ALİ RIZA PAŞA VE HÜKÜMETİNİN İÇYÜZÜ
Baylar, Millet Meclisinin onayından geçen bu bildiriyi inceleyip yorumlamakla burada vakit geçirmeyi gereksiz sayarım.
Yalnız baylar, Sadrazam Ali Rıza Paşa�nın hükümetinin içyüzünü ve utanmazlığını gösteren bir belgeyi, olduªğu gibi bilginize sunmama izin vermenizi rica edeceğim:
Çok ivedidir. İstanbul, 14 Şubat 1920
İllere ve Bağımsız Sancaklara
Bu kez Millet Meclisinde okunup büyük bir çoğunlukla onaylanan ve hükümete güvenoyu verilmesine temel olan programın önemli noktalaªrından birinde belirtildiği üzere: Artık Millet Meclisi toplanarak, ulusun her türlü isteklerinin belireceği tek yer niteliğiyle, Tanrı�ya şükür çalışmaya başladığına göre, meşrutiyet kurallarının bütün engel ve etkilerden uzak olarak eksiksiz işlemesi gereken yurdumuzda Millet Meclisinden başka yerde, ulusal buyrum adına söz söylemeye ve istekler ileri sürmeye yer ve yol yoktur. Böyle davranışların hükümet işlerine karışma sayılıp cezalandırılması gerektiği genelge ile bildirilir.
Sadrazam
Ali Rıza
Baylar, böyle bir genelgeye ne gerek vardı? Temsilªciler Kurulunu ulus gözünde küçük düşürmekte, onun cezalandırılabileceğinden söz etmekte ne yarar vardı? Eğer Temsilciler Kurulu zaman zaman hükümetin dikkatini çekmeye gereklik görüyor idiyse, bu davranışının ne denli temiz ve yüksek düşüncelerle olduğundan ve nedenli yurtsal zorunluluklarla yapıldığından daha da kuşku duyulabilir miydi? Temsilciler Kurulunu, dolayısıyla ulusun birliğini ve davranışını ortadan kaldırmayı başlıca erek bilen hükümet, Aydın, Adana, Maraş, Urfa, Antep cephelerinde yapılmakta olan çarpışmalardan ise, hiç de duygulanmış gibi görünmüyordu. ���Yabancı devletlerin, doğrudan doğruya hükümete yapmış oldukları saldırıdan hükümet üzüntü duymuyordu. Şunu da açık olarak söylemeliyim ki, her türlü ulusal isteklerin belirdiği tek yer olması gereken Millet Meclisinin, daha Sadrazam Paşa�nın Tanrı�ya teşekkür ederek söylediği gibi çalışmaya başladığı da, ne yazık ki, görülmüyordu.
Baylar, Sadrazamın bu bildirisi üzerine biz de şu genel bildirimle ulusun dikkatini çekmeyi gerekli gördük:
Genelge
Tel 17.21920
Ulusal buyrumun yasaya göre belirdiği yer olan Millet Meclisini, açarak ulusal egemenliği berkitmeyi başaran Cemiyetimizin en önemli ve en köklü ödevlerinden biri de, ulusal isteklere uygun ilkelere göre bir barış yapılınªcaya dek, ulusal birliği korumaktır. Cemiyetimiz, her güçlüğü yenerek yurdu ve ulusal varlığı koruma yolundaki kurtarıcı çalışmalarını, ulusal amacın gerçekleştirilmesine değin, daha büyük bir dayanç ve inançla sürdürecektir. Bundan dolayı, yaşama ve var olma temeline dayanan ulusal örgütlerimizin, yurdun her köşesinde genelleşerek ve yayılarak örgenleşªmesinin eskisi gibi sürdürülmesini bütün merkez ve yönetim kurullarından bir kez daha önemle rica ederiz.
Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk
Cemiyeti Temsilciler Kurulu adına
Mustafa Kemal
ALDATICI SÖZLER VE AĞIR KARALAMALAR
Baylar, İstanbul�dan gelen 19 Şubat 1920 günlü yazıda: ��İngiltere Devleti Dışişleri Bakanlığının İstanbul�daki Siyasal Temsilciliğine gönderildiği, Siyasal Temsilciliğin de resmi olarak hükümete ulaştırıldığı sözlü bildirimde, padişahlık başkentinin bırakıldığı bildirilmiş; fakat bununla birlikte, Ermeni kırımının durdurulması ve Yunanlılarla bütün İtilâf kuvvetlerine karşı olan tutumumuzun değiştirilmesi istenmiş; yoksa barış koşullarımızın değiştirilebileceği eklenmiştir.�� denilmekte ve birtakım şeyler, özellikle ��sızıltıya yol açacak en küçük olaylara bile meydan bırakılmaması" öğütlenmekteydi.
Baylar, bu sözlü bildirimin anlamı ve kapsamı ne olabilirdi? Yunanlıların, Fransızların ve başkalarının elinde bulunan yurt parçalarından başka, İstanbul�un da alınması kararlaştırılmıştı. Fakat ileri sürülen koşula uyulursa, İstanbul�u almaktan vazgeçeceğiz mi denilmek isteniyordu? Yoksa Yunanlıların, Fransızların, İtalyanların yurdumuza girmeleri, aslında geçicidir; İtilâf devletleri yalnız İstanbul�u alacaktı, fakat önerdikleri koşula uyarsak onu da bırakacaklardır, anlamı mı çıkarılıyorªdu?
Yoksa baylar, Yunanlıların, Fransızların, İtalyanların yurda girişleri bir oldubittidir. İstanbul�un alınması da düşünülmektedir. Ama Yunanlıları, Fransızları, İtalyanları girdikleri bölgelerde esenlik ve güvenlik içinde bırakırsanız, onların girişini kabul ettiğinizi edimli olarak gösterirseniz, İstanbul�u almak düşüncesinden vazgeçeriz mi denilmek isteniyordu?
Ya da baylar, İtilâf devletleri, düşman eline düşmüş bölgelerdeki düşman kuvvetlerine karşı Ulusal Kuvvetlerin kurduğu cepheleri bozdurmayı, açtığı savaşları ve giriştiği hareketleri durdurmayı İstanbul Hükümetinin başaªramayacağını iyice anladıkları için, Yunanlılarla birlikte İtilâf devletlerine yapılan saldırının önlenememiş ve aslı olmayan Ermeni kırımına son verilmemiş olduğu gibi uydurma nedenlerle İstanbul�u da mı almak düşüncesinde idiler?!
Sonraki olaylar, bu son görüşün doğru olduğunu göstermiştir sanırım. Fakat, İstanbul Hükümetinin, İngiliz Temsilciliğinin önergesinden böyle bir anlam çıkarmaya yanaşmadığı; tersine, bundan umuda kapıldığı görülü yordu.
Baylar, yapılan önerinin ne denli yersiz olduğu üzerinde bir fikir verebilmek için, biz de o günlerle ilgili birtakım durumları anımsayalım. Kuşku edilmemek geªrekirdi ki, Ermeni kırımı üzerine söylenen sözler gerçeğe uygun değildi. Tam tersine, güney bölgelerinde yabancı kuvvetlerce silahlandırılan Ermeniler, arkalarındaki destekten yüz bularak bulundukları yerlerdeki Müslümanlara saldırmakta idiler. Öç alma düşüncesiyle her yerde acımaksızın öldürme ve yok etme yolunu tutmakta idiler. Maraş�taki o acıklı olay, bu yüzden meydana gelmişti. Yabancı kuvvetlerle birleşen Ermeniler, top ve ağır makineli tüfeklerle Maraş gibi eski bir Müslüman kentini yerle bir etmişlerdi. Binlerce güçsüz ve günahsız ana ve çocukları tepeleyip yok etmişlerdi. Tarihte bir benzeri görülmemiş olan bu yırtıcılığı yapanlar Ermenilerdi. Müslümanlar ancak namuslarını ve yaşamlarını korumak kaygısıyla karşı koymuşlar ve savunmada bulunmuşlardır. Yirmi gün süren Maraş kırımında Müslümanlarla birlikte kentte kalan Amerikalıların, bu olay üzerine İstanbul�daki temsilcilikªlerine çektikleri tel, bu acıklı olayı yaratanları, yalanlanaªmaz bir biçimde göstermekte idi. | |
| | | al bırde burdan yak Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 1022 Yaş : 37 Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!! İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Yaz. : Süper Moderatör Ruh Hali : Points : 57755 Kayıt tarihi : 27/02/09
| Konu: Geri: NUTUK - Büyük Eser Salı Mart 10, 2009 7:12 pm | |
| Adana ili Müslümanlar, tepeden tırnağa kadar silahlandırılan Ermenilerin süngü baskısı altında, her dakika kırım tehlikesi ile karşı karşıya idiler. Canını ve bağımsızlığını korumaktan başka bir şey istemeyen Müslümanlara karşı uygulanan bu zulüm ve yok etme siyasası, uygar insanlığın dikkatini çekecek, acıma duygularını uyandıracak nitelikte iken, olayların tam tersini ileri sürmek ve bundan vazgeçilmesini istemek gibi bir öneri nasıl ilgilenmeye değer görülebilirdi?
İzmir ve Aydın bölgesinde durum buna benzer ve belki daha da acıklı değil miydi? Yunanlılar her gün kuvªvetlerini, savaş gereçlerini artırıyor ve saldırı hazırlıkları tamamlıyorlardı. Bir yandan da bölge bölge saldırıdan geri durmuyorlardı. O günlerde İzmir�e yeniden bir piyade alayı ile iyi donatılmış bir süvari alayı ve yirmi dört tane yük otomobiliyle pek çok yük arabası, altı tane top ve birçok savaş gereci çıkarıldığı ve cephelere çokça cephane gönderilmekte olduğu anlaşılmıştı. Gerçek olan şu idi ki, ulusumuz hiçbir yerde, hiçbir yabancıya karşı saldırgan değildi.
Şu duruma göre, baylar, yurdumuza giren düşmanªların çekildiklerini görmeden ya da, hiç olmazsa, çekilecekleri kanısına tam olarak varmadan, aldatıcı sözlere gereğinden çok, önem vermek akıllı işi miydi? Ülkenin geleceğine tek dayanak noktası olarak kalmış bulunan Ulusal Kuvvetleri dağıtma ereğini güden bu gibi öneri ve girişimleri anlamakta güçlük var mıydı? Geleceğimiz kuşku dolu ve belirsizlik içinde iken hemen ulusal isteklerimizden vazgeçmek doğru olur muydu? Yalnız İstanªbul�un değil, Boğazların, İzmir�in, Adana dolaylarının, kısacası ulusal sınırlarımız içindeki bütün yurt parçalarının egemenliğimiz altında bırakılması, ulusal amacımız değil miydi? Böyle bir durumda yalnız, İstanbul�un Osmanlı Devletine bırakılacağına söz verilmesi karşısında, Osmanlı Devletinin Sadrazamı Ali Rıza Paşa sevinse de, Türk uluªsunun sevineceği ve bununla yetinerek susacağı ve sineceği nasıl varsayılabilirdi? Vahdettin�in sadrazamı, Ulusal Kuvªvetleri dağıtma ereğini güden bütün bu girişimlerin tarihsel sorumluluğunu enine boyuna düşünmek istemiyor muydu?
Baylar, yabancıların önerisine ve onu uygulamaya kalkışan hükümetin istek ve buyruğuna, ulusça ve Ulusal Kuvvetlerce uyulamayacağı doğaldı.
ULUSAL BİR HÜKÜMET KURULULAMAYIŞI
Sayın baylar, Rauf Bey, 19 Şubat 1920 günlü bir kapalı telle hükümet ve Meclis üzerine pek düşündürücü bilgiler veriyordu, bunları özetleyeyim:
"Şubatın on dokuzuncu günü Sadrazam ile Dahiliye Nazırı, Bahriye Nazırı, Felâhı Vatan Grubunun toplantısına gitmişler. Sadrazam, Ulusal Örgütün ikinci bir hükümet gibi görünmemesini ve hükümet işlerine karışmamasını; Maraş dolaylarındaki çatışmaların daha ilerilere götürülmeªyerek durdurulmasını, böylece düzenin ve güvenin sağlanmasını siyasal açıdan sevindirici gördüğünü söylemiş; Ziya paşa�nın vali, Ahmet Fevzi Paşa�nın da kolordu komutanı olarak Ankara�ya gönderileceğini bildirªmiş. Dahiliye Nazırı da özgür olarak görev yapmasına karışılmamaªsını söylemiş; polis müdürü ile jandarma komutanını değiştirmeye güçlerinin yetmediğini anlatmış. Eskiden beri dostu olan Keşfi Bey�in temiz kişi olduğundan ve onu Bursa�ya vali, Faik Âli Bey�i de müsteşar yaptığından söz etmiş. Salih paşa da, Maraş ve dolaylarında boşalttırılan yerlere, hüªkümetçe el koymayı siyasa bakımından olanaklı görmemiş; Fransız basınını bize karşıt duruma getirir, demiş. Padişah, hükümet üzerinde Meclisten daha çok etkili imiş. Meclisteki ruhsal duruma göre, bu hükümeti düşürüp yerine gerekli koşulları taşıyan ulusal bir hükümet kurulamazmış." (belge: 236)
Bu bilgileri Anadolu ve Rumeli�de bulunan bütün komutanlara bildirirken şunu da ekledik:
"Temsilciler Kurulu, düşman elinde ve çeşitli yabancı etkilerin basªkısı altında bulunan İstanbul�da daha ulusal ve özverili bir hükümetin işbaşına getirilmesindeki güçlüğü anladığı için Sadrazam paşanın bilinen bildirisine karşılık, 17 Şubat 1920 günlü genelge ile görüşünü bütün örgütªlerine duyurmuştu. Ulusal birliği bozma düşüncesiyle yapılacak her girişim ve saldırıyı akla uygun davranışlarla başarısızlığa uğratmak gereklidir. Ulusal Örgütün işi bırakamayacağı üzerine ilgililerin yeniden dikkati çekilmekle birlikte, ulusal birlik ve dayanışmanın sağlamlaştırılması ve sürdürülmesi konusunda her zamanªdan çok sağgörülü ve uyanık bulunulmasını özellikle diler ve rica ederiz. (belge: 237)
Rauf Bey�e de, yanıt olarak şunu yazdım:
Harbiye Nazırlığı Başyaveri Salih Bey�e
Rauf Bey�e
Y: 19.2.1920 kapalı tele:
Felâhı Vatan Grubunun Sadrazam Paşa ve arkadaşlarıyla yaptığı tartışmaların tümünden açıkça anlaşıldığına göre, şimdiki hükümet, Millet Meclisinden aldığı güvene dayanarak, Ulusal Örgütün yurttaki erkini ve etkisini ortadan kaldırmaya çabalıyor. Hükümetin, ulusal eylemlere karşıt Olması dolaysıyla görevinden çıkarılan Faik Âli Bey�i müsteşarlığa, Ferit Paşa ve Ali Kemal ile birlikte çalışan Müsteşar Keşfi Bey�i Bursa Valiliğine ataması ve daha önce göreve getirilmeleri ulusça kabul edilmeyen Ahmet Fevzi Paşa ile Ziya Paşa�yı da Ankara�ya göndermek için üstelemesi, açıktan açığa Ulusal Örgüte karşı davranıldığının açık bir örneğidir, Hükümetle ulusun, tam bir birlik içinde çalışarak, önceden saptanan ilkelere göre ulusal isteklere uygun bir barış sağlanması gereğine her zamandan daha çok inandığımız için, hükümetin yürütümüne karşı koymaktan ve güçlük çıkarmaktan sakınmayı bir yurt ödevi sayıyoruz. Her şey bitmiş, ulusal ülküye ulaşılmış değildir. Daha pek korkunç olaylar çıkabilir. Geleceğin sonsuz belirsizlikleri içinde Ulusal Örgütün kurtarıcı çalışmasını umursayıp umursamadığını hükümetten sormak gerekir. Bize gelince tarihin bu memlekette şimdiye dek meydana getirmediği, bu ulusal birlik ve dayanışmayı bozma ereğini güden her eylemi bir vatan hayınlığı sa***** ona göre gerekli karşılığı vermekten çekinmeyeceğiz. Bunu yapmak zorunda kalacağımızın hükümet üyelerince bilinmesi pek yararlı olacaktır. Hükümetle aramızdaki uyumun ve birliğin korunması, ancak şimdiki durumun sürdürülmesine bağlıdır. Gereksiz atamalar ve görevden çıkarmalar; özellikle ulusal eylemlere karşı gelmesinden ötürü işten uzaklaştırılmış görevlileri yeniden atamakta direnilmesi, Ulusal Örgüte karşı bir düşmanlık sayılacağından bu gibilerin görev almalarına göz yumulmayacaktır. Hele Ahmet Fevzi Paşa ile Ziya Paşa�nın, gönderilirlerse hemen geri çevrilmelerinin bir oldubitti gibi görülmesi gerekir.
Millet Meclisindeki arkadaşların, bugünkü durumun ağırlığını kavradıkları halde, böyle olağandışı olaylar karşısında susmaları, her yandan kışkırtılan ve özendirilen hükümeti yüreklendireceğinden, amaca bağlı arkadaşların, bu konuda da sağlam ve açık bir durum almaları gerekmektedir. Hükümetin Meclise üstün olması, denetlemeyi güçleştireceğinden, böyle bir durum ortaya çıkarsa yurdun kurtarılması yolunda doğru kararlar alınamayacağı ve sonuç olarak da ulusal amaçların gerçekleşemeyeceği apaçıktır. Bütün ulusça benimsenen ve kutsal sayılan Ulusal Örgüt amaçlarının, Meclisçe benimsenmesini ve hükümet işlerinin bu amaçlar açısından denetlenmesini sağlamak için yurtseverce en son çabalarınızın esirgenmemesini önemle rica ederiz.
Temsilciler Kurulu adına
Mustafa Kemal
Rauf Bey�in bir başka yazısına da verdiğimiz yanıtı sunayım:
Harbiye Nazırlığı Başyaveri Salih Bey�e
Rauf Bey�e
Y: 20.2.1920 şifreye:
Hükümetin Millet Meclisindeki Gruba karşı gözdağı verici bir durum takınmasının, Grubun dayanışık bir siyasal kuvvet halinde gelişip ortaya çıkamamasından ileri geldiği açıkça anlaşılmaktadır. Her şeyden önce Grubun, bu bakımdan bilinçli bir denetleme kuvveti haline getirilmesi gerektiği belli oluyor. Hükümetin sonradan, gönül almak amacıyla sizleri çağırması, bugünkü güçsüzlüğünü anlamasından ve güçleninceye dek oyalayıp zaman kazanmak istemesindendir. Hükümete karşı kesin bir durum alma zamanı gelmiştir. Sadrazama ve Dahiliye Nazırına açıkça söylemek gerekir ki Ulusal Kuvvetler, sonuç alıncaya değin çalışacaklardır.
Yurdumuza giren ve ulusumuzun tam tutsaklığını isteyen düşmanlarımız, Ulusal Kuvvetlerin çalışmalarını istememekte kendilerini haklı bulabilirler. Ama, devleti ve ulusu kurtarmaya çalışan bir ulusal kuvvete, kendi hükümetinin sataşması ve saldırması şaşılacak bir şeydir.
İstanbul�un Osmanlı egemenliği altında kalacağı yolundaki İtilâf devletleri görüşü ne denli sevinçle karşılanmışsa, İzmir ve Adana cephelerinde savaşın bırakılması yolundaki istekleri de bizi o denli şaşırttı. Harbiye Nazırına, İzmir ve Adana�nın da Osmanlı egemenliği altında kalması sağlanıncaya değin silahların elden bırakılamayacağı; Ermenilere bizim bir saldırıda bulunmadığımız Fransızların silahlandırdıkları ve kışkırttıkları Ermenilerle aramızda birtakım olaylar çıkmışsa, bunun sorumluluğunun Ermeni ulusçularına ve onları kışkırtanlara yüklenmesi gerektiği bildirilmiştir.
Hükümetin, Maraş ve Urfa�dan ileriye gidilmemesi yolundaki önerisine karşı, ulusa güven vermek ve Ulusal Kuvvetleri durdurabilmek için, Fransızların Adana�yı hemen boşaltmaya başlamaları istenmelidir. Yoksa, Ulusal: Kuvvetlerin kurtarma amacıyla yaptıkları savaşların önlenemeyeªceği ve bu ateşin Halep ve Suriye�ye yayılmak üzere bulunduğu; Fransızlar Adana ve dolaylarını boşaltmakta ne denli tez davranırlarsa o denli yararlanacakları kendilerine açıkça anlatılmalıdır. Anadolu basınının sert dilinin yumuşatılması İtilâf devletlerinin zulüm ve saldırılarına son vermeleriyle olabilir. Bunca haksızlıklara, zulümlere; dahası, kırımlara karşı çığlık koparan suçsuz bir ulusu susturmak gibi bir zulüm bizden istenmemelidir. Doğrusu aranırsa, dünyanın her bucağında basın, bu denli sıkı bağlardan sıyrılmış olup özgür ve serbesttir. Akbaş cephanesinden; bir bölümünün İngilizlere geri verilmesi için hiç bir yardımda bulunmamanızı isterdik. Boş bir fişek kovanının bile İngilizlere geri verilmemesi daha uygun olur düşüncesindeyiz.
Hükümet, İtilâf devletlerine karşı böyle yapmacıklı gönül alma gösterilerinde bulunmakla onları bize acındırabileceğini ve bu iki yüzlü davranışların barış koşullarını değiştirmeye etki yapacağını sanıyorsa, kendilerinin aymazlığına acırız. Kısacası, barışımızın söz konusu olduğu bu önemli zamanda Ulusal Kuvvetleri güçsüz gösterecek her davranışın uluªsal yazgımız üzerinde uğursuz bir etki yaratacağı kuşkusuz olduğundan Meclisteki arkadaşlara düşen denetleme görevinin en büyük özveriyle yapılmasını özellikle rica ederiz.
Temsilciler Kurulu adına
Mustafa Kemal | |
| | | al bırde burdan yak Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 1022 Yaş : 37 Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!! İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Yaz. : Süper Moderatör Ruh Hali : Points : 57755 Kayıt tarihi : 27/02/09
| Konu: Geri: NUTUK - Büyük Eser Salı Mart 10, 2009 7:13 pm | |
| ULUSAL KUVVETLERİN ÇALIŞMALARINI SÜRDÜRMESİ KONUSUNDA KAMUOYUNUN YOKLANMASI
Baylar, o sırada duyulan gereksinme üzerine Rauf Bey�e gene o gün şu teli de yazdım. Bu gereksinme, Temsilciler Kurulunun ve Ulusal Kuvvetlerin çalışmalarını sürdürmesi konusunda kamuoyunu yoklamaktı. Rauf Bey�e yazdığım bu teli, Erzurum�da Kazım Karabekir Paşa�ya da çektirmiştim.
Çok ivedi olup geciktirilemez. 21.2.1920
Rauf Bey�e
Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyetinin durumunu değiştirmeye yetki olacak kongrenin yapılması, tüzüğümüzün sonuncu maddesi gereğince, Millet Meclisinin, tam güvenlik ve özgürlük içinde yasama görevini yaptığını bildirmesine bağlıdır. Temsilciler Kurulunun, genel örgütün başında, barışa değin durumunu değiştirmemesi gerektiği, bütün arkadaşların uygun görmeleri ve üstelemeleri üzerine kabul edilmiştir. Oysa, hükümetçe özendirilen karşıcıl gazetelerin sataşmaları, Senatonun saldırıları, hükümetin tutumu ve yürütümü, özellikle Sadrazam Paşa�nın bildirisi ve Millet Meclisinde ulusal Kuvvetlerin türe dışı olduğunu ileri sürüp alkışlanan söylevler, kamuoyuna ulusal örgütlerden yüz çevirmekte ve Temsilciler Kurulumuzu güç bir duruma sokmaktadır.
Bir yandan Zeynelâbidin, Hoca Sabri, Sait Molla gibi kişilerin Paªdişahın isteğine dayanarak ve yalız Ulusal Kuvvetleri ortadan kaldırmak amacıyla, her yerde kurmaya çalıştıkları, ��Tealii İslam Cemiyeti�� adı altındaki kuruluşlar, ulusal örgütlere açıkça saldırılara başlamışlardır. Örneğin, Niğde ve Nevşehir�de: ��Bu ayın on dokuzuncu günü Millet Meclisi açıldı; ulusal örgütleri Padişahımız istemiyor.�� gibi sözlerle halkı açık toplantılar ve gösteriler yapmaya sürüklemişlerdir, "Bu tutumu, Sadrazam Paşa�nın bildirisini alan kimi görevliler de desteklemişlerdir. Bu olayın Konya�ya ve her yere yayılması uzak bir olasılık değildir. Onun için:
1- Hükümetin, Ulusal Kuvvetleri tutmaktan yana olup olmadığını kesin olarak bildirmesi istenmelidir.
2- Felâhı Vatan Grubu, söz konusu olan tam güven ve özgürlük içinde olduğunu ve Ulusal Kuvvetleri dağıtmak gereğine inandığını bildirmeli ya da, tersini öngörüyor ve Ulusal Kuvvetlerin şimdilik kalmasına gereksinme duyuyorsa, ona göre hükümetin dikkatini çekmekle birlikte, Mecliste de gereğince savunmalıdır. Bu konunun Grupça görüşülüp tartışılması gerektiği düşüncesindeyiz.
3- Ulusal örgüt ve kuvvetlerin ortadan kaldırılması, yurt yararı için yeğlenirse, İzmir, Maraş cephelerinde ve öteki cephelerde bulunan düşman kuvvetlerine karşı hükümetçe gereken önlemlerin alınması sağlama bağlanmalıdır.
Yukarıdaki dilek ve düşüncelerimizin büyük bir önemle dikkate alınmasını, gereğinin yapılmasını ve bizi de güç durumdan kurtarmak için sonucunun çok ivedi olarak bildirilmesini rica ederiz. İstanbul�daki kimi arkadaşların, bunca emeklerle meydana getirilmiş olan birliğe ve Ulusal Kuvvetlere indirilen yumruklara karşı kesin önlem alma yolunda son çabayı ve dayancı göstermekten çok, dışarıdaki uzak kuvvetlerden büyük umutlara kapılarak avundukları kuşkusuna düşüyoruz. Biz elimizdeki kuvveti iyi koruyamazsak, dış kuvvetlerin de bize değer vermeyeceklerini aklınızda kalmak üzere bilginize sunarız.
Temsilciler Kurulu adına
Mustafa Kemal
Kazım Karabekir Paşa, bu tele verdiği 23 Şubat 1920 günlü yanıtında: İstanbul�da Millet Meclisinde beliren akıma karşı Temsilciler Kurulunun ve Ulusal Kuvvetlerin karşıt ve üstün bir durumda olmasını hiç de uygun bulªmuyorum. Ancak, Temsilciler Kurulunun, bu işin içinden onuruyla çekilmesini; işin sorumluluğunu ve durumun değerlendirilmesini Millet Meclisinin namusuna ve yurtseverliğine bırakmasını düşünüyorum. Millet Meclisi, Ulusal Kuvvetlerin ve Temsilciler Kurulunun böylece kalªmalarını uygun bulmazsa... Kongrelerin kararları gereğince tam güvenle yasama ve denetleme yetkisini kullanmaya başladığından, Temsilciler Kuruluna, artık kararı kendisine bırakarak dağılmasını ve işbaşından çekilmesini yazar, bir de teşekkür eder. Fakat Millet Meclisi üyelerinin böyle bir sorumluluğu yüklenerek durumlarının ve gelecekleriªnin güvenli olduğu yolunda bir karar alıp bildirmeleri pek kuşku götürür, Rauf Beyefendi bu öneriyi yapar ve bu kararları aldırır da Temsilciler Kurulunun işbaşından çekilmesi gereğini bildirirse, o zaman Temsilciler Kurulu bunu sevinçle kabul eder, Basına ve yurda genelge ile duªyurur ve artık işbaşından uzaklaşır. Şeref ve onur yerini de yasal olarak saklı tutar. Kuşku yoktur ki, bir yıldan beri ulusun üstelemesi üzerine kurulmuş olan Aydın cephesi, ne dağılıp alınyazısını Yunanlıların eline bırakır, ne de hükümet bunları dağıtabilir. O savaşçılar, kendiliklerinden ve eskisi gibi savaşı sürdürürler. Fakat savaş, o yere bağlı kalır, Kolordu komutanları da kendi bölgeªlerinde işleri, duruma ve amaca uygun bir biçimde yöneªtirler. Ondan sonra da, gelecekteki durumumuz ve davraªnışımız, olayların akışına göre düzenlenir. İşte görüşleriªmin bunlar olduğu bilginize sunulur | |
| | | al bırde burdan yak Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 1022 Yaş : 37 Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!! İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Yaz. : Süper Moderatör Ruh Hali : Points : 57755 Kayıt tarihi : 27/02/09
| Konu: Geri: NUTUK - Büyük Eser Salı Mart 10, 2009 7:13 pm | |
| Nutuk1 (17.Bölüm)
OLAYLARIN AKIŞINA BAĞLI KALAMAZDIK
Baylar, düşmanların İstanbul�a edimli olarak el koymasından aşağı yukarı 20 gün önce açığa vurulan bu görüş ve düşünce, incelenmeye değer. Ben yalnız bir noktaya dokunmakla yetineceğim. O nokta olayların akışına bağlı kalma gibi bir yazgıya boyun eğiştir. Biz kuşkusuz, kendimizi böyle bir boyun eğişe bırakamazdık. Tersine, olayların nasıl gelişebileceğini önceden gerçeğe yakın olarak kestirip karşı önlemlerini düşünmek ve zamanında duraksamadan uygulamak istiyorduk. İşte bundan ötürüdür ki daha önceden düşünceleri yoklamaya başlamıştık.
Baylar, milletvekili Mahzar Müfit Bey�in bir mektubuna verdiğim yanıtı olduğu gibi bilginize sunarsam, Kazım Karabekir Paşa�nın görüşlerine verilmesi gereken yanıt da kendiliğinden anlaşılmış olur. Mahzar Müfit Bey�in mektubunda yazdıklarını bildirmeyeceğim. Onu gerekirse kendileri yayımlarlar. Benim verdiğim karşılık şu idi:
Ankara, 25/26.2.1920
Hakkari Milletvekili Mahzar Müfit
Beyefendiye
Efendim Hazretleri,
14.2.1920 günlü uzun mektubunuzu ancak dün aldım ve yarınki postaya yetiştirmek üzere yanıtını hemen yazıyorum. Yüce Millet Meclisinin ve Felahı Vatan adındaki grubun gerçek durumunu anlatan yüksek sözleriniz beni üzdü. Açıklama ve anlatmamızla gözümün önünde beliren görünüş kaygı vericidir. Zavallı ulus; hayatını, varlığını, geleceğini savunmak, korumak ve güven altına almakla yükümlü bildiği sayın milletvekillerinin, gerçek ulusal ve yurtsal ödevlerini ilk anda ve ilk adımda unuttuklarını görüyor. Batılıların ve bütün düşman dediğimiz ulusların; Türkiye�de, Türklerde yetenek olmadığı gerekçesiyle her şeyin, bizim için olumsuz olan her şeyin uygulanmasına göz yumdukları biliniyorken ve her birimiz ayrı ayrı bu sanının çürüklüğünü ortaya koymaya kararlı olduğumuzu ileri sürerken, çıkarcı duygularımız, bencil tutkularımız, bize her şeyi unutturabilir. Önce gelen milletvekilleri şöyle yapacakmış, sonra gelen milletvekilleri böyle yapmış; Temsilciler Kurulu şunu kendine yakın görmüş, bunu bayağı görmüş� Bunları söyleyenler, koca Türk ulusunun sayın milletvekilleri öyle mi? Bu ruhsal durum ve bu ahlak niteliği karşısında şaşkınlıktan donakalırım. Yeni grup ya da partiden söz ediliyor� Sevgili dostum Mahzar Müfit Bey, açıkladığınız anlayışta ve yaradılışta olan adamların kuracakları gruptan da, partiden de ben, yurdu kurtarıcı sağlam bir sonuç alınabileceğine inanamıyorum. Ben ve Temsilciler Kurulu adı altında özveri ile ödev yapan arkadaşlar, bu yurdun kurtarılması, ulusun esenliği için ölünceye dek çalışmak isterken, sayın milletvekillerinin, durumlarından, davranışlarından ve aymazlık uçurumuna yuvarlanışlarından anlıyorum ki, buna da izin vermeyeceklerdir. Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyetinin örgütüne ve bu örgütün meydana getirdiği Ulusal Kuvvetlere dayanmanın gereği kalmadığını, çocukçasına ve aymazcasına işlemleri ve davranışları ile belli eden Millet Meclisinin ve Felahı Vatan Grubunun bu Rauf Bey�e konudaki kesin kararının soruşturup öğrenilmesini ve bize bildirilmesini yazdık. Bu kararın tezlikle öğrenilmesi için sizin de yardımınızı rica ederiz. Bu kararı verirken sayın milletvekillerinin, toplantı yeri olan İstanbul�da, kırk bin Fransız. otuz beş bin İngiliz, iki bin Yunan ve dört bin İtalyan kara kuvvetinin yığınak yaptığını ve İngiliz Akdeniz donanmasının Fındıklı Sarayı�na karşı demir atmış olduğunu göz önünde bulundurmaları gerektiğini anımsatırım.
Mustafa Kemal
AKBAŞ CEPHANELİĞİ VE KÖPRÜLÜLÜ HAMDİ BEY
Baylar, Rauf Bey�e yazdığımız son kapalı telde Akbaş cephaneliğindeki cephaneden bir bölümünün İngilizlere verilmesine yardım ettikleri yolunda bir dokundurma vardı. Bu sorunu biraz açıklayayım. Rumeli kıyısında, Gelibolu yakınında Akbaş denilen yerde bir cephane deposu vardı. Orada, Fransızların göz:altında tuttukları pek çok silah ve cephane bulunuyordu. Hükümet İtilâf devletlerine bütün bütüne boyun eğmiş görünmeyi yararlı saydığından, sözüªnü ettiğim cephanelikteki silah ve cephaneden bir bölümünü İtilâf devletlerine bırakmaya söz vermiş. Onlar da Vrangel (Wrangel) ordusuna göndereceklermiş. Rusya�ya götürªmek için bir Rus vapuru da Gelibolu�ya gelmiş. Hükümet daha önce, İstanbul�daki örgütümüz başkanlarının oluªrunu ve yardımını da sağlamış...
Oysa baylar, Köprülülü Hamdi Bey adında yiğit bir arkadaşımız, Ulusal Kuvvetlerden bir birlik ile, 26-21 Şubat 1920 gecesi sallarla Rumeli kıyısına geçti. Akbaş cepªhaneliklerine el koydu. Depoyu bekleyen Fransızları tutukladı ve haberleşme yollarını kesti. Silahları tümüyle, cephaªneyi bir bölümüyle, nöbetçi Fransız erlerini de tutukla***** Lapseki�ye getirdi. Silahlarla cephaneyi yurt içine yolladıkªtan sonra Fransız erlerini geri gönderdi. Akbaş deposunda sekiz bin Rus tüfeği, kırk Rus ağır makineli tüfeği, yirmi bin sandık cephane olduğu kestiriliyordu. (belge: 239 )
Bu olay üzerine İngilizler Bandırma�ya iki yüz kişilik bir kuvvet çıkardılar. Biz İtilâf devletleri askerlerinin, buªlundukları yerlerdeki ve ulusal savaş bölgeleri gerilerindeki depolarda bulunan silah ve cephaneyi başka yere götüreªbileceklerini, kullanılmayacak bir duruma getirebilecekªlerini ya da depoların bulunduğu yerleri ele geçireceklerini düşünerek, bütün komutanlara verdiğimiz buyrukta birªtakım önlemler salık vererek hepsinin tam dayançlı ve kesin davranmaları gereğini de bildirdik. (belge: 240)
ANZAVUR�UN ULUSAL CEPHEMİZİ ARKADAN VURMAYA KALKIŞMASI
Baylar, hemen gene o günlerde Anzavur, Balıkesir ve Biga dolaylarında oldukça ağır ve korkunç durumlar yaratmayı başarmıştı. Balıkesir�de ulusal cephelerimizi arkadan vurmak istiyordu. Başına pek çok adam toplaªmıştı. Karşısına gönderilen Ulusal Kuvvetlerle, Biga�da kanlı bir savaş oldu. Anzavur yendi. Kuvvetimizi dağıttı. Toplarımızı ve ağır makineli tüfeklerimizi ele geçirdi. Erlerimizi ve subaylarımızı tutsak ve şehit etti. Akbaş kahraªmanı Hamdi Bey de bu şehitler arasında idi. Bundan sonra Ahmet Anzavur, kendi adıyla andığı Ahmediye Cemiyeti adı altında, alçaklık sınırını genişletti durdu.
Baylar, 3 Mart 1920 günü çekilen ve bize olağanüstü haberler ulaştıran bir kapalı tel aldım. Bu tel, İstanbul�dan, İsmet Paşa�dan geliyordu. İsmet Paşa, ben Ankara�ya gelªdikten sonra, Ankara�ya yanıma gelmişti. Birlikte çalışıªyorduk. Fakat Cemal Paşa�dan sonra Harbiye Nazırlılığına Fevzi Paşa Hazretleri geldi. Fevzi Paşa�nın özel olarak istemesi üzerine ve çok önemli bir iş için kendisini telin çekilişinden birkaç gün önce İstanbul�a göndermiştim.
Önemli olarak gördüğümüz nokta şu idi: Yunanlılar saldırıya hazırlanıyorlardı. Buna karşı, akla yatkın davranış bütün kuvvetleri hazırla***** düzenli bir savaşa girmekti. Özellikle Fevzi Paşa Hazretleri, bu gereği ve bu zorunluluğu anlamakta idi.
İşte bu hazırlığı yapmak üzere İsmet Paşa�nın İstanªbul�da bulunması ve dahası, Genelkurmay Başkanlığına resmi olarak atanıp çalıştırılması çok yararlı olacaktı. Bu amaçla onun İstanbul�a gitmesini gerekli görmüştüm. İsmet Paşa�nın telyazısı şudur : | |
| | | al bırde burdan yak Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 1022 Yaş : 37 Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!! İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Yaz. : Süper Moderatör Ruh Hali : Points : 57755 Kayıt tarihi : 27/02/09
| Konu: Geri: NUTUK - Büyük Eser Salı Mart 10, 2009 7:14 pm | |
| Harbiye, 3.3.1920
Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine
Alınan bilgiye göre. İstanbul�da bir dernek kurulmuş ve bu dernek, İngilizlerle birlik olarak şu kararları almış: Şimdiki hükümetin düşürülmesi ve bilinen bir hükümetin kurulması Meclisin dağıtılması, İzmir ve Adana�nın düşman elinde kalmasını sağlamak için Ulusal Kuvvetlerin ortadan kaldırılması, dünyaya barış ve esenlik esneklik getirmek üzere İstanbul�da Müslümanlararası bir Halifelik Danışma Kurulu kurulması, Bolşevikliğe karşı fetva çıkarılması. Nazır Paşa, bu derneğin giriştiği işlere önem veriyor. Anadolu�daki Anzavur�un yaptıkları bu kararlara dayandığı gibi, İngilizlerin hükümete en çok baskı yapmaları da, buradan gelmektedir. Bilgi olarak sunmamı istediler. (İsmet)
Harbiye Nazırlığı Başyaveri
Binbaşı
Salih
ALİ RIZA PAŞA HÜKÜMETİNİN ÇEKİLMESİ
Baylar, biliyorsunuz ki İngiliz temsilcisi, Yunanlılar da içinde olmak üzere bütün İtilâf kuvvetlerine karşı savaşa son verilmesini hükümete önermişti ve bu sağlanırsa, İstanbul�un Osmanlı Devletine bırakılacağı yolunda yaldızlı bir söz de vermişti. Fakat İstanbul�da bu öneri yapılırken, Şubatın 18�inci, 19�uncu ve 20�inci günlerinde, Yunanlıların da İzmir�e yeni kuvvet, taşıt, pek çok cephane getirdiğini ve cephelere yolla***** yeni bir saldırıya hazırlandığını biz biliyorduk. Bu bilgimizi hükümet işlerine karışmaªyınız yaygarasına bakmaksızın İstanbul Hükümetine de duyurarak dikkatini çekmekten geri kalmadık.
Yunanlılar böylece saldırıya hazırlanırlarken, Ali Rıza Paşa Hükümeti başka bir öneri karşısında kalıyor:
��Yunanlılar karşısında bulunan Ulusal Kuvvetleri üç kilometre geri aldırmak !��
Ali Rıza Paşa Hükümetinin, bunu yapamayacağı besbelliydi. Ama amaç, onun düşürülmesi idi. Sadrazam, ister istemez, bu önerinin yerine getirilemeyeceğini, karşılık olarak bildirmiş.
3 Mart 1920 günü Yunanlılar saldırıya başladılar. Gölcük yaylasıyla Bozdağ�ı ele geçirdiler.
İşte bu olay üzerine Ali Rıza Paşa�nın düşünebildiği tek çıkar yol, yerinde: daha fazla kalmaktan vazgeçerek hemen çekilip bu sorumlu işten yakayı sıyırmak olmuştur. Çünkü, ulusal eylem1eri durdurma konusunda yapılan öneriyi yerine getirmeye çalışmış fakat başaramamış olan Ali Rıza Paşa, bu kez de öneriyi uygulattıracağım diye söz verip de bunu başaramazsa İtilâf devletlerince sorumlu tutulması da akla gelemez miydi?
Harbiye Nazırı Cemal Paşa, Başkomutan Bay Corç Miln�in buyruklarını uygulattıramadığından ötürü en sonunda hükümetten çıkarılmak durumunda kalmamış mıydı? Ali Rıza Paşa için de böyle bir işlem yapmaya kalkışılırsa, kendisini Padişahın koruyabileceğine güvenebilir miydi? Böyle bir durum ortaya çıkarsa ulusal isteklerin tek belirme yeri olduğunu söylediği İstanbul�daki Millet Meclisine güvenebilecek miydi? Ulusal buyrum adına koªnuşmasının ve istekte bulunmasının artık yeri ve yolu kalmadığını söyleyerek cezalandıracağım diye gözdağı verdiği Temsilciler Kuruluna dayanmak gibi bir duruma düşmeli miydi? Demek ki, kendisi için çekilmekten daha uygun bir şey olamazdı. İşte o da öyle yapmıştır. (belge: 241)
Ali Rıza Paşa, hükümete ilk saldırdığında çekilmesi gerektiği yolundaki uyarma ve anımsatmamız kabul etmedi. Yerinde durmakla yurda yararlı olacağını söyledi. Millet Meclisi de bu bilinçsizce görüşü uygun bularak onu yerinde tuttu. Acaba yapılması söz konusu olan ödev, Yunanlılara, saldırı hazırlıklarını tamamla***** yurdun kutsal topraklarından daha bir bölümünü çiğnemek ve pek sevgili yurttaşlarımızdan daha bir çoğunu süngüler altında inletmek için gerekli zamanı hiç ses çıkarmadan bağışlamak mıydı?
PADİŞAH, İŞİN VE DURUMUN GEREĞİNE GÖRE BİR KİŞİYİ SADRAZAMLIĞA SEÇECEĞİNİ BİLDİRİYOR
3 Mart 1920 günlü kapalı tellerle Rauf ve Kara Vâsıf Beyler hükümetin çekilmesini haber verirlerken, Felâhı Vatan Grubu Başkanının, Meclis Başkanı Vekillerinin saraya gönderildiklerini de bildiriyorlardı. Bu başkanlar, Padişah katına kabul olunmamışlar. Başyazman ve başªmabeynci ile görüşmeleri buyrulmuş. Grup Başkanı, ulusal örgütün Padişaha bağlılığını bildirmiş. Sözü hükümetin çekilmesine getirmiş. Padişah, başyazman aracılığı ile şu buyruğu bildirmiş: ��Bütün milletvekillerine selam. İşin ve durumun ağırlığını ben de onlar kadar anlıyorum. İşin ve durumun gereğine göre bir kişiyi sadrazamlığa seçeªceğim. Onun yetkisine el uzatarak arkadaşlarının seçimine karışamam. Ancak, ona, çoğunluk grubuyla anlaşmasını öğütleyeceğim.��
BENİ İŞLERE KARIŞTIRMAMAK İSTEYENLER BENDEN HEMEN SONUÇ VERECEK ÖNLEM BEKLİYORLAR
Başkanlardan meydana gelen kurul, teşekkür ederek ayrılmış. (belge: 242) Verilmekte olan bilgiler arasında şunlarda vardır: ��Milletvekilleri şaşalamış; ama, isteğe uyªgun bir hükümet kurulacağına güveniyorlar. Yabancıların, Hürriyet ve İtilâfçıların ve Nigehbancıların, düzenledikleri gerici hareketlerde başarıya ulaşabilmek için, Ferit Paşa�yı ya da yakınlarından birini iş başına getirmeleri de düşünülebilir. Meclisi, kesinlikle dağıtacaklardır .Padişah katında etkili olacak önlemlerin orada alınması buyruklarınıza sunulur.��
Baylar, tuhaf değil midir ki, bugün bu sunuda buluªnanlar, daha birkaç hafta önce: ��Meclis resmi olarak açıldığına göre, bundan sonraki buyruklarınızın bana bildirilmesini ve görüşlerinizin her yerde gereği gibi savunuªlacağına güvenmenizi�� diye yazan kişilerdir. Birkaç hafta önce, İstanbul Hükümeti ile görüş birliğine vararak beni, işlere ve yürütüme karışmaktan alıkoymak isteyen kişiler, bugün İstanbul�da hiçbir şey yapmaya güçleri yetmediğini açığa vurarak, buradan, Temsilciler Kurulundan etkili önlemler bekliyorlar.
Biz, bu isteği de yerine getireceğiz. Ama bu kişilerin isteği olduğu için değil; bunu, yurdun yararı böyle buyurªduğu için...
Baylar, 3 Mart günü ve 34 Mart gecesi, İstanbul�la haberleşmek ve oradaki durumu anlamakla geçti. 4 Mart günü, gerek İsmet Paşa�dan ve gerek öbür kişilerden alªdığım bilgiler üzerine durumu, genelge ile bütün ordularla örgüt merkezlerimize ve ulusa bildirdim. (belge: 243, 244) Millet Meclisi Başkanlığına şunu yazdım:
Ankara 4.3.1920
Millet Meclisi Yüce Başkan Vekilliğine
İtilâf devletlerinin işlerimize birçok kez karışmaları karşısında artık Ali Rıza Paşa Hükümetinin çekilme kararını Meclise bildirdiği üzüntüyle haber alınmıştır. Aydın cephesinde, kutsal yurdumuzu ele geçirmeye çaªlışan düşmanla Ulusal Kuvvetler çarpışmakta ve yurdun her karış topraªğına, özverili ve içten bağlı çocukları gömülmektedir. Hiçbir güç, hiçbir yetki, tarihin buyurduğu bu ödevden ulusumuzu alıkoymayacaktır. Uluªsal ve yurtsal bağımsızlığımızın sağlanması uğrunda her türlü özveriye haªzır bulunan ulusumuzun kutsal coşkusunu, ancak ulusun tam güvenebileceği bir hükümetin işbaşına getirilmesi yatıştırabilir. Bütün ulus, bu tarihsel günlerde, ulusal burumunun tam vekilliğini üzerine almış bulunan milletªvekillerinin kesin kararlarını sabırsızlıkla beklemektedir. Yurda ve tarihe karşı yüklendiğimiz büyük sorumluluğu ve bütün dünyanın, kürsülerinize çevrili olan dikkatli bakışlarını düşünerek, ulusun özverili dayancına uygun kararlar alacalınıza güvendiğimizi ve yurtseverce çalışmalarınızda bütün ulusun sizinle birlik ve size destek olduğunu bilgilerinize sunarım efendim.
Temsilciler Kurulu adına
Mustafa Kemal
Padişaha da şu teli çektim baylar:
Ankara, 4 Mart 1920
Padişah Hazretlerine
İtilâf devletlerinin, bağımsızlığa ve onura dokunan saldırılarına ve Ateşkes Anlaşmasına uymayan karışmalarına ve davranışlarına daha çok dayanamayan hükümetin çekilmesiyle yüce devletinizde yeniden bir hükümet bunalımı belirmesi, ulusumuzda derin bir coşku uyandırmıştır. Yüce Padişahlık ve Halifeliğinizin çevresinde düşünce ve ülkü birliğine vararak, yüce bağımsızlığınız ve dokunulmazlığımı ve yüce devletinizin ülke bütünlüğü için son özveriyi göze almış olan bütün uyruğunuz düşmanlarca yönetilen birtakım uyuşmazlık ve kargaşa düzenlerinden dolayı öteden beri üzgün ve kaygılı bir durumda olup, hükümet bunalımının elden geldiğince çabuk giderilmesini ve ulusal amaçları gereği gibi gerçekleştirebilecek değerli bir hükümet kurulmasını beklemektedir. Millet Meclisinin çoğunluk grubunda yoğunlaşan ulusal istek ve eğilimlerin yüce katınızca da destekleneceğine, bütün uyruğunuz gibi Kurulumuz da inanmaktadır. Ancak, içteki ve dışªtaki bin türlü tutkunun kabarması üzerine dirliği ve esenliği korkulu olan yurdumuzun, ulusal vicdana güven veremeyecek bir hükümet başkanına bir dakika bile katlanamayacağını ve Tanrı esirgesin, böyle bir durum ortaya çıkarsa bunun 0smanlı Devleti tarihinde benzeri görülmeyen acı olaylara yol açacağını, yüce Padişahlık katının bilgilerine sunmayı bir yurt ödevi sayarız. Buyruk Padişahımızındır.
Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk
Cemiyeti Temsilciler Kurulu adına
Mustafa Kemal
Bu telin birer örneğini, bilgi için Millet Meclisi Başªkanlığına ve kolordu komutanlarına yolladıktan başka, birer örneğini de İstanbul gazetelerine ve Basın Derneğine vermesini İstanbul telgrafhanesine buyurduk. Bundan başªka baylar, komutanlara, valilere, mutasarrıflara ve Müdaªfaai Hukuk merkez kurullarına ayrıca şu genelgeyi de yolladık:
4 Mart 1920
İtilâf devletlerinin katlanılmaz bir duruma; gelen karışmalarından ve, baskılarından ötürü hükümet, dünkü 3 Mart günü çekilmiştir. Aldığımız sağlam haberlere göre hükümet. Ferit; Paşanın ya da ona benzer birinin işbaşına getirilmesini ve İstanbul�da yabancıların isteklerine hizmet edecek bir Halifelik Danışma Kurulu kurulmasını sağlamak üzere karşıcıl partilerin aracılığıyla kurulan ve dış düşmanlarca yönetilen bir komitenin çalışmalarına kolaylaştırmak için İtilâf devletleri, ilkin hükümeti çekilmeye zorlayacak baskılar yapmışlardır. Durumun bu ağırlığı karşısında kuşkusuz. Millet Meclis gereği gibi etkin girişimler yapmaktadır. Ancak bu girişimlerin edimli olarak desteklenmesi içini ulusal amaçları hemen gerçekleştiremeyecek bir hükümet başkanına ulusun katlanamayacağını çok sert bir dille Padişahlık katma. Millet Meclisi Başkanlığına ve basına bildirmek gerekir. Bu tel alınınca, bir dakika bile geçirilmeksizin, bu yolda telyazıları hazırlanarak bu gece kesinlikle çekilmesinin sağlanmasını buraya da yarın sabah dek bilgi verilmesini önemle rica ederiz.
Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk
Cemiyeti Temsilciler Kurulu adına
Mustafa Kemal
Baylar, verdiğimiz yönerge gereğince, yurdun her yanından, ulusun her yönetim katından 4/5 Mart gecesi başlayan tel fırtınası, aynı beşinci ve altıncı günleri, Paªdişah ve Millet Meclisi saraylarında istenilen etkiyi yaptı. | |
| | | al bırde burdan yak Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 1022 Yaş : 37 Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!! İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Yaz. : Süper Moderatör Ruh Hali : Points : 57755 Kayıt tarihi : 27/02/09
| Konu: Geri: NUTUK - Büyük Eser Salı Mart 10, 2009 7:14 pm | |
| SALİH PAŞA SADRAZAM OLUYOR
Sonunda, 6 Mart günü, kim olduğunu anlayamadığıªmız bir kişiden şu haberİ aldık:
İstanbul, 6 Mart 1920
Temsilciler Kuruluna
Sadrazamlık görevinin Bahriye Nazırı Salih Paşa�ya verildiği bilgilerine sunulur.
Müdafaai Hukuk Cemiyeti
Genel Yazman Vekili
Halit
Bu telin ardından şu tel geldi:
Millet Meclisi, 6 Mart 1920
Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine
Kutlu Halife Hazretleri, şimdi Millet Meclisi Başkanını yüksek katlarına buyur ederek sadrazamlık görevini, Senato üyelerinden eski Bahriye Nazırı Salih Paşa�ya verdiklerini bildirmişlerdir. Salih Paşa�da hükümeti kurma işiyle uğraşmakta olduğundan bunalımın yarın akşama dek büs bütün ortadan kalkacağı bildirilir.
Millet Meclisi Başkanı
Celâlettin Arif
Baylar, Rauf Bey�in de o gün, fakat daha hükümet başkanı belli olmadan verdiği bilgiler vardır. Dikkate değer olduğu İçin bu bilgileri veren telyazısını olduğu gibi sunuyorum:
Kişiye özel, çok ivedidir.
Dakika geciktirilemez. Harbiye, 6 Mart 1920
Ankara Yirminci Kolordu Komutanlığına
Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine:
1- Dün gece İzzet ve Salih Paşalarla görüştüm. Her ikisine de sadraªzamlık önerilmemiştir. Vekillik eden hükümet de kimin olacağını bilmiyor. Eski Dahiliye Nazırı Reşit Bey�in Saray ile Fransa ve İngiltere elçilikleri arasında gidip gelmekte olduğu sağlam yerden öğreniliyor. Bir söylentiye göre, Reşit Bey�in sadrazamlığa getirileceği sanılıyor. Önceki gece Padişah Hazretleri, Tevfik Paşa�yı kabul etti. Daha sonra Ferit Paşa�yı kabul ederek, saat beşten sonraya dek görüştü. Dünkü Cuma günü Baltalimanında Ali Kemal ve eski Dahiliye Nazın Mehmet Ali�nin de bulunªduğu bir toplantıda uzun görüşmeler oldu. Daha sonra Rahip Fru da kaªtılarak Ali Kemal�in evinde görüşmeler sürdürüldü. Celâlettin Arif Bey, dün saat dört sonrada Padişah katına kabul olundu. Şimdiki bunalımın sürüp gitmesi doğru olmadığından, yurdun ve Millet Meclisinin güveneªceği bir hükümetin bir an önce işbaşına getirilmesi için Celâlettin Arif Bey�in birkaç kez ileri sürdüğü dileğe karşı Padişah Hazretleri, durumun inceliğini onun gibi anladığını ve Ulusal Kuvvetlerin gerekliliğine inandığıªnı bildirdikten sonra, içeride ve dışarda güven sağlayabilecek bir kişinin sadrazamlığa pek çabuk atanamayacağı ve pazara dek düşünmek gerektiği yolunda karşılık vermişler. Daha önce bilginize sunduğum olaylardan seªzinlediğime göre Padişah İngilizlerle konuşup yazışmaktadır ve Londra�dan gelecek karşılığı beklemektedir. Herhalde durum pek bunalımlıdır. İnªgilizlerden umutlu olurlarsa. Ferit Paşanın Sadrazamlığa getirilmesi bile uzak görülemez. Kısacası, şimdiye değin Padişah doğrudan doğruya Tevfik ve Ferit Paşalardan başka kimseyi kabul etmemiş ve Ferit Paşa ile görüşmesi de gizli olmuştur. Saray adamlarından güveninizi kazanmış olduğunu bildiğim bir kişi, Perşembe günü, Padişahın pek yakınları adına beni özel olarak gördü ve düşüncemi sordu. Sorusuna yanıt olarak, durumu, Padişahlık yararına, devlet ve ulus yararına çözümleyebilecek kişinin siz olabileceğinizi; fakat şu sırada düşman elinde bulunan İstanbul�a dönemeyeceğinize göre, İzzet Paşa�nın sadrazam olması gerektiğini açık bir dille söyªledim. Salih Paşa Meclisin kapatılabileceğini de sezdiriyor. Birinci Başkan Vekili Hüseyin Kazım Bey�in de, Sarayla ve İngilizlerle Meclis adına dolaplar çevirdiği anlaşılıyor. Bilgilerinize sunulur.
Celâlettin Arif Bey bugün saraya gidecek. Durumu çok açık olarak Padişaha anlatacak, karşıcılları iş başına getirirse. Anadolu�daki örgütlerin sarsılacağını, böylece, kendileri için dokuncalı olan Doğudaki ilkelerin yurdumuza gireceğini ve Halifeliğin Müslümanlar gözünde ne, duruma düşeceğini açıklayacak ve Anadolu�dan, ulusal örgüt merkezlerinden bu konuda gelen bütün telyazılarını gösterecek ve bununla ilgili olarak ayrıca yazılı bir rapor sunacaktır. Raporu birlikte yazdık. Örneğini sonra sunarız. (Rauf)
2- Bu tel, 6.3.1920 günü saat 17;15 sonrada Harbiye Telgrafhanesine verilmiştir.
Harbiye Nazırlığı Başyaveri
Salih | |
| | | al bırde burdan yak Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 1022 Yaş : 37 Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!! İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Yaz. : Süper Moderatör Ruh Hali : Points : 57755 Kayıt tarihi : 27/02/09
| Konu: Geri: NUTUK - Büyük Eser Salı Mart 10, 2009 7:15 pm | |
| Baylar, Rauf Bey�in, sadrazam bulmak söz konusu olurken benden söz açması kuşkusuz gereksizdi. Aramızda hiç böyle bir söz konuşulmuş değildi. Ben İstanbul Hüküªmetinin yaşayacağından işin başından beri umutlu değilªdim. Osmanlı Devletinin yaşayışını bitirdiğine ise çoktan inanmıştım. Osmanlı Devletinin sadrazamlığını üzerime alªmak gibi cılız ve anlamsız bir düşüncenin benim kafamda yeri olamayacağı kuşkusuzdu. Ben, doğal bir biçimde geçmekte olan devrim evrelerini soğukkanlılıkla izlerken, yaªrının önlemlerinden başka bir şey düşünmüyordum.
Rauf Bey , sözkonusu ettiği Celâlettin Bey�in raporuªnun örneğini de gönderdi. (belge: 245) Hükümet kurulªduktan sonra da şu bilgiyi verdi:
Harbiye, 8.3.1920
Yirminci Kolordu Komutan Vekilliğine
Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine:
1- Hükümet şöyle kurulmuştur: Sadrazam Salih Paşa, Şeyhülislam yerinde, Dahiliye yerinde, Hariciye Safa Bey yerinde, Harbiye yerinde, Bahriye Salih Paşa vekil olarak, Nafıa Tevfik Bey asıl olarak, Maliye Tevªfik Bey vekil olarak, Devlet Şûrası Abdurrahman Şeref Bey vekil olarak, Maarif Abdurrahman Şeref Bey asıl olarak, Evkaf eski Şeyhülislam Ömer Hulûsi Efendi asıl olarak, Adliye Celâl Bey, Ticaret Defterhane Emini Ziya Bey.
2 -Celâl Bey�in tutumunu bilmiyoruz. Bu kuruluş, Damat Ferit Paªşa�ya zaman kazandırmak için Sarayın bir düzenidir. Salih Paşa, bir bunalımı önleyerek bu yolda yurda yararlı bir hizmet gördüğü inancındadır. Bizim düşüncemiz bu hükümete güvenoyu vermemektir ve bunu, Grupta sağlamaya çalışıyoruz. Ferit Paşa tehlikesi şimdi de vardır. Buna göre duªrumun güven altına alınması buyruklarınıza sunulur.
3- Dikkate değer olarak şunu da bilgilerinize sunalım ki, Salih Paşa, Millet Meclisinden nazır alamayacağı anlaşıldıktan sonra, dışardan alacağı kişileri seçerken Grubun görüşünü soracaktı. Oysa, şimdi bundan da vazªgeçerek adları bildirilen kişilerle hükümeti kendiliğinden kurmuştur efenªdim. (Rauf)
Harbiye Başyaveri
Salih
TRAKYA�DA CAFER TAYYAR BEY�İN İZLEDİĞİ YANLIŞ BİR YOL
Baylar, İstanbul bunalımı üzerine verdiğim açıklama epeyce uzadı. Aslına bakılırsa, İstanbul�da öteden beri sürüp giden duruma yeniden daha birçok olayların eklenªdiğini göreceğiz.
İzin verirseniz, yeniden İstanbul�a dönmek üzere, biraz da Edirne dolaylarındaki duruma göz atalım. Şimªdiye değin genel olarak söylediklerim arasında yeri geldikªçe Trakya�yı da hiçbir zaman örgütlerimizin ve tasarılarıªmızın dışında tutmadığımızı anlatmış olduğumu umarım. Edirne ile ilişkimiz ve yazışmalarımız, yurdun her yeri ile olduğu gibi sürdürülmekte idi.
Yaptığımız yazışmalardaki dikkate değer kimi noktaları yüksek topluluğunuza açıkla***** bildirmek uygun olur.
Birinci Kolordu Komutanı Cafer Tayyar Bey, 31 Araªlık 1919 günlü çok uzun bir raporunda, Trakya�da ve özelªlikle Batı Trakya�da, Yunanlıların yaptıkları işleri ve giriªşimleri pek güzel açıklıyordu. Düşmanın bu olağanüstü çalışmalarına karşı kendisinin gereği gibi önlem alamadığından yakınıyordu.
��Kolordusunun, bu olaylar ve gelecekte çıkabilecek olaylar karşısında bir askeri düzen almasına General Miln�in olmaz dediğinin yazışma sonunda anlaşıldığını�� bildiriyordu. (belge: 246)
General Miln�in gerekli düzenlemeleri yapmamıza olmaz diyeceği kesinlikle kuşku götürmezdi. Bu açık gerçeği yazışma yoluyla sorup anlamaya bilmem nasıl bir düşünce ve mantıkla kalkışılmıştı?
Cafer Tayyar Bey�e 3 Ocak 1920�de verdiğim yönergede, gönderdiğimiz gizli yönetmeliğe göre silahlı birlikler kurulmasını yeniden anımsattım: ��Askeri düzeni değiştirmekle elde edilmesi düşünülen yararların böylece karşılanması gerekir." dedim. (belge: 247)
Harbiye Nazırı Cemal Paşa�ya da gene o gün durumu bildirerek, Yunanlıların Doğu Trakya�da olsun, hazırlıklarına engel olmasını yazdım. (belge: 248)
Trakya-Paşaeli Cemiyetinin gönderdiği raporlarda gereği gibi örgütler kurulamadığından söz ediliyor ve kimi yüksek görevlilerden yakınılıyordu. (belge: 249) Bu gibi görevlilere öteden beri bir takım uyarmalarda bulunuyorªdum. (belge: 250)
Yakınmaların önemlisi Cafer Tayyar Bey�den yapılªmaya başlandı. Örneğin, bu konu ile ilgili olarak okuyacağım şu mektup bir fikir; verebilir sanırım:
26 Ocak 1920
Sayın Paş**,
Arif Bey�in, Trakyalılarla ilgili olarak, sözlerini doğrularım. Trakya Cemiyeti, silah gücü ile desteklenmemiştir. Ne yazık ki, Cafer Tayyar hepimizi aldatmış; en küçük örgüt bile kurmamış, bir tek tüfekle olsun, silahlanªdırma işine girişmemiştir. Cafer�i, yalnız kendisini düşünmekle suçlarım. Bulgaristan olaylarında da büsbütün habersiz, tam bir aymazlık içindedir.
Son günlerde Cafer�in, tümenlerine yazdığı bir buyruk bir rastlantı ile elimize geçti. Yunanlıların eylemlerinden ve düşüncelerinden söz ettikten sonra, bu durum karşısında artık Müdafaai Hukuk Cemiyetinin yönergesine göre ulusal örgütler kurmaya başlamak gerekirken. bu işte subaylar aracılığı ile halka yardım edip etmemek konusunda ne düşündüklerini komutanlardan soruyor. Artık düşününüz... Tanrı ulusal işlerde aldatanları yok etsin! Ama, yazık aldanmış olanlara!
Sonuç: Bulgar askerleri Batı Trakya�yı boşaltarak gittikleri ve beş on görevliyle 150-200 jandarmadan başka kuvveti yokken bile, ayaklanarak ve savaşarak yurdu savunacağını beklediğimiz Trakya, bir şey yapamadı. Cafer, bu durumda bir acı duydu mu bilmem? Bunun için, artık Topçu İhªsanı. Veteriner Rasim�i (zeki, canlı, ılımlı pek güvenilir bir arkadaş) örgüt kurmak üzere Trakya�ya göndereceğiz. Buradan silah da göndereceğiz. Körolası Cafer, yalnız bunları serbest bıraksın, gölge etmesin başka bir bağış istemeyiz.
Edirne kesimini İngilizler, kendi soyundan olan erlerle teslim alıyorlar. Yunanlılar Hadımköy, Çorlu, Lüleburgaz�da toplanıyorlar. Bulgarisªtan kaynaşıyor. Yunan haydutluğu çok. Halkın sızlanması karşısında Vali, elini ovuşturmakta. Cafer güçsüzlüğünü göstermekte. Trakya�nın bolşevikªliğe karşı yabancı kuvvetlerin yığınak yeri olacağı, Bulgarların saldırısına uğrayacağı umulur. Orada güçlü bir pençe ve kafa gerek. Ne Cafer, ne Vali bu işe yeterli ve özverili değillerdir. İşte gidiş ve durum budur. Ben bunlarla çok uğraşıyorum. Geçen gün bir kapalı telinizi almış, pek üzülmüş ve kapalı telle açıklama isteğinde bulunmuştum. Yanıt alamadım. Paş**, kişisel bir siyasa güttüğümü mü sanıyorsunuz? Yoksa. amacı kavramayacak, durumu anlamayacak şaşkınlardan olduğumu mu sanıyorsunuz? Her ikisini de proªtesto ederim. İnancım ve ereğim birdir. Hiç sapmadan yürüyorum. Yalnız başka bir şey düşünüyor ve bana söylemek istemiyorsanız ona bir şey diyeªmem. Açıkça bildirmenizi rica ederim. Sert ve azarlayıcı sözlere pek çok üzülürüm. Bu, beni çalışmaktan alıkoymaz. Beni karşıtlığa sürüklemez. Ama kuşkusuz arada senlik benlik savı çıkmasına neden olabilir. Buna göre dikªkatinizi çeker ve gerçek iyice belirmeden ve benim neler çektiğimi anlamaªdan girişimlerde bulunmanızın, durumunuzdan beklenen ve hiç savsaklanaªmayacak olan incelik ve soğukkanlılık gereği olduğunu şuracıkta söylemeªme izin vermenizi rica ederim. Saygılarımla başarı dileklerimi sunarım paªş**.
Vâsıf
Baylar, Edirne�den gelen yazılardan, raporlardan, bence yanlış bir siyasal görüş üzerinde durulduğu anlaşılıªyordu. Şimdi okunan mektupta da, bu yanlış görüşün benimsendiğini gösteren tümceler vardır. Bu yanlış ilkeyi düzeltmek için öteden beri ileri sürdüğümüz düşüncemizi 3 Şubat 1920 günü bir kez daha Cafer Tayyar Paşa�ya ve İstanbul�da Rauf Bey�e yineledim.
Yinelediğim düşünce şu idi:
Doğu ve Batı Trakya�nın ulusal bir bütün olarak tasarlanması ve söylenmesi doğru bir siyasa değildir. Doğu Trakya�nın yurdumuzun bir parçası olduğuna karşı gelinemez ve tartışılamaz. Batı Trakya ise, bir antlaşma ile daha önce bırakılmış bir topraktır.
Olsa olsa, Doğu Trakya, Batı Trakya�yı kurtarmaya çalışanların bir toplanma ve yönetim yeri olabilir.
Doğu ve Batı Trakya�nın birliğini üsteleyerek ileri sürmek, Doğu Trakya�da da birtakım isteklerin ileri sürülmesine yol açabilir.
Bulgarların da, Adalar Denizi�nde iktisadi bir çıkış yeri istemeleri ayrıca üzerinde durmayı gerektirir. Bulgaristan�da bu bakımdan çalışılmalıdır.(belge: 251)
Cafer Tayyar Paşa da görevlilerden, ileri gelen kişilerden, halktan yakınıyordu. 7/18 Mart 1920 günlü bir kapalı telinde: ��Bizde halk her işi hükümetten beklemekte, yükªsek sivil görevlilerin yan tutmamaları yüzünden ulusal örgütler isteklerinize uygun olarak kurulamamaktadır. İl içinde sık sık yapmakta olduğum denetlemelerde özellikle köylülerle sıkı ilişki kuruyorum Ama, her köye gidemiyorumİşin, köklü ve yaygın olması hepimizce istenilmekte olup bunun da bildirilen sakıncaların ortadan kaldırılmasına çalışılmakla gerçekleştirilebileceğini bilginize sunarım.�� diyordu. (belge: 252)
Baylar, General Miln, Cafer Tayyar Paşa�ya kolorªdusunun durumunu değiştirmiyor. Vali ve mutasarrıflar yansız kalıyor ve her işi hükümetten bekleyen halka uluªsal örgüt kurmada önderlik ve kılavuzluk etmiyorlar. Bu sakıncalar kalkmadıkça, işin köklü ve yaygın olamayacağı kanısında bulunuluyor. | |
| | | al bırde burdan yak Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 1022 Yaş : 37 Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!! İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Yaz. : Süper Moderatör Ruh Hali : Points : 57755 Kayıt tarihi : 27/02/09
| Konu: Geri: NUTUK - Büyük Eser Salı Mart 10, 2009 7:16 pm | |
| KARAKOL CEMİYETİ İSTANBUL�DA ÖRGÜTÜNÜ GENİŞLETMEYE ÇALIŞIYOR
Baylar, bir ara bir Karakol Cemiyetinden ve onun çalışmalarını yasaklama konusundaki girişimlerimizden söz etmiştim. Bu; cemiyetin İstanbul�da örgütünü daha da geliştirmeye çalıştığı anlaşılıyor. Yeniden şöyle bir uyarªmada bulunmak gerekti:
2 Mart 1920
Yazı ile
Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanı Albay
Şevket Beyefendiye
İstanbul�da bulunan örgütümüzün, amacı gerçekleştirmeye yetmeªdiği anlaşılmaktadır. Çeşitli zamanlarda ve hele bugünlerde Ankara�ya gelen ve durumu bilen kimi kişilerin verdikleri bilgiye göre, bu işteki başaªrısızlığın nedeni Anadolu ve; Rumeli Müdafaai Hukuku Cemiyeti Örgütü adı altında Karakol Tüzüğünün uygulanmasına çalışılması olduğu anlaşılmıştır.
Karakol Tüzüğü, birçok kimseleri örgütlerimizle ilişki kurmaktan ürkütmüştür. Bundan ötürü, örgütlerimizi Müdafaai Hukuk Örgüt Tüzüªğüne göre kurmak, özellikle İstanbul için yeter. Çünkü, İstanbul�da asıl gücü, düşünce akımlarını birleştirmekte aramalıdır. İstanbul�da edimli eylemler ve özel girişimler için kurulacak silahlı örgüte bile, Mudafaai Hukuk Tüzüğü Eki�nin uygulanması yeter. İstanbul Merkez Kurulu ve ona bağlı örgütler yönetim kurullarının açıktan çalışmalarında sakınca görülüªyorsa, bu kurullarda görev alacak kişiler, kimliklerini gizli tutabilirler. Bu yolda kurulmuş ve kurulacak olan örgütlerin ve bunların merkez kurulları ile yönetim kurullarında görev alan kişilerin adlarının güvenli bir araçla bildirilmesi pek çok rica olunur efendim.
Temsilciler Kurulu adına
Mustafa Kemal
İSTANBUL�DAKİ ULUSAL KUVVETLER İLERİ GELENLERİNİN TUTUKLANMASI İÇİN LONDRA�DAN GELEN BUYRUK
Şimdi isterseniz, yeniden İstanbul�a dönelim. 11 Mart 1920 günlü bir telde Rauf Bey şu bilgiyi veriyordu: 10 Mart 1920 günü öğleden sonra İtilâf temsilcileri toplanmışlar. Londra�dan gelen ve İstanbul�daki Ulusal Kuvvetler ileri gelenlerinin tutuklanması ile ilgili olan bir buyruk üzerinde görüşmüşler ve buyruğu yerine getirmeye karar vermişler. Bu bilgi, güvenilir bir kişiye sağlam bir yerden gizlice verilmiş ve bu gibi kimselerin bir an önce İstanbul�dan uzaklaşmaları gerektiği bildirilmiş. İlgililer, bu konuyu çeşitli yönlerden inceledikten sonra, işin sonuna dek İstanbul�da kalarak namus ödevini yapmaya karar vermişler. Sadrazam Salih Paşa, bile bile bu duruma yol açmakta imiş. Onun için hükümeti düşürmeye çalışacaklarmış. Başaracaklarına güveniyorlarmış. (belge: 253)
Rauf Bey�in bu telinin arkasından, gene o gün gelen kısa bir telinde: ��Son bildirdiklerimize karşı ve hükümetin durumu üzerine hiçbir düşünce bildirmediğiniz için, telin size varmamış olmasından ve sağlığınızdan haklı olarak kaygılıyım. Yanıtınızı gözlüyoruz.�� denilmekte idi.
Rauf Bey�e ve bilgi için On Beşinci ve Üçüncü Koªlordulara 11 Mart günü şu bilgiyi vermiştim:
11 Mart 1920
Dün akş**, yani 10/11 Mart 1920�de Ankara�da Fransız Temsilcisi Yüzbaşı Buazo�nun (Boizeau) dilmacı olup bize öteden beri gizlice haber ulaştıran bir kişi, Ankara�daki İngiliz Temsilcisi Vitel�in (Withall), aldığı bir tel üzerine, ağırlıkları ve yanındaki adamlarıyla birlikte bugün Ankara�dan ayrılarak İstanbul�a gideceğini ve onun binip gittiği trenden sonra İnªgilizlerin, demiryolu ulaştırmasını durduracaklarını bildirdi. Adı geçen Viªtel, gerçekten bugün, habere uygun olarak, yola çıktı. Bu bakımdan, demirªyolu ulaştırmasının da durması büyük bir olasılıkla bekleniyor. Bu işin, İtilâf devletlerince İstanbul�da alınan önlemlerle ilgili bulunduğu kuşku götürªmez.
Mustafa Kemal
Rauf Bey�in son yazısına da şu yanıtı vermiştim:
"Hükümete güvensizlik oyu vererek atılımın sizden gelmesi o denli güçlü bir nedene dayandırılamayacaktır. Grubun dayanışma ve direnme gücü ve işbirliğindeki kesin dayancı üzerine açık bir görüşe ve kanıya varmaªdıkça, Salih Paşa�nın Grup Yönetim Kurulu ile görüşmeksizin iş görmesini bir Meclis meselesi yapma yolundaki kararınız üzerine hiçbir düşünce ileri süremem. İngilizlerin tutuklama kararına karşı Meclisin, sonuna değin yiğitçesine görevini yapması pek yararlı ve parlaktır. Ancak, sizinle birlikte, varlıkları ilerideki girişimlerimiz ve eylemlerimiz için çok gerekli olan arkaªdaşların, sonunda bize katılabilmeleri olanağı kesin olarak güven altına alınmalıdır. Yoksa, Grubun birlik ve dayanç içinde iş görmesini düzenleyebilecek kişileri şimdiden görevlendirerek sizlerin hemen buraya gelmeniz çok gereklidir. Buraya gelecekler arasında yurdu temsil niteliğinde olanlarla, gerektiğinªde hükümet kurmaya ve yönetmeye yeterli kişilerin bulunması önemlidir.
İtilâf devletlerinin zorlayıcı işlemlere başvuracakları kuşku götürmez... vb. Mustafa Kemal.�� (belge: 254)
Baylar, Rauf Bey�i ve öteki kişileri tam zamanında çağırmış olduğumuz, olaylarla, hem de üç dört gün geçªmeden tanıtlanmış oldu. Ama ne yazık ki, bu çağımız geªreğince önemle dikkate alınmadı. Rauf Bey, Vasıf Bey gibi kişiler, en sonunda büyük bir uysallıkla Malta�ya gittiler. Bunu biliyorsunuz.
Son dakikaya değin AnadoIu�ya geçmek ve Ankara�ya gelmek olanağının ve önlemlerinin kimi arkadaşlarca haªzırlandığı ve sağlandığı bana anlatılmıştır. Eğer böyIe idiyªse, bu kişilerin Ankara�ya gelmeyi uygun görmeyip İngiªlizlerin eline düşmeyi ve Malta�ya gitmeyi yeğlemelerindeki neden ve özür, gerçekten incelenmeye değer. Doğrusu, Türkiye�nin durumunun ve geleceğinin kuşkulu, karanlık, ölümcül görüldüğü kur***** göre, bu karanlık tehlike içine atılanların, korkunç ve ürkünç bir sonuçla karşılaşmaları kuruntusunun etkisi altında, en sonunda herhangi bir zinªdanda bir süre kalmak üzere düşmanın eline düşmeyi yeğªleyebilecekleri olmayacak iş değildir. Bununla birlikte, ben burada böyle ağır bir yargıya varmaktan çekinirim. Bu düªşünce iledir ki, bu kişileri Malta zindanlarından kurtarmak için her olanaktan yararlanarak, elden gelen girişimleri yapmaktan geri durmadım.
İSTANBUL�A EL KONULMASI
Baylar, İstanbul�da Onuncu Tümen Komutanından Ankara�da Yirminci Kolordu Komutanlığına, 9 Mart 1920 gün ve 465 sayılı ve şifre ile kapatılmış bir yazı, 14 Mart 1920 günü geldi. Açılmışı şu idi :
Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine
İngilizlerin Türkocağına el koymaları üzerine, Milli Talim ve Terbiye binasına taşınan Ocağın bu yeni taşındığı yere de dün öğleyin gene İngilizªlerce el konulmuştur efendim. 9 Mart 1920. (Hâdi)
Baylar, 1920 yılı Martının 16�ncı günü öğleden önce saat onda, makine başında şöyle bir tel verildi :
İstanbul, 16.3.1920
Ankara�da Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine
Bu sabah Şehzadebaşı�ndaki Muzıka Karakolu�nu İngilizler basıp, oradaki askerlerle İngilizler çarpışarak, sonunda, şimdi İstanbul�u işgal altına alıyorlar. Bilgilerinize sunulur.
Manastırlı
Hamdi
Ben bu telin altına kurşun kalemiyle ��Tez elden Koªlordulara benim imzamla, M. Kemal�� imini koyduktan sonra, bu teli verenden açıklayıcı bilgi almaya başladım. Manastırlı Hamdi Efendi durmadan bilgi vermeyi şöylece sürdürdü:
Bizim en güvendiğimiz bir arkadaşımız var ki, yalnız o değil herkes, yani gelenler söylüyorlar. Şimdi de Harbiye�ye girdiklerini haber aldık. Dahası, Beyoğlu telgrafhanesinin önünde İngiliz erleri olduğunu öğrendik; fakat telgrafhaneye el koyup koymayacakları belli değildir.
Bu sırada baylar, Harbiye telgrafhanesinden görevli Ali, bilgi vermeye başladı:
Sabahleyin İngilizler bastı, altı kişi şehit oldu; on beşe yakın da yaralı var. Şimdi İngiliz erleri dolaşıyor. Şimdi, işte İngiliz erleri Harbiye Nazırlığına giriyorlar. İşte içeri giriyorlar. Nizamiye kapısına. Teli kes! İngilizler buradadır.
Yeniden Manastırlı Hamdi Efendi bizi buldu :
Paşa Hazretleri,
Harbiye telgrafhanesine de İngiliz deniz erleri girip teli kestiği gibi, bir yandan da Tophane�ye giriyorlar. Bir yandan da zırhlılardan erler çıªkarılıyor, Durum korkunç efendim. Sabahki çarpışmada 6 şehit, 15 yaªralımız vardır. Paşa Hazretleri, yüksek buyruklarınızı bekliyorum.16 Mart 1920.
Hamdi
Hamdi Efendi teli şöyle sürdürdü:
Sabahleyin bizim erler uykuda iken, İngiliz deniz erleri karakola gelip giriyor. Erlerimiz uykudan şaşkın kalkınca çarpışmaya başlanılıyor. Sonunda bizden altı kişi şehit oluyor, on beş kişi yaralanıyor. Bunun üzeriªne, önceden kötülüğü tasarlamışlar ki, hemen zırhlıları rıhtıma yanaştırıp Beyoğlu bölgesine ve Tophane�ye asker çıkardılar. Bir yandan da Harbiye Nazırlığına girmişler. Dahası, şimdi ne Tophane ve ne de Harbiye telgrafªhanesi bulunamıyor. Şimdi de haber almış olduğuma göre, Derince�ye dek yayılıyorlarmış efendim.
İşte Beyoğlu telgrafhanesi de yok. Orasına da el koydular sanırım. Tanrı korusun. Buraya da gelmesinler. İşte Beyoğlu telgraf görevlileri, müdürleri geldiler. Kovmuşlar.
Bir saata dek buraya da el konulacaktır. Şimdi har aldım efendim.
Rahmetli Hayati Bey , ilk haberi veren telyazısı üzerine benim yaptığım işarete uygun olarak verilen bilgileri özetlemiş. Rumeli ve Anadolu�daki� bütün komutanların adªreslerine çektiriyordu. Bir an önce İstanbul üzerinden Edirne�ye çektirilmesini söylemiştim. (belge: 255) Hamdi Efendi :
Yüksek buyruklarınız yerine getiriliyor. Edirne�ye yazıyorum, bütün merkezleri hazır ettirdik diye bildirdi. Hamdi Efendi�den:
Milletvekilleri için bir haber aldınız mı? Millet, Meclisi telgrafhanesi ile haberleşme oluyor mu?
diye sordum. Hamdi Efendi:
Evet oluyor. On Dördüncü Kolordu Komutanı hazır. Paşa istiyordu, verelim mi?
Baylar, bundan sonra artık Hamdi Efendinin sözünü işitmedik. İstanbul telgraf merkezine de girilmiş olduğu kanısına vardık. | |
| | | al bırde burdan yak Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 1022 Yaş : 37 Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!! İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Yaz. : Süper Moderatör Ruh Hali : Points : 57755 Kayıt tarihi : 27/02/09
| Konu: Geri: NUTUK - Büyük Eser Salı Mart 10, 2009 7:16 pm | |
| MANASTIRLI HAMDİ EFENDİ
Bu yurtsever ve yiğit Manastırlı Hamdi Efendi olmasaydı, İstanbul�da geçen bu acı olayları öğrenmek için kim bilir ne zamana dek bekleyip duracaktık? İstanbul�da bulunan nazır, milletvekili, komutan ve örgütümüz adamªları içinden bir kişi çıkıp da zamanında bize haber vermeyi düşünememiş olduğu anlaşılıyor. Demek, hepsini şaşkınlık ve korku kaplamıştı. Bir ucu Ankara�da bulunan telin İstanbul�da bulunan ucuna yanaşamayacak kadar şaşkın bir duruma gelmiş oldukları yargısına varmak, bilmem ki doğru olur mu? Telgraf memuru Hamdi Efendi sonradan Ankara�ya gelerek karargahımız telgraf memurluğunu yapªmıştır. Kendisine borçlu olduğum teşekkürü burada açıkça söylemeyi ulus ve yurt ödevlerimden sayarım.
Baylar, bu durum üzerine her şeyden önce doğabilecek bir kötülüğün önüne geçmek için şu buyruğu verdim:
Telyazısı, ivedidir. Ankara, 16 Mart 1920
Bütün Vali ve Mutasarrıflara
Sıvas�ta Üçüncü Kolordu, Bandırma�da On Dördüncü Kolordu;
Ankara�da Yirminci Kolordu, Erzurum da On Beşinci Kolordu,
Konya�da On İkinci KoIordu, Diyarbakır�da
On Üçüncü Kolordu Komutanlıklarına
İzmir Cephesinde Refet Beyefendiye,
Balıkesir�de Altmış Birinci Tümen Komutanlığına;
Bütün Müdafaai Hukuk Merkez ve Yönetim Kurullarına
Bugünkü duruma göre ulusumuz; uygarlık dünyasına insanca duygularla dolu olan vicdanlarına ve bütün İslam dünyasının ruhsal birliğine güvenmekle birlikte, bir süre için; dost olsun, düşman olsun, bütün resmi dış dünya ile geçici olarak ilişki kuramayacaktır.
Bu süre içinde yurdumuzdaki Hıristiyan halka karşı göstereceğimiz insanca davranışın değeri pek büyük olduğu gibi; hiçbir yabancı hükümeªtin doğrudan doğruya ya da dolaylı yardımını görmeyen Hıristiyan halkın dirlik ve düzenlik içinde yaşamaları, soyumuzun yaratılışında bulunan uyªgarlık yeteneğine en kesin bir kanıt olacaktır.Yurt yararına aykırı çalışªmaları görülenlerle ülkedeki dirlik ve düzenliği bozanlar için hangi din ve soydan olduklarına bakılma*****, yasa buyruklarının Sert ve eşit olaªrak uygulanmasını; bulundukları yerdeki hükümet örgütüne bağlılık gösteren ve uyrukluk ödevlerini eksiksiz yapanların korunup esirgenmesini önemle diler ve bu dileğimizin bütün ilgililere tez elden bildirilmesini ve bütün ulusa uygun görülecek araçlarla duyurulmasını rica ederiz efendim.
Müdafaai HukukTemsilciler
Kuruluna adına
Mustafa Kemal
İTİLÂF KUVVETLERİNİN YURDA TELLE YAPMAK İSTEDİKLERİ RESMİ BİLDİRİ
Baylar, İtilâf kuvvetleri, İstanbul telgraf merkezlerine el koyduktan sonra yurda telle bir resmi bildirim yapmak istediler. Uyarmamız ve anıtsatmamız üzerine, bu resmi - bildirim - birkaç merkez dışında � hiç bir yerden alınmadı.
Alanlar ve yanıt verenlerden bellibaşlıları şunlardır:
İzmit Mutasarrıfı Suat Bey (belge: 256), Konya Valisi Suphi Bey. | |
| | | al bırde burdan yak Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 1022 Yaş : 37 Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!! İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Yaz. : Süper Moderatör Ruh Hali : Points : 57755 Kayıt tarihi : 27/02/09
| Konu: Geri: NUTUK - Büyük Eser Salı Mart 10, 2009 7:17 pm | |
| RESMİ BİLDİRİM
Beş buçuk yıl önce Osmanlı ülkesinin alınyazısına her nasılsa el koªyan İttihat ve Terakki Cemiyetinin ileri gelenleri. Almanların aldatıcı sözªlerine kapılarak Osmanlı Devletini ve ulusunu Genel Savaşa soktular. Bu haksız ve uğursuz siyasanın sonucu bilinmektedir. Osmanlı Devleti ve ulusu, bin türlü felaket geçirdikten, sonra, öyle bir yenilgiye uğradı ki İttihat ve Terakki Cemiyetinin ileri gelenleri bile bir Ateşkes Anlaşması yaparak kaçmaktan başka çıkar bir yol bulamadılar. Ateşkes Anlaşması yapıldıktan sonra İtilâf devletlerine bir görev düştü. İşbu görev, eski Osªmanlı ülkelerindeki bütün halkın, soy ve din ayırmaksızın yarınki mutluluklarını, gelişmelerini, toplumsal ve iktisadi yaşamlarını güven altına alaªcak bir barışın temellerini atmaktı. Barış Konferansı, bu görevi yapmakla uğraşırken, kaçak İttihat ve Terakki ileri gelenlerini tutan kimi kişiler, "Ulusal Örgüt�� takma adı altında bir düzen kurarak ve Padişah ile İstanªbul Hükümetinin buyruklarını hiçe sa***** savaşın acı etkileriyle büsbütün tükenmiş olan halkı askerlik için toplamak, çeşitli halk toplulukları arasında geçimsizlik yaratmak, ulusal yardım diye halkı soymak gibi işlere yelªtendiler ve böylece, barış değil, sanki yeni bir savaş dönemini açmaya giªriştiler. Bu özendirme ve kışkırtmalara karşın, Barış Konferansı görevine ara vermedi ve sonunda İstanbul�un Türkler elinde kalmasına karar verdi. İşbu karar, Osmanlıların gönlünü rahatlatacaktır. Ancak, İtilâf devletªleri bu kararlarını İstanbul Hükümetine bildirdikleri zaman, uygulanmasının ne gibi koşullara bağlı olduğunu da anımsattılar. İşbu koşullar, Osmanlı illerinde bulunan Hıristiyanların canlarını tehlikeye düşürmemek ve bugün İtªlâf devletleriyle bağlaşıklarının askerlerine karşı durmadan yapılmakta olan saldırılara son vermekti. İstanbul Hükümeti bu uyarmaya karşı, bir ölçüye dek iyi niyet göstermiş ise de, ��Ulusal Örgüt�� takma adı altında iş gören kimseler, ne yazık ki, özendirme ve kışkırtmalarından vazgeçmek istemeªdiler. Tersine, hükümetin kendileri ile işbirliği yapmasını sağlamaya girişªtiler. Herkesin sonsuz bir istekle beklediği barış için büyük bir tehlike yaªratan bu duruma karşı İtilâf devletleri, yakında karara bağlanacak barış hükümlerinin uygulanmasını sağlayabilmek için, gerekli önlemleri düşünªmek zorunda kaldılar. Bunun için bir tek çıkar yol buldular. Bu da, İstanªbul�u geçici olarak işgal etmek idi. İşbu karar bugün uygulandığından, kaªmuoyunu aydınlatmak için aşağıdaki noktalar açıklanır :
1- İşgal geçicidir.
2- İtilâf devletlerinin düşüncesi, Padişahlığın erkini kırmak değil, tersine Osmanlı yönetiminde kalacak ülkelerde o erki desteklemek ve sağlamlaştırmaktır.
3- İtilâf devletlerinin düşüncesi, yine Türkleri İstanbul�dan yoksun etmemektir. Ama, Tanrı korusun, taşrada genel karışıklık ve kırım gibi olaylar çıkarsa, bu karar değiştirilebilir.
4- Bu sıkışık zamanda, Müslümanlar olsun, olmasın, herkesin ödevi, kendi işine gücüne bakmak, güvenliğin sağlanmasına yardım etmek; Osmanlı Devletinin yıkıntısından yeni bir Türkiye yaratmak için yaptıkları delilikle son bir umudu da yok etmek isteyenlerin aldatmalarına kapılmamak ve şimdi de padişahlık başkenti olarak kalan İstanbul�dan verilecek buyruklara uymaktır.
Yukarıda sözü edilen kışkırtmalara katılan kimselerin birçoğu, İstanªbul�da yakalanmışlardır. Onlar kuşkusuz kendi yaptıklarından ve sonra o yaptıklarının sonucu olarak ortaya çıkabilecek olaylardan sorumlu tutulacaklardır.
İşgal Kuvvetleri
Bu bildirim dolayısıyla hemen şu genelgeyi yayımladım:
16 Mart 1920
Bütün Vali ve Komutanlara ve Müdafaai Hukuk Kurullarına
İstanbul�un, İtilâf devletlerince, çarpışma ile ve zorla işgali gerçekªleşmiştir. Hayınca ereği olan birçok kişiler, bu arkadan vurmadan yararªlanarak ulusu aldatmaya kalkışabilirler. Nitekim, resmi bildirim biçiminde, imzasız birtakım bildiriler yayımlanmak istendiğini öğreniyoruz. Yanlış davranışlara yer vermemek ve gerçek duruma aykırı coşkular yaratılmaªmak üzere, bu gibi söylentilere hiç önem verilmemesi gereklidir. Gerçek durumu izleyen Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti, ulusu aydınlatacaktır.
Mustafa Kemal
YABANCI DEVLETLERE YAPTIĞIM PROTESTO
Baylar, o gün türlü araçlarla şu protestoyu gönderdim:
16 Mart 1920
PROTESTO
İstanbul�da İngiliz, Fransız, İtalyan Siyasal Temsilcilerine, Amerika Siyasal Temsilcisine, Bütün Tarafsız Devletler Dışişleri Bakanlıklarına ve Fransız, İngiltere, İtalya Millet Meclislerine verilmek üzere Antalya�da İtalyan Temsilciliğine.
Ulusal bağımsızlığımızı temsil eden Millet Meclisi ile birlikte İstanªbul�da bütün resmi dairelere İtilâf devletlerinin erleri açıktan açığa ve zorla girmişlerdir. Bu arada, ulusal amaçlara uygun iş gören birçok yurtsever kimselerin tutuklanmasına da girişilmiştir. Osmanlı ulusunun siyasal egeªmenliğine ve özgürlüğüne indirilen bu son yumruk; yaş**ımızı ve varlığıªmızı, ne pahasına olursa olsun, savunmaya kararlı olan biz Osmanlılardan çok, yirminci yüzyıl uygarlık ve insanlığının kutsal saydığı bütün ilkelere; özgürlük, yurt ve ulus duygusu gibi bugünkü insan topluluklarının temeli olan bütün ilkelere ve bu ilkeleri ortaya koyan insanlığın genel vicdanına indirilmiş demektir.
Biz, haklarımızı ve bağımsızlığımızı savunmak için giriştiğimiz savaşın kutsallığına ve hiçbir gücün bir ulusu yaşamak hakkından yoksun bırakamayacağına inanıyoruz. Tarihin bugüne dek yazmadığı nitelikte bir arkaªdan vurma olan ve Vilson ilkelerine göre düzenlenmiş bir Ateşkes Anlaşması ile ulusumuzu savunma araçlarından yoksun etmek gibi bir düzene dayanıªlarak yapıldığı için ilgili ulusların şeref ve onurlarıyla da bağdaşmayan bu davranış üzerine yargıya varmayı, resmi Avrupa ve Amerika�nın değil, bilim, kültür ve uyarlık Avrupa ve Amerika�sının (*) vicdanına bırakmakla yetinir ve bu olaydan doğacak büyük tarihsel sorumluluğa son olarak bir daha dünyanın dikkatini çekeriz. Davamızın haklılığı ve kutsallığı, bu güç zamanlarda Tanrı�dan sonra en büyük desteğimizdir.
Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk
Temsilciler Kurulu adına
Mustafa Kemal | |
| | | al bırde burdan yak Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 1022 Yaş : 37 Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!! İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Yaz. : Süper Moderatör Ruh Hali : Points : 57755 Kayıt tarihi : 27/02/09
| Konu: Geri: NUTUK - Büyük Eser Salı Mart 10, 2009 7:17 pm | |
| 0 günün gecesinde şu yönergeyi genelge ile bildirdim:
Şifre 16/17.3.1920
Bütün Vali ve Komutanlara
İstanbul�un ve resmi dairelerin, özellikle Millet Meclisinin İtilâf devletlerince açıktan ve zorla işgal edilmiş olması ve bu işin Ateşkes Anlaşması ile ulusu silahından yoksun ettikten sonra yapılması söz konusu edilerek İtilaf devletleri temsilcilerine ve bütün tarafsız devletler dışişleri bakanlıklarıyla İtilâf devletlerinin Millet Meclisi başkanlıklarına protesto telleri çekilmek üzere gösteri toplantıları yapılması gerekli görülmektedir. Protesto tellerinde özellikle, bu saldırının Osmanlı egemenliğinden daha çok, yirmi yüzyıllık bir uygarlık ve insanlığın ortaya koyduğu özgürlük. Ulusçuluk ve yurtseverlik ilkelerini vurmak olacağı ve Osmanlı ulusunun varlığını ve bağımsızlığını savunma konusundaki dayanç ve inanına bu olayı hiçbir etkisi olmayacağı ancak uygar ulusların bu saldırıya göz yummakla büyük bir tarihsel Sorumluluk altına girmiş olacakları belirtilªmelidir. Tarafsız devletlerin dışişleri bakanlarıyla Millet Meclisi başkanªlıklarına çekilecek teller İstanbul�da ilgili yerlere verilmekle birlikte, Antalya�daki İtalyan Temsilcisi aracılığıyla da verilmelidir. Protesto tellerinin birer örneğinin de buraya gönderilmesini rica ederim.
Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk
Temsilciler Kurulu adına
Mustafa Kemal
Şifre 16.3.1920
Albay Refet Bey�e
Son olaylar dolayısıyla her yerde yapılan gösteri toplantıları sonunda çekilecek protesto tellerinin birer örneğinin de İtilâf devletlerinin toplanªtıda bulunan Millet Meclisi başkanlıklarına ve tarafsız devletlerin de dışişleri bakanlıklarına gönderilmesini yararlı sayıyoruz. Antalya�daki İtalyan Temsilcisinin bu işe yardımını sağlamanızı rica ederiz.
Temsilciler Kurulu adına
Mustafa Kemal
ULUSAL YARYIMLADIĞIM BİLDİRİ
Baylar, gene o gün ulusa şu bildiriyi yayımladım:
BİLDİRİ
Bütün Komutanlara, Vali ve Mutasarrıflara ve Müdafaai Hukuk Cemiyetlerine, Belediye Başkanlıklarına, Basın Derneğine
İtilâf devletlerinin şimdiye dek yurdumuzu bölüşmeye yol bulmak için giriştikleri çeşitli önlemler biliniyor. Önce. Ferit, Paşa ile anlaşarak ulusu savunmasız bir durumda yabancılara tutsak etmek ve yurdun çeşitli önemli yerlerini savaşı kazanan devletlerin sömürgelerine katmak düşünülªmüştü. Ulusal örgütün, ulusun genel desteği ile bağımsızlığı savunmada gösterdiği dayanç ve direniş bu düşünceyi altüst etti. İkincisi, ulusal örgüªtü aldatarak ve ondan izin alarak doğuda üstünlük sağlama siyasası gütªmek için Temsilciler Kuruluna başvuruldu. Kurul, ulusun bağımsızlığını ve ülkenin bütünlüğünü sallamadıkça ve özellikle düşman elindeki yerlerin boşaltılmasına girişilmedikçe, hiçbir türlü görüşmeye yanaşmadı. Üçünªcüsü, ulusal örgüt ile işbirğili yapan hükümetlerin işlerine karışarak uluªsal birliği sarsma ve hayınca karşı koymaları özendirip daha çok kötülüğe sürükleme yolu tutuldu. Ulusal birliğin meydana getirdiği direnme ve daªyanışma karşısında bu saldırılar da eridi. Dördüncüsü, yurdun yazgısı üzerine kaygı verici karar alındığından söz edilerek kamuoyuna baskı yapılmaya başlandı. Namusu ve yurdu koruma uğrunda her türlü özveriyi göze almış olan Osmanlı ulusunun dayancı ve direnci önünde, bu korkutmalar da işe yaramadı. En sonunda. bugün İstanbul�u zorla işgal ederek Osmanlı Devletinin yedi yüzyıllık hayat ve egemenliğine son verildi. Yani, bugün Türk Ulusu, uygarlık yeteneğini, yaşama ve bağımsızlık hakkını ve bütün geleceğini savunmaya çağrıldı. İnsanlık dünyasının beğenisi İslam dünyasının kurtuluş dileklerinin gerçekleşmesi yüksek halifeliğin yabancı etkilerden kurtarılmasına ve ulusal bağımsızlığın geçmişteki şanımıza yaraşır bir inançla savunulup sallanmasına bağlıdır. Giriştiğimiz bağımsızlık ve yurt savaşında Ulu Tanrı�nın yardım ve kayırıcılığı bizimledir.
Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti
Temsilciler Kurulu adına
Mustafa Kemal
Baylar, bir yandan da bütün İslam dünyasına seslenerek uğradığımız saldırıyı ayrıntılarıyla anlatmak üzere haªzırladığımız bir bildiriyi çeşitli araçlarla duyurduk.
Baylar, olay üzerine daha çok bilgi almayı beklemekªsizin, telgrafçı Manastırlı Hamdi Efendi�nin verdiği bilgiden ve bu bilgiyi destekleyen, İşgal Kuvvetleri adına yapılan bildirimden durumun içyüzünü anla*****, gerekli gördüªğüm ivedi önlemleri, açıklandığı üzere, hemen işgal günü aldım ve uyguladım. İstanbul�un İşgal edilişi ve yapılan tutuklamalar üzerine çeşitli kaynaklardan birbirini tutmaz ve şişirilmiş bilgiler gelmeye başladı. Biz de çeşitli yollarla soruşturmaları sürdürdük, yasama görevlerini yapmalarına olanak göremeyerek dağılan milletvekillerinin ve kimi kiªşilerin İstanbul�dan kaçıp Ankara�ya gelmekte oldukları anlaşıldı. Yolculuklarını kolaylaştırmak için geçecekleri yerlerdeki ilgililere gerekli buyrukları verdim.
OLAĞANÜSTÜ YETKİLİ BİR MECLİSİN ANKARA�DA TOPLANMASI KARARI
Baylar, 16 Martta İstanbul�un işgali gerçekleşir gerªçekleşmez, aldığım önlemler arasında daha birtakımları vardır ki onları Büyük Millet Meclisinin ilk açılışında bildirmiş olduğum için burada uzun uzadıya anlatmadım. Örªneğin: Eskişehir ve Afyonkarahisar�daki yabancı birliklerinin silahlarının alınması ya da oradan uzaklaştırılmalar; Geyve, Ulukışla yakınlarında demiryollarının uçurulması ve Anadolu�da bulunan yabancı subayların tutuklanmaları vb. gibi önlemlerle ilgili ayrıntıları, Büyük Millet Meclisinin ilk tutanaklarında okumuşsunuzdur. Bu önlemler arasında en önemlisi, olağanüstü yetkiler taşıyan bir meclisin Ankaªra�da toplanmasını sağlama amacını güden ulusal ve yurtªsal görevlerimizle ilgili karar ve bu kararın uygulanmasıdır.
Baylar, bu konudaki kararımızı ve bu kararın nasıl uygulanacağını gösteren bir bildirimi, 19 Mart 1920�de, yani sonra yayımladım.
Baylar, bu konu üzerindeki, iki gün kadar komutanlarla makine başında görüşerek düşüncelerini öğrendim. Ben ilk, yaptığım karalamada Kurucu Meclis Meclis�� terimini kulªlanmıştım. Amacım da, toplanacak meclise devletin yöªnetim biçimini değiştirme yetkisi verilmesini ilk anda sağlamak idi. Ama bu terimin kullanılması amacı gereği gibi açıklayamadığım için, yada açıklamak istemediğim için, halkın alışkın olmadığı bir terimdir diye, Erzurum ve Sıvas�tan uyarıldım. Bunun üzerine ��olağanüstü yetkili bir Meclis�� demekle yetindim.
İllere, Bağımsız Sancaklar ve
Kolordu Komutanlarına
Devlet başkentinin de İtlâf devletlerince resmi olarak işgali; yasama ve yürütme gücünden meydana gelen ulusal devlet gücünü kırmış ve Millet Meclisi, bu durum karşısında görev yapamayacağını hükümete resmi olarak bildirerek dağılmıştır. Şu duruma göre devlet başkentinin dokunulmazlığını, ulusun bağımsızlığını ve devletin kurtarılmasını sağlaªyacak önlemleri düşünüp uygulamak üzere ulusça olağanüstü yetki veriªlecek bir meclisin Ankara�da toplantıya çağrılması ve dağılmış olan milªletvekillerinden Ankara�ya gelebileceklerin de bu meclise katılmaları zoªrunlu görülmüştür. Bunun için, aşağıda bildirilen yönerge gereğince, seçimªlerin yapılmasını iyilik ve yurtseverliğinizden beklerim.
1- Ankara�da, olağanüstü yetkili bir meclis ulusun işlerini yürütmek ve denetlemek üzere toplanacaktır .
2- Bu meclise üye olarak seçilecek kişiler, milletvekilleri ile ilgili yasa hükümlerine uyacaklardır .
3- Seçimde, sancaklar seçim bölgesi olacaktır.
4- Her sancaktan beş üye seçilecektir .
5- Her sancakta, ilçelerden gelecek ikinci seçmenlerle sancak merkezinden seçilecek ikinci seçmenlerden ve sancak idare ve belediye meclisªleriyle Müdafaai Hukuk yönetim kurullarından; illerde, il merkez kurulªlarından ve il yönetim kurulu ile il merkezlerindeki belediye meclisinden ve il merkezi ile merkez ilçesi ve merkeze bağlı ilçelerin ikinci seçmenªlerinden meydana gelecek bir kurulca belli günde ve bir oturumda seçim yapılacaktır.
6- Meclis üyeliğine, her parti, dernek ve toplulukça aday gösterile bileceği gibi, her kişinin de bu kutsal savaşa edimli olarak katılması için bağımsız adaylığını istediği yerden koymaya hakkı vardır.
7- Seçimlere her yerin en büyük sivil yöneticisi başkanlık edecek ve seçimin doğru ve yolunda yapılmasından sorumlu olacaktır.
8- Seçim, gizli oyla ve salt çoğunlukla yapılacak; oyları kurulun kendi içinden seçeceği iki kişi, kurul önünde sayacaklardır.
9 -Seçim sonunda, bütün kurul üyelerinin imza edecekleri, ya da kendi mühürleri ile mühürleyecekleri üç tane tutanak düzenlenecek; bir tanesi yerinde alıkolunarak, öteki iki taneden biri seçilen kişiye verilecek, öteki de Meclise gönderilecektir.
10- Meclis üyeliğine seçilenlerin alacakları ödenek, daha sonra Mecªlisçe kararlaştırılacaktır. Ancak, geliş yollukları seçimi yapan kurulların zorunlu giderleri olarak uygun görecekleri tutarlar üzerinden, bölge yönetimince sağlanacaktır.
11- Seçimler, en geç on beş gün içinde Ankara�da çoğunlukla toplanªmayı sağlamak üzere bitirilerek, üyeler yola çıkarılacak ve sonuçta üyelerin adlarıyla birlikte hemen bildirilecektir.
12- Bu telin varış saati bildirilecektir.
Ekleme: Kolordu Komutanlarına, İllere, Bağımsız Sancaklara bilªdirilmiştir.
Temsilciler Kurulu adına
Mustafa Kemal
Baylar, bir hafta içinde, çeşitli yönlerden Ankara�ya gelmekte olan milletvekilleriyle, telgraf görüşmeleriyle ilişki kuruldu. Kendilerine, acılarını azaltmaya ve içgüçIerini artırmaya yarayacak bilgiler verildi. İstanbul�da artık bizim yolumuzda yürüyecek kimse kalmamıştı. Aylarca ve çeşitli yol ve yöntemlerle uyarmalarda bulunduğumuz halde, bizim dediğimiz biçimde örgütler kurmayıp, Karakol Cemiyetini kurup geliştirmeye çalışanların başları Malta�ya gitmiş ve İstanbul�da üyelerinin varlıklarından ve çalışmaªlarından bir iz kalmamıştı. Orada yeniden örgüt kurmak için çok sıkıntılı çalışmalar yapmak ve o zamanki durumuªmuza göre gücümüzün üstünde para harcamak zorunda kaldık.
Sayın baylar, genel konuşmam arasında bir iki yerde, benim, İstanbul�daki Millet Meclisine başkan seçilmem konusuna ilişkin işten ve bununla güdülen amaçtan söz etªmiştim. Bunun sağlanamamış olmasından, küçük bir zorluk ile karşılaştığımı da bildirmiştim. Gerçekten, İstanbul�da Meclis saldırıya uğrayıp dağılınca, milletvekillerini toplamak ve özellikle, daha önce açıkladığım gibi bir meclis kurmaya girişebilmek için bir an duraksadım. Millet Meclisi Başªkanı bulunan Celâlettin Arif Bey�in Ankara�ya gelip gelªmeyeceğini kuşkusuz bilemiyordum. Gelecek olursa, onun gelişini beklemeyi ve çağrıyı onun aracılığıyla yaptırmayı düşündüm. Ama durum pek çok hızlı ve tezlikle davranªmayı gerektiriyordu. Gerçekleşip gerçekleşemeyeceği bilinªmeyen bir şey bekleyerek zaman yitirmeyi uygun bulmaªdım. Ama, vereceğim kararın uygulanmasını sağlamak için de, bir iki gün telgraf başında bütün komutanların düşündüklerini dinlemekle vakit geçirmeye zorunluluk duyªdum. Celâlettin Arif Bey�le Martın 27-28�inci gecesi Düzce�ye varışında, bağlantı kurulmuştu. Kendisine şu teli yazªdım: | |
| | | al bırde burdan yak Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 1022 Yaş : 37 Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!! İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Yaz. : Süper Moderatör Ruh Hali : Points : 57755 Kayıt tarihi : 27/02/09
| Konu: Geri: NUTUK - Büyük Eser Salı Mart 10, 2009 7:18 pm | |
| 34 Ankara. 27128.3.1920
Düzce�de Millet Meclisi Sayın Başkanı
Celâlettin Arif Beyefendiye
İstanbul�u İngilizlerin resmi ve edimli olarak işgal etmeleri üzerine devlet kuvvetlerinin tutsak edilmesi ve baskı altına alınması ve Millet Mecªlisine saldırılmakla ulusun bağımsızlığına ve ulusal onlara saldırılmış olması; bu yüzden milletvekillerinin, yurdun, alınyazısı ile ilgili görevlerini yapaªmayacakları kanısına vararak ulusun bağrına sığınmak zorunda kalmaları, devletin ve ulusun bütün kuvvetlerini buyruğu ve denetimi altında bulunªduracak bir olağanüstü meclise pek çok gereksinme doğurmuş olduğundan, Ankara�da olağanüstü yetkileri olan bir meclis toplamaya Temsilciler Kurulunun karar verdiği ve gereğinin yapılmasını genelge İle her yere bildirilªdiği sizce de bilinmektedir. Bu konu ile ilgili olan 19.3.1920 günlü genel bildirimi oku*****, bunu desteklemek ve seçimlerin çabuklaştırılmasını ve toplantının bir an önce yapılmasını sağlamak amacıyla, bizim görüşümüze sizin de katıldığınızı kamuoyuna kısa bir bildiri ile şimdiden duyurmayı yararlı görüyoruz. Yüksek cevabınızı beklemekteyim efendim.
Mustafa Kemal
CELÂLETTİN ARİF BEY�LE GÖRÜŞ AYRILIĞI
Celâlettin Arif Bey�in verdiği yanıt şudur:
Düzce, 27 .3.1920
Ankara�da Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine
Bildirilen 19.3.1920 günlü bildiriyi görmedim. Bir olağanüstü meclisin toplanması ne denli yerinde ise de böyle bir meclisin elden geldiğince yasaya uygun olması gereklidir. Bizim anayasamızda böyle olağanüstü bir meclisin toplanabilmesi ile ilgili bir işaret yoksa da, başka anayasalarda bulunan genel kurallardan yararlanılabilir. Örneğin Fransız Anayasasına göre, meclis, yasaya aykırı olarak dağıtılır ya da bir Sa1dırıya uğrarsa, salªdırıya uğrayan meclis üyelerinden kurtulabilenler, il ve sancaklar yönetim kurullarından seçilecek ikişer üye ile birlikte uygun bir yerde toplanırlar ve meclisin yeniden açılması ya da saldırının önlenmesi için kararlar alırlar. Bu meclisin kararlarına uyulmak zorunluluğu vardır ve bu meclisin kararlarını dinlemeyenler vatan hayınlığı ile suçlandırılırlar. Ben de bu yolu düşünmekte idim.
19.3.1920 günlü bildirinin ne, gibi ilkelere dayandığı anlaşıldıktan sonra, Ankara�ya varışımda sizlerle görüşerek bir bildiri yazmak düşüncesindeyim. Yine görüşürüz. Makine başında birlikte bulunan İsmail Fazıl Paşa ile Saruhan Milletvekili Reşit Bey de saygılarını sunarlar. Hoşça kalınız, deriz. Arkadaşlarımdan Kırşehir Milletvekili Rıza Bey de saygılarını sunuyor ve kendisinin de Bolu�da bulunduğunun Keskin�deki babasına haber verilmesini çok rica ediyorum efendim.
Celâlettin Arif
Celâlettin Arif Bey�in bu teli dikkatle gözden geçirilirse, kendisi ile aramızda büyük bir görüş ayrılığı olduğu kolaylıkla anlaşılır. Ben, olağanüstü yetkileri olan bir meclisin Ankara�da toplanmasına karar verirken, bizim anayasamızda böyle bir meclisin toplanabilmesiyle ilgili bir işaret olmadığını kuşkusuz bilirdim, Fakat kararımı veªrebilmek için böyle bir işaretin varlığını ve yokluğunu düşünmek, hiç aklıma gelmedi, Bundan başka, saldırıya uğrayan meclis üyelerinden kurtulabilenler ile, iller ve sancaklar yönetim kurullarından seçilecek ikişer üyeden meydana gelecek bir meclisin. Millet Meclisinin yeniden eski biçim ve niteliği ile toplanmasını sağlamak İçin çalışmasını hiç aklıma getirmedim. Tersine, büsbütün başka nitelik ve yetkide sürekli bir meclis kurmayı ve bu meclisle, tasarlaªdığım devrim evrelerini birlikte geçirmeyi düşündüm. Buna göre, uyuşmazlığından kuşku etmediğim görüşlerimizin, görüştükten sonra birleşebileceğinden umudum yoktu. Bununla birlikte 19 Mart günlü bildirimimi telle Celâlettin Arif Bey�e verdirdim. Ertesi gün aldığım karşılık şu idi: Düzce. 28 Mart 1920
Ankara�da Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine
Yüksek Temsilciler Kurulunun 19.3.1920 günlü genel bildirimi okundu. İçindeki maddeler benim düşündüğüm ilkelere genel olarak uygundur. Bu duruma göre, Ankara�ya varışımdan sonra sizlerle görüşülerek ayrıca bir bildiri yayımlanacağına kuşku yoktur. Yarın, zorunlu olarak Bolu�da kalınacağını ve 29 Mart 1920�de Ankara�ya doğru yola çıkılacağını saygılarla bilginize sunarım.
Millet Meclisi Başkanı
Celâlettin ArifRESMİ BİLDİRİM
Beş buçuk yıl önce Osmanlı ülkesinin alınyazısına her nasılsa el koªyan İttihat ve Terakki Cemiyetinin ileri gelenleri. Almanların aldatıcı sözªlerine kapılarak Osmanlı Devletini ve ulusunu Genel Savaşa soktular. Bu haksız ve uğursuz siyasanın sonucu bilinmektedir. Osmanlı Devleti ve ulusu, bin türlü felaket geçirdikten, sonra, öyle bir yenilgiye uğradı ki İttihat ve Terakki Cemiyetinin ileri gelenleri bile bir Ateşkes Anlaşması yaparak kaçmaktan başka çıkar bir yol bulamadılar. Ateşkes Anlaşması yapıldıktan sonra İtilâf devletlerine bir görev düştü. İşbu görev, eski Osªmanlı ülkelerindeki bütün halkın, soy ve din ayırmaksızın yarınki mutluluklarını, gelişmelerini, toplumsal ve iktisadi yaşamlarını güven altına alaªcak bir barışın temellerini atmaktı. Barış Konferansı, bu görevi yapmakla uğraşırken, kaçak İttihat ve Terakki ileri gelenlerini tutan kimi kişiler, "Ulusal Örgüt�� takma adı altında bir düzen kurarak ve Padişah ile İstanªbul Hükümetinin buyruklarını hiçe sa***** savaşın acı etkileriyle büsbütün tükenmiş olan halkı askerlik için toplamak, çeşitli halk toplulukları arasında geçimsizlik yaratmak, ulusal yardım diye halkı soymak gibi işlere yelªtendiler ve böylece, barış değil, sanki yeni bir savaş dönemini açmaya giªriştiler. Bu özendirme ve kışkırtmalara karşın, Barış Konferansı görevine ara vermedi ve sonunda İstanbul�un Türkler elinde kalmasına karar verdi. İşbu karar, Osmanlıların gönlünü rahatlatacaktır. Ancak, İtilâf devletªleri bu kararlarını İstanbul Hükümetine bildirdikleri zaman, uygulanmasının ne gibi koşullara bağlı olduğunu da anımsattılar. İşbu koşullar, Osmanlı illerinde bulunan Hıristiyanların canlarını tehlikeye düşürmemek ve bugün İtªlâf devletleriyle bağlaşıklarının askerlerine karşı durmadan yapılmakta olan saldırılara son vermekti. İstanbul Hükümeti bu uyarmaya karşı, bir ölçüye dek iyi niyet göstermiş ise de, ��Ulusal Örgüt�� takma adı altında iş gören kimseler, ne yazık ki, özendirme ve kışkırtmalarından vazgeçmek istemeªdiler. Tersine, hükümetin kendileri ile işbirliği yapmasını sağlamaya girişªtiler. Herkesin sonsuz bir istekle beklediği barış için büyük bir tehlike yaªratan bu duruma karşı İtilâf devletleri, yakında karara bağlanacak barış hükümlerinin uygulanmasını sağlayabilmek için, gerekli önlemleri düşünªmek zorunda kaldılar. Bunun için bir tek çıkar yol buldular. Bu da, İstanªbul�u geçici olarak işgal etmek idi. İşbu karar bugün uygulandığından, kaªmuoyunu aydınlatmak için aşağıdaki noktalar açıklanır :
1- İşgal geçicidir.
2- İtilâf devletlerinin düşüncesi, Padişahlığın erkini kırmak değil, tersine Osmanlı yönetiminde kalacak ülkelerde o erki desteklemek ve sağlamlaştırmaktır.
3- İtilâf devletlerinin düşüncesi, yine Türkleri İstanbul�dan yoksun etmemektir. Ama, Tanrı korusun, taşrada genel karışıklık ve kırım gibi olaylar çıkarsa, bu karar değiştirilebilir.
4- Bu sıkışık zamanda, Müslümanlar olsun, olmasın, herkesin ödevi, kendi işine gücüne bakmak, güvenliğin sağlanmasına yardım etmek; Osmanlı Devletinin yıkıntısından yeni bir Türkiye yaratmak için yaptıkları delilikle son bir umudu da yok etmek isteyenlerin aldatmalarına kapılmamak ve şimdi de padişahlık başkenti olarak kalan İstanbul�dan verilecek buyruklara uymaktır.
Yukarıda sözü edilen kışkırtmalara katılan kimselerin birçoğu, İstanªbul�da yakalanmışlardır. Onlar kuşkusuz kendi yaptıklarından ve sonra o yaptıklarının sonucu olarak ortaya çıkabilecek olaylardan sorumlu tutulacaklardır.
İşgal Kuvvetleri
Bu bildirim dolayısıyla hemen şu genelgeyi yayımladım:
16 Mart 1920
Bütün Vali ve Komutanlara ve Müdafaai Hukuk Kurullarına
İstanbul�un, İtilâf devletlerince, çarpışma ile ve zorla işgali gerçekªleşmiştir. Hayınca ereği olan birçok kişiler, bu arkadan vurmadan yararªlanarak ulusu aldatmaya kalkışabilirler. Nitekim, resmi bildirim biçiminde, imzasız birtakım bildiriler yayımlanmak istendiğini öğreniyoruz. Yanlış davranışlara yer vermemek ve gerçek duruma aykırı coşkular yaratılmaªmak üzere, bu gibi söylentilere hiç önem verilmemesi gereklidir. Gerçek durumu izleyen Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti, ulusu aydınlatacaktır.
Mustafa Kemal | |
| | | al bırde burdan yak Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 1022 Yaş : 37 Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!! İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Yaz. : Süper Moderatör Ruh Hali : Points : 57755 Kayıt tarihi : 27/02/09
| Konu: Geri: NUTUK - Büyük Eser Salı Mart 10, 2009 7:19 pm | |
| YABANCI DEVLETLERE YAPTIĞIM PROTESTO
Baylar, o gün türlü araçlarla şu protestoyu gönderdim:
16 Mart 1920
PROTESTO
İstanbul�da İngiliz, Fransız, İtalyan Siyasal Temsilcilerine, Amerika Siyasal Temsilcisine, Bütün Tarafsız Devletler Dışişleri Bakanlıklarına ve Fransız, İngiltere, İtalya Millet Meclislerine verilmek üzere Antalya�da İtalyan Temsilciliğine.
Ulusal bağımsızlığımızı temsil eden Millet Meclisi ile birlikte İstanªbul�da bütün resmi dairelere İtilâf devletlerinin erleri açıktan açığa ve zorla girmişlerdir. Bu arada, ulusal amaçlara uygun iş gören birçok yurtsever kimselerin tutuklanmasına da girişilmiştir. Osmanlı ulusunun siyasal egeªmenliğine ve özgürlüğüne indirilen bu son yumruk; yaş**ımızı ve varlığıªmızı, ne pahasına olursa olsun, savunmaya kararlı olan biz Osmanlılardan çok, yirminci yüzyıl uygarlık ve insanlığının kutsal saydığı bütün ilkelere; özgürlük, yurt ve ulus duygusu gibi bugünkü insan topluluklarının temeli olan bütün ilkelere ve bu ilkeleri ortaya koyan insanlığın genel vicdanına indirilmiş demektir.
Biz, haklarımızı ve bağımsızlığımızı savunmak için giriştiğimiz savaşın kutsallığına ve hiçbir gücün bir ulusu yaşamak hakkından yoksun bırakamayacağına inanıyoruz. Tarihin bugüne dek yazmadığı nitelikte bir arkaªdan vurma olan ve Vilson ilkelerine göre düzenlenmiş bir Ateşkes Anlaşması ile ulusumuzu savunma araçlarından yoksun etmek gibi bir düzene dayanıªlarak yapıldığı için ilgili ulusların şeref ve onurlarıyla da bağdaşmayan bu davranış üzerine yargıya varmayı, resmi Avrupa ve Amerika�nın değil, bilim, kültür ve uyarlık Avrupa ve Amerika�sının (*) vicdanına bırakmakla yetinir ve bu olaydan doğacak büyük tarihsel sorumluluğa son olarak bir daha dünyanın dikkatini çekeriz. Davamızın haklılığı ve kutsallığı, bu güç zamanlarda Tanrı�dan sonra en büyük desteğimizdir.
Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk
Temsilciler Kurulu adına
Mustafa Kemal
0 günün gecesinde şu yönergeyi genelge ile bildirdim:
Şifre 16/17.3.1920
Bütün Vali ve Komutanlara
İstanbul�un ve resmi dairelerin, özellikle Millet Meclisinin İtilâf devletlerince açıktan ve zorla işgal edilmiş olması ve bu işin Ateşkes Anlaşması ile ulusu silahından yoksun ettikten sonra yapılması söz konusu edilerek İtilaf devletleri temsilcilerine ve bütün tarafsız devletler dışişleri bakanlıklarıyla İtilâf devletlerinin Millet Meclisi başkanlıklarına protesto telleri çekilmek üzere gösteri toplantıları yapılması gerekli görülmektedir. Protesto tellerinde özellikle, bu saldırının Osmanlı egemenliğinden daha çok, yirmi yüzyıllık bir uygarlık ve insanlığın ortaya koyduğu özgürlük. Ulusçuluk ve yurtseverlik ilkelerini vurmak olacağı ve Osmanlı ulusunun varlığını ve bağımsızlığını savunma konusundaki dayanç ve inanına bu olayı hiçbir etkisi olmayacağı ancak uygar ulusların bu saldırıya göz yummakla büyük bir tarihsel Sorumluluk altına girmiş olacakları belirtilªmelidir. Tarafsız devletlerin dışişleri bakanlarıyla Millet Meclisi başkanªlıklarına çekilecek teller İstanbul�da ilgili yerlere verilmekle birlikte, Antalya�daki İtalyan Temsilcisi aracılığıyla da verilmelidir. Protesto tellerinin birer örneğinin de buraya gönderilmesini rica ederim.
Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk
Temsilciler Kurulu adına
Mustafa Kemal
Şifre 16.3.1920
Albay Refet Bey�e
Son olaylar dolayısıyla her yerde yapılan gösteri toplantıları sonunda çekilecek protesto tellerinin birer örneğinin de İtilâf devletlerinin toplanªtıda bulunan Millet Meclisi başkanlıklarına ve tarafsız devletlerin de dışişleri bakanlıklarına gönderilmesini yararlı sayıyoruz. Antalya�daki İtalyan Temsilcisinin bu işe yardımını sağlamanızı rica ederiz.
Temsilciler Kurulu adına
Mustafa Kemal
ULUSAL YARYIMLADIĞIM BİLDİRİ
Baylar, gene o gün ulusa şu bildiriyi yayımladım:
BİLDİRİ
Bütün Komutanlara, Vali ve Mutasarrıflara ve Müdafaai Hukuk Cemiyetlerine, Belediye Başkanlıklarına, Basın Derneğine
İtilâf devletlerinin şimdiye dek yurdumuzu bölüşmeye yol bulmak için giriştikleri çeşitli önlemler biliniyor. Önce. Ferit, Paşa ile anlaşarak ulusu savunmasız bir durumda yabancılara tutsak etmek ve yurdun çeşitli önemli yerlerini savaşı kazanan devletlerin sömürgelerine katmak düşünülªmüştü. Ulusal örgütün, ulusun genel desteği ile bağımsızlığı savunmada gösterdiği dayanç ve direniş bu düşünceyi altüst etti. İkincisi, ulusal örgüªtü aldatarak ve ondan izin alarak doğuda üstünlük sağlama siyasası gütªmek için Temsilciler Kuruluna başvuruldu. Kurul, ulusun bağımsızlığını ve ülkenin bütünlüğünü sallamadıkça ve özellikle düşman elindeki yerlerin boşaltılmasına girişilmedikçe, hiçbir türlü görüşmeye yanaşmadı. Üçünªcüsü, ulusal örgüt ile işbirğili yapan hükümetlerin işlerine karışarak uluªsal birliği sarsma ve hayınca karşı koymaları özendirip daha çok kötülüğe sürükleme yolu tutuldu. Ulusal birliğin meydana getirdiği direnme ve daªyanışma karşısında bu saldırılar da eridi. Dördüncüsü, yurdun yazgısı üzerine kaygı verici karar alındığından söz edilerek kamuoyuna baskı yapılmaya başlandı. Namusu ve yurdu koruma uğrunda her türlü özveriyi göze almış olan Osmanlı ulusunun dayancı ve direnci önünde, bu korkutmalar da işe yaramadı. En sonunda. bugün İstanbul�u zorla işgal ederek Osmanlı Devletinin yedi yüzyıllık hayat ve egemenliğine son verildi. Yani, bugün Türk Ulusu, uygarlık yeteneğini, yaşama ve bağımsızlık hakkını ve bütün geleceğini savunmaya çağrıldı. İnsanlık dünyasının beğenisi İslam dünyasının kurtuluş dileklerinin gerçekleşmesi yüksek halifeliğin yabancı etkilerden kurtarılmasına ve ulusal bağımsızlığın geçmişteki şanımıza yaraşır bir inançla savunulup sallanmasına bağlıdır. Giriştiğimiz bağımsızlık ve yurt savaşında Ulu Tanrı�nın yardım ve kayırıcılığı bizimledir.
Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti
Temsilciler Kurulu adına
Mustafa Kemal
Baylar, bir yandan da bütün İslam dünyasına seslenerek uğradığımız saldırıyı ayrıntılarıyla anlatmak üzere haªzırladığımız bir bildiriyi çeşitli araçlarla duyurduk.
Baylar, olay üzerine daha çok bilgi almayı beklemekªsizin, telgrafçı Manastırlı Hamdi Efendi�nin verdiği bilgiden ve bu bilgiyi destekleyen, İşgal Kuvvetleri adına yapılan bildirimden durumun içyüzünü anla*****, gerekli gördüªğüm ivedi önlemleri, açıklandığı üzere, hemen işgal günü aldım ve uyguladım. İstanbul�un İşgal edilişi ve yapılan tutuklamalar üzerine çeşitli kaynaklardan birbirini tutmaz ve şişirilmiş bilgiler gelmeye başladı. Biz de çeşitli yollarla soruşturmaları sürdürdük, yasama görevlerini yapmalarına olanak göremeyerek dağılan milletvekillerinin ve kimi kiªşilerin İstanbul�dan kaçıp Ankara�ya gelmekte oldukları anlaşıldı. Yolculuklarını kolaylaştırmak için geçecekleri yerlerdeki ilgililere gerekli buyrukları verdim.
OLAĞANÜSTÜ YETKİLİ BİR MECLİSİN ANKARA�DA TOPLANMASI KARARI
Baylar, 16 Martta İstanbul�un işgali gerçekleşir gerªçekleşmez, aldığım önlemler arasında daha birtakımları vardır ki onları Büyük Millet Meclisinin ilk açılışında bildirmiş olduğum için burada uzun uzadıya anlatmadım. Örªneğin: Eskişehir ve Afyonkarahisar�daki yabancı birliklerinin silahlarının alınması ya da oradan uzaklaştırılmalar; Geyve, Ulukışla yakınlarında demiryollarının uçurulması ve Anadolu�da bulunan yabancı subayların tutuklanmaları vb. gibi önlemlerle ilgili ayrıntıları, Büyük Millet Meclisinin ilk tutanaklarında okumuşsunuzdur. Bu önlemler arasında en önemlisi, olağanüstü yetkiler taşıyan bir meclisin Ankaªra�da toplanmasını sağlama amacını güden ulusal ve yurtªsal görevlerimizle ilgili karar ve bu kararın uygulanmasıdır.
Baylar, bu konudaki kararımızı ve bu kararın nasıl uygulanacağını gösteren bir bildirimi, 19 Mart 1920�de, yani sonra yayımladım.
Baylar, bu konu üzerindeki, iki gün kadar komutanlarla makine başında görüşerek düşüncelerini öğrendim. Ben ilk, yaptığım karalamada Kurucu Meclis Meclis�� terimini kulªlanmıştım. Amacım da, toplanacak meclise devletin yöªnetim biçimini değiştirme yetkisi verilmesini ilk anda sağlamak idi. Ama bu terimin kullanılması amacı gereği gibi açıklayamadığım için, yada açıklamak istemediğim için, halkın alışkın olmadığı bir terimdir diye, Erzurum ve Sıvas�tan uyarıldım. Bunun üzerine ��olağanüstü yetkili bir Meclis�� demekle yetindim.
İllere, Bağımsız Sancaklar ve
Kolordu Komutanlarına
Devlet başkentinin de İtlâf devletlerince resmi olarak işgali; yasama ve yürütme gücünden meydana gelen ulusal devlet gücünü kırmış ve Millet Meclisi, bu durum karşısında görev yapamayacağını hükümete resmi olarak bildirerek dağılmıştır. Şu duruma göre devlet başkentinin dokunulmazlığını, ulusun bağımsızlığını ve devletin kurtarılmasını sağlaªyacak önlemleri düşünüp uygulamak üzere ulusça olağanüstü yetki veriªlecek bir meclisin Ankara�da toplantıya çağrılması ve dağılmış olan milªletvekillerinden Ankara�ya gelebileceklerin de bu meclise katılmaları zoªrunlu görülmüştür. Bunun için, aşağıda bildirilen yönerge gereğince, seçimªlerin yapılmasını iyilik ve yurtseverliğinizden beklerim.
1- Ankara�da, olağanüstü yetkili bir meclis ulusun işlerini yürütmek ve denetlemek üzere toplanacaktır .
2- Bu meclise üye olarak seçilecek kişiler, milletvekilleri ile ilgili yasa hükümlerine uyacaklardır .
3- Seçimde, sancaklar seçim bölgesi olacaktır.
4- Her sancaktan beş üye seçilecektir .
5- Her sancakta, ilçelerden gelecek ikinci seçmenlerle sancak merkezinden seçilecek ikinci seçmenlerden ve sancak idare ve belediye meclisªleriyle Müdafaai Hukuk yönetim kurullarından; illerde, il merkez kurulªlarından ve il yönetim kurulu ile il merkezlerindeki belediye meclisinden ve il merkezi ile merkez ilçesi ve merkeze bağlı ilçelerin ikinci seçmenªlerinden meydana gelecek bir kurulca belli günde ve bir oturumda seçim yapılacaktır.
6- Meclis üyeliğine, her parti, dernek ve toplulukça aday gösterile bileceği gibi, her kişinin de bu kutsal savaşa edimli olarak katılması için bağımsız adaylığını istediği yerden koymaya hakkı vardır.
7- Seçimlere her yerin en büyük sivil yöneticisi başkanlık edecek ve seçimin doğru ve yolunda yapılmasından sorumlu olacaktır.
8- Seçim, gizli oyla ve salt çoğunlukla yapılacak; oyları kurulun kendi içinden seçeceği iki kişi, kurul önünde sayacaklardır.
9 -Seçim sonunda, bütün kurul üyelerinin imza edecekleri, ya da kendi mühürleri ile mühürleyecekleri üç tane tutanak düzenlenecek; bir tanesi yerinde alıkolunarak, öteki iki taneden biri seçilen kişiye verilecek, öteki de Meclise gönderilecektir.
10- Meclis üyeliğine seçilenlerin alacakları ödenek, daha sonra Mecªlisçe kararlaştırılacaktır. Ancak, geliş yollukları seçimi yapan kurulların zorunlu giderleri olarak uygun görecekleri tutarlar üzerinden, bölge yönetimince sağlanacaktır.
11- Seçimler, en geç on beş gün içinde Ankara�da çoğunlukla toplanªmayı sağlamak üzere bitirilerek, üyeler yola çıkarılacak ve sonuçta üyelerin adlarıyla birlikte hemen bildirilecektir.
12- Bu telin varış saati bildirilecektir.
Ekleme: Kolordu Komutanlarına, İllere, Bağımsız Sancaklara bilªdirilmiştir.
Temsilciler Kurulu adına
Mustafa Kemal | |
| | | al bırde burdan yak Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 1022 Yaş : 37 Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!! İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Yaz. : Süper Moderatör Ruh Hali : Points : 57755 Kayıt tarihi : 27/02/09
| Konu: Geri: NUTUK - Büyük Eser Salı Mart 10, 2009 7:19 pm | |
| Baylar, bir hafta içinde, çeşitli yönlerden Ankara�ya gelmekte olan milletvekilleriyle, telgraf görüşmeleriyle ilişki kuruldu. Kendilerine, acılarını azaltmaya ve içgüçIerini artırmaya yarayacak bilgiler verildi. İstanbul�da artık bizim yolumuzda yürüyecek kimse kalmamıştı. Aylarca ve çeşitli yol ve yöntemlerle uyarmalarda bulunduğumuz halde, bizim dediğimiz biçimde örgütler kurmayıp, Karakol Cemiyetini kurup geliştirmeye çalışanların başları Malta�ya gitmiş ve İstanbul�da üyelerinin varlıklarından ve çalışmaªlarından bir iz kalmamıştı. Orada yeniden örgüt kurmak için çok sıkıntılı çalışmalar yapmak ve o zamanki durumuªmuza göre gücümüzün üstünde para harcamak zorunda kaldık.
Sayın baylar, genel konuşmam arasında bir iki yerde, benim, İstanbul�daki Millet Meclisine başkan seçilmem konusuna ilişkin işten ve bununla güdülen amaçtan söz etªmiştim. Bunun sağlanamamış olmasından, küçük bir zorluk ile karşılaştığımı da bildirmiştim. Gerçekten, İstanbul�da Meclis saldırıya uğrayıp dağılınca, milletvekillerini toplamak ve özellikle, daha önce açıkladığım gibi bir meclis kurmaya girişebilmek için bir an duraksadım. Millet Meclisi Başªkanı bulunan Celâlettin Arif Bey�in Ankara�ya gelip gelªmeyeceğini kuşkusuz bilemiyordum. Gelecek olursa, onun gelişini beklemeyi ve çağrıyı onun aracılığıyla yaptırmayı düşündüm. Ama durum pek çok hızlı ve tezlikle davranªmayı gerektiriyordu. Gerçekleşip gerçekleşemeyeceği bilinªmeyen bir şey bekleyerek zaman yitirmeyi uygun bulmaªdım. Ama, vereceğim kararın uygulanmasını sağlamak için de, bir iki gün telgraf başında bütün komutanların düşündüklerini dinlemekle vakit geçirmeye zorunluluk duyªdum. Celâlettin Arif Bey�le Martın 27-28�inci gecesi Düzce�ye varışında, bağlantı kurulmuştu. Kendisine şu teli yazªdım:
Say
34 Ankara. 27128.3.1920
Düzce�de Millet Meclisi Sayın Başkanı
Celâlettin Arif Beyefendiye
İstanbul�u İngilizlerin resmi ve edimli olarak işgal etmeleri üzerine devlet kuvvetlerinin tutsak edilmesi ve baskı altına alınması ve Millet Mecªlisine saldırılmakla ulusun bağımsızlığına ve ulusal onlara saldırılmış olması; bu yüzden milletvekillerinin, yurdun, alınyazısı ile ilgili görevlerini yapaªmayacakları kanısına vararak ulusun bağrına sığınmak zorunda kalmaları, devletin ve ulusun bütün kuvvetlerini buyruğu ve denetimi altında bulunªduracak bir olağanüstü meclise pek çok gereksinme doğurmuş olduğundan, Ankara�da olağanüstü yetkileri olan bir meclis toplamaya Temsilciler Kurulunun karar verdiği ve gereğinin yapılmasını genelge İle her yere bildirilªdiği sizce de bilinmektedir. Bu konu ile ilgili olan 19.3.1920 günlü genel bildirimi oku*****, bunu desteklemek ve seçimlerin çabuklaştırılmasını ve toplantının bir an önce yapılmasını sağlamak amacıyla, bizim görüşümüze sizin de katıldığınızı kamuoyuna kısa bir bildiri ile şimdiden duyurmayı yararlı görüyoruz. Yüksek cevabınızı beklemekteyim efendim.
Mustafa Kemal
CELÂLETTİN ARİF BEY�LE GÖRÜŞ AYRILIĞI
Celâlettin Arif Bey�in verdiği yanıt şudur:
Düzce, 27 .3.1920
Ankara�da Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine
Bildirilen 19.3.1920 günlü bildiriyi görmedim. Bir olağanüstü meclisin toplanması ne denli yerinde ise de böyle bir meclisin elden geldiğince yasaya uygun olması gereklidir. Bizim anayasamızda böyle olağanüstü bir meclisin toplanabilmesi ile ilgili bir işaret yoksa da, başka anayasalarda bulunan genel kurallardan yararlanılabilir. Örneğin Fransız Anayasasına göre, meclis, yasaya aykırı olarak dağıtılır ya da bir Sa1dırıya uğrarsa, salªdırıya uğrayan meclis üyelerinden kurtulabilenler, il ve sancaklar yönetim kurullarından seçilecek ikişer üye ile birlikte uygun bir yerde toplanırlar ve meclisin yeniden açılması ya da saldırının önlenmesi için kararlar alırlar. Bu meclisin kararlarına uyulmak zorunluluğu vardır ve bu meclisin kararlarını dinlemeyenler vatan hayınlığı ile suçlandırılırlar. Ben de bu yolu düşünmekte idim.
19.3.1920 günlü bildirinin ne, gibi ilkelere dayandığı anlaşıldıktan sonra, Ankara�ya varışımda sizlerle görüşerek bir bildiri yazmak düşüncesindeyim. Yine görüşürüz. Makine başında birlikte bulunan İsmail Fazıl Paşa ile Saruhan Milletvekili Reşit Bey de saygılarını sunarlar. Hoşça kalınız, deriz. Arkadaşlarımdan Kırşehir Milletvekili Rıza Bey de saygılarını sunuyor ve kendisinin de Bolu�da bulunduğunun Keskin�deki babasına haber verilmesini çok rica ediyorum efendim.
Celâlettin Arif
Celâlettin Arif Bey�in bu teli dikkatle gözden geçirilirse, kendisi ile aramızda büyük bir görüş ayrılığı olduğu kolaylıkla anlaşılır. Ben, olağanüstü yetkileri olan bir meclisin Ankara�da toplanmasına karar verirken, bizim anayasamızda böyle bir meclisin toplanabilmesiyle ilgili bir işaret olmadığını kuşkusuz bilirdim, Fakat kararımı veªrebilmek için böyle bir işaretin varlığını ve yokluğunu düşünmek, hiç aklıma gelmedi, Bundan başka, saldırıya uğrayan meclis üyelerinden kurtulabilenler ile, iller ve sancaklar yönetim kurullarından seçilecek ikişer üyeden meydana gelecek bir meclisin. Millet Meclisinin yeniden eski biçim ve niteliği ile toplanmasını sağlamak İçin çalışmasını hiç aklıma getirmedim. Tersine, büsbütün başka nitelik ve yetkide sürekli bir meclis kurmayı ve bu meclisle, tasarlaªdığım devrim evrelerini birlikte geçirmeyi düşündüm. Buna göre, uyuşmazlığından kuşku etmediğim görüşlerimizin, görüştükten sonra birleşebileceğinden umudum yoktu. Bununla birlikte 19 Mart günlü bildirimimi telle Celâlettin Arif Bey�e verdirdim. Ertesi gün aldığım karşılık şu idi:
Düzce. 28 Mart 1920
Ankara�da Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine
Yüksek Temsilciler Kurulunun 19.3.1920 günlü genel bildirimi okundu. İçindeki maddeler benim düşündüğüm ilkelere genel olarak uygundur. Bu duruma göre, Ankara�ya varışımdan sonra sizlerle görüşülerek ayrıca bir bildiri yayımlanacağına kuşku yoktur. Yarın, zorunlu olarak Bolu�da kalınacağını ve 29 Mart 1920�de Ankara�ya doğru yola çıkılacağını saygılarla bilginize sunarım.
Millet Meclisi Başkanı
Celâlettin Arif | |
| | | al bırde burdan yak Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 1022 Yaş : 37 Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!! İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Yaz. : Süper Moderatör Ruh Hali : Points : 57755 Kayıt tarihi : 27/02/09
| Konu: Geri: NUTUK - Büyük Eser Salı Mart 10, 2009 7:20 pm | |
| CELÂLETTİN ARİF BEY, MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINI BIRAKAMIYOR
Celâlettin Arif Bey, bildirimimizi okuduktan sonra, içindekilerinin düşündüğü ilkelere genel olarak, uyduğunu söylemekle birlikte, bunları destekleyici bir bildiriyi hemen yazıp yayımlamıyor. Bu işi Ankara�ya geldikten ve görüşªtükten sonraya bırakıyor.
Baylar, Celâlettin, Arif Bey Ankara�ya geldikten sonªra, kendisiyle ve yasalardan anlar başka kimselerle bu konu üzerine oldukça uzun süren görüşmeler ve tartışmalar yapıldı. Fakat aldanmıyorsam, Celâlettin Arif Bey hiçbir zaman benim, Büyük Millet Meclisinin niteliği ve yetªkisi ile ilgili görüşüme katılmamıştır. O her zaman, toplanªmış olan meclisin temel görevinin, İstanbul�daki Millet Meclisinin toplanmasını sağlamak olduğunu düşünmüş ve kendisini hep o Millet Meclisinin başkanı saymıştır. Bu düşüncemi doğrulamak için küçük bir anımı, izin verirseniz anlatayım:
Ben, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı bulunªduğum ve kendisi ikinci başkan bulunduğu sırada, bir gün, Başkanlık Kurulu toplantısında, Celâlettin Arif Bey�in ödenek işinden söz ettiğini ve kendisinin Millet Meclisi Başkanı olması dolayısıyla o görevle ilgili ödeneği istediğini, o zaman Meclis başyazmanlığı görevinden bulunan Recep Bey bildirdi. Sizler de bilirsiniz ki, o zaman Meclis Başkanı, İkinci Başkanı ve öteki başkanlar ile Meclis üyelerinin ödeªnekleri arasında ayrılık yoktu. Celâlettin Arif Bey yalnız kendisini, İstanbul Millet Meclisinin Başkanı kimliğiyle, ayrı tutarak daha çok ödenek almasının yasal hakkı olduğundan söz ediyordu. Ben, bu işi karara bağlamaya Başkanlık Kurulunun yetkili olmadığını; isteğinde ve savında direnirse İşin Meclis Genel Kuruluna sunulaªbileceğini ve alınacak karara göre işlem yapılabileceğini ileri sürdüm. Celâlettin Arif Bey, Meclis önüne çıkmayı uygun görmeyerek isteğinden vazgeçti.
SEÇİM SIRASINDA BİR TAKIM YERLERDE BÜYÜK HÜKÜMET GÖREVLİLERİNİN ÇIKARDIKLARI ZORLUK
Sayın baylar, 19 Mart 1920 günlü yönerge gereğince yurdun her yerinde seçimler hızla ve özenle yapılmaya başlandı. Yalnız kimi yerlerde duraksayanlar ve işi engelªleyenler oldu ve bunlardan kimileri az, kimileri uzunca süre duraksama ve direnmelerini sürdürdüler. Sonunda, bütün seçim bölgelerinin milletvekilleri, Büyük Millet Meclisinde bütün ulusun ve yurdun temsilcisi olarak hazır bulundular. Duraksama ve direnme gösteren yerler şunlardır: Dersim, Malatya, Elazığ, Konya, Diyarbakır, Trabzon.
Baylar, gerçek durumu söylemiş olmak için şunu da açıklayayım ki, duraksama gösterenler ve direnenler, bu seçim bölgelerinin halkı değildir; belki o sırada o bölgelerde bulunan büyük sivil yöneticilerdir. Halk, gerçeği anlar anlamaz, hemen ortak ulusal isteğe uymakta hiç duraksama göstermemiştir.
Şimdi baylar, devrimin doğal gereklerinden olan olayªların birkaçına değinelim:
SAMSUN�DAKİ SUBAYLAR SÖZDE PADİŞAHI TUTUYORLARMIŞ
Üçüncü Kolordu Komutanı Salâhattin Bey�den aldığım 29 Mart 1920 günlü bir kapalı telde: ��Samsun�da bulunan On Beşinci Tümenin ruhsal durumunun bozuk olduğundan ve sözde, subaylar arasında Padişaha bağªlılık duyguları bulunduğundan�� söz ediliyordu. "Subaylar, Padişaha karşı verilecek buyrukları yerine getirªmeyeceklerini üstlerine bildirmişler. Kendilerine baskı yapılırsa görevi bırakacakları seziliyormuş� İstanbul�dan gelen yolculardan ve gazetelerden, işgalin ikinci günü, el konulmuş yerlerin hepsinin boşaltıldığı ve Salih Paşa Hükümetinin yerinde olduğu, Senatonun görevini yapmakta olduğu, son Cuma selamlığında Harbiye ve Bahriye Nazırı hazır bulunarak, eskisi gibi, gerekli törenin yapıldığı anlaşılmış� Şu duruma göre, İstanbul�da bir hükümet varken, bu hükümetin haberi olmaksızın yapılan işler nedir?� diyorlarmış. Subayların bu düşünce ve davranışlarını bildiren On Beşinci Tümen Komutanı, şu yolda bir düşünce ileri sürüyordu: �Burada bir subayı tutuklamanın olağanüstü bir durum yaratması akla gelmez; ancak, bundan yararlanarak Anadolu üzerine yürümek gibi olaylar ortaya çıkacaktır. İzmir cephesinde Ulusal Kuvvetlerin nasıl çalıştırıldığını bilemiyorum. Anladığıma göre bunlar para ile çalıştırılmakta imiş. Bir savaş çıktığında bütün halka aylık verilemeyeceği açık bir gerçek olduğundan, �Ulusal Kuvvetler� adı altında çalıştırılanlardan, savaşın ikinci günü ortada hiçbir kuvvet kalmayacağına kuşkum yoktur. Ordu birliklerine gelince, şimdiden kaçma olayları başlamıştır. Parasızlık böyle sürdükçe ve İstanbul Hükümeti yerinde kaldıkça subaylardan bile kuşkum vardır.�
Bundan başka, Üçüncü Kolordu Komutanı Salahattin Bey, Amasya�ya gelen kontrol görevlisi Forbes adında bir yüzbaşıyı, vermiş olduğumuz yönerge gereğince tutuklamış. Samsun�a bir İngiliz temsilcisi yüzbaşı gelmiş. Salahattin Bey�e, Yüzbaşı Forbes�in bir dakika geciktirilmeden Samsun�a gönderilmesini yazmış; yoksa Salahattin Bey�in sorumlu olacağını sözlerine eklemiş. Salahattin Bey�in sorması üzerine, bu konuda vereceği karşılık için şu öğütlemeyi yaptım: �Forbes�i tutuklayan ben değilim. Başkentleri, Ateşkes Antlaşmasına ve insanlığa aykırı olarak işgal olunan ulustur. Bunun için, salıverilmesini de ancak ulus sağlayabilir.� Bununla birlikte, bu Forbes yurttan çıkarmakla yetinildi, kendisi tutuklanmadı.
Bolu Mutasarrıfı Haydar Bey�in 9 Nisan 1920 günlü kısa bir kapalı telinden, Adapazarı ile Hendes arasında bulunan ve Çatalköprü denilen yerdeki köprülerin ve Mudurnu suyu üzerindeki köprünün Ulusal Kuvvetlere karşı olan kişilerce yıkıldığı anlaşıldı.
Bolu ve çevresi Komutanı Mahmut Nedim Bey�in, Düzce�den yazdığı 9 Nisan 1920 günlü kapalı telinde de, 8 Nisan�da Adapazarı�nda Ulusal Kuvvetlere karşı gösteriler yapıldığı, Hendek ve Adapazarı arasındaki telgraf ve telefon tellerinin kesildiği ve Düzce Adapazarlarından tarafsız kalanların da karşıcılarla katılmak üzere yola çıktıkları anlaşıldı. Hendek ile Adapazarı arasında, Mudurnu suyu üzerindeki büyük köprünün yıkılması dolayısıyla, gidiş gelişin durduğu da anlaşılıyordu. Bu bilgiler üzerine, Geyve�de bulunan Yirmi Dördüncü Tümen Komutanı Mahmut Bey�in dikkati çekildi.
Nevşehir�de de, Nevşehir Kaymakamı Nedim Bey�in başkanlığı altında Teali İslam Cemiyeti�nin bir şubesi kurulmuş. Verilen raporda, Cemiyetin karıştırıcı üyelerinden sekiz kişinin Niğde�ye getirildiği bildiriliyordu. Bu Cemiyetin üyeleri: �Padişahtan başka hiçbir güç tanımayız, Ulusal Kuvvetleri dağıtmak için malca, bedence bütün gücümüzü harcamaya ant içtik.� Diyorlarmış. Her gece toplanıyorlarmış. Bunların ileri gelenleri, Niğde�deki Tümen Komutanının gönderdiği bir birlikçe tutuklanmış.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TOPLANIYOR
Baylar, bu gibi olaylara bundan sonra geniş ölçüde rastlayacağız. Büyük Millet Meclisinin toplanmasını ve açılmasını sağlamak için çalıştığımız günlerde bizi en çok uğraştıran, Düzce, Hendek, Gerede gibi Bolu bölgesindeki yerlerden başlayıp, Nallıhan, Beypazarı üzerinden Ankara�ya yaklaşacak gibi görünen gerici ayaklanma dalgaları olmuştur. Ben, bir yandan bu dalgaları durdurmaya çalışırken bir yandan da, Ankara�da toplanmakta olan ve genel durumu henüz gereği gibi bilinmeyen milletvekillerini, korkulu olaylar karşısında bırakmamak ve bu gibi olayların ortaya çıkmasıyla Meclisin toplanamaması gibi uğursuz olasılıkları önleme çarelerini düşünüyordum. Bunun için, Meclisin açılması işinde pek çok ivedilik gösteriyordum. Sonunda, gelebilmiş milletvekilleriyle yetinerek Meclisi, Nisanın yirmi üçüncü Cuma günü açmaya karar verdik. Bu karar üzerine 21 Nisan 1920 günü yaptığım bildirimi, o günün duygu ve anlayışına ne denli uymak zorunluluğu bulunduğunu gösterir bir belge olması bakımından, olduğu gibi bilginize sunmayı uygun görüyorum.
Tel: Çok ivedidir.
Ankara�ya ivedi yazı gönderilmesi Ankara, 21.4.1920
Kolordulara (On Dördüncü Kolordu Komutanı Vekilliğine),
Altmış Birinci Tümen Komutanlığına, Refet Beyefendi�ye,
Bütün İllere, Bağımsız Sancaklara, Müdafaai Hukuk
Merkez Kurullarına, Belediye Başkanlıklarına
1- Tanrı�nın yardımıyla Nisanın yirmi üçüncü günü, Cuma namazından sonra Ankara�da Büyük Millet Meclisi açılacaktır.
2- Yurdun bağımsızlığı, yüce Halifelik ve Padişahlığın kurtarılması gibi en önemli ve ölüm dirimle ilgili görevleri yapacak olan bu Büyük Millet Meclisinin açılış gününü cumaya getirmekle o günün kutsallığından yararlanılacak ve bütün sayın milletvekilleriyle birlikte, kutlu Hacı Bayram camisinde Cuma namazı kılınarak Kur�an�ın ve namazın nurlarından ışık alınacak ve güç kazanılacaktır. Namazdan sonra, Peygamberimizin kutlu sakalı ve kutsal sancak alınarak Meclisin toplanacağı özel yere gidilecektir. Toplantı yerine girilmeden önce bir dua okunarak kurbanlar kesilecektir. İşbu törende, camiden başla*****, Meclise değin, Kolordu Komutanlığınca askeri birliklerle özel tören düzeni alınacaktır.
3- Açılış gününün kutsallığını belirtmek için il merkezinde, Vali Beyefendi Hazretlerinin düzenleyeceği üzere, hatim indirilmeye ve Buhari okunmaya şimdiden başlanacak ve hatimin son bölümleri, uğur için Cuma günü namazdan sonra Meclisin toplantı yeri önünde okunup bitirilecektir.
4- Kutsal ve yaralı yurdumuzun her köşesinde, yukarda belirtildiği gibi şimdiden hatim indirilmeye ve Buhari okunmaya başlanacak; Cuma günü ezandan önce minarelerde sala verilecek; hutbe okunurken Halifemiz ve Padişahımız Efendimiz Hazretlerinin kutlu adı anıldığı sırada kendisinin, ülkesinin ve bütün uyruklarının bir an önce kurtulmaları ve mutluluğa ermeleri için ayrıca dua edilecek; cuma namazı kılındıktan sonra da hatim tamamlanarak yüce Halifelik ve Padişahlığın ve bütün yurt parçalarının kurtarılması amacıyla yapılan ulusal çalışmaların önemini ve kutsallığını ve her yurttaşın, kendi vekillerinden meydana gelmiş olan Büyük Millet Meclisince verilecek yurt ödevlerini yapmak zorunda olduğunu anlatan dinsel öğütler verilecektir. Daha sonra, Halife ve Padişahımızın, din ve devletimizin, yurdumuzun ve ulusumuzun kurtuluşu, esenliği ve bağımsızlığı için dua edilecektir. Bu dinsel ve yurtsal tören yapıldıktan ve camilerden çıkıldıktan sonra, Osmanlı ülkesinin her yerinde, hükümet konağına gidilerek, Meclisin açılışından dolayı resmi kutlamalarda bulunulacaktır. Her yerde Cuma namazından önce, uygun görülecek biçimde mevlit okunacaktır.
5- İşbu bildirimin hemen yayılması için her araca başvurulacak ve tez elden en sapa köylere, en küçük askeri birliklere, yurttaki bütün özgürlere ve kurumlara ulaştırılması sağlanacaktır. Ayrıca büyük kağıtlara yazılarak her yere asılacak ve olanak varsa bastırılıp çoğaltılarak parasız dağıtılacaktır.
6- Ulu Tanrı�dan tam başarıya ulaştırmasını yakarırız.
Temsilciler Kurulu adına
Mustafa Kemal | |
| | | al bırde burdan yak Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 1022 Yaş : 37 Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!! İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Yaz. : Süper Moderatör Ruh Hali : Points : 57755 Kayıt tarihi : 27/02/09
| Konu: Geri: NUTUK - Büyük Eser Salı Mart 10, 2009 7:21 pm | |
| Nutuk2 (1.Bölüm)
Sayın baylar,
Şimdiye dek bilginize sunduklarım, kişisel olarak ve Temsilciler Kurulu adına değindiğim olayların açıklanmasına ilişkin idi. Bundan sonra söyleyeceklerim, Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldıktan ve yöntemine göre hükümet kurulduktan bugüne değin meydana gelmiş olayları ve devrimleri kapsayacaktır. Bu söyleyeceklerim aslında herkesçe apaçık bilinen ya da kolaylıkla öğrenilebilecek olan olaylarla ilgilidir. Gerçekten, Meclis tutanaklarında, Bakanlık dosyalarında, basın koleksiyonlarında bu olayların belgeleri saptanmış ve saklanmış bulunmaktadır. Bunun için ben, bütün bu olayların genel gidişini göstermek ve saptamakla yetineceğim. Amacım, devrimimizin incelenmesinde tarihe kolaylık sağlamaktı. Bütün bu olayların oluşum ve gelişiminde Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Hükümeti Başkanı, Başkomutan ve Cumhurbaşkanı olarak bulunmuş olmaktan daha çok, örgütümüzün genel başkanı olarak bu görevi yapmaya kendimi ödevli sayarım.
TÜRK ULUSUNUN İZLEYECEĞİ İLKE: ULUSAL SİYASA
Baylar, Meclisin açıldığı ilk günlerde, Meclise, içinde bulunduğumuz durumu ve koşulları açıkla***** izlenmesini ve uygulanmasını doğru bulduğum düşüncelerimi bildirdim. Bu düşüncelerin başlıcası, Türkiye�nin, Türk ulusunun izlemesi gereken siyasal ilke ile ilgili idi.
Bilirsiniz ki, Osmanlılar zamanında çeşitli siyasal yöntemler tutulmuştu ve tutuluyordu. Ben, bu siyasal yöntemlerden hiçbirinin, yeni Türkiye devletinin yöntemi olamayacağı kanısına varmıştım. Bunu, Meclise anlatmaya çalıştım. Bu konu üzerinde, daha sonra da çalışılmıştır. Bu konu ile ilgili olarak önceden ve sonraları, söylediklerimin temel noktalarını, burada hep birlikte anımsamayı yararlı bulurum.
Baylar bilirsiniz ki yaş** demek, savaş ve çarpışma demektir. Yaşamda başarı, yüzde yüz savaşta başarı kazanmakla elde edilebilir. Bu da maddesel ve tinsel güce dayanır. Bir de, insanların uğraştığı bütün sorunlar, karşılaştığı bütün tehlikeler, elde ettiği başarılar, toplumca yapılan genel bir savaşın dalgaları içinden doğa gelmiştir. Doğu uluslarının batı uluslarına saldırısı tarihin belli başlı bir evresidir. Doğu ulusları arasında Türklerin başta ve en güçlü olduğu biliniyor. Gerçekten Türkler, Müslümanlıkªtan önce ve sonra saldırılar yapmışlar ve Avrupa içerisine girmişlerdir. Batıya saldıran ve İspanya�ya girip Fransa sınırlarına değin yayılan Araplar da vardır. Ama baylar, her saldırıya, her zaman, bir karşı saldırı düşünmek gerekªtir. Karşı saldırıya uğranılabileceğini düşünmeden ve ona karşı güvenilir önlem bulmadan eyleme geçenlerin sonu, yenilgi ve bozgundur, silinip gitmektir.
Batının Araplara karşı saldırısı, Endülüs�te acı ve ders alınmaya değer bir tarihsel yıkım ile başladı. Ama, orada bitmedi. Kovalama, Afrika�nın kuzeyinde sürüp gitti.
Attila�nın, Fransa ve Batı Roma topraklarına dek genişªletilmiş olan imparatorluğunu anımsadıktan sonra, Selçuk Devletinin yıkıntısı üzerinde kurulan
Osmanlı Devletinin, İstanbul�da Doğu Roma İmparatorluğunun taç ve tahtını ele geçirdiği çağlara gözlerimizi çevirelim. Osmanlı padiªşahları içinde Almanya�yı, Batı Roma�yı ele geçirerek çok büyük bir imparatorluk kurmaya girişmiş bulunanlar vardı. Yine, bu padişahlardan biri, bütün İslam dünyasını bir merkeze bağla***** yönetmeyi düşündü. Bu amaçla Suriye�yi, Mısır�ı ele geçirdi. �Halife� sanını takındı. Başka bir padişah da hem Avrupa�yı ele geçirmek, hem İslam dünyasını buyruğu ve yönetimi altına almak amacını güttü. Batının sürüp giden karşı saldırısı, İslam dünyasının teªdirginliği ve ayaklanması ve böyle bütün dünyayı ele geçirªme istek ve tasarılarının tek sınır içine aldığı çeşitli ulusªlardan insanların geçimsizlikleri, en sonunda Osmanlı İmªparatorluğunu da, benzerleri gibi, tarihin bağrına gömdü.
Baylar, dış siyasanın en çok ilgili bulunduğu ve dayanªdığı temel, devletin iç örgütüdür. Dış siyasanın, iç örgütle uyarlı olması gerekir. Batıda ve doğuda, yaratılışı, kültürü ve ülküsü başka başka olan ve birbirleriyle bağdaşamayan toplulukları tek sınır içine almış bir devletin iç örgütü, kuşkusuz temelsiz ve çürük olur. Bu durumda dış siyasası da köklü ve sağlam olamaz. Böyle bir devletin özellikle de ulusal olamaz. Buna göre Osmanlı Devletinin siyasası ulusal değil; ancak, kişisel, bulanık ve kararsız idi.
Değişiklik ulusları ortak ve genel bir ad altında toplaªmak ve bu değişik ulus topluluklarını eşit haklar koşullar altında bulundurarak güçlü bir devlet kurmak, parlak
ve bir siyasal görüştür. Ama, aldatıcıdır. Dahası, hiçbir sınır tanıma*****, dünyadaki bütün Türkleri de bir devlet olarak birleştirmek, ulaşılamayacak bir amaçtır. Bu, yüzyılların ve yüzyıllarca yaşamakta olan çok acı, çok olaylar ile ortaya koyduğu bir gerçektir.
İslamcılık ve Turancılık siyasasının başarı kazandığına ve dünyayı uygulama alanı yapabildiğine tarihte rastlanamamaktadır. Soy ayrımı gözetmeksizin, bütün inªsanlığı kapsayan tek bir dünya devleti kurma tutkularının sonuçları da tarihte yazılıdır. �Baskıncı ve yağmacı� olmak hevesleri, konumuzun dışındadır. İnsanlara her türlü özel duygularını ve bağlantılarını unutturup, onları karªdeşlik ve tam eşitlik içinde birleştirerek, insancıl bir devlet meydana getirme kuramının da kendine özgü koşulları vardır.
Bizim aydınlık ve uygulanabilir gördüğümüz siyasal yöntem, �ulusal siyasadır�. Dünyanın bugünkü genel koªşulları ve yüzyılların kafalarda ve ıralarda yerleştirdiği gerçekler karşısında düşçü olmak kadar büyük yanılgı olamaz. Tarihin dediği budur; bilimin, aklın, mantığın dediği böyledir.
Ulusumuzun, güçlü, mutlu ve sağlam bir düzen içinde yaşayabilmesi için, devletin bütünüyle ulusal bir siyasa gütmesi ve bu siyasanın iç örgütlerimize tam uyumlu ve dayalı olması gereklidir. Ulusal siyasa demekle anªlatmak istediğim şudur: Ulusal sınırlarımız içinde, her şeyden önce kendi gücümüze dayanarak varlığımızı koruªyup ulusun ve yurdun gerçek mutluluğuna ve bayındırªlığına çalışmak; gelişigüzel, ulaşılamayacak istekler peşinde ulusu uğraştırmamak ve zarara sokmamak; uygarlık dünyasının uygarca ve insanca davranışını ve karşılıklı dostªluğunu beklemektir.
HÜKÜMET KURMA İŞİ
Baylar, Meclise önerdiğim önemli bir konu da, hüªkümet kurma sorunu idi. Bu sorunun ve bununla ilgili önerimin o zaman için ne denli önemli olduğunu iyi bilirsiniz.
Gerçek, öz olarak, Osmanlı Devletinin ve halifeliğin yıkıldığını ve ortadan kalktığını düşünerek, yeni temellere dayalı, yeni bir devlet kurmaktı. Ama, durumu olduğu gibi söylemek, amacın büsbütün yitirilmesine yol açabilirªdi. Çünkü genel eğilim ve düşünüş, daha padişah ve haliªfenin özürlü sayılacak bir durumda bulunduğu yolunda idi. Dahası, Mecliste, İlkin halifelik ve padişahlık katı ile bağlantı kurma ve İstanbul Hükümeti ile uzlaşma araªma akımı baş göstermişti.
İstanbul�daki koşulların, halife ve padişah ile, ne açık ve ne de özel ve gizli görüşmeye elverişli olmadığını açıkªlamaya çalıştım. Böyle bir görüşme ile ne anlamak isªtediğimizi sordum. Ve �Ulusun, bağımsızlığı ve yurt büªtünlüğünü sağlamaya çalışmakta olduğunu haber verªmek için ise, bu gereksizdir. Çünkü padişah ve halife olan kişi de bundan başka bir şey düşünüp isteyebilir mi? Bunun karşıtını, kendi ağzından işitsem inanmam; bunun yüzde yüz zorlama ve baskı altında söyletildiğini kabul ederim.� dedim. Bizi suçlamak için çıkarılmış olan fetvaªnın uydurma olduğunu ve İstanbul Hükümeti buyruk ve bildirimlerinin yorumlanması gerektiğini söyleyerek, yufka yürekli ve kıt düşünceli kimi insanların yol açmak istedikleri sarsaklığı gereksiz gördüğümü açıkladım.
ULUSAL EGEMENLİK TEMELİNE DAYANAN HALK HÜKÜMETİ: CUMHURİYET
Şunu bilginize sunmak istiyorum ki, hükümet kurªmakla ilgili bir öneride bulunmadan önce, duyguları ye görüşleri göz önüne almak zorunluluğu vardı. Bu zorunluğa uymakla birlikte, asıl amacı saklı tutan önerimi bit önerªge biçiminde Meclise sundum. Birtakım karşı görüşler ileri sürüldü ise de kısa bir tartışma sonunda kabul olundu.
Bu önergeyi bugün gözden geçirecek olursak, orada temel ilkelerin saptanmış ve ortaya konmuş olduğunu görürüz.
Bu ilkeleri, izin verirseniz, burada belirterek sayacaªğım:
1- Hükümet kurmak zorunludur.
2 -Geçici olduğu bildirilerek bir hükümet başkanı tanımak ya da bir padişah vekili ortaya çıkarmak uygun görülemez.
3- Mecliste beliren ulusal buyrumun, yurt yazgısına doğrudan doğruya el koymasını kabul etmek temel ilkedir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin üstünde bir güç yoktur.
4- Türkiye Büyük Millet Meclisi yasama ve yürütme yetkilerini kendinde toplamıştır.
Meclisten seçilecek ve vekil olarak görevlendirilecek bir kurul hükümet işlerine bakar. Meclis başkanı bu kuªrulun da başkanıdır.
Not: Padişah ve halife, baskı ve zordan kurtulduğu zaman, Meclisin düzenleyeceği yasaya uygun olan duruªmunu alır.
Baylar, bu ilkelere göre kurulan bir hükümetin niteliği kolaylıkla anlaşılabilir. Böyle bir hükümet, ulusal egemenlik temeline dayanan halk hükümetidir. Cumhuriyet�tir.
Böyle bir hükümetin kuruluşunda ilke, güçler birliği kuramıdır. Zaman geçtikçe bu ilkelerin kapsadığı kavramªlar anlaşılmaya başladı. İşte o zaman tartışmalar ve olaylar birbiri ardınca sürüp gitti. | |
| | | al bırde burdan yak Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 1022 Yaş : 37 Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!! İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Yaz. : Süper Moderatör Ruh Hali : Points : 57755 Kayıt tarihi : 27/02/09
| Konu: Geri: NUTUK - Büyük Eser Salı Mart 10, 2009 7:21 pm | |
| TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ, BAŞKANLIĞA BENİ SEÇTİ
Sayın baylar, açık ve gizli oturumlarda bir iki gün, süren açıklamalarımdan, konuşmalarımdan ve yukarıda belirttiğim ilkeleri kapsayan önerimi ileri sürdükten sonra yüksek Meclis, beni başkanlığa seçmekle bana karşı genel güvenini gösterdi.
Burada ufak bir noktayı da açıklamalıyım:
Anımsarsınız ki oluşmaya başlayan ulusal birliği, uluªsun coşup uyanışına yormaktan daha çok, kişisel girişim sonucu olarak görüyorlardı. Bu arada benim girişimlerde bulunmamın yasak edilmesine önem veriyorlardı. Beni, ulusa ve hükümete, istenmez ve kötü kişi saydırmaktan yarar umuyorlardı. Yapılan propaganda: �Ben istenmez ve kötü kişi sayılırsam, ulusa ve devlete karşı hiçbir eyªlemde bulunulmayacağı; bütün kötülüklerin benden gelªdiği; bir adam için, bir ulusun birçok tehlikeleri göze almasının akla yatmayacağı� yolunda idi. Hükümet ve düşmanlar, beni, ulusa karşı bir silah gibi kullanıyordu. Bunun için 24 Nisan 1920 günü gizli bir oturumda Meclise bu durumu açıkladım. Başkanlık seçiminde, bunun da bir sakınca olarak göz önünde tutulmasını ve yalnız ulusun ve yurdun esenliği düşünülerek oy ve kararların uygun ve doğru olarak verilmesini rica ettim.
HÜKÜMETİN KURULUŞU
Baylar, Büyük Millet Meclisi, bakanların seçimi ile ilgili 2 Mayıs 1920 günlü yasa ile, Büyük Millet Meclisinde on bir bakandan meydana gelen bir �Bakanlar Kurulu� kurdu. Bu kurul, Genelkurmay işlerini de yürütecekti.
Görülüyor ki, Meclisin açılış günü olan 23 Nisandan beri bir hafta kadar zaman geçmiş, bulunuyor. Bu süre içinde yurt ve ulus işleri ve özellikle yıkıcı akım ve çalışmalara karşı önlem almak işleri bir an bile duraklayamazªdı ve duraklamamıştır. Yalnız, bakanların seçimi ile ilgili yasa çıktığı zaman Meclisçe bakanlığa seçilen kişilerden kimileri daha önce göreve başlamışlar, bana yardım ediªyorlardı. Bu arada İsmet Paşa Hazretleri de Genelkurmay işlerini üzerine almış bulunuyordu.
Baylar, bununla ilgili olarak bir noktayı belirtmeyi gerekli görüyorum: O günlerde, arkadaşların hangi işlerde görevlendirilmesinin uygun olacağı düşünülürken, Genelkurmay Başkanlığı için İsmet Paşa�yı yeğlemiştim. Ankara, da bulunan Refet Paşa, beni özel olarak görüp bilgi istedi. Anlamak istediği, Genelkurmay Başkanlığının en yüksek askeri kat olup olmadığı noktası idi. Benden, sözü geçen katın en yüksek askeri kat olduğu ve ondan daha yüksek katın Millet Meclisi olacağı yanıtını alınca, buna karşı olduğunu bildirdi; İsmet Paşa�nın Başkomutanlık demek olan bu durumunu kabul edemeyeceğini söyledi. Göreªvin çok önemli ve ağır olduğunu; benim bütün arkadaşªlar üzerine olan bilgime ve adam kayırmayacağıma güvenªmenin uygun olacağını belirttim. Kendisinin böyle bir sav öne sürmesini uygun olmadığını da sözlerime ekleªdim.
Baylar, daha sonra Batı Cephesi karargahında görüşªtüğüm Fuat Paşa da, İsmet Paşa�nın Genelkurmay Başªkanlığına getirilmesine kesinlikle karşı çıktı. Fuat Paªşa�yı da, durumun gerektirdiği en uygun çözüm yolunu kabul zorunluğuna inandırmaya çalıştım. Refet ve Fuat Paşaların kendilerine özgü birtakım düşüncelerine ekleªdikleri şu idi: Kendileri daha önce Anadolu�da benimªle işbirliği yapmışlar, İsmet Paşa ise sonradan katılmış. Oysa, bundan önceki sözlerim arasında sırası ve yeri gelªdiği için bildirmiştim ki, İsmet Paşa, ben İstanbul�dan ayrılmadan önce benimle işbirliği yapmıştı. Daha sonra Anadolu�ya gelip birlikte çalışmıştı. Ama, Fevzi Paşa Hazretlerinin Harbiye Nazırı olması üzerine, önemli birªtakım düşünceler dolayısıyla, özel görev verilerek yine İstanbul�a gönderilmişti. Bunun için iş ve görüş birliğinde öncelik söz konusu olamazdı.
Genelkurmay Başkanlığı görevinin ilkin İsmet Paşa�ya verilmesi yerinde olmasaydı, bu işte Fevzi Paşa Hazretªlerinin de beni uyarmaları bir yurt görevi olurdu. Oysa, Paşa Hazretleri, tam tersine, bu görevlendirmeyi pek uyªgun bulmuş ve kendileri, verilen Milli Savunma Bakanlığı görevini içten gelen bir duygu ile hemen kabul buyurªmuşlardır. İsmet Paşa�nın, gerek Genelkurmay Başkanªlığında gerekse daha sonraki cephe komutanlığında gösªterdiği yararlık ve üstün çaba, kendisine görev verişteki yanılmazlığımı edimli olarak ortaya koymuş bulunduğu için ulus karşısında, ordu karşısında ve tarih karşısında içim çok rahattır.
YURT HAYINCILIĞI YASASI VE İSTİKLAL MAHKEMELERİNİN KURULMASI
Baylar, Meclis 29 Nisan l920�de, Yurt Hayınlığı Yasaªsını ve sonraki aylarda İstiklal Mahkemeleri yasalarını da çıkarmakla devrimlerin doğal gereklerini yerine getirmiş oldu.
Baylar, İstanbul�a düşmanın girişinden sonra başªlayan birtakım yıkıcı akımlara, olaylara, ayaklanmalara değinmiş idik. Bunlar, yurdun her yerinde birbiri arªdınca belirdi ve sürdü gitti.
İstanbul�da Damat Ferit Paşa, ivedi olarak yeniden işªbaşına getirildi. Damat Ferit Paşa Hükümeti ve İstanbul�da bütün yıkıcı ve hayın örgütlerin kurduğu birlik ve bu birliğin Anadolu içindeki bütün ayaklanma örgütleri ve bütün düşmanlar ve Yunan ordusu, elbirliği ile bizi yıkmak için çalışmaya başladılar. Bu ortak saldırı siyasasının yönergesi de, Padişah ve Halifenin, içinde düşman uçakları da bulunan her türlü araçlarla yurda yağdırdığı �Padişaha Karşı Ayaklanma�ı fetvası idi.
Bu genel, çeşitli ve hayınca saldırılara karşı biz de, daha Meclis açılmadan önce, Afyonkarahisar�da, Eskişeªhir�de ve bütün demiryolu boyunda bulunan yabancı devªlet askerlerini Anadolu�dan çıkararak; Geyve, Osmaneli, Carablus köprülerini yıkarak ve Meclis toplanır toplanmaz Anadolu�daki yüksek din bilginlerinden fetva alarak karşı önlemlere giriştik. | |
| | | al bırde burdan yak Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 1022 Yaş : 37 Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!! İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Yaz. : Süper Moderatör Ruh Hali : Points : 57755 Kayıt tarihi : 27/02/09
| Konu: Geri: NUTUK - Büyük Eser Salı Mart 10, 2009 7:22 pm | |
| İÇ AYAKLANMALAR
Baylar, 1919 yılı içinde, ulusal girişimlerimize karşı başlayan iç ayaklanmalar hızla yurdun her yerine yayıldı.
Bandırma, Gönen, Susurluk, Kirmasti, Karacabey, Biga ve dolaylarında; İzmit, Adapazarı, Düzce, Hendek, Bolu, Gerede, Nallıhan, Beypazarı dolaylarında; Bozkır�da; Konya, Ilgın, Kadınhan, Karaman, Çivril, Seydişehir, Beyşehir, Koçhisar dolaylarında; Yozgat, Yenihan, Boğazlıyan, Zile, Erbaa, Çorum dolaylarında; Ümraniye, Refahiye, Zara, Hafik dolaylarında; Viranşehir dolaylarında tutuşan kargaşa ateşleri bütün yurdu yakıyor; hayınlık, bilisizlik, düşmanlık ve bağnazlık dumanları bütün yurt göklerini yoğun karanlıklar içinde bırakıyordu. Ayaklanma dalgaları, Ankara�da karargahımızın duvarlarına dek çarptı. Karargahımızla kent arasındaki telefon ve telgraf tellerini kesmeye dek varan kudurgan saldırışlar karşısında kaldık. Batı Anadolu�nun, İzmir�den sonra, yeniden önemli bölgeleri de Yunan ordusunun saldırıları ile çiğnenmeye başlandı. İlgi çekicidir ki, sekiz ay önce ulus, Temsilciler Kurulu ile birlik olarak, Damat Ferit Hükümeti ile ilişkiyi ve haberleşmeyi kesmiş iken, Ali Galip�in girişimi gibi tek tük olaylardan başka böyle genel ayaklanma olmamıştı. Bu kez ortaya çıkan yaygın ve genel ayaklanmalar, sekiz ay içinde yurtta çok hazırlık yapıldığını gösteriyordu. Damat Ferit Hükümetinden sonra kurulan hükümetlerle ulusal bilincin korunması ve pekiştirilmesi yolundaki çekişmelerimizin ne denli haklı nedenlere dayandığı çok acı olarak bir daha anlaşılmış oluyordu.
İstanbul�daki hükümetlerin ulusal savaşımı güçlenªdirmek için, cephelerle ve ordu ile ilgilenmekte gösterdiği başka türden savsaklamaların acı sonuçları da ayrıca göªrülecektir.
ANZAVUR VE DÜZCE AYAKLANMALARI
Baylar, önce, iç ayaklanmalar üzerine açık bir bilgi edinmek için, izin verirseniz, bu ayaklanmaları yeri geldiªğinde söz konusu ettikçe, değinilen evreleri kısaca bilginize sunayım.
21 Eylül 1919�da Balıkesir�in kuzey bölgesinde birinci Anzavur ayaklanması başladı; 16 Şubat 1920�de yine bu bölgede ikinci Anzavur ayaklanması oldu. Bu iki ayaklanma, askeri birliklerimiz ve Ulusal Kuvvetlerimizle bastırıldı. 13 Nisan 1920�de Bolu, Düzce dolaylarında ayaklanªma oldu. Bu ayaklanma 19 Nisan 1920�de Beypazarı�na dek yayıldı. Bu sırada Anzavur, 11 Mayıs 1920�de, top ve ağır makineli tüfeklerle donanmış beş yüz kişilik bir kuvvetle, üçüncü kez, Adapazarı ve Geyve dolaylarındaki küçük bir ulusal birliğimize saldırarak yine ortaya çıktı. Anzavur, gönderdiğimiz ulusal birliklerimize, ordu birliklerimize durmadan saldırdı. 20 Mayıs 1920�de Geyve Boğazı yakınªlarında yenildi ve kaçmak zorunda kaldı.
Düzce dolaylarındaki ayaklanma olayı önemli idi. Abaza ve Çerkezlerden toplanmış dört bin kişilik büyük bir kalabalık, Düzce�yi basarak cezaevlerini boşalttılar ve çarpışma ile oradaki süvari birliğimizin silahlarını aldılar. Hükümet görevlileri ile subayları tutukladılar.
Ayaklananlar üzerine her yandan kuvvet gönderdik. Bu arada Geyve�de bulunan Yirmi Dördüncü Tümen de, komutanı Yarbay Mahmut Bey başta olarak Düzce üzerine yürüdü. Mahmut Bey, Meclisin açıldığı gün, yani 23 Nisan 1920�de, Hendek�ten Düzce�ye geçerken, Hendek de ayaklandı. Adapazarı da ayaklananlarca elde edildi. Mahmut Bey, 25 Nisan 1920�de Hendek-Düzce yolu üzeªrinde ayaklananlarca aldatılarak pusuya düşürülmüş ve ilk ateşte şehit edilmiştir. Kurmay Başkanı Sami Bey ile emir subayı ve daha birkaç subay da o sırada şehit düşªtüler. Bunun üzerine Yirmi Dördüncü Tümenin hepsi, savaşmadan, ayaklananlarca tutsak edildi. Bütün tüfekleri, topları alındı. Ağırlıkları yağma edildi. Bu sırada İzmit Mutasarrıfı Çerkez İbrahim İstanbul�dan Adapazarı�na geldi. Halka, Padişahın selamını bildirdi ve yüz elli lira ayªlıkla gönüllü yazmaya başladı. Toplanan kuvvetler, bütün o çevrede üstünlük sağladıktan sonra Geyve Boğazındaki kuvvetlerimize saldırmaya başladılar.
Bizim, bu ayaklanma alanına gönderdiğimiz kuvvetler şunlardı:
1- Salihli ve Balıkesir ulusal kuvvetlerinden kurulªmuş Çerkez Etem Bey Birliği;
2- İki tabur asker, dört dağ topu ve beş makineli tüfek ile üç yüz atlı efeden kurulmuş Binbaşı Nazım Bey Birliği;
3- İki tabur piyade, sekiz makineli tüfek, iki sahra ve iki dağ topundan kurulmuş Yarbay Arif Bey Birliği;
4- Üç yüz kişilik ulusal kuvvet ile iki makineli tüfek ve iki bomba topundan kurulmuş Binbaşı İbrahim Bey (Çolak İbrahim Bey) Birliği.
Komutan olarak da; Ali Fuat Paşa, Geyve Boğazı yakınlarından Adapazarı�na doğru olan kesimde ve Refet Paşa da, Ankara�dan Beypazarı yoluyla Bolu�ya doğru olan kesimde görevlendirildiler.
HALİFE ORDUSU
Baylar, İzmit�te de Süleyman Şefik Paşa komutasında, Halife Ordusu adında bir hayın kuvvet yığınak yapıyordu. Bu kuvvetin bir bölümü de, Bolu yakınlarında Kurmay Binbaşı Hayri Bey komutasında ayaklananları destekleªmişti. Bu kuvvetle birlikte, İstanbul�dan gönderilmiş birçok subay da vardı.
Halife Ordusunun, Süleyman Şefik Paşa�dan sonra, belli başlı komutanları, Süvari Tuğgeneral Suphi Paşa ve Topçu Yarbaylarından Senai Bey�di. İstanbul�da da özel olarak kurulmuş bir kurmaylar kurulu vardı. Bu kurulun belli başlı başkanları da Kurmay Albay Refik ve Kurmay Yarbay Hayrettin Beylerdi.
Suphi Paşa ile ilgili küçük bir anımı anlatayım: Suphi Paşa�yı Selanik�ten tanırdım. Ben kolağası iken o, daha o zaman, tuğgeneral ve süvari tümeni komutanı idi. Arada üstlük astlık ayrımına karşın çok yakın arkadaşlığımız vardı. Meşrutiyetin kuruluşu sırasında ilkin İştik dolayªlarında �Cumalı� denilen bir yerde süvari manevraları yaptırmıştı. Başka birkaç kurmay arasında beni de maªnevrada bulunmak üzere çağırmıştı. Kendisi Almanya�da öğrenim görmüş, çok usta bir binici idi. Ama, askerlik sanatını anlamış bir komutan değildi. Manevranın bitiªminde ben, yetkim ve aşamam elverişli olmamakla birlikte Paşa�yı bütün subaylar önünde acı bir dille yermiştim ve daha sonra �Cumalı Ordugahı�, adında küçük bir kitap da yazmıştım. Suphi Paşa, gerek herkesin önünde yaptığım eleştirilerden gerekse yayımlanan bu kitabımdan pek üzülªdü. Kendisinin açıkça söylediğine göre içgücü kırılmış. Ama, bana gücenmedi. Arkadaşlığımız sürüp gitti. İşte, Halife Ordusuna buldukları komutan bu Suphi Paşa�dır. Paşa, sonraları Ankara�ya geldi. Geziye çıkıyordum. İsªtasyonda çok kalabalık içinde birbirimizle karşılaştık. Kendisine ilk sorum şu oldu:
- Paşa niçin Halife Ordusu Komutanlığını kabul ettin?
Suphi Paşa bir an duraksamaksızın:
- Size yenilmek için, karşılığını verdi. | |
| | | al bırde burdan yak Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 1022 Yaş : 37 Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!! İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Yaz. : Süper Moderatör Ruh Hali : Points : 57755 Kayıt tarihi : 27/02/09
| Konu: Geri: NUTUK - Büyük Eser Salı Mart 10, 2009 7:23 pm | |
| Verdiği bu yanıtla anlatmak istiyordu ki, bu göªrevi özel bir düşünce ile kabul etmişti. Suphi Paşa�nın, böyle bir düşüncesi bulunabilir. Ama, gerçekte, komutayı üzerine aldığı zaman kuvvetleri yenilmiş bulunuyordu.
Bolu, Düzce, Adapazarı ve İzmit dolaylarındaki bu ayaklanma, bu kez 4 Haziran 1920 gününe değin, üç aydan daha çok sürdü. Daha sonra, 29 Temmuzda yine bir ayaklanma oldu. Bundan sonra da bu bölgede tam dirlik düªzenlik kurulamamıştır. Ama, ayaklananlar, sonunda tümªden bozguna uğratılmış ve elebaşları, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasalarına göre cezalandırılmışlardır. Halife Ordusunun Bolu yöresinde bulunan bölümü de bozªguna uğratıldı. Komutam Binbaşı Hayri ve subayları Yüzªbaşı Ali, Üsteğmen Şerafettin, Üsteğmen Hayrettin, Maªkineli Tüfek Subayı Mehmet Hayri, Tabur Yazmanı Hasan Lütfi, Cerrah İbrahim Ethem Efendiler için de öbür elebaşılar gibi işlem yapıldı. Halife Ordusu da İzmit�ten İstanbul�a kaçmak zorunda bırakıldı.
YENİHAN YOZGAT VE BOĞAZLIYAN AYAKLANMALARI
Baylar, yurdun kuzeybatı bölgesinde ayaklananlarla uğraşırken yurdun ortasında Yenihan, Yozgat ve Boğazªlıyan dolaylarında da ayaklanmalar başlıyor. Bu ayaklanªmalar da anlatılmaya değer.
14 Mayıs 1920�de Postacı Nazım ve Çerkez Kara Musªtafa adında birtakım adamlar, otuz kırk kişi ile Yenihan�a bağlı Kaman Köyünde başkaldırdılar. Bu ayaklanma gitªtikçe artan bir sertlikle genişledi. Ayaklananlar 27/28 Mayıs 1920 gecesi Çamlıbel�de bulunan bir birliğimizi basarak tutsak ettiler. 28 Mayıs 1920�de ayaklananlardan başka bir bölüm de Tokat yakınında yürüyüşte buluªnan bir taburumuza saldırarak dağıttılar ve birazını tutsak ettiler. Ayaklananlar ataklıklarını artırarak, 6/7 Haziran, 1920 gecesi Zile�yi ele geçirdiler. Oralardaki askerlerimiz Zile kalesine çekilerek kendilerini savundular. Ama, yiªyecek ve cephaneleri tükendiğinden üç gün sonra teslim oldular. Ayaklananlar, 23/24 Haziran 1920�de de Boğazªlıyan�a baskın yaptılar. Orada bulunan bir birliğimizi daªğıttılar. Amasya�da bulunan Beşinci Kafkas Tümeni, Ceªmil Cahit Bey komutasında olarak, ayaklananlar üzerine gönderildi. Antep bölgesinde bulunan Kılıç Ali Bey de, bir ulusal birlik ile bu bölgeye getirildi." Erzurum�dan Anªkara�ya gelmekte olan bir Erzurum ulusal birliği de o bölªgede bırakıldı. 1920 yılı Temmuzunun ortalarına değin, bu ayaklananların kovalanması ve tepelenmesiyle uğraşıldı. Yenihan Ayaklanması, Orta Anadolu�nun başka yerlerindeki karıştırıcıların da başkaldırmalarına yol açtı. Çapanoğulªlarından Celal, Edip, Salih ve Halit Beyler; Aynacıoğulªları ve Deli Ömer çeteleri gibi,"birtakım haydutları başªlarına toplayıp 13 Haziranda Yozgat yakınındaki Sorgun bucak merkezini ele geçirerek ayaklandılar; 14 Haziranda da Yozgat şehrini ele geçirerek büyük bir bölgede üstünlük sağladılar. Merkezi Sivas�ta olan üçüncü Kolordu kuvvetªleri ve o bölgede bıraktığımız Ulusal Kuvvetler az geldi. Eskişehir� den Etem Bey birliği ve Bolu dolaylarındaki İbrahim Bey birliği de Yozgat bölgesine gönderildi.
Yozgat ve dolaylarında ayaklananlar tepelendikten sonra, oraya gönderilen birliklere başka bölgelerde görev verildi. Ama, bu bölgede genel olarak dirlik düzenlik kuªrulamadı.
7 Eylül 1920�de Küçük Ağa, Deli Hacı, Aynacıoğulları denilen birtakım aylaklar Zile yakınlarında; Kara Nazım, Çopur Yusuf denilen birtakım adamlar da Erbaa dolaylarında yeniden başkaldırdılar. Bunlardan Aynacıoğulları üç yüz atlı kadar kuvvet toplayabilmişlerdi. Bu durum üzeªrine, İkinci Gezici Kuvvet adını alan İbrahim Bey birliği yine, bulunduğu Eskişehir bölgesinden Yozgat�a giderek oradaki bölgesel ulusal birlikler ve jandarma kuvvetleriyle birlikte Maden, Alaca, Karamağara, Mecitözü bölgelerinde çeşitli topluluklar halinde karıştırıcılık ve soygunculuk eden haydutları kovalayıp tepeledi. İbrahim Bey, ayaklananları, tepelemeyi ancak üç aydan daha çok bir zamanda başaªrabildi.
GÜNEY SINIRIMIZDAKİ OLAYLAR
Baylar, o sıralarda güney bölgelerimizde de bizi gerªçekten uğraştıran önemli ayaklanmalar oldu.
Milli Aşireti başkanları Mahmut, İsmail, Halil, Bahur, Abdurrahman Beyler, güneyde düşmanlarla gizli ilişki ve bağlantı kurduktan sonra Siirt�ten Dersim dolaylarına deªğin bütün aşiretlerin başkanı adını takınarak o bölgeye başkanlık etmeye ve orada zorla buyruklarını yürütmeye kalkıştılar.
Fransızlar, 1920 yılı haziranın başında, Urfa�yı ikinci, kez ele geçirmek amacıyla yürüyüşe geçtikleri zaman Milli Aşireti de Siverek�e doğru ilerledi. Buna karşı, o bölgede bulunan Beşinci Tümenimiz görevlendirildi. Bu tümen o bölgedeki ulusal kuvvetlerimizle de desteklendi. Bu aşireti, 19 Haziran 1920�de, birliklerimiz kovala***** güneydoğu yönüne sürdü ve düşman bölgesine kaçmak zorundu bıraktı. Bu aşiret, bir süre düşman bölgesinde hazırlandıktan sonra, 24 Ağustos 1920�de üç bin atlı ve develi, bin kadar yaya kuvvetle yeniden topraklarımıza geçti. Viranşehir yakınlarına geldi. Bunlar, aman dilemek için geldiklerini söyleyerek oradaki komutanlarımızı aldatıp önlemsiz davªranmalarına yol açtılar. Bu sırada, o bölgede dağınık buluªnan birliklerimize saldırarak onları yendiler ve 26 Ağustos, 1920�de Viranşehir�i ele geçirdiler. Haberleşmemizi ve bağªlantımızı engellemek üzere de o bölgedeki bütün telgraf tellerini kestiler.
Ancak, on beş gün sonra, Beşinci Tümenin Siverek, Urfa, Resülayn ve Diyarbakır�da bulunan birliklerinden gönderilen kuvvetlerle bize bağlı aşiret kuvvetleri, Milli Aşiretini yenebilmişlerdir.Kuvvetlerimizce kovalanan bu aşiret yine güneye, çöle kaçtı.
Baylar, güneyde Milli Aşiretinin ayaklanmasını basªtırmaya çalışırken Afyonkarahisar bölgesinde Çopur Musa adında bir adam da başına kuvvet topluyor, askerlerimizi kaçmak için ayartıyor ve halka askere gitmemelerini öğütªlüyordu. Çopur Musa 21 Haziran 1920�de Çivril�i bastı. Gönderilen kuvvetler karşısında kaçıp Yunan ordusuna katıldı.
KONYA AYAKLANMASI
Baylar, Çopur Musa olayından önce bir ayaklanma olayı da Konya�da çıktı. 5 Mayıs 1920�de Konya�da kaªrışıklık çıkarmak amacıyla kurulmuş bir dernek bulunduğu anlaşıldı. Bu dernek üyelerinden ileri gelenlerinin tutuklanmasına başlandı. Bir gün sonra, tutuklanmakta olan bu ileri gelenler, halkı da kışkırtarak Konya içinde silahlı bir toplantıya giriştiler. Bir bölüm halk da silahlı olarak dıªşardan geldi ve hep birlikte ayaklandılar. Konya�da bulunan komutan, elindeki kuvvetlerle yiğitçe çarpışarak ayaklananªları dağıtmayı ve önayak olanları tutuklamayı ve kovalaªmayı başardı.�
SAVAŞ CEPHELERİNİN DURUMU
Baylar, Meclisin açıldığı ilk günlerde, cephelerin ne durumda olduklarını da hep birlikte bir kez daha anımsaªyalım:
1- İzmir Yunan Cephesi:
Biliyorsunuz ki, Yunanlılar İzmir�e çıktıkları zaman orada On Yedinci Kolordu Komutanı olarak, Nadir Paşa bulunuyordu. Kuvvet Bey komutasında 56�ncı iki alayı özellikle, kolordu komutanının buyruğuyla, karşı koymaksızın, onur kırıcı davranışlar altında, Yunanlılara teslim edilmiştir. Bu tümenin bir alayı bulunuyordu. Komutanı Yarbay Ali Bey idi (Afyonkarahisar Milletvekili Albay Ali Bey).
Yunan ordusu girdiği bölgeyi genişletirken Ayvalık�a da asker çıkardı. Ali Bey, bu Yunan kuvvetine karşı 28 Mayıs 1919�da savaşa girişti. Bugüne değin Yunan birlikleri hiçbir yerde ateşle karşılaşmamıştı. Tam tersine, kimi kent ve kasabalar halkı korkutulmuş ve Hükümetinin buyruklarına u*****, büyük olmak üzere, Yunan birliklerini özel kurullarla karşılamışlardı. Ali Bey�in, Ayvalık bölgesinde savaş
üzerine, yavaş yavaş Soma�da, Akhisar�da, Salihli�de ulusal cepheler kurulmaya başlamıştı.
5 Haziran 1919�dan başla***** Albay (Meclis Başkanı Kazım Paşa Hazretleri), Balıkesir�deki 61�inci Tümenin komutasını vekil olarak üzerine almıştı. Daha sonra Ayvalık, Soma, Akhisar kesimlerinden meydana gelen Kuzey Cephesi komutanlığını yapmıştı. Fuat Paşa�nın Batı Cephesi Komutanlığına atanmasından sonra Kazım Bey�e Kuzey Kolordusu Komutanlığı görev ve yetkisi veªrildi. Aydın bölgesinde, düşmanın İzmir�e girişinden asker ve halktan kimi yurtseverler, Yunanlılara çıkıyor; halkı yüreklendirmek ve silahlı ulusal örgütler kurmak için çalışıyorlardı. Bu arada, ad ve kılık değiştirerek İzmir�den o bölgeye gitmiş olan Celal Bey�in (İzmir Milletvekili Celal Bey) çaba ve özverisi anılmaya 15/16 Haziran 1919 gecesi Ali Bey�in Ayvalık�tan kuvvetler, Bergama�daki Yunan kuvvetlerini bir baskınla ortadan kaldırmışlardı. Bu baskına Balıkesir Bandırma�dan gönderilen kuvvetler de az çok katılmıştı. Bu olay üzerine Yunanlılar dağınık ve zayıf birliklerini geri çekip toplamak gereğini duydular. Bu arada Nazilli�yi de Bu nedenle düşman Aydın�da da çekilme hazırlığında bulunurken çevreden toplanan halk kuvvetleri bunları sıkıştırmaya başladı. Yunanlılarla halk arasında sert bir çarpışma oldu. Sonunda Yunanlılar Aydın�ı da boşaltıp çekildiler.
Böylece, 1919 yılı haziran ortalarında, Aydın Cephesi de kuruldu. Bu bölgede bulunan 57�nci Tümenin Komutanı Albay Mehmet Şefik Bey ve Tümen Topçu Komutanı Binbaşı Hakkı Bey idi; alay komutanlarından Binbaşı Hacı Şükrü Bey ve Ulusal Kuvvetlerin başında Yörük Ali Efe ile Demirci Mehmet Efe vardı. Sonunda, Demirci Mehmet Efe üstünlük sağla***** Aydın Cephesi Komutanlığını eline aldı. Daha önce yeri geldiğinde bildirmiştim ki, sonradan oraya gönderdiğim Albay Refet Bey (Refet Paşa) de, Demirci Mehmet Efe�nin komutanlığını kabul eylemiştir.
Baylar, İzmir�in çeşitli kesimlerinde kurulan ve yavaş yavaş subaylarla ve ordu birlikleriyle güçlendirilmesine çalışılan ulusal cephelerin beslenmeleri doğrudan doğruya o bölge halkınca sağlanıyordu. Bunun için de cephe geªrilerinde ulusal örgütler kurulmuştu. Bu ödevin halktan hükümete geçişi, Büyük Millet Meclisi Hükümetinin kuruluşundan sonra sağlanabilmiştir.
2- Güney Fransız Cephesi:
a- Fransız birliklerine karşı, doğrudan doğruya Adana bölgesinde; Mersin, Tarsus, İslahiye bölgelerinde ve Silifke dolaylarında Ulusal Kuvvetler kurulmuş ve bunlar çok yiğitçe savaşa başlamışlardı. Doğu Adana bölgesinde �Tufan Bey� sanı ile savaşan Yüzbaşı Osman Bey�in yiğitlikleri anılmaya değer. Ulusal birlikler, Mersin, Tarsus, Adana kentlerinin kapılarına dek sokuldular ve buralarda üstünlük sağladılar. Pozantı�da Fransızları kuşatªtılar ve geri çekilmek zorunda bıraktılar.
b- Maraş�ta, Antep�te, Urfa�da önemli savaşlar ve çarpışmalar oldu. Sonunda düşman kuvvetleri buralardan çekilmek zorunda bırakıldılar. Bu başarıların kazanılmaªsında başlıca etmen olan Kılıç Ali ve Ali Saip Beylerin adlarını anmayı ödev sayarım.
Fransızların bulunduğu bölgelerde ve cephelerde Ulusal Kuvvetler her gün daha sağlam olarak örgütleşiyorlardı. Ulusal Kuvvetler ordu birlikleriyle de desteklenmeye başlanmıştı. Düşman kuvvetleri her yönden sıkı ve sert bir biçimde zorlanıyordu.
Baylar, bu durum üzerine Fransızlar, 1920 Mayıªsından başla***** bizimle ilişki kurma ve görüşme yollaªrını aradılar. Önce, Ankara�ya İstanbul�dan bir binbaşı ile bir başıbozuk geldi. Bunlar önce İstanbul�dan Beyrut�a gitmişler. Eski Van Milletvekili Haydar Bey bunlara kılavuzluk ediyordu. Bu buluşma ve görüşmelerimizden işe yarar bir sonuç çıkmadı; ama mayıs sonlarına doğru Suriye Olağanüstü Komserinin, yetki verdiği Bay Düke (Duquest) adında birinin başkanlığında bir Fransız kurulu Ankara�ya geldi. Bu kurulla yirmi günlük bir ateşkes anlaşması yaptık. Bu geçici savaş durdurulması ile biz, Adana bölgesinin boşaltılmasına bir başlangıç hazırlamak amacını güdüyorduk.
Baylar, bu Fransız kurulu ile yaptığım ateşkes anlaşması, Büyük Millet Meclisinde kimi üyelerce yerildi. Oysa, benim bu anlaşma ile sağlamak istediğim noktalar şunlardı:
Önce, Adana bölgesinde ve cephelerinde bulunan ve az çok askerle de desteklenen Ulusal Kuvvetleri düzene sokmak istiyordum. Ulusal Kuvvetlerin bu ateşkesme sırasında dağılabileceklerini de göz önünde tutarak ateşkes bildirimini yaparken birtakım önlemler
alınmasını da buyurdum. Bundan başka, baylar, önemli saydığım siyasal bir kazanç da elde etmek istiyordum. Büyük Millet Meclisi ve Hükümeti İtilaf devletlerince doğal olarak tanınmamıştı. Tersine, yurt ve ulusun alınyazısıyla ilgili İstanbul�daki Ferit Paşa Hükümeti ile görüşüp yazışmakta idiler. Bundan dolayı, Fransızların İstanbul Hükümetini bir yana bırakıp Ankara�da bizimle görüşmeleri ve herhangi bir işte anlaşmaları, o gün için sağlanması önemli siyasal bir nokta idi. Bu ateşkes görüşmesinde ulusal sınırımız içinde olup Fransızların elinde bulunan bölgelerin boşaltılmasını açık ve kesin olarak istedim. Fransız delegeleri bu konuda yetki almak üzere Paris�e gitmek zorunda olduklarını ileri sürdüler. Yirmi günlük ateşkes anlaşması bir bakıma daha temelli bir anlaşma yapmak için yetki alınmasına zaman bırakmak gibi sayıldı. Baylar, bu görüşme ve konuşmalardan edindiğim izlenim, Fransızların Adana ve dolaylarını boşaltacakları yolunda idi. Bu düşünce inancımı Meclise bildirmiştim. Gerçi Fransızlar, ateşkes anlaşmasının süresi bitmeden Zonguldak�a girmekle anlaşmanın yalnız Adana bölgesi için olduğunu göstermek istemişlerse debiz bu davranışı, ateşkes anlaşmasını bozmayı gerektirir saydık. Fransızlarla anlaşmamız bir süre gecikti. | |
| | | al bırde burdan yak Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 1022 Yaş : 37 Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!! İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Yaz. : Süper Moderatör Ruh Hali : Points : 57755 Kayıt tarihi : 27/02/09
| Konu: Geri: NUTUK - Büyük Eser Salı Mart 10, 2009 7:23 pm | |
| İSTANBUL, ANKARA İLE İLİŞKİ ARIYOR VE BUNU NURETTİN PAŞA SAĞLAMAYA ÇALIŞIYOR
Sayın Baylar, 9 Mayıs 1920 günü Meclisin gizli otuªrumunda açıklama yaparken ve Fransız görevlileri ile kuªrullarının bizimle ilişki ve bağlantı kurma yolu aradıklarını söylerken milletvekillerinden biri, (yanılmıyorsam çorum Milletvekili rahmetli Fuat Bey) �Birkaç günden beri İsªtanbul�un bizim ile anlaşmak istediği söyleniyor; bu konuda bilgi verir misiniz?� diye bir soru yöneltti.
Gerçekten, o tarihten dört beş gün önce, İstanbul�da bulunan Leon adında birisi Çanakkale üzerinden telle bizi aramıştı. Ankara�yı bulduktan ve bizim burada bulunduğumuzu anladıktan sonra dediler ki: �Söyleyeceğiªmiz şeyler çok önemlidir. Onun için konuşmayı geceye bırakalım. Ordu merkezleri de aradan çekilsinler.� O gece görüşmediler; ama, bir iki gece sonra yine aradılar. Bu kez karşımıza çıkan kimse, eski İzmir Valisi Nurettin Paşa imzasıyla bir tel yazdırdı. Bu telde şöyle deniliyordu: �Ben, iki arkadaşımla birlikte, İstanbul�un sizinle anlaşªmasına aracılık etmeyi yurda yararlı sayıyorum. Buradaki hükümet ve İngilizler bunu kabul ettiler. Sizin de kabul etmenizi bekliyoruz.�
Nurettin Paşa, telini Temsilciler Kurulu Başkanlığına yazmıştı. Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve hükümetinin kurulup çalışmaya başladığını ve Büyük Millet Meclisinin varlığını ve türeye uygunluğunu saptayan Yurt Hayınlığı Yasasını bilmezlikten geliyordu. Nurettin Paşa�nın telini, Milli Savunma Bakanı Fevzi Paşa Hazretlerine gönderªdim. Fevzi Paşa Hazretleri Nurettin Paşa�ya yanıt verdi. Bu yanıtında: �Telinizi Temsilciler Kurulu Başkanlığına çekmekle gerçek durumu daha öğrenememiş olduğunuz anlaşılıyor.� dedi ve durumu açıkladıktan sonra: �İstanªbul�daki hangi yetkili kişi Ankara�da kimle görüşmek istiyor?� diye sordu. Bu tele imzasız olarak gelen yanıtta: �Teli yazan kişiler şimdi burada değildir. Bunu bıraktılar, gittiler. Yarın saat onda size bilgi veririz.� deniliyordu. Bundan sonra Nurettin Paşa, ikinci kez yine başvurdu. Bu kez: �Telgraf yazışmaları ile anlaşamayacağımızdan siz, yetkili bir kurulu İstanbul�a gönderin, görüşelim ve anªlaşalım.� diyordu.
Baylar, biz de karşılık olarak dedik ki: �Pek doğruªdur, gerçekten telgrafla anlaşamayız; ama siz Mudanya�ya geliniz ve ne zaman gelebileceğinizi de bildiriniz. Bizim yetkilendireceğimiz kişiler de orada bulunur. Bursa�ya da gereken yönerge verildi.� Ondan sonra bir daha başvuran olmadı. Hoca Müfit Efendi (Kırşehir): �Acaba gerçekten Nurettin Paşa mı idi diye sordu. Ben de: �Evet gerçekªten Nurettin Paşa� karşılığını verdim.
Baylar, Nurettin Paşa aracılığı ile İstanbul Hükümeªtinden gelen bu isteğin, Anzavur�un Balıkesir bölgesinde yenildiği ve Bolu�da başarı kazanmaya başladığımız günlere rastladığını da altını çizerek belirtmeliyim.
NURETTİN PAŞA ANKARA�DA
Baylar, Nurettin Paşa�dan bir daha telyazısı almadık. Ama kendisi Diyarbakırlı Kazım Paşa ile birlikte, 1920 yılı haziranı ortalarında Ankara�ya geldi. Bizimle işbirliği etmeden önce kimi konular üzerinde görüşümüzü anlamak istediğini bildirdi. Bu konular şunlardı:
1- Halifeliğe ve padişahlığa karşı düşünce ve görüªşümüz;
2- Bolşeviklik konusundaki görüşümüz;
3- İtilaf devletlerine karşı, özellikle İngilizlere karşı dahi savaşa karar verip vermediğimiz.
Görüşme, Tarım Okulundaki Karargahımızın bir odasında geceleyin yapıldı. Bu görüşmede, Nurettin Paşa ile birlikte gelen Kazım Paşa�dan başka, Fevzi ve İsmet Paşalar da bulunuyorlardı. Nurettin Paşa, birinci ve ikinªci sorulara aldığı yanıtları pek inandırıcı bulmadı. Ama, özellikle üçüncü sorunun yanıtı uzun ve ateşli tartışmalara yol açtı. Çünkü, biz demiştik ki amacımız, ulusal sınırlarımız içinde toprak bütünlüğümüzü ve ulusun tam bağımsızlığını sağlamaktır. Buna engel olmak üzere karşımıza çıkacak kuvvet, kim ve ne olursa olsun hiç duraksamadan çarpışırız ve başarı kazanırız. Bu konudaki karar ve inancımız kesindir. İşte Nurettin Paşa, bir türlü buna inanamıyor ve bunu kabul edemiyordu. Sonunda kendisine dedik ki: �Bu konuda görüşmeyi kabul etmekle yeni inançlar edinmek ve kararlar almak söz konusu değilªdir. Sen, bugüne değin ulusun, iyice belirmiş, gözle görülür, elle tutulur duruma gelmiş inançlarına uyacaksın!� Ondan sonra, kendisine verebileceğimiz uygun bir görev üzerinde konuşuldu. Kendisinin, �Konya Valisi ve Konya Bölgesi Komutanı� sanıyla Yunan Cephesinin güneyindeki bölgenin komutanı olmasını uygun gördük. Asıl Batı Cepªhesi için, komutan olarak, Ali Fuat Paşa�yı 18 Haziran 1920�de görevlendirdik.
Baylar, o günlerde Yunan Cephesinde düşmanın hazırªlıklarda bulunduğu anlaşıldığından cephenin önemi arttı. Bu yüzden Nurettin Paşa�nın göreve atanmasını sonuçlanªdırmadan ve kendisini görev yerine göndermeden, ivedilikle Batı Cephesine gitmem gerekti. Nurettin Paşa�yı görevlenªdirme işleminin bitirilmesini, Genelkurmay Başkanı İsmet Paşa�ya bıraktım. Gerçekten düşman, bütün cephe üzerinde saldırıya geçmişti. Bizim birliklerimiz çekiliyorlardı. Nuªrettin Paşa, cephedeki elverişsiz durumu anlayınca İsmet Paşa�ya, görev kabul edebilmek için birtakım koşulları bulunduğunu ve hükümetçe bu konuda karar alınması gerekªtiğini söylemiş. O koşullara göre hükümet, yurt yönetiªminde ve önemli işlerde temelli ve kesin karar almadan önce Nurettin Paşa�nın düşüncesini sormak ve onayını alªmak zorunda olacaktır. Çünkü Büyük Millet Meclisi Hüªkümeti üyeleri, Tevfik Paşa ve benzeri gibi olgun yaşta deªnenmiş kişiler olmayıp genç birtakım kimseler imiş. İsmet Paşa, çok yadırgadığı bu düşünce ve öneriyi hemen kapalı telle bana bildirdi. Ben de Nurettin Paşa�nın, kendisine göªrev vermek istediğim zaman söylemediği bu düşünceyi, geªnel durumda başlayan bunalım üzerine ortaya atmasını anlamlı buldum ve İsmet Paşa�ya verdiğim yanıtta kendisine görev verilmemesini buyurdum. Nurettin Paşa�nın Yunan saldırısı başladıktan iki gün sonra bana gönderdiği bir yaªzının içindekileri ilgi çekici bulmuştum, isterseniz, bu yazıyı yüksek kurulunuza okuyayım:
Ankara İstasyonu, 24 Haziran 1920
Büyük Millet Meclisi Yüksek Başkanlığına
Efendim Hazretleri,
Atanmış olduğum komutanlıktan ve valilikten çıkarılışımı ve bunun bildiriliş biçimini onur kırıcı buldum. Bir devlet adamının ileri sürdüğü yurt işleriyle ilgili bir düşünce ve görüşün tartışılmasına değil, dinlenmesine bile istek gösterilmemesini ve küçümsenmesini ve ilgili Büyük Millet Meclisi ile hükümetinin oylarını alıncaya dek bile katlanılıp beklenilmeyerek ya da, belki bu gerekli görülmeyerek, iki üç kişi gibi az sayıda üyenin düşünce ve istekleriyle bu yolda işlem yapılmasında sakınca görülmemesini ve sonuç olarak, yurdun, eğer yanılmıyorsam, bu anlayışla yönetilmesini, ulus ve yurt için tehlikeli saydığımı bilgilerinize sunmaya izin vermenizi yüksek başkanlığınızdan dilerim.
Bu koşullar içinde, görev almayı sakıncasız ve işbirliği yapmayı yararlı göremediğim için, memleketim olan Bursa�da oturmak üzere ilk tren ile Ankara�dan ayrılacağımı, vedalaşma yerine geçmek üzere bilgilerinize sunarım efendim hazretleri.
Nurettin İbrahim
Baylar benim bu yazıya verdiğim yanıt da şu idi:
25 Haziran 1920
Tuğgeneral Nurettin Paşa�ya
24 Haziran 1920 günlü yüksek yazıları karşılığıdır:
Söz konusu edilen komutanlık ve valilik görevi, Milli Savunma ve İçişleri Bakanlıklarınca size resmi olarak daha bildirilip verilmemişti. Bundan dolayı ne atanmış ne de ayrılmış değilsiniz. Yalnız, size görev verilmesi tasarlanmış ve bu konuda düşünceniz ve kabul edip etmeyeceğiniz sorulªmuştu. Atanmanız daha karara bağlanmadan, düşünce ve inançlarınızdaki kararsızlığın Genelkurmay aracılığı ile öğrenilmesi üzerine, atanmanızdan vazgeçilmesi Bakanlar Kurulunca kararlaştırıldı. Böyle bir karar için, sanªdığınız gibi, Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna gidileceği yolunda yaªsalarımızda herhangi bir buyruk yoktur. Bursa�ya gitmenize ve orada oturmanıza gelince, içinde bulunduğunuz askerlik mesleği dolayısıyla bu iş için, yöntemine göre, Milli Savunma Bakanlığı yüksek katına başvurmanız geªrektiği bildirilir efendim.
Büyük Millet Meclisi Başkanı | |
| | | | NUTUK - Büyük Eser | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|