Gençlerin Yeni Mekanı Yerli Mekan Herşeyi Bulabilirsiniz |
|
|
| NUTUK - Büyük Eser | |
| | |
Yazar | Mesaj |
---|
al bırde burdan yak Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 1022 Yaş : 37 Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!! İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Yaz. : Süper Moderatör Ruh Hali : Points : 57755 Kayıt tarihi : 27/02/09
| Konu: Geri: NUTUK - Büyük Eser Salı Mart 10, 2009 7:24 pm | |
| Mustafa Kemal
Nurettin Paşa Bursa�ya değil, ama Taşköprü�ye gitmiş ve uzun süre orada kalmıştır. Bundan sonra da kendisine yeniden birkaç konuda değineceğiz. O konuları da sıraªsında gerektiği ölçüde açıklayacağım.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ HÜKÜMETİNİN DIŞİŞLERİ ÜZERİNE İLK VERDİĞİ KARAR: MOSKOVA�YA BİR KURUL GÖNDERİLMESİ
Baylar, kurulan Büyük Millet Meclisi Hükümetinin, dışişleri ile ilgili ilk kararı, Moskova�ya bir kurul gönderªmek olmuştur. Kurul, Dışişleri Bakanı Bekir Sami Bey�in başkanlığında idi. İktisat Bakanı Yusuf Kemal Bey üye bulunuyordu. 11 Mayıs 1920�de Ankara�dan yola çıkan kurulun temel görevi, Rusya ile ilişki kurmaktı. Rusya�nın hükümetimizle yapacağı antlaşmanın birtakım ilkeleri sapªtanıp 24 Ağustos 1920�de ön imzası yapılmış olmakla birlikªte, durumun gereği olarak uzlaşılamayan kimi noktalardan dolayı antlaşma gecikmiştir. �Moskova Antlaşması� denilen devletlerarası belge, ancak 16 Mart 1921�de imzalanaªbilmiştir.
Sayın baylar, yurt içinde yer yer beliren iç ayaklanmaları izlemekte gecikmeyen Yunanlıların ilk genel saldırısı, gözlerimizi yeniden batıya çevirtecektir.
YUNANLILARIN İLK GENEL SALDIRISI
Yunanlılar 22 Haziran 1920�de Milen Hattı�ndan genel saldırıya geçtiler. Kuvvetleri altı tümene yükselmiş buluªnuyordu. Üç tümen ile, iki koldan Akhisar-Soma yönünªden; iki tümen ile Salihli yönünden; bir tümen ile de Aydın Cephesinden saldırdılar. Düşmanın kuzey kolu, 30 Haziran 1920�de Balıkesir�e girdi ve süvarileri de 2 Temmuz 1920�de Kirmastil ve Karacabey�e girdi. Bu düşman karşısında bulunan 61 ve 56�ncı tümenlerimiz, Ulubat Köprüsünü yıkarak Bursa�ya doğru çekildi. Düşman, birliklerimizi izªleyerek Bursa�ya da girdi ve ileri kollarını Dimbos-Aksu keªsimine dek sürdü. Bunun karşısındaki kuvvetlerimiz çok sarsıldı. Eskişehir�e dek çekildi. Bu savaşlar sırasında İngiªlizler, 25 Haziran 1920�de Mudanya�ya ve 2 Temmuz 1920�de de Bandırma�ya birer birlik çıkardılar.
Salihli yönünde doğuya ilerleyen iki Yunan tümeni de 24 Haziranda Alaşehir�e girdi ve daha sonra ilerleyerek 29 Ağustosta Uşak kasabasını aldı, Dumlupınar sırtları elimizde kalmak üzere buralara dek ilerledi. Bu düşman karşısında bulunan 23�üncü Tümen ve Ulusal Kuvvetlerimiz çok kayıp verdi sarsıldı. Aydın�dan ilerleyen bir Yunan kolu da Nazilli�ye dek geldi.
Bu savaşlar sırasında, tümenlerimizin subay ve erlerinin çok eksik kuru birer örgüt durumunda olduklarını ve daha güçlendirilemediklerini, cephanelerinin de pek kıt olduğunu biliyorsunuz.
Baylar, ben de, Eskişehir�e ve oradan ileri bölgelere gittim. Gerek orada ve gerek başka bölgelerde bulunan kuvvetlerimizin düzene sokulmasını buyurdum. Yeniden, düşman karşısında, düzenli komutaya bağlı cepheler kurulmasını sağladım.
YUNAN SALDIRISI KARŞISINDA ULUSAL CEPHELERİN BOZULMASI ÜZERİNE MECLİSTE SERT ELEŞTİRİLER VE SATAŞMALAR
Baylar, Yunan saldırısı ve ulusal cephelerin bozulması, Mecliste büyük bir bunalım yarattı ve sert eleştirilere ve sataşmalara yol açtı.
Büyük Millet Meclisinin 13 Temmuz 1920 günü, kırk birinci toplantısında, suçlarından ve yönetimindeki yeterªsizliklerinden dolayı Bursa Komutanı Bekir Sami ve Bursa Valisi Hacim Muhittin Beylerin ve Alaşehir Komutanı Aşir Bey�in niçin mahkemeye verilmediklerini Genelkurmay Başkanlığından ve İçişleri Bakanlığından soran gensoru önergesi okundu.
Bu önergeyi veren, Afyonkarahisar Milletvekili Mehªmet Şükrü Bey�di. Sinop Milletvekili Hakkı Hami Bey�in de, ivedilikle cezalandırılma konusundaki üstelemesi �Bravo!� sesleriyle karşılanıyordu. Önergeyi veren Mehmet Şükrü Bey�in: �Biz, cezalandırıldıklarını görmek istiyoruz!� diye bağırması üzerine gensoru kabul ediliyor. Gensoru günü olarak saptanan 14 Ağustos 1920�de, Genelkurmay Başªkanı yanıt verdi. Ama bir türlü inanılmıyor ve Meclisteki coşku yatışmıyordu. Karahisar Milletvekili Şükrü Bey soruşturma istiyor. Başka bir milletvekili, kimi subay ve komutanların cezalandırılmaları gerektiğinden söz edeªrek birçok örnekler sayıyor. Başka bir milletvekili, asªker geri çekilirken bir komutanın otuz altı deve eşya götürªmüş olduğunu söylüyor. Bir başka milletvekili de Yunan ordusunun kısa bir süre içinde, Akhisar�dan Marmara kıªyılarına varıncaya değin bütün kentleri ve köyleri yıldırım çabukluğuyla ele geçirdiğinden söz ederek, Bursa bozgunu dolayısıyla uğramış olduğumuz korkunç dokuncanın dünya uluslarında �Anadolu�da savunma denilen şeyin bir göz korkuluğu olduğu, yolunda genel bir kanı uyandırdığını belirtiyor ve büyük bozgunun sorumlularının cezalandırılªmasını istiyordu.
Baylar, uzun ve ateşli olarak sürüp giden tartışmalara benim de karışmam gerekti. Ortaya çıkan bu acıklı durum üzerine, Meclisin ilgi ve duyarlığının çok yerinde olduğunu belirttikten sonra, bu coşku ve duyarlığı yatıştırmak amaªcıyla konuştum ve açıklamada bulundum. Benim sözlerim üzerine yapılan ufak tefek sataşmalara da yanıt verdikten sonra genel açıklama yeter görüldü.
Baylar, ayrıntılarını Meclis tutanaklarında okuduğunuz bu ateşli görüşmelerden önce, 26 Temmuz 1920 günü de gizli bir oturumda buna benzer bir görüşme olmuştu. Orada da uzun açıklama yapmak zorunda kalmıştım. Çünkü, üzüntü ve duyarlık sonucu olarak yapılmakta olan eleştiri ve önerilerde, bu yenilginin gerçek nedenleri ve� etªmenleri sanki unutulmuş gibi idi. Bütün bu bozgundan, kurulalı ve iş başına geçeli daha iki ay bile olmayan Bakanªlar Kurulunu sorumlu tutmak amacı güdülüyordu. Bir yılªdan daha çok bir süreden beri Yunan ordusunun İzmir bölgesinde yerleşmiş olduğu ve durmadan hazırlandığı; buna karşılık, İstanbul Hükümetlerinin ordumuzu boyuna kötürüm edecek nedenler yaratmakla uğraştığı ve ulusun kendiliğinden kurabildiği Ulusal Kuvvetleri dağıttırmaya ve yok ettirmeye çalışmaktan başka bir şey yapmadığı hiç düşünülmüyordu. Eğer bu bir yıl içinde Yunan kuvvetleri karşısında az çok bir varlık göstermiş idi ise, bunun da, beş on özverilinin kendiliklerinden gösterdikleri çaba ve daªyanç sonucu olduğunu insafla göz önünde bulundurmak istemiyorlardı. Askerlikle ilgili işleri, gerçek durumu anªla***** ve askerliğin gereklerini göz önünde tutarak düşüªnen ve inceleyen yoktu. Söylenen sözler, ya yurtseverlik coşkusu ya da yufka yüreklilik dolayısıyla inilti ve çığlık biçiminde ortaya atılıyordu. Söz söyleyenler içinde, pek az olmakla birlikte, ulusal inancı ve yurda bağlılığı söz götüªrenler bile vardı.
Söz konusu ettiğimiz bu gizli oturumda, uzun açıklaªmalarım arasında özellikle demiştim ki: �Bir yıkıma uğraªmadan önce, onu önleme ve ona karşı savunma önlemlerini düşünmek gerektir. Yıkıma uğradıktan sonra yanıp yakılªmanın yararı yoktur. Yunan saldırısının olacağı daha önªceden çok belliydi. Eğer, bunu önleyici önlemler alınamaªmış ise, bunun sorumluluğu Türkiye Büyük Millet Mecªlisinin ve onun hükümetinin olamaz. Büyük Millet Mecªlisi Hükümetinin iş başına geldiğinden bu yana alªmaya başladığı önlemleri, daha bir yıl öncesinden beri İstanbul Hükümetlerinin bütün ulusla birlikte ve önemle almaya başlaması gerekirdi. Kimi kuvvetlerin cepheden alınıp iç ayaklanmaların bastırılmasında görevlendirilmesi, Yunan kuvvetleri karşısında bulundurulmalarından daha önemli ve zorunlu idi ve yine de öyledir. Gerçi, Bursa�da bırakılması zorunlu olan bir tümen, Adapazarı ayaklanªma bölgesine gönderilen iki tümen, Hendek�te dağılan bir tümen, yani dört tümen; Zile Yenihan bölgesinde ayakªlananlarla uğraşan bir tümen ve bütün bu ordu birliklerine yardım eden ulusal birlikler cephede bulundurulaªbilse idiler, belki düşman saldırısı bu denli gelişemezdi. Ama, yurdun dirlik ve düzenliği ve ulusun kurtuluş amaªcında birleşip dayanışması sağlanmadıkça, yurda giren bir düşmanın ilerleyişi ne durdurulabilir ve ne de bundan köklü bir yarar ve sonuç beklenir. Ancak, yurt ve ulus bu dediğim durumda bulunursa, düşmanın herhangi bir zamandaki başarısı ve bunun sonucu olarak daha birçok yerlerimize girmesi, geçici olmak niteliğinden kurtulamaz. Amacından ayrılmayan, birliğini bozmayan ve bunda dayanıp direnen ulus, kurumlu ve saldırgan her düşmanı önünde sonunda kurumundan ve saldırganlığından ötürü döğündürebilir. Onun için, iç ayaklanmaları bastırmak; Yunan saldırısını durdurmaktan kuşkusuz daha önemlidir. Daha doğrusu, cepheden iç ayaklanmalara karşı kuvvet ayrılmamış olsaydı bile sonucun başka türlü olabileceğini düşünmek güçtür. Örneğin; �Düşman, kuzey cephesine üç tümenle saldırdı. Bizim orada cephe ile orantılı kuvvetimiz yoktu. Filan noktada, filan derede, filan köydeki kuvvetimiz, ya da oradaki subayımız, komutanımız, düşmanın geçmeªsine engel olsa idi, böyle bir bozguna uğramazdık� diye çığlık koparmak yersizdir. Tarihte yarılmamış ve yarılmayan cephe yoktur. Özellikle, söz konusu olan cephe, savunmaya ayrılan kuvvetle orantılı dar bir cephe olmayıp da böyle yüzlerce kilometre uzunluğunda olursa, bu cephenin şurasında burasında bulunan yetersiz bir kuvvetin savunmayı sürdürüp gideceğini kabul etmek, bütün taªsarım ve düşünceleri yanılgıya götürür. Cepheler delineªbilir; buna karşı önlem, delinen kesimi hemen kapamaktır. Bu ise cephe üzerindeki kuvvetlerden başka, geride, yedekte, güçlü destekler bulundurmakla olabilir. Oysa, Yunan ordusu karşısındaki ulusal cephemiz bu durumda ve bu güçte mi idi? Bütün batı Anadolu illerimizde, Ankara ve dolaylarında, daha doğrusu bütün yurtta, kuvvet denilecek bir birlik bırakılmış mı idi?
SAĞLAM BİR ASKERLİK ÖRGÜTÜ KURABİLMEK VE BUNDA BAŞARI SAĞLAYABİLMEK İÇİN ZAMAN İSTER
Savaş hatlarına yakın köyler halkının yapabileceği savunmadan, düşsel sonuçlar beklemek doğru olmaz. Yurdun bütün kuvvet kaynaklarından yararlanma koşul ve yetkilerini elde ettikten sonra bile, sağlam bir askerlik örgütü kurabilmek ve bunda başarı sağlayabilmek için zaman ister. Bursa�da Bekir Sami Bey�in buyruğu altına verilen kuvvetin çekirdeği, İzmir� de tüfek attırılmaksızın Yunanlılara tutsak olarak verilen ve Yunan gemileriyle Mudanya�ya çıkarılan iki alay kadrosu değil mi idi? Bu kuvvetin içgücünü düzeltmek için İstanbul hükümetleri herhangi bir önlem almışlar mı idi? İstanbul hükümetleri değil mi idi ki, Balıkesir�de savunmaya çalışan kuvvetleriªmize, daha Yunanlılar saldırmadan önce, Anzavur�u arkadan saldırttı. Yine İstanbul Hükümeti ile Halife ve Padiªşah değil mi idi ki, Hendek Düzce yolunda Halife Orduªsuna ve ayaklanmış topluluklara Yunan cephesinde kullanılacak oldukça güçlü bir tümeni, 24�üncü Tümeni, ayartªtırıp dağıtmış ve komutanlarını şehit ettirmişti.
Ülkenin yazgısı sorumluluğunu yeni üzerine almış olan Bakanlar Kurulu, o günkü koşullara göre seferberlik yapmayı düşünebilir mi idi? Ülkenin, hemen hemen baştan başa, Halifenin fetvası gereğini yerine getirmeye sürükªlenip zorlandığı bir sırada, ulusu askere çağırmak uygun görülebilir miydi ve olabilir miydi? Bundan başka, bütün ulusu silah altına çağırmadan önce, silah sayısı ve elde bulunan silahların iş görebilmesi için gerekli cephane ve para tutarları ile kaynakların düşünülmesi zorunlu değil miydi? Durumu incelerken ve önlem düşünürken, acı olsa da, gerçeği görmekten hiç vazgeçmemek gerekir. Kendimizi ve birbirimizi aldatmaya gereklik ve zorunluk yoktur. Biz, durumu ve cephelerin isterlerini bilmez deªğiliz. Her yerden, adıma sayısız telyazıları gelmektedir: �Çok büyük ve düzenli kuvvetler yollayınız.�, �Şu kadar cephane gönderiniz.�, �Bunlar gelmezse burada yeniliriz.� denilmekte, tehlike ve ateş içinde bulunmaktan doğan duyarlık etkisi altında acı bir dille durum anlatılmaktadır. Bizim ödevimiz ve durumumuz, onların üzüntü ve duyarlıkªlarına katılarak kamunun içgücünü kırmak değildir; ªtersine, onlara direnç, dayanç ve umut verecek yolda davªranmaktır.
Bundan sonra, kuşkusuz, durumlar değişecek; bütün ülkeye ve ulusa gerçekten umut ve güven verecek önlemler uygulanacaktır. Artık buna engel kalmamıştır. Bakanlar Kurulu, kimi doğumluları silah altına da alabilecektir. | |
| | | al bırde burdan yak Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 1022 Yaş : 37 Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!! İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Yaz. : Süper Moderatör Ruh Hali : Points : 57755 Kayıt tarihi : 27/02/09
| Konu: Geri: NUTUK - Büyük Eser Salı Mart 10, 2009 7:24 pm | |
| YEŞİL ORDU
Sayın Baylar,
Kimi kapalı sorunların kolaylıkla açıklanmasına yaªrayacağını sandığım için yüksek kurulunuza bir �Yeşil Ordu�dan söz açacağım:
�Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve hükümetinin kuruluşundan sonra Ankara�da �Yeşil Ordu� adı altında bir dernek kuruldu. Bu derneğin ilk kurucuları pek yakın ve bilinen arkadaşlardı. Kuruluş amacım açıklamak için, iç ayaklanmaları ve bu ayaklanmalara karşı gönderilen ordu birliklerinin ve ulusal birliklerin kimi durum ve görünüşlerini anımsamak gerekir. Ayaklananların, ordu erlerine Halifenin fetvasından, Padişahın askerlik ödevini kaldırªdığından, Ankara�daki Hükümetin türeye aykırı olduğundan söz ederek onları kolaylıkla aldattıkları birçok kez görüldü. Gerçekten birçok yerlerde kimi ordu erleri ayaklananlarla çarpışmadıkları gibi tersine, silahlarını onlara bırakarak köylerine, yurtlarına savuşuyorlardı. Ulusal birliklerin, devrim amacını daha kolaylıkla anladıkları ve ayaklananªların ayartmalarına kapılmadıkları anlaşılmıştı. Bundan dolayı, Osmanlı ordusunun kalıntısı denilebilecek olan o günlerdeki yorgun, bezgin ve yeni devrim ülküsüne göre yetiştirilmemiş birlikler ile devrimi başarmadaki güçlükler seziliyordu. Orduyu yeni anlayışa göre bilinçli bir duruma getirmenin, o günkü koşullar içinde pek güç olacağı sanıªlıyordu. Bunun için, istenilen nitelikte, bilinçli kimselerden, seçkin ve devrim için güvenilir bir örgüt kurmak düşüncesi, kimi kişilerin kafasında yer etmeye başladı. Birbirini izleyen kanlı ve öldürücü durumlar gösteren iç ayaklanmalar karªşısında, bu bildirdiğim düşünce ve eğilim güç kazandı. Sonunda kimi kişiler böyle bir örgüt kurmak üzere işe giªriştiler. Ben, bir yandan ordumuzu canlandırmak ve güçªlendirmek için gerekli işleri yaparken bir yandan da, kurulªmuş bulunan ulusal birliklerden, her türlü sakıncalarına karşın her yerde, ister istemez, olabildiğince yararlanmaya çalışmakta idim. Ama, sağlam bir düzenbağı isteyen ve buyruklara hiç düşünmeden ve duraksamadan uymayı geªrektiren önemli askerlik görevlerinin ancak düzenli ordu ile yapılabileceği gerçeğini unutmaya kuşkusuz yer yoktu. Uluªsal birliklerden yararlanma ancak, zaman kazanmak amacı ile olabilirdi. Kuşkusuz, görevlendirilmeleri zorunlu olan ulusal birliklerin seçkin ve bilinçli kimselerden kurulabilªmesi istenilen bir şeydi.
Yeşil Ordu örgütünün ilk kurucuları arasında bulunan yakın arkadaşlar, yalnız bana yardım amacı ile ve beni ayrıca yormamak düşüncesiyle kendileri işe girişerek çaªlışmayı uygun görmüşler. Bana, yalnız, yararlı bir iş yapaªcaklarını söyleyerek, kısaca bu girişimlerinden söz açmışªlardı.
Ben, gerçekten çok işim olduğu için, arkadaşların bu girişimleriyle uzunca bir süre ilgilenemedim. Yeşil Ordu örgütü, bir bakıma gizli bir örgüt niteliğinde kurulªmuş ve oldukça genişlemiş. Genel Yazmanı Hakkı Behiç Bey ve Ankara�daki yönetim kurulu, önemli ve köklü çaªlışmalar yapmışlar. Basılı tüzüklerini ve görevlendirilmiş adamlarını her yere göndermişler. Yalnız bir noktayı da belirtmeliyim ki, Yeşil Ordu örgütü ile uğraşanlar, benim bu işi bildiğimi, uygun gördüğümü ve istediğimi söyledikªlerinden, her yerde benim adıma örgütü genişletmeye ve güçlendirmeye çalışanlar çoğalmış. Kurulmakta olan örgüt, yalnız ulusal birlikler meydana getirmek gibi sınırlı bir alandan çıkmış, çok genel bir amaca yönelmiş.
Örgütün kurucuları arasına, milletvekili bulunan Çerkez Reşit Bey ve -Ankara üzerinden Yozgat�a gidip gelirken olacak- Çerkez Etem ve kardeşi Tevfik Beyler girmişler. Bundan başka Etem ve Tevfik Bey birliklerinin bütün adamları, Yeşil Ordunun sanki temeli olmuşlar.
ÇERKEZ ETEM VE KARDEŞLERİNİN ÇARPMAYA BAŞLAYAN KİMİ TUTUM VE DAVRANIŞLARI
Baylar, bu başlangıçtan sonra, Çerkez Etem Bey ve kardeşlerinin ilk kez göze çarpmaya başlayan kimi durum ve davranışları üzerine yüksek kurulumuzu aydınlatmak isterim.
Çerkez Etem Bey, ulusal bir birlik ile önce Anzavur�u kovalamakta ve sonra Düzce ayaklanmasında başarılı işler gördüğünden, Yozgat�a gitmek üzere Ankara�ya getiªrildiği zaman, hemen herkesçe beğenildi ve övüldü. Kuşkuªsuz kendisini abartarak övenler de olmuştur. Etem Bey ve kardeşlerinin sonraki davranışlarından bu alkış ve övgüªlerden dolayı büyüklendikleri, dahası, kimi kuruntulara kapıldıkları anlaşılıyor. Etem Bey ve kardeşlerinden Tevfik Bey, Yozgat ayaklanmasını bastırmakla uğraştığı sırada kendine yakın ve uzak bütün askeri ve ulusal birlik kuruntularının hepsine karşı, bunların rütbe ve durumlarına önem vermeksizin, birer birer küçültücü ve saldırıcı davranışlarda bulunmakta hiçbir sakınca görmemeye başladı. Etem Bey�in kendisini, niteliğini ve değerini tanımayan bu komutanların, çoğu yurdun ateş içinde bulunduğunu ve Etem Bey�in abartılmış olarak işittikleri hizmetini düşüneªrek elden geldiğince kendisiyle çekişmede ileri gitmekten sakınmışlardı.
Böylece şımaran Etem ve kardeşi Tevfik Beyler, Türk ordusunda değerli hiçbir subay ve komutan bulunmadığı ve kendilerinin herkesten üstün birer yiğit oldukları sanısına düşmüşler ve bu sanılarını açıktan açığa, korkuªsuzca herkese söylemekten çekinmemeye başlamışlardı. Doğrudan doğruya valilere ve herkese buyruk savuruyorªlar ve buyruklarını yerine getirmeyenlerin asılacağı yolunªda gözdağı da veriyorlardı. Etem Bey Ankara ve Ankara�daki hükümet üzerinde de etki yapmak denemesinde bulunmuştur. Sözde Yozgat ayaklanması, Yozgat�ın bağlı bulunduğu Ankara Valisinin kötü yönetiminden doğmuş; bundan dolayı, öbür ayaklandırıcılara uyguladığı cezayı, ki o ceza asarak öldürmekti, Ankara Valisi için de, olay yerinde kendisi uygulamaya karar vermişti. Yozgat�a gönªderilmesini istediği Ankara Valisi ulusal girişimlerde olaªğanüstü hizmet ve özveri göstermiş ve göstermekte bulunan Yahya Galip Bey�di.Yahya Galip Bey�in, özellikle bizce, hizmeti beğenilmiş ve varlığı pek gerekli ve yararlı bir kişi olduğu biliniyordu. İşte böyle bir kişiyi kendi eline, daªrağacına vermeye bizi zorlamakla en büyük erk ye etkiyi kaªzanabileceğini düşünmüştü. Doğal olarak Yahya Galip Bey�i veremezdik ve vermedik. Etem ve kardeşleri bu konuda çok üsteleyemediler. Ama, Yozgat�ta, özellikle milletvekillerine�Ankara�ya dönüşümde Büyük Millet Meclisi Başkanını Meclis önünde asacağım� yollu uygunsuz sözler söylediği duyulmuştur. Yozgat Milletvekili Süleyman Sırrı Bey de bu sözleri işitenlerdendir. Biz bütün duyup ve öğrenªdiklerimize karşın, bu kardeşleri her zaman yararlanılabiªlecek bir durumda bulundurmayı yeğ tuttuk. Bundan dolayı kendilerini idare ettik. Yozgat�tan sonra, Ankara üzerinden Kütahya bölgesine gönderdik. Bu konuya gene dönmek üzere sözü asıl konumuz olan Yeşil Ordu�ya getireceğim.
Bilginize sunmuştum ki, her yerde Yeşil Ordu örgüªtünü, benim adıma kuruyorlardı. Kendi tanıdığım kişilerªden birinin, Erzurumlu Nazım Nazmi Bey�in, görevli bulunªduğu Malatya�dan gönderdiği bir mektupta, Yeşil Ordu örgütünün hoşlanabileceğim biçimde genişletilmesine çaªlışıldığı bildiriliyordu. Bu haberin verdiği uyanıklıkla, bu gizli demek üzerinde incelemelerde bulundum. Bu demeğin zararlı bir biçim ve nitelik aldığı inancına vardım. Hemen kapatılmasını düşündüm. Tanıdığım arkadaşları aydınªlattım. Görüşümü söyledim, gereğini yaptılar. Ama, genel yazman olan Hakkı Behiç Bey, demeğin kapatılması ile ilgili önerimin kabul edilemeyeceğini ve uygulanamayacağıªnı söyledi. Ben: �Kapattırırım.� dedim. Bunun da olamayaªcağını, çünkü derneğin düşünülenden daha büyük ve daha güçlü olduğunu ve bu derneği kuranların sonuna dek amaçlarından ayrılmayacakları üzerine birbirlerine söz verªmiş olduklarını özel bir durum takınarak, söyledi. Olaylar gösterdi ki, biz, bu gizli derneğin kapatılmasına çalışªtıysak da tastamam başaramadık. Dernek ileri gelenlerinin kimisi -ki Reşit, Etem, Tevfik kardeşler başta bulunuyorªlardı- çalışmalarını bu kez, doğal olarak, büsbütün yıkıcı ve bize karşı olarak sürdürmüşlerdir. Eskişehir�de çıkartªtıkları Yeni Dünya gazetesi ile de düşünce ve amaçlarını saldırgan bir dille yayımlatıyorlardı | |
| | | al bırde burdan yak Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 1022 Yaş : 37 Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!! İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Yaz. : Süper Moderatör Ruh Hali : Points : 57755 Kayıt tarihi : 27/02/09
| Konu: Geri: NUTUK - Büyük Eser Salı Mart 10, 2009 7:25 pm | |
| Nutuk 2 (2.ci bolum)
CELALETTİN ARİF VE HÜSEYİN AVNİ BEYLERİN ERZURUMA GİDİŞİ VE ORTAYA ATTIKLARI SORUNLAR
Sayın baylar, izlemeyi düşündüğüm sıraya göre, yükªsek kurulunuza biraz Doğu Cephemizden bilgi vereceğim. Ama, değineceğim durumdan önceki bir evre vardır; ilkin onu açıklamak gerekiyor.
Birinci Büyük Millet Meclisinde ikinci Başkan olan Erzurum Milletvekili Celâlettin Arif Bey, 15 Ağustos 1920 günlü bir önerge ile Meclisten iki ay izin aldı. İleri sürdüğü özür, kafa yorgunluğu sonucunda tutulduğu sürekªli baş ağrısı idi. Hem de çoktan beri görmediği seçim bölªgesinde incelemeler yapmak istiyordu.
Celâlettin Arif Bey, Erzurum milletvekillerinden Hüªseyin Avni Bey�in kendisi ile birlikte gönderilmesini, özel olarak benden rica etti. Hüseyin Avni Bey�in Meclisten izin isteyebilmesi için belirli bir özrü yoktu. Kendisini ben, özel bir görevle gönderecektim. Bunu, 18 Ağustos 1920�de Meclisten rica ettim. Uygun görüldü.
Celâlettin Arif ve Hüseyin Avni Beylerin Erzurum�a varışlarından sonra Celâlettin Arif Bey�den 10 ve 15/16 ve 16 Eylül 1920 günlerinde üç kapalı tel aldım. Bu tellere göre Erzurum halkında duyarlık ve kaynaşma varmış. Ama, Celâlettin Arif Bey�in Ankara�dan Erzurum�a gelmekte olduğunu duyunca halk beklemeye başlamış. Kaynaşmaªnın nedenleri de, ordu ambarları, tüfek ve cephane kaybı ve süt dağıtımı ile ilgili imiş.
Celâlettin Arif Bey, kimi görevlilerin değiştirilmesi ve cezalandırılması gibi işlerde ivedilik istiyordu. Değiştirilmesi ve cezalandırılması istenen görevlilerin en başınªda Erzurum vali vekilliğinde bulunan Albay Kazım Bey (İzmir Valisi Kazım Paşa) bulunuyordu. Celâlettin Arif Bey, halk ile görüşülerek Adana eski Valisi Nazım Bey�in, Erzurum valiliğinde görevlendirilmesine karar verildiğinªden; Trabzon yolu ile kendisine bildirim yapılmasından ve Nazım Bey�in gelişine dek kamuoyuna başvurularak bir vekil seçiminden söz ettikten sonra, bunun uygun görülªdüğü bildirilerek halkın artmakta �olan kaynaşması ivediªlikle yatıştırılmazsa doğacak sonuçların tehlikesinden korªkulmakta olduğunu bildiriyordu. Sonuncu telinde: �Yaªpılan yakınmalar dikkate alınmadığından, sorun, Ankara�ya olan güvenin ortadan kalkması biçimine dönebilecektir� denilmekte idi.
Baylar, doğudaki kolordumuzda korkunç kötülükler ve yolsuzluklar varmış. Kötülükler o denli genişlemiş ki, halkın yurtseverliğine dokunmuş. Korkunç kaynaşmalara yol açmış. Ama, bu denli genel ve yatıştırılamayacak olan kaynaşmayı Erzurum�da ne Vali Vekili, ne Kolordu Koªmutanı anlamış ! Böyle bir kaynaşmayı hiçbir görevli, hiçbir ilgili anlayamamış ; hükümete bildiren hiçbir kimse bulunmamış. Bununla birlikte halk, Celâlettin Arif Bey�in kafa yorgunluğundan dolayı izinli olarak, Hüseyin Avni Bey�in de benim buyruğumla görevli olarak Erzurum�a gelmekte olduklarını öğrendikleri için, duyarlıklarını ve kaynaşmalarını gizli tutmuşlar; milletvekili bayların oraya varmaları üzerine açığa vurmuşlar.
Doğrusu baylar, ben bu bildirilenlere hiç inanamadım. Celâlettin Arif ve Hüseyin Avni Beylerin Ankara�dan Erªzurum�a türlü yolla sağladıkları gezilerini anlamlı buldum ve şaştım. Özellikle, kamuoyuna başvurularak vali atanªması yolundaki öneriyi, hukuk profesörlüğü etmiş, yasaªbilirliği ile tanınmış, İstanbul Millet Meclisi Başkanlığından Türkiye Büyük Millet Meclisi İkinci Başkanlığına gelmiş Celâlettin Arjf Bey�in ileri sürdüğünü görmek, şaşkınlığımı bir kat daha arttırdı.
Erzurum�da Büyük Millet Meclisi İkinci Başkanına, 16/17 Eylül 1920�de: �Telyazılarının Bakanlar Kurulunda okunduğunu ve bu konuda cephe komutanlığı ile yazışªmalar yapılmakta olduğunu� bildirdim. Doğu Cephesi Komutanlığından da, Celâlettin Arif Bey�in bildirdiklerini özetledikten sonra, bilgi istedim ve ne düşündüğünü sordum.
CELALETTİN ARİF BEYİN DOĞU İLLERİ VALİLİĞİNE ATANMASI ÖNERİLİYOR
Doğu Cephesi Komutam Kazım Karabekir Paşa�nın da 14 Eylül 1920�de, benim telimden önce yazılmış bir kaªpalı telini 19 Eylülde aldım. Bu telde: �Celâlettin Arif Bey�in -Rize, Trabzon, Erzurum, Erzincan, Van, Beyazıt illerini ve Büyük Meclisçe uygun görülecek başka bölgeleri içine almak üzere -Doğu İlleri Valiliğine atanmasını buyªruklarına sunar ve öneririm.� denildikten sonra, şu düşünªceler ekleniyordu: �Bu öneri kabul edilip uygulanırsa askerlikle ve sivil yönetimle ilgili her iki görevin gereken önem ve titizlikle yapılmasından sağlanacak yarardan başka, sırası gelince önemli sorunları görüşmek ve gereğini ivedilikle yapmak için milletvekili olarak bir kişi daha bulunmuş olur. Yukarıdaki dileğimin Büyük Millet Mecªlisince gereken önemle dikkate alınarak kabul olunup onaylanacağını umar ve bu konuda yüksek kişiliğinizin yardımlarını dilerim. Bu iş, ana çizgileriyle, Celâlettin Arif Bey ile görüşülmüş ve kendilerince de duruma uyar görülmüş ise de bu konudaki kararın Millet Meclisinin uygun bulmasına ve onayına bağlı olduğu kuşku götürmez.�
Baylar, ordudaki yolsuzluktan, halkın kıpırdanışından, Erzurum�a kamuoyu ile vali seçilmesinden ve ivedilikle uyªgun karşılık verilmezse Ankara�ya karşı güvensizlik doğacağından söz eden Celâlettin Arif Bey, ordunun komutanı ile görüşüyor ve kendisinin geniş ölçüde Doğu İlleri Valiliğine getirilmesini önertiyor. Ordu komutam da böylece Celâlettin Arif Bey�in kendisini kötüleyici nitelikteki yakınªmalarından habersiz görünüyor. Bu işte, özel amaçla düzenlenmiş bir oyun ve hem de bir aymazlık durumu sezmeªmek güç idi.
Kazım Karabekir Paşa�nın, 16 /17 Eylül günlü telime 18 Eylülde verdiği yanıtta: �Celâlettin Arif Bey�in bilªdirdikleri, birkaç kişinin, Vali Vekili Albay Kazım Bey�i, yalnız Erzurum�dan uzaklaştırmak için yaptıkları dedikoªduya dayanmaktadır. Halkın kaynaşması ve kamuoyu ile vali seçilmesi konularının, ne yazık ki, Celâlettin Arif Bey�in yanlış bir yol tutmasından başka bir şey olduğunu sanmıyorum. Söz konusu yakınmaların, küçükleri ile, büyükleri ile bütün doğunun pek çok saygısını ve güveªnini kazanan bana yapılmaması, iş çevirmek isteyenlerin başarı sağlayamayacaklarını bilmeleri sonucudur.
Celâlettin Arif Bey, Albay Kazım Bey�in vali vekilliªğinden ve kolordu komutanlığı vekilliğinden alınarak Erzurum�dan uzaklaştırılmasını bana önerdi. Vali vekilªliğinden alınmasının İçişleri Bakanlığından buyruk verilªmesi ile ve vali vekilliğini kendilerinin, yani Celâlettin Arif Bey�in, üzerine alması ile olabileceğini bildirdim.
Celâlettin Arif Bey�in Erzurum�da resmi bir görevi olmadan bulunuşunun kendisinin söz geçirme gücünü kırabileceğini sanırım. Hemen, Erzurum Vali Vekilliğini
üzerine alması, başladıkları işin gürültüsüzce ve başarı ile sona erdirilmesi için çok gereklidir. Daha sonra, uygun görülürse, Doğu İlleri Müfettişliğine ya da Valiliğine atanır. Ne olursa olsun, söz konusu ettikleri kaynaşma ve duªyarlığın kendilerinin Erzurum�a gelmeleri üzerine şimdilik açığa vurulmadığını kabul etmiyorum. Böyle bir sözü, büyük bir önemle karşılandığını gören kişinin densizce bir sözü sayıyorum...�
CELALETTİN ARİF BEY KENDİ KENDİNE ERZURUM VALİ VEKİLİ OLUYOR
Kazım Karabekir Paşa�nın, 14 ve 18 Eylül günlü telªlerine, 20 Eylülde verdiğim yanıtta, �Büyük Millet Meclisi üyeliği ile devlet güvenliğinin bir kişi üzerinde bulunamayaªcağı� ile ilgili 5 Eylül 1920 günlü yasanın özel maddesini, olduğu gibi yazdıktan sonra: �Celâlettin Arif Bey Erzurum V aliliğine atanamaz. Milletvekilliğinden çekilirse, bu valiªliğe atanması Bakanlar Kuruluna önerilebilir.� dedim.
Oysa baylar, Kâzım Karabekir Paşa�nın son telinin çekildiği 18 Eylül, günü, bizim 20 Eylül�de bildirdiğimiz, yasaya aykırı durum Erzurum�da alınmış imiş.
Bu yasaya aykırı durumu, hem de yeni Türkiye�nin Adalet Bakanı bulunan Celâlettin Arif Bey�in, 18 Eylül�de yazılıp 21 Eylül�de aldığım telinden öğrendim. Kendi kenªdine Erzurum Vali Vekili olan Adalet Bakanının teli şudur:
Erzurum, 18 Eylül 1920
Ankara�da Büyük Millet Meclisi Başkanı
Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine
Kâzım Paşa Hazretlerine gelen yüksek telyazılarınız üzerine kendileriyle, bilgilerinize sunulmuş olan sorunu enine boyuna görüştük. Paşa, durumun ağırlığını anlamak istemiyorlar ve buyruğu altında bulunan kişiler her yönden korunuyor. Halktaki kaynaşmanın hemen yatıştırılması için silah, cephane ve başka gereçlerle kilisede yapıldığı söylenen yolsuzlukları iyice soruşturmak ve bu işlere yeltenenlerin yasaya göre yargılanmalarını sağlamak üzere, kamunun saygısını kazanmış olan Dokuzuncu Tümen Komutanı Halit Bey�in görevlendirilmesini saygı ile dilerim. Ordu hesaplarının denetlenmesi de gerektiğinden ivedilikle bir maliye müfettişinin göndeªrilmesi yüksek buyruklarınıza bağlıdır. Kâzım Paşa�dan şimdi aldığım bir yazıda, daha önce vali vekilliğinden hiçbir koşul ileri sürmeksizin çekilmeye karar veren Albay Kâzım Bey, düşüncesini değiştirerek, vali vekilliğini bana ya da İçişleri Bakanlığından atanacak bir vekile bırakacağını bildirmektedir. Kendisinin vali vekilliğinde kalması da sakıncalı ve tehlikeli görülmüş olduğundan şu bir iki gün içinde, durumun inceliği karşısında ve ilde çıkabilecek karışıklığa meydan verilmemek üzere İçişleri Bakanlığından buyruk gelinceye dek, vali vekilliğini üstüme almak zorunda kaldım. Erzurum halkının isteğine uyularak vali vekilliğinin arkadaşlardan Hüseyin Avni Bey�e verilmesini saygı ile dilerim. İleri sürdüğüm bu önerilerle halk yatıştırılabileceğinden gereğinin yapılması buyruklarınıza bağlıdır.
Adalet Bakanı Celâlettin Arif | |
| | | al bırde burdan yak Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 1022 Yaş : 37 Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!! İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Yaz. : Süper Moderatör Ruh Hali : Points : 57755 Kayıt tarihi : 27/02/09
| Konu: Geri: NUTUK - Büyük Eser Salı Mart 10, 2009 7:25 pm | |
| Baylar, Büyük Millet Meclisi İkinci Başkam ve Adalet Bakanı Celâlettin Arif Bey�in bu davranışı ve yazısı, bizim için anlaşılmaz bir bilmece oldu. Durum çok önemli ve ince idi. Bu önemin ve inceliğin nedeni, bence, Celâlettin Arif Bey�in ve işbirliği yaptığı arkadaşlarının gerçekleştirmeyi tasarladıkları gizli istekler ve bu amaçla aldıkları durum ya da yaptıklarını sandıkları oldubitti değildi. Hayatının çoğunu savaş meydanlarında geçirmiş, ayaklanmalar ve devrimler içinde çok bulunmuş kimselerin bu gibi ufak tefek olayların karşı önlemlerini bulup uygulamakta, korªkup ağır davranacaklarım sananların aldanacakları kuşku götürmez.
DOĞU CEPHESİNE ERMENİSTAN ÜZERİNE YÜRÜMEYE KARAR VERDİĞİMİZ SIRADA
Gerçekten durum çok önemli ve çok ince idi; çünkü, o günlerde Doğu Cephesinde Ermenilere karşı artık salªdırıya karar vermiştik. Bunun için hazırlanmakta ve önªlemler almakta idik. Doğu Cephesi Komutanına da gereken buyruklar ve yönergeler verilmişti. Doğuya, ileri yönelªtilen ordunun arkasında, hükümetin Adalet Bakanı, sözde ordunun hırsızlığını, ordudaki adamların yolsuzluk yapan kişiler olduklarını ortaya çıkarmak için, yasaya aykırı olarak o ilin vali vekili kimliğine bürünmeyi tek önlem ve çıkar yol olarak görüyor.
Erzurum�dan cephedeki karargâhına gitmiş bulunan cephe komutanı, en sonunda, 22 Eylül�de diyor ki:
Celâlettin Arif Beyefendinin Doğu İlleri Genel Valiliğine atanması için size daha önce yapmış olduğum öneri bana kapalı bir biçimde söylenen ve benim de içtenlikle karşıladığım bir düşüncenin sonucu idi. Celâlettin Arif Bey�in Erzurumla ilgili girişimleri ve dilekleri üzerine gerçek anlaşılmış bulunduğundan kendisinin genel valiliğe atanması yolundaki önerimden doğal olarak vazgeçtiğimi bilgilerinize sunarım.
Doğu Cephesi Komutanı Kâzım Karabekir
CELÂLETTİN ARİF BEY�İN KESİN ÖNERİSİ
Erzurum Vali Vekilliğini üzerine alan Büyük Millet Meclisi İkinci Başkanından da, gene o gün, yani 22 Eylül 1920�de yazılmış bir tel aldım. Bu telde deniliyordu ki: �Silah, cephane, yiyecek ve iyesiz mallardan yapılan yolsuzluklar; yasaya aykırı ve aşırı vergiler alınması, yasaªya aykırı baskı ve zorbalık, halkın duygusunu büsbütün inªcitmiş. Erzurumluların, güvensiz ve umutsuz bir duruma düşerek, artık kendi elleriyle yönetilmeleri gereğini tek kurtuluş ve esenlik yolu saymış oldukları bir zamanda buraya geldik. Karabekir Paşa�nın da davranışı yurt çıkarlarına uygun düşmedi. Bundan dolayı, açıktan açığa yapılan kötülüklere hemen son vermek ve suçlularını cezalandırmak gerektiğini bütün halk üsteleyerek söyledi. Güven verici önlemlerin ivedilikle alınmasını ve vali vekilªliğini kabul etmekliğimi, hem Paşa hem de halk rica etti. Vali vekilliğinin Hüseyin Avni Bey�e verilmesi gerektiğini yazmıştım. Erzurumluların kendilerinden sa***** güven gösterdikleri Milletvekili Hüseyin Avni Bey�in yirmi dört saate değin görevlendirildiğinin bildirilmesi... Celâlettin Arif� (belge: 258)
Sayın baylar, halkın kendi eliyle kendini yönetmesi ilkesini ortaya koyan bizdik. Ama bununla, her ilin ya da her bölgenin ayrı ayrı birer yönetim birliği durumuna girªmesi amacını hiç gütmedik. Amacımızı, Büyük Millet Meclisinin ilk günlerinde açık olarak söyledik.
Meclisin de kabul ettiği amaç ve ülkümüz: �Ulusal buyrumun belirdiği tek yer olan Millet Meclisinin, bütün ülkenin alınyazısına el koyduğu� biçiminde saptandı.
Bu Meclisin başkanlarından biri olan ve Bakanlar Kurulunda bakan, hem de Adalet Bakanı olarak yer alan kişinin orduda ya da herhangi bir yerde yasaya aykırı bir işi ortaya çıkartmak ve suçlularını yasaya göre yargılatªmak için başvuracağı önlem, birtakım beyinsizlere u*****, çok yakından tanıdığım ve gerçekten yurtsever olan Erzurumlu hemşerilerimin hiç de uygun göremeyecekleri bir başkaldırma durumu almak mı olacaktı?
Celâlettin Arif Bey, Hüseyin Avni yirmi dört saate değin vali vekilliğine atanmasını istiyor. Böyle kesin bir önerinin anlamı var mı idi?
Celâlettin Arif Bey bu önerisini Kâzım Karabekir Paşa �ya da yapmış. Kâzım Karabekir Paşa ona demiş ki: �Hüseyin Bey, yedek teğmen olarak sahnelerde subayªları eğlendiren... hiçbir görevde bulunmamış orta bir adamªdır. Bunu vali vekili yapmak, hükümeti oyuncak yapmayı istemek olur."
Baylar, Celâlettin Arif Bey�in kesin önerisine verdiğim yanıt şu idi:
Şifre
Geciktirilemez
Sayı: 388 Ankara, 23.9.1920
Erzurum�da Adalet Bakanı Celâlettin Arif Beyefendiye
Y: 22.9.1920 kapalı tele:
İlk telyazınızı önemle dikkate almış ve bu konuda Doğu Cephesi Komutanlığı ile yazışmalar yapılmakta olduğunu bildirmiştim. Adı geçen koªmutanlıkça gereği kuşkusuz yapılacaktı. Buna karşın süregelen yasaya aykırı ve yersiz öneri ve girişimleriniz Bakanlar Kurulunca şaşırtıcı olarak görülªmüştür. İçişleri ve Milli Savunma Bakanlıklarınca ilgili yerlere gerekli bildirimler yapılmıştır. Sizin, Bakanlar Kurulunun istediği bilgiyi vermek ve gerekirse Meclis önünde de açıklamalarda bulunmak üzere Ankara�ya heªmen dönmeniz gereklidir.
Büyük Millet Meclisi Başkanı
Mustafa Kemal
Baylar, Kâzım Karabekir Paşa, 22 Eylül 1920 günlübir kapalı telinde şu bilgiyi veriyordu: ,
Şimdi anlıyorum ki, Celâlettin Arif Bey daha Ankara�da iken, kendisiyªle kimi külah kapmak isteyenler güzel bir izlence düzenlemişlerdir. Örneğin, Hüseyin Avni Bey Erzurum Valisi olacak; Celâlettin Arif Bey Doğu İllerinin Genel Valisi olacak.
Celâlettin Arif Bey, ya oyuncak olarak oynatılıyor yada, daha karar vermedim, pek akıllıdır, kendi bir iş yapmak istiyor. Çünkü, Halit Bey�i bana önermeden yazmasının ve Hüseyin Avni üzerinde direnmesinin bir başka anlamı yoktur. Halit Bey�in, Albay Kâzım Bey�le arası pek iyi olmadığından, kendisine Kâzım Bey�i kötüleyici bir karar verdirilebilir. Hüseyin Avni Bey de vali adı altında güzel bir oyuncak olur. Hüseyin Avni Bey�in vali vekilliğiªne önerildiğini işitenler umutsuzluğa düşüyor ve iğreniyorlar. Özet olarak bildireyim ki, Erzurum Milletvekili Necati Bey�in kardeşi olup son zamanªªlarda Milli Eğitim Müdürlüğüne atanan Mithat Bey halkın, Bolşevikliği, iş beceremeyenlerin önemli görevler kapması yolunda anladığını sanıyor. Bu kişi, çıkarma düşkün olduğundan halkın çoğunluğunca pek sevilmez. Halk hükümeti kurma konusunda beni elverişli bulamadığından Celâlettin Arif ve Hüseyin Avni Beylerle yazışma yapılarak işin daha önceden düzenlenªdiğini ve � onandığını sanıyorum.
Baylar, Celâlettin Arif Bey�i Ankara�ya çağıran 23 Eylül günlü telim, 24 Eylül günlü sert bir telyazısı ile karªşılandı. Bu telyazısı Meclis Başkanlığı katına yazılªmış idi. Bu telde: �Bakanlar Kurulunda ve Büyük Millet Meclisinde okunacaktır.� yollu bir uyarma da vardı. Benim telyazımdaki iki sözcüğü, �yasaya aykırı ve yersiz� sözªcüklerini alarak. Celâlettin Arif Bey Erzurum�daki girişim ve önerilerini birer birer bu iki sözcük ile tartıyordu. �Bu mu yasaya aykırıdır? Bu mu yersizdir?� diyerek kendini savunuyordu. Yaptığı işlerin ne olduğu yeri geldikçe verilen bilgilerden anlaşıldığı için, hangisinin yasaya aykırı olmaªdığını ve hangisinin yersiz bulunmadığını anlamak güç olªmayacaktır. Celâlettin Arif Bey: �Yasaya aykırı ve yersiz önerinin benden gelmeyeceğine Bakanlar Kurulunun inanªmış olmasını beklerdim.� dedikten sonra: �Aranızda savlarımın değerini bilecek arkadaşlarımın bulunacağına inaªnırım.� sözleriyle kendisinin değerini anlayabilmenin kenªdisinin eşi, arkadaşı niteliğinde bulunmakla ancak başarılabileceği gerçeğini ileri sürüyordu. Celâlettin Arif Bey, seçim bölgesini denetlemeksizin Ankara �ya dönemeyeceğini de bildiriyordu. | |
| | | al bırde burdan yak Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 1022 Yaş : 37 Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!! İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Yaz. : Süper Moderatör Ruh Hali : Points : 57755 Kayıt tarihi : 27/02/09
| Konu: Geri: NUTUK - Büyük Eser Salı Mart 10, 2009 7:26 pm | |
| YİĞİT ERZURUM HALKININ BANA AÇTIĞI DOST KUCAĞINI,KÖTÜYE KULLANABİLECEĞİ OLASILIĞINI HİÇ DÜŞÜNMEDİM
Baylar, ben de İstanbul�a dönemeyeceğimi İstanbul Hükümetine Erzurum�dan bildirmiştim. Eğer, çağrılan yer İstanbul ve çağıran İstanbul Hükümeti olsaydı, sanki şaşılacak bir benzetme yapılmakta olduğuna insanın inanacaªğı gelebilirdi. Ama, koşullar büsbütün başka olduğuna göre İstanbul�un çağrısına karşı, bana özverili dost kucağını açªmış olan yiğit Erzurum halkının bu dost kucağını kötüye kullanabileceği olasılığını hiç düşünmedim.
Dahası baylar, 28 Eylül 1920�de �Erzurum Halk Deªlegeleri� adıyla görevlilerden ve halktan aldığım elli imzalı telyazısı bile bu inancımı bozmadı. Gerçi, telyazısı çok kaba ve karşı gelici idi. Ama, imzaların pek çoğu, Celâlettin Arif Bey�in vali vekilliği ettiği il görevlilerinin idi. Özellikle isªtinaf mahkemesi üyelerinden olup Celâlettin Arif Bey �in Polis Müdürü Vekilliğine atadığı kimsenin imzası bu telªyazının nasıl çirkin bir anlayışın sonucu olabileceğini kestirmeye dayanak sayılamaz mı idi? Bu telyazısının Milli Eğitim Müdürü Mithat Bey�in evinde toplanan birtakım kimselerce düzenlendiğini anlamamız gecikmedi.
Baylar, Celâlettin Arif Bey, bir yandan önerilerini, Erzurum Merkez Kurulu Başkanı Tevfik imzasıyla: �Ceªlâlettin Arif Beyefendinin bildirdiği üzere işlem yapılmasını kesin olarak isteriz.� diye destekletirken bir yandan da Ankara ile kapalı yazışmalar yaptırarak sözde birtakım işler çevirmek ve girişiminin ne etki yaptığını anlamak isªtiyordu:
Erzurum, 21 /22.9.1920
Ankara Milli Eğitim Bakanlığına
Erzurum Milletvekili Necati Bey�e:
Bir sakınca yoksa, Sağlık Müdürlüğüne Merkez Hekimi Doktor Salim
Bey�in atanmasına yardım etmeniz uygun olur. Bundan önceki atamalar ciddilikle bağdaşamaz. Ödeneklerimizi ne yapıp yapıp alarak Ziraat Banªkasıyla yollayınız. Meclise yazılmıştır. (Hüseyin Avni)
Milli Eğitim Müdürü
Mithat
Bunun ardından da:
Erzurum, 25.9.1920
Milli Eğitim Bakanlığına
Rıza Nur Beyefendiye:
Şimdiye dek yazdığım işlerden ne sonuç elde edildi? Bakanlar Kuªrulunda bu iş üzerinde neler geçti. Bana bilgi vermek iyiliğinde bulunmanızı rica ile gözlerinizden öperim. (Celâlettin Arif)
Milli Eğitim Müdürü
Mithat
Daha sonra da: Çok önemli ve ivedidir
Erzurum, 25.9.1920
Ankara�da Milli Eğitim Bakanlığına
Rıza Nur ve Necati Beyler okuyacaktır:
Ermenileri yola getirmek amacıyla haziranda seferberlik ilan olunarak üç yüz beş doğumlulara değin askere çağrılmış, dokuz bini savaşçı, on üç bini de savaşçı olmayan, yirmi iki bin asker ile subay ailelerinin beslenmeªleri hemen hemen Erzurum ili halkına yükletilerek şu zamanda savaş vergisi adıyla bir buçuk milyon liralık yiyecek ve hayvan ve taşıt alınmıştır. Halk, amacın yüceliğini anlamış olduğundan bu denli özveriye katlandıktan sonra Çiçerin�in bilinen mektubunun savaşı durdurması ve bundan yüreklenerek Müslüman halkın camını yakan Ermeniler karşısında ordunun, Ermeni ve Bolªşevik birleşmesini ileri sürerek korkaklık göstermesi ve Kızıllar ile istenildiği gibi anlaşma yapılmaması ve bunlarla birlikte Celâlettin Arif Bey�in yazdığı yolsuzluklara meydana verilmesi pek kötü, bir etki yapmış ve halkı ayakªlanmaya ve densizliğe sürüklemiştir. Kâzım Paşa�da doğu işlerini çevirebilªme gücü olmadığından buranın siyasa ve askerlikle ilgili işlerinin altından kalkabilecek ve Ermenilere karşı koyabilecek güçlü hem de olağanüstü yetkili bir kurulun bulunması çok gereklidir. Şimdiye dek değerli zamanlar, Ankara�da dosyası bulunan gereksiz yazışmalarla geçmiş, belki de birçok fırsatlar yitmiştir. Öte yandan, Erzurum�un mevsim bakımından zor zamanªları geldi. Ordunun korunması zorunluluğu vardır; oysa giyecek ve yiyecek bakımından pek çok sıkıntı çekilmektedir. Asker ve sivil bütün görevliler dört aydan beri aylık alamamaktadırlar. Ordu giderleri için yeni vergiler salmayı düşünüyorlarsa da halkın gücünü bilmiyorlar; hiç elverişli değildir. Merkezdeki hükümet pek ilgisiz. Yakın iller, özellikle Harput ili, tümü ilgisiz; hiç umursamıyorlar. Bu gibi işler için hükümetten hesap sorunuz; gerekirse benim adıma Meclise de gensoru önergesi veriniz ve orduya gerekli olan şeyleri oradan kesin olarak sağlayınız, Sonra geliniz. Doğu illeri ile ilªgili ajansa pek inanmadım: (İmza: Hüseyin Avni)
Milli Eğitim Müdürü
Mithat
Görülüyor ki, Celâlettin Arif Bey�in, Bakanlar Kurulu üyeleri arasındaki, savlarının değerini bileceğini sandığı ve katının şifresinden yararlanmaya kalkıştığı kişi de kendisinin sırdaşı olmak istememiş ve olup bitenleri Meclis Başkanlığına bildirmiştir.
Baylar, kırk elli kişiye bütün Erzurum halkı adına tel çektirerek oynanmak istenen oyunun içyüzü, yine Erzurum halkından gelen ve halkın Büyük Millet Meclisi Hükümetine bağlılığını ve özveri duygularıyla dolu olduğunu bildiren telden anlaşıldı.
Celâlettin Arif Bey, ancak, Ermenilerle yapılan saªvaşta, en sonunda Büyük Millet Meclisi Ordusunun utku kazandığını gözleriyle gördükten sonra, yani geri dönmesi için yapılan bildirimi aldıktan kırk yedi gün sonra, Erªzurum�dan ayrılmaya karar vermek zorunda olduğuna inanmıştı. Böyle iken, yola çıkışını şu telle Meclise muştulatıyordu:
Erzurum, 27 Kasım 1920
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Büyük Millet Meclisi ikinci Başkanı ve Adalet Bakanı Sayın Milletªvekilimiz Celâlettin Arif Beyefendinin, Milletvekilimiz Hüseyin Avni Bey�le, dünkü gün, kışın sertliğine bakmadan, Erzurum halkının büyük ve parlak uğurlama töreni ile Ankara�ya doğru yola çıktıklarını bildirir ve bundan yaªrarlanarak Meclise karşı olan sonsuz saygılarımızı sunarız.
Müdafaai Hukuk Merkez Kurulu Başkanı
Tevfik
Hüseyin Avni ve Celâlettin Arif Beylerin, Erzurum�dan döndükten sonra, Mecliste karşıcıl durum takınarak ve Kâzım Karabekir Paşa�ya saldırılarda bulunarak Meclisi çok oyaladıkları görülmüştür | |
| | | al bırde burdan yak Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 1022 Yaş : 37 Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!! İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Yaz. : Süper Moderatör Ruh Hali : Points : 57755 Kayıt tarihi : 27/02/09
| Konu: Geri: NUTUK - Büyük Eser Salı Mart 10, 2009 7:26 pm | |
| DOĞU CEPHEMİZDE ERMENİLERLE SAVAŞ BAŞLIYOR
Sayın Baylar, doğu sınırlarımızda ivedi olan işimiz, Erzurum�un devrim tarihinde Celâlettin Arif Bey�in bırakªtığı izi uzun uzadıya incelemeye ve irdelemeye elverişli değildir. İsterseniz o günlerde doğu sınırımızda olan önemli işlere gelelim :
Biliyorsunuz ki Mondros Ateşkes Anlaşmasından beri Ermeniler, gerek Ermenistan içinde, gerek sınıra yakın yerªlerde Türkleri toptan öldürmekten bir an geri kalmıªyorlardı. 1920 yılı sonbaharında Ermeni kıyımı dayanılªmaz bir kerteye geldi. Ermeniler üzerine yürümeye karar verdik. 9 Haziran 1920�de doğu bölgesinde geçici seferberlik ilan ettik. On Beşinci Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa�yı Doğu Cephesi Komutanı yaptık. 1920 Haziranında Ermeniler, Oltu�da kurulan yöresel Türk Hükümeti üzerine yürüyerek o bölgeyi ele geçirdiler. Dışişleri Bakanlığımızca Ermenilere 7 Temmuz 1920�de kesin süreli bir nota verildi. Ermeniler saldırıdan vazgeçmediler. Sonucunda, seferberlikten üç buçuk, dört ay kadar sonra Kötek, Bardız bölgelerinde toplanan kuvvetlerimize Erªmenilerin saldırısı ile savaşa başlandı.
Ermeniler, 24 Eylül 1920 sabahı Bardız Cephesinden baskın biçiminde yaptıkları genel bir saldırı ile başarı sağladılar. Baylar, Doğu Cephesinin bu can sıkıcı bilgileri veren raporunu okurken, Celâlettin Arif Bey�in Ermeni saldırısının yapıldığı gün olan 24 Eylülde yazdığı kesin öneriyi de alıyordum. (Belge: 259 ) Ermeniler geri atıldılar. Ordumuz 28 Eylül sabahı ileri yürüyüşe geçti. O gün Erªzurum�un elli imzası da Ankara�ya saldırıya geçiyor. Ne kötü rastlantı! Sanki bu baylar, bize saldırmak için Ermenilerle sözleşmiş gibi!
Ordu, 29 Eylülde Sarıkamış�a girdi. 30 Eylülde Göle alındı. Ama kimi nedenler ve düşünceler dolayısıyla orªdumuz 28 Ekim 1920�ye değin, bir ay, Sarıkamış- Laloğlu kesiminde kaldı.
Bu nedenlerden birinin de, Erzurum�da bulunan Ceªlâlettin Arif Bey ve arkadaşlarının yarattıkları durum olªduğunu kestirebilirsiniz. Gerçekten, Kâzım Karabekir Paşa�nın 29 Eylül 1920 günü Sarıkamış�tan çektiği telyazısında: �30 Eylülde cepheyi gezip durumu saptadıktan sonra Erzurum�a giderek orada geçen olayın sonuçlandırılacaªğını bilgilerinize sunarım.� deniliyordu.
Kâzım Karabekir Paşa, 30 Eylül 1920�de, Sarıkamış� tan Celâlettin Arif Bey�e de yazdığı bir kapalı telde: �Erªzurum halkı adına kırk elli imza ile çekilen açık telyazısı, dış düşmanların milyonlar harca***** elde edemeyeceği bir belgedir. Olayın kendisinden daha önemli ve tehlikeli olan işbu açık telyazısını, dış düşmanların tehlikesinden ve gözdağından daha yıkıcı bulduğumdan ve bu olayın kötü sonuçlarını cephe durumundan daha önemli gördüªğümden yarın Erzurum�a geleceğimi bildiririm.� diyordu. Celâlettin Arif Bey, 5 /6 Ekim 1920 günlü telinde, özellikle: �Yurtsever ordumuz içinde, değerli ve halkın güvenini kazanmış pek çok subay ve üstsubay bulunduğundan yolªsuzluk yakınmaları kuşkusuz ordunun dayanma gücüne ve düzen ilkesine etki yapacak ölçüde büyümemiştir.� diye bilgi veriyordu.
ORDULARIMIZIN KOMUTAN VE SUBAYLARIÜZERİNE BİLİNEN BİR GERÇEK
Yıllarca yurdun çeşitli savaş alanlarında komuta ettiğim ordularımızın üstsubay ve subayları ile ilgili olan ve öteden beri bildiğim bir gerçeği, yüz sekseninci kez de olsa, işitmiş olmaktan kuşkusuz büyük sevinç duymuştum.
Baylar, savaş alanında verilecek buyruğu bekleyen Doğu Ordumuz, 28 Ekim 1920 günü Kars üzerine yürüªmeye başladı. Düşman, karşı koymaksızın Kars�ı bıraktı. 30 Ekimde ordumuz Kars�a girdi. 7 Kasım günü birliklerimiz Arpaçayı�na dek olan bölgeyi ve Gümrü�yü ele geªçirdi.
Ermeniler, 6 Kasımda savaşı bırakmak ve barış yapªmak için bize başvurmuşlardı. Biz de ateşkes anlaşması ile ilgili maddeleri, Dışişleri Bakanlığı aracılığı ile 8 Kaªsımda Ermeni ordusuna bildirdik. 26 Kasımda başlayan barış görüşmeleri 2 Aralıkta sona erdi ve 2/3 Aralık gecesi Gümrü Antlaşması imzalandı.
ULUSAL HÜKÜMETİN YAPTIĞI İLK ANLAŞMA: GÜMRÜK ANTLAŞMASI
Baylar, Gümrü Antlaşması, Ulusal Hükümetin yapªtığı ilk antlaşmadır. Bu antlaşma ile düşmanlarımızın ta Harşit koyağına dek olan Türk ülkelerini kendisine bağışlamayı tasarladıkları Ermenistan, Osmanlı Devletinin 1877 savaşında yitirmiş olduğu yerleri bize, Ulusal Hükümete bırakarak aradan çekilmiştir. Doğudaki durumlarda önemªli değişiklik olması yüzünden, bu antlaşma yerine, daha sonªra yapılan 16 Mart 1921 günlü Moskova Antlaşması ile 13 Kasım 1921 günlü Kars Antlaşması geçmiştir.
Baylar, gene o bölgede bulunması dolayısıyla, Gürªcistan ile olan ilişkimizden ve aramızda geçen olaylardan da kısaca bilgi vereyim.
1920 yılı Temmuzunda, Batum�u İngilizler boşaltınca Gürcüler hemen ele geçirdiler. Bu durumu, Birestlitovsk ve Trabzon Antlaşmalarına aykırı olduğundan, kabul etªmeyeceğimizi 25 Temmuz 1920�de bildirmiştik.
8 Şubat 1921�de Ankara�da güven mektubunu sunmuş olan Gürcü Elçisi ile de Türkiye-Gürcistan antlaşması için görüşme başlamıştı. En sonu, 23 Şubat 1921�de verdiªğimiz kesin süreli bir nota üzerine Ardahan, Artvin ve Batum�un bize bırakılması kabul edildi. Bundan on beş gün sonra Batum �a girdik. Bu yerlere, Türkiye�ye katılªmayı dört gözle bekleyen halkın alkışları arasında girildi.
Daha sonra, Moskova Antlaşması gereğince Batum boşaltıldı, ama ele geçirdiğimiz öteki yerlerin anayurda bağlılığı pekiştirildi. | |
| | | al bırde burdan yak Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 1022 Yaş : 37 Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!! İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Yaz. : Süper Moderatör Ruh Hali : Points : 57755 Kayıt tarihi : 27/02/09
| Konu: Geri: NUTUK - Büyük Eser Salı Mart 10, 2009 7:27 pm | |
| TRAKYA�DAKİ DURUM
Baylar, o günlerdeki Trakya durumuna da hep birªlikte göz gezdirelim:
Doğu Trakya�da, Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti, Trakya-Paşaeli Merkez Kurulu bir kurultay topladı ve bu kurultay, Trakya�nın yönetimini, Trakya-Paşaeli Merkez Kuruluna verdi. Trakya�da Kolordu Koªmutanı bulunan Cafer Tayyar Bey (Cafer Tayyar Paşa), bu merkez kurulunun üyesi olmakla birlikte Edirne Milªletvekili olarak da Meclisimize üye seçilmişti. Trakya Merkez Kuruluna ve Kolordu Komutanına verdiğimiz yönerge, Trakya�nın yazgısının bütün yurdun yazgısına bağlı olduğu ve onunla birlikte düşünülebileceği ilkesine dayanıyordu. Savaş durumu bakımından da verdiğimiz yönerge şu idi:
Üstün kuvvetlerin saldırısına uğranılırsa sonuna değin dayanılacak ve Trakya büsbütün düşman eline geçse bile, yalnız Trakya için ileri sürülecek herhangi bir çözüm yolu tek başına kabul olunmayacaktır. Öteden beri Trakya� daki koªmutanın da kararının böyle olduğu söylemekte idi. Ama son zamanlarda komutan Cafer Tayyar Bey, yabancıların verdiği güvence üzerine, yapılan çağrıyı kabul ederek İstanbul�a gitmiş; durumu ancak dönüşünden sonra bize bildirmişti. Anlaşıldığına göre, Doğu Trakya�nın yalnız başına varlığını koruyamayacağı, ancak Batı Trakya ile birleşerek bir yabancı yönetimle yaşayabileceği yolunda düşünceler aşılanmış... Her durumda içgücünü kıracak birtakım propagandalar yapılmış.
Cafer Tayyar Bey İstanbul�da iken Tümen Komutanªlarından Muhittin Bey, İstanbul�dan kolordu Komutanªlığına atanmış. Cafer Tayyar Bey�in Trakya�ya dönmesine izin verilmiş. Cafer Tayyar Bey, İstanbul�daki ilgililerle görüştükten sonra, Muhittin Bey vermek istemişse de, arªtık kolordunun komutanlığını üzerine almamış, Muhittin Bey�in üzerinde bırakmış. Böylece Trakya�nın alınyazısı, İstanbul siyasal çevrelerinin etkisine bırakılmış.
Baylar, Büyük Millet Meclisi açıldığı zaman Trakya�da Birinci Kolordunun konuş durumu şöyle idi :
Kolordu karargahı Edime�de ;
60�ıncı Tümen Keşan, Edime, Uzunköprü bölgesinde;
55�inci Tümen Tekirdağ bölgesinde;
49�uncu Tümen Kırklareli bölgesinde;
Yunan ordusu Anadolu�da, Batı Cephesinde yaptığı genel saldırıda başarı elde ettikten sonra, 20 Temmuz 1920�de Tekirdağ�a bir tümen çıkardı. Tekirdağ bölgesinde çok dağınık bir durumda bulunan 55�inci Tümen toplanªmaya vakit bulamadan Yunan tümeni Edirne doğrultusunda yürümeye başladı.
Batı Trakya�dan, Meriç�i geçerek, saldırmak isteyen Yunan kuvvetleri, o bölgedeki 60�ıncı Tümene komuta eden Cemil Bey�in (İçişleri Bakanı Cemil Bey) ve 15 Haziªranda kuvvetleriyle Edirne�ye gelmiş bulunan ve Edime-Karaağaç İstasyonu arasında çetin savaşlar yapmış olan Şükrü Naili Bey�in (Şükrü Naili Paşa) uyanık davranmaları ve direnmeleri üzerine durduruldu ve ilerlemesi önlendi.
TRAKYA�DAKİ KOLORDUMUZUN ASKERLİK GEREKLERİNİ
YAPAMAMASININ VE YURTSEVERLİK ÖDEVİNİ YERİNE GETİREMEMESİNİN TEK SORUMLUSU CAFER TAYYAR PAŞA�DIR.
Edime doğrultusunda serbestçe ilerlemekte bulunan düşman tümenine karşı, bütün Birinci Kolordu kuvvetlerini toplayıp önlem alacak komutanın, Kolordu Komutanı Muhittin Bey�in ne yaptığını bilmiyorum. Yalnız elde etªtiğim bilgiye göre, Cafer Tayyar Bey kendi kuvvetleriyle ilişki kurama***** Havsa yakınlarında atla dolaşırken düşmana tutsak olmuştur. Ondan sonra komuta ve yöneªtimden yoksun kalan Birinci Kolordumuz büsbütün dağılªdı. Birliklerin bir bölümü tutsak oldu ve bir bölümü de Bulªgaristan�a sığındı. Sonuç olarak, Trakya baştan başa Yunanªlıların eline geçti. Ne yazık ki, Birinci Kolordu Komutaªnından ulusun istediği ve beklediği sağgörünün, uyanıklığın ve özverinin belirtisini göremedik.
Baylar, Trakya�nın özel ve güç durum ve koşul içinde bulunduğuna kuşku yoktu. Ama, bu özellik ve güçlükler, hiçbir zaman Trakya�daki kolordunun askerliğin gerekªlerini ve yurtseverlik ödevini yapmasına engel olamazdı. Eğer bu yapılmamış ise, ulus ve tarih karşısında bundan tek sorumlu Cafer Tayyar Paşa�dır. Tarihte, bütün bir ülkeyi çok üstün düşman kuvvetleri karşısında, son avuç toprağına değin karış karış, yiğitçesine ve namuslucasına savunmuş ve yine varlığını koruyabilmiş ordular görülªmüştür. Türk ordusu o nitelikte bir ordudur. Yeter ki ona komuta edenlerde, komuta edebilmek niteliği bulunsun!
Baylar, komutanlar, askerlik görev ve gereklerini düşünürken ve uygularken, kafalarını siyasa düşüncelerinin etkisi altında bulundurmaktan sakınmalıdırlar. Siyasal durumun gereklerini düşünen başka görevliler bulunduªğunu unutmamalıdırlar.
Komutanların, buyruklarına verilen ulus çocuklarını, yurt araçlarını düşmana, ölüme sürerken düşünecekleri tek nokta; ulusun kendilerinden beklediği yurt görevini ateşle, süngü ile ve ölümle yapmak ve sonuçlandırmaktır. Askerlik görevi ancak bu anlayış ve inançla yapılabilir. Lafla, siyasayla, düşmanın aldatıcı sözlerine kulak vermekle askerlik görevi yapılamaz. Komutanlık görev ve sorumluluğunu yüklenecek ölçüde omuzlarında ve özellikle kafaªsında güç bulunmayanların acıklı sonuçlarla karşılaşmaªlarından kaçınılamaz.
Baylar, bir komutanın tutsak olması da suç sayılªmayabilir; ancak, askerlik görev ve gereklerini yapıp uygulamakta elindeki kuvveti sonuna dek, son süngü ve son soluğa dek kullandıktan sonra kanını akıtmak fırsatını bulamaksızın düşman eline düşerse...
Baylar, bütün ordusu, üstün düşman ordusu karşısında yenilip kendiliğinden geri çekilirken, kılıcını çekip tek baªşına atını düşman başkomutanının çadırına sürerek ölüm arayan Türk komutanları görülmüştür.
Bir Türk komutanının ordusunu kullanmaksızın, herhangi bir kötü rastlantı ve mutsuzluk sonucu da olsa, düşmana tutsak olmasını biz suç saymasak da, tarih bunu hiç bağışlamaz ve bağışlamamalıdır. Türk Devrim tarihinin gelecek kuşaklara ileteceği sözler ve uyarmalar işte budur!
*
İKİNCİ KONYA AYAKLANMASI
Sayın Baylar, Anadolu ortasında çıkartılan iç ayakªlanmaların Yunan ordusu karşısında bulunan kuvvetleriªmiz ve yaptığımız düzenleme üzerindeki kötü etkileri, düşmanlarca umulan sonucu vermedi. Savunma kuvvetªlerimiz üzerinde doğrudan doğruya etki yaparak cepheªmizi yıkma amacını güden çeşitli davranışlarla birlikte cepheye yakın bölgelerde de halkı ayaklandırmak, düşªmanların önem verdikleri bir sorun idi. İstanbul bu yolda öteden beri çalışmakta idi. Zeynelabidin Partisinin Konya ve dolaylarında çıkartmaya çalıştıkları ayaklanma, artık 1920 yılı ekim ayı başında ortaya çıktı.
Delibaş adında bir haydut, beş yüz kadar asker kaªçağını başına topladı. 2/3 Ekim 1920 gecesi Çumra�yı bastı. 3 Ekim sabahı da Konya �ya girdi ve hükümete el koydu. Konya Valisi Haydar Bey ve Komutan Avni Bey (Milletvekili Avni Paşa) Konya�da bulunan pek az sayıda er ve jandarma ile Alaettin Tepesinde, ayaklananlara karşı, anılmaya değer bir yiğitlikle savunmada bulundular. Ama,ayaklananların çokluğu ve her yönden saldırmaları karªşısında onların eline düştüler.
Gene o günlerde Beyşehir ve Akşehir ilçelerinde görevli olarak dolaşan asker kurullarımızı, oralardaki ayaklananlar görev yapmaktan alıkoydular. Ilgın ilçesinin Çığıl Köyü yakınında toplanan üç yüz kadar ayaklanıcı da öğüt verªmeye giden kurula ateş etti. Ayaklananlar, Konya güneªyinde Karaman ilçesinde de toplanmaya başladılar. Karaªpınar, ayaklananların eline düştü.
Baylar, bu ayaklanmalara karşı Afyonkarahisar�dan ve Kütahya�dan gönderdiğimiz Derviş Bey (Kolordu Komutanı Derviş Paşa) komutasındaki kuvvetler, Konya kuzeyinde, Meydan İstasyonu yakınında ayaklananlarla karşılaştı. Ankara�dan da bir süvari alayı ve bir dağ topu ile, o zaman İçişleri Bakanı bulunan Refet Bey komutasında gönderilen kuvvet, Meydan istasyonundan ilerleyen Derviş Bey kuvveti ile birleşti. Adana Cephesinden de bir kuvvet, Karaman �a doğru gönderildi.
Konya üzerine yürüyen kuvvetler, ayaklananlarla birªkaç çarpışmadan sonra 6 Ekim l920�de Konya�yı kurtarªdı. Oradan kaçan ayaklanıcılar Koçhisar, Akseki, Bozkır ve Manavgat yönlerine doğru gittiler.
Ayaklanıcıların başka bir bölümü de Afyonkaraªhisar�la Konya arasında, Kadınhan ve Ilgın�ı ele geçirdiler. Bu bölgeye de Batı Cephesinden Yarbay Osman Bey koªmutasında bir kuvvet gönderildi. Osman Bey birliği Ilgın, Kadınhan, Çığıl ve Yalvaç�taki ayaklanmaları bastırdı. Güneyden gelen kuvvetimiz Karaman �ı kurtardı.
Ayaklanma bölgesinde, ayaklanıcıları tepelemeyi baªşaran kuvvetlerimiz, Bozkır, Seydişehir ve Beyşehir�i de ayaklanıcılardan temizledi. Her yerde, ayaklanıcıların döküntülerinden kimileri bize sığındılar, kimileri de Anªtalya ve Mersin yönlerine doğru kaçtılar. Delibaş, Mersin bölgesinde Fransızlara sığındı.
Sayın baylar, Yeşil Ordu örgütünden söz ederken açıklamıştım ki, düşmana karşı kurulacak kuvvetler konuªsunda karşıt iki görüş çarpışmaya başlamıştı. Bizim tuttuªğumuz düzenli ordu kurma görüşüne karşıt olarak, �çete� diyebileceğimiz bir çeşit örgüt kurma görüşüne genel bir akım vermek için çalışılıyordu. Reşit, Etem ve Tevfik kardeşler, Kütahya yakınında -�Gezici Kuvvetler� adı altında ellerinde bulunan kuvvete dayanarak- bu akımın başında idiler ve çok ateşli çalışıyorlardı. | |
| | | al bırde burdan yak Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 1022 Yaş : 37 Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!! İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Yaz. : Süper Moderatör Ruh Hali : Points : 57755 Kayıt tarihi : 27/02/09
| Konu: Geri: NUTUK - Büyük Eser Salı Mart 10, 2009 7:27 pm | |
| �ORDUNUN YARARI YOKTUR� SÖZLERİ VE BATI CEPHESİ KOMUTANININ SALDIRI ÖNERİSİ
Batı Cephesinde, orduda, halk arasında ve dahası, Mecliste bu akım için yapılan propaganda o denli güçlü ve etkili bir duruma geldi ki: �Ordunun yararı yoktur, dağılsın! Hepimiz Ulusal Kuvvet olalım!� Sözleri her, yanªda kulakları doldurmaya başladı.
Batı Cephesi birlikleri arasında, Ulusal Kuvvet duruªmunda, bir bölgeyi ve bir cepheyi elinde tutan Etem Bey birliğinin erleri, sanki, seçkin ve ordu erlerinden üstün, ayrıcalıklı görülmeye, imrenilecek durumda sayılmaya başlandı. Etem Bey ve kardeşleri de herkes üzerinde bir çeşit erk sağlamaya ve üstünlük kurmaya başladılar...
İşte bu sıralarda idi ki, Batı Cephesi Komutanı, Genelkurmay Başkanlığına, Etem ve Tevfik kardeşlerin etkisiyle olduğu sanılan bir öneride bulundu: �Yunan ordusunun Gediz yakınında ayrı düşmüş bulunan bir tümeªnine saldırmak!�
Batı Cephesi Komutanı, düşman kuvvetlerinin uzun bir cephe üzerinde dağınık bulunduğunu ve Gediz yakıªnındaki kuvvetinin güçsüz ve ayrı düşmüş bir durumda bıraªkıldığını ileri sürerken, düşman içgücünün düşkün olduğuªnu da kabul ediyordu.
O günlerde Yunan ordusu, üç tümen ile Bursa bölªgesinde; bir tümen ile Aydın bölgesinde; bir tümen ile Uşak�ta ve bir tümen ile Gediz�de bulunuyordu.
GEDİZ SALDIRISI
Batı Cephesi Komutanı, iki piyade tümeni ile Etem Bey�in Gezici Kuvvetlerini Gediz�deki Yunan tümeninin üzerine gönderebilecekti. Bu savaştan parlak bir sonuç alacağını çok umuyordu.
Genelkurmay Başkanlığı Batı Cephesi Komutanªlığının bu önerisini kabul etmedi. Çünkü, düşman ordusu bütünü ile bizim ordumuzdan kuvvetli idi. Biz, daha ordumuzu kurmuş ve düzene sokmuş değildik. Cephanemizin azlığı da ağırdan almamızı gerektiriyordu. Düşmana karşı, Gediz�de, bütün cephe kuvvetlerimize başvurarak belki oldukça üstün bir kuvvet toplayıp çabucak bir başarı elde edebilirdik. Ama, kuvvetimiz ve hazırlığımız böyle bir başarıyı, genel ve sonuçlu bir başarıya çevirmeye elverişli değildi. Durum böyle olunca, bütün işe yarayan kuvvetlerimizi, bölgesel ve geçici bir başarı elde etmek için kullanmış ve yıpratmış olacaktık. Buna karşı düşman, bütün kuvvetªleriyle karşı saldırıya geçerse bizim için her yanda yenilgi kuşkusuzdu. Bunun için, cephenin ve hükümetin şimdilik yalnız ordu kuruluşunu genişletip arttırarak cepheyi güçlendirmek için çalışması gerekiyordu. Ülkenin ölüm kalım yeri olan Batı Cephesinde, özel ve sınırlı düşüncelere kaªpılmak uygun görülmüyordu.
Genelkurmay Başkanı, bu Gediz saldırısının yapılªmamasında diretti. Batı Cephesi Komutanlığıyla, yazışma yolu ile anlaşamadı. Ankara�dan Eskişehir�deki Batı Cepªhesi Karargâhına gitti. Genelkurmay Başkanı İsmet Paşa ile Batı Cephesi Komutanı Ali Fuat Paşa�nın bu buluşªmaları sonucunda Ali Fuat Paşa, durumu yerinde bir daha inceledikten sonra karar vermek üzere, saldırıyı geri bırakªmıştı. Ama, birkaç gün sonra saldırıya karar verildiği Cephe Komutanlığınca verilen bilgiden anlaşılmıştır.
Baylar, o günlerde bu saldırının yararlı olacağı üzerine her yerde ve Mecliste ateşli bir propaganda yapılıyordu:
�Düşman tümeni Gediz�de ayrı düşmüş bulunuyor. Biz, onu orada yok ederiz. Parlak bir durum elde ederiz. Gerçekte düşman ordusu da kaçmaya hazırdır.� sözleriyle Gediz saldırısının gerekliliği nerdeyse genel bir kanı durumuna getirilmek isteniyordu.
En sonu, Batı Cephesi Komutanı Altmış Bir ve On Birinci Tümenler ve Gezici Kuvvetlerle 24 Ekim 1920�de Gediz�deki düşmana saldırdı.
Baylar, dalgalı, düzensiz ve komutasız birtakım saªvaşlardan sonra, bildiğiniz üzere, Gediz� de yenildik.
Yunan ordusu, bu saldırıya karşılık olmak üzere, 25 Ekim 1920 günü Bursa Cephesinden saldırıya geçti. Yenişehir�i, İnegöl�ü ele geçirdi. Uşak�tan, Dumlupınar sırtları ilerisinde bulunan birliklerimize saldırdı. Birlikªlerimiz, Dumlupınar sırtlarına değin çekildi.
Böylece baylar, cephenin her yanında yeniden genel bir yenilgiye uğradık.
Batı Cephesi Komutanının saldırıya başladığından dört gün sonra, Bakanlar Kurulunda şu telyazısı okundu:
Çavdarhisar, 27/28.10.1920
Genelkurmay Başkanlığına
1- Birliklerin savaş kayıplarının yerini ivedilikle doldurmamız gereklidir. Gediz Savaşı, üç yüz savaşçıdan kurulu birliğin, bir taburun savaş görevini yapmaya yetmediğini gösterdiğinden) taburların er sayılarını dörder yüz savaşçıya yükseltmek zorundayız. Bilinen savaşlar dolayısıyla bütün deªpo birlikleri dahi cepheye sürüldüğünden, usta, silahlı ve donatılmış bin erin ivedi olarak, özellikle Ankara�daki birliklerden, bu uygun değilse en yakın bir yerden verilmesini.
2 - Yürüyüşler ve savaşlar giydirilebilen erlerin de elbiselerini, ayakªkabılarını parçalamış; kar yağan dağlarda erler, dünden beri, çıplak ve yalınayak kalmıştır. Cephe Komutanlığı Vekilliği elinde hiçbir şey olmadıªğından özellikle kaput, ayakkabı, pamuklu, elbise, yelek, kuşak kısacası havanın etkilerinden korunmak için ne verilmek gerekse on beş bin üzerinden tez elden gönderilmesini önemle buyruklarınıza sunarım.
3 - Milli Savunma Bakanlığına, Genelkurmay Başkanlığına ve bilgi için Cephe Komutanlığı Vekilliğine yazılmıştır.
Batı Cephesi Komutanı
Ali Fuat
Baylar, Batı Cephesi Komutanı Ali Fuat Paşa�nın daha Gediz Savaşının yapılmakta bulunduğu bir sırada okuduğumuz bu telyazısı kapsamının, özellikle bunda sezilen anlamın ve anlayışın pek çok dikkate değer görülªmesi olağandır, sanırım. Askerin durumu, kuvvetimizin sayısı, hazırlığımızın ölçüsü, bütün yurtta her bakımdan gereksindiğimiz kaynakların gücü ve yeteneği kuşkusuz bu telin yazılışından üç gün önce Batı Cephesi Komutanlığınca biliniyordu. Üç günceye değin her şey vardı da Gediz Savaşının yapıldığı üç beş gün içinde mi yok olmuştu? Bilinen bütün gerçeklere karşın Batı Cephesi, Genelkurmayca mı saldırıya zorlanmıştı?
Söz konusu telyazısı, Bakanlar Kurulunda okundukªtan sonra altına şu çıkma yazılmıştı:
Bakanlar Kurulunda incelendi. İleri sürülen nedenler ve olaylar akla yatkın bulunmadı. Doğal olarak gerekli yardım yapılacaktır. Üçüncü Alaydan, tasarlanan kuvvet gönderilecektir. İsmet.
ÇERKEZ ETEM VE KARDEŞLERİNİN ÇIKARDIĞI DEDİKODULAR
Baylar, her başarısızlığın sonunda, birtakım dediªkoduların yayılması beklenmelidir. Gediz Savaşlarından sonra da, genel durum acıklı bir görünüş alınca, her yerde dedikodu ve haklı haksız eleştiriler başladı.
Kimileri, özellikle Gezici Kuvvetler, Etem ve karªdeşleri, bütün suçu Cephe Komutanına ve savaşa katılan tümenlere atarak, kendilerinin güç durumda bırakılmış oldukları yolunda propaganda yaptırıyorlar ve: �Ordu Komutanı, yanılgılarını kapatmak için suçu bize yüklüyor.� diyorlardı.
Ordu da, Gezici Kuvvetlerin hiçbir iş yapmadığını, yapmaya da gücü yetmediğini ve savaşta verilen buyruklara uymadığını, her zaman tehlikeden uzak bulunduğunu ileri sürüyor ve tanıtlıyordu.
*
Baylar, bıraktığım yerden açıklamalarımı yine sürdürªmek üzere küçük bir olayı burada bilginize sunmama izin vermenizi rica edeceğim. Bilirsiniz ki, Büyük Millet Mecliªsinin kuruluşu sırasında konulan ilkelere göre, Bakanlar Kurulu adı verilen hükümetin üyeleri doğrudan doğruya ve ayrı ayrı Meclisçe seçiliyordu. Bu yöntem 4 Kasım 1920�ye değin uygulandı. Bununla ilgili yasa ancak 4 Kasım 1920�de: �Bakanlar, Büyük Millet Meclisi Başkanının Meclis üyelerinden göstereceği adaylar arasından, salt çoğunluk ile seçilir.� biçiminde değiştirildi. | |
| | | al bırde burdan yak Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 1022 Yaş : 37 Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!! İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Yaz. : Süper Moderatör Ruh Hali : Points : 57755 Kayıt tarihi : 27/02/09
| Konu: Geri: NUTUK - Büyük Eser Salı Mart 10, 2009 7:28 pm | |
| MECLİSTE GÖRÜLEN AYKIRI EĞİLİMLER VE NÂZIM BEY�İN İÇİŞLERİ BAKANLIĞINA SEÇİLMESİ KARŞISINDA DAVRANIŞIM
İşte bilginize sunmak istediğim olay, bakanların seªçilmesi ile ilgili yasanın değiştirilmesini gerektiren nedenªlerden biridir.
Baylar, 4 Eylül 1920�de Tokat Milletvekili bulunan Nâzım Bey, seksen dokuz oya karşı doksan sekiz oy ile Meclisçe İçişleri Bakanlığına seçildi. Nâzım Bey, dakika geçirmeksizin büyük bir ivedilikle bakanlık katına gidip işe başladı. Sonra, Bakanlar Kurulunun Başkanı da bulunmam dolaªyısıyla, beni görmeye geldi.
Ben Nâzım Bey�i kabul etmedim. Yüksek Meclisçe güvenilen ve seçilen bir bakam kabul etmemekle yaptığım işlemin niteliğini ve önemini kuşkusuz biliyordum. Ama, yurdun büyük çıkarı beni böyle yapmaya zorluyordu. Doğal olarak, bu davranışımın nedenini açıklayıp taªnıtlayacağıma ve açıklamalarımın yüksek Meclisçe de önemli görüleceğine güveniyordum.
Baylar, Meclis üyeleri arasında, aykırı birtakım ilkeªlere eğilim gösterenler belirmeye başlamıştı. Bunlar arasında Nâzım Bey ve arkadaşları en çok dikkatimi çekmişti. Nâzım Bey�in, daha Sivas Kongresi sıralarında, kendisinden aldığım saçmalarla dolu birtakım mektuplarından, ne anlayışta ve ne nitelikte olabileceğini anlamıştım. Nâzım Bey, milletvekili olarak Ankara�ya geldikten sonra siyasa alanında her gün yeni yeni girişimler yapıyordu. Kurulªmaya başlayan her siyasal grup ile ilişki kurma fırsatını kaçırmıyordu.
Nâzım Bey, doğrudan doğruya, ya da bir aracı bularak kimi yabancı çevrelerle ilişki kurabilmiş, bu çevrelerce özenªdirilmiş ve onlardan yardım sağlamıştı.
Bu kişinin, �Halk İştirakiyun Partisi�i diye, ağırbaşlılıktan uzak, yalnız çıkar sağlamak amacıyla bir parti kurma girişiminde bulunduğunu ve o partinin başında ulus tanımaz eylemler yapmak düşüne kapıldığını kuşkusuz duymuşsunuzdur.
Bu kişinin yabancı örgütlere çaşıtlık ettiğine de yüzªde yüz inanıyordum. Nitekim, sonradan İstiklal Mahkeªmesi birçok gerçekleri ortaya koymuştu.
İşte baylar, bu Nâzım Bey, kendisi ve arkadaşları aracılığı ile yaptığı sürekli propagandalar sonucunda ve bize karşıcıl olmaya hazırlananların, ulusun yüksek çıkarlarını unutarak, yaptıkları yardımlarla İçişleri Bakanlığına geçirilmişti. Böylece Nâzım Bey, hükümetin bütün iç yöªnetim örgütünün başında, yurda ve ulusa değil, ancak paralı uşağı olduğu kimselerin yararına en büyük hizmeti yapabiªlecek duruma gelebilmişti.
Kuşkusuz baylar, bunu kesinlikle uygun göremezªdim. Onun için içişleri Bakanı Nâzım Bey�i kabul etmedim ve çekilmek zorunda bıraktım. Gerekli görüldüğü zaman da, Mecliste gizli oturumda bildiklerimi ve düşündüklerimi açıkça söyledim.
ULUS, VEKİLLERİNİ SEÇERKEN ÇOK DİKKATLİ VE KISKANÇ OLMALIDIR
Sayın baylar, pek güzel bilirsiniz ki, padişahlarla, haªlifelerle yönetilmiş ve yönetilen ülkelerde yurt için, ulus için en büyük tehlike, padişahların ve halifelerin düşmanªlarca satın alınmalarıdır. Bu, çoğu zaman kolaylıkla sağªlanabilmiştir. Meclislerle yönetilen ülkelerde ise en yıkıcı durum, kimi milletvekillerinin, yabancılar adına ve çıªkarına çalınmış ve satın alınmış olmalarıdır. Millet Mecªlislerine dek girmek yolunu bulabilen yurt hayınlarına rastlanabileceğine, tarihin bu konudaki örnekleriyle inanªmak zorunluluğu vardır. Bunun için ulus, vekillerini seçerken çok dikkatli ve kıskanç olmalıdır. Ulusun yanılgıdan korunması için tek çıkar yol, düşünce ve davranışlarıyla ulusun güvenini kazanmış siyasal bir partinin, seçimde ulusa kılavuzluk etmesidir. Genellikle ulus bireylerinin, adaylıklarını ortaya atan her kişi için yargıya varılmasına yardımcı olacak sağlam bilgisi ve gerçeğe uygun görüşü bulunacağı, kuramsal olarak kabul edilse bile, bunun yüzdeyüz doğru olmadığı, denemelerin denemesiyle, çüªrütülmesi olanaksız açık bir gerçek durumuna gelmiştir.
Baylar, sözümüzü bıraktığımız yere, yani Batı Cepªhesine dönüyorum. Gediz Savaşından ve onun maddesel ve tinsel ve can sıkıcı sonuçlarından sonra Fuat Paşa�nın cephedeki komutanlık etkisi ve erki sarsılmış gibi görüªlüyordu. Kendisini komutadan çekmeyi zorunlu saymaya başladım. Tam bu sırada idi ki, Fuat Paşa Ankara�ya gelip görüşmek için 5 Kasım 1920 günlü kapalı telle izin istedi. Teline yanıt olarak Ankara�ya gelmesinin uygun olacağını 6 Kasımda bildirdim. Fuat Paşa için yapılan dedikodu ve Gezici Kuvvetlerin ordu düzenbağı üzerindeki kötü etªkileri o denli duyulmaya başlamıştı ki, 7 Kasım günü Ali Fuat Paşa�ya, ivedilikle Ankara�ya gelmesi için buyruk vermeyi gerekli gördüm.
ALİ FUAT PAŞANIN MOSKOVA BÜYÜKELÇİLİĞİNE ATANMASI VE CEPHESİNİN İKİYE AYRILMASI KARARI
Baylar, artık Ali Fuat Paşa�nın Batı Cephesine komuta edemeyeceği kanısına varmıştım.O günlerde Moskova�ya da bir elçilik kurulu göndermemiz gerekiyordu. Öyleyse, Fuat Paşa büyükelçi olarak Moskova�ya gidebilirdi. Batı Cephesi de çok sıkı ve dikkatli çalışma istediğinden, bu cephe komutanlığını da gerçekte savaşı yönetmekte olan Genelkurmay Başkanı İsmet Paşa�ya ek görev olarak verªmek en çabuk ve uygun bir önlem olacaktı. Bir yönden de, hem iç ayaklanma ve direnmelere karşı, hem de savaş için, güçlü bir süvari kuruluşuna olan gereksinme açıkça belirmişti. Yalnız bu kuruluşu oluşturmak için de, İçişªleri Bakanı bulunan Refet Bey�e (Refet Paşa) ek olarak bu görevi verip, kendisini Konya ve dolaylarına gönderªmeyi uygun görüyordum. Çünkü Refet Paşa, değişik zaªmanlarda, türlü nedenlerle Konya�ya, Denizli�ye gitmiş ; Batı Cephesinin güney kesimi ile ilgilenmiş ve o kesimle ilişkisi bulunan bölgeleri taramıştı. Bu duruma göre sorunu şöylece çözümleyebilirdim: Cepheyi ikiye ayırmak; önemli kesimleri kapsayan alanı �Batı Cephesi� diye adlandırarak ismet Paşa�nın komutasına vermek; güney kesimini de, Konya dolaylarına göndereceğim; Refet Paşa�ya vermek ve her iki cepheyi doğrudan doğruya Genelkurmay Başkanªlığı katına bağlamak.
Genelkurmay Başkanlığına da Milli Savunma Bakanı bulunan Fevzi Paşa vekillik edebilirdi. Fuat Paşa zamanında cepheden Sivas�a dek uzanan yerlerde, �Geri Bölgesi� vardı. Fuat Paşa bu bölgeyi yönetebilmek için de bir �Cephe Komutanlığı Vekilliği� açmak zorunda kalªmıştı. Bunun olağandışı olduğu, ve uygulanamayacağı besbelliydi. Bundan dolayı, yeni düzenlemede bu geri bölgesini de, bir parçasını tamamlama alanı olarak cepheye bıraktıktan sonra, Milli Savunma Bakanlığına bağlamak gerekirdi. İsmet Paşa�nın bir süre için Genelkurmay Başkanªlığından ayrılmaması, ordunun düzene sokulmasında ve hazırlanmasında çabukluk sağlamak için yararlı görüldüğü gibi; Refet Bey�in de İçişleri Bakanlığı görevini geçici olarak üzerinde bulundurması, özellikle bölgesi içinde güvenlik sağlaması ve halktan hayvan ve gereç topla***** kurmak zorunda bulunduğu süvari birliklerini çarçabuk kurması için gerekli idi.
İVEDİLİKLE DÜZENLİ ORDU VE BÜYÜK SÜVARİ BİRLİKLERİ KURMAK VE DÜZENSİZ ÖRGÜT DÜŞÜNCE VE SİYASASINI YIKMAK KARARI
Baylar, 8 Kasım l920�de Fuat Paşa Ankara�ya geldi. Karşılamak için ben de istasyonda bulunuyordum. Fuat Paşa�yı, omuzunda bir filinta ile Ulusal Kuvvetler kılığında gördüm. Batı Cephesi Komutanına bu kılığı benimseten düşünce ve anlayış akımının bütün Batı Cepªhesi üzerinde ne denli aşırı bir etki yapmış olduğunu anªlamakta, artık duraksamaya yer kalmamıştı. Onun için Fuat Paşa�ya kısa bir gerekçeden sonra, yeni alabileceği görevi söyledim. Sevinerek kabul etti. O günün gecesi, İsmet ve Refet Paşaları çağırarak yeni durumu ve görevªlerini kararlaştırdık. Kendilerine verdiğim kesin yönerge: �İvedilikle düzenli ordu ve büyük süvari gücü oluşturªmak� idi. Böylece l920 yılı Kasımının sekizinci günü� düzensiz örgüt düşüncesini ve siyasasını yıkmak kararı� eylem ve uygulama alanına konulmuş oldu. | |
| | | al bırde burdan yak Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 1022 Yaş : 37 Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!! İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Yaz. : Süper Moderatör Ruh Hali : Points : 57755 Kayıt tarihi : 27/02/09
| Konu: Geri: NUTUK - Büyük Eser Salı Mart 10, 2009 7:28 pm | |
| GÖRÜNÜŞTE YUMUŞAK SANILACAK BİR SİYASAYLA İÇERDEN BİZİ ÇÖKERTME GİRİŞİMİ
Sayın baylar, burada biraz durarak gözlerimizi İstanªbul�a çevirelim. Damat Ferit Paşa Hükümetinin her türlü düşmanla ortak olan �silah ile sonuç almak planı�, uygulamada başarılı olamamıştı. İç ayaklanmalara karşı direndik ve savaştık. Yunan saldırısı, en sonu, bir kesimde durdu, Yunanlıların ondan sonraki saldırıları da ancak bölgesel oldu. İç ayaklanmalar ve Yunan cephesi için sağlam karşı önlemler almakta olduğumuz görülüyordu. İçten ve dıştan gelen silahlı saldırıların, özellikle Ankara�daki Ulusal Hükümeti sarsamayacağı anlaşılıyordu. Bunªdan dolayı, İstanbul�un silahlı saldırı planı suya düşmüştü. Bunu değiştirmenin, yeniden uzlaşma siyasasına döner gibi görünerek, bizi içerden çökertme politikası gütmenin daha yararlı olacağına inandıkları yargısına varılabilirdi. Tastamam, 19l9 Eylülünde Damat Ferit Paşa�nın birinci çekilmesinden sonra, Ali Rıza Paşa Hükümetinin gelmesinªde olduğu gibi, görünüşte bize yumuşak geleceğini sandıkları bir siyasayla içerden bizi çökertmek girişimi yenilenecekti.
Bundan sonraki savaşımlarımızda, Yunan ordusuyla olªduğu kadar, ama anlaşılması ve anlatılması daha güç koşullar içinde, İstanbul aracılığı ile yapılan iç ve dış girişimlerle, güçsüzlüğe sürükleyici kışkırtmalarla ve içerdeki bozgunªculukla da uğraştığımız görülecektir.
İstanbul�da Tevfik Paşa iş başına getirildi. Dahiliye Nazırı olarak Ahmet İzzet ve Bahriye Nazırı olarak Salih Paşalar hükümette bulunuyorlardı. Tevfik Paşa Hükümeti hemen bizimle ilişki kurmak istedi. Bu görevi, başlıca Ahmet İzzet Paşa üzerine aldı. Saray Kurmaylar Kurulunda bulunan bir subayı Ahmet İzzet Paşa, birtakım notlarla Ankara�ya gönderdi. Bu notlarda, eskisine göre daha elªverişli koşullarla, örneğin Osmanlı egemenliği altında İzmir�de Yunanlıların bir özel yönetim kurmalarını kabul etmek gibi koşullarla, bir barış yapılması umudunda buªlundukları, her şeyden önce de İstanbul Hükümeti ile bir uzlaşmaya varmanın önemli olduğu bildiriliyordu.
Ahmet İzzet Paşanın ve İstanbul Hükümetinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve Hükümetinin niteliklerini ve yetkilerini bilmedikleri, o gün bile İstanbul�da bir hüküªmet kurmak ve o yoldan ulus ve yurt yazısıyla ilgili sorunªları çözümlemek düşüncesinde oldukları görülüyordu.
Ahmet İzzet Paşa�ya ve Tevfik Paşa Hükümetine duªrumu bildirmek ve iyice aydınlatmak amacı ile gereken bilgi ve düşünceleri ayrıntılı olarak yazdırı, Ankara�ya gelen özel görevliye verdik ve kendisini 8 Kasım l920�de İnebolu�ya doğru yola çıkardık.
12 Kasım l920 günü, Zonguldak�tan Yüzbaşı Kemal imzalı kısa bir telyazısı aldım. Bunda: �Kapalı bir teli çekmek üzere İstanbul�dan gönderildim.� deniliyordu. Söz konusu kapalı tel, Dahiliye Nazırı İzzet Paşa imzalı idi. İsªtanbul�da 9 Ekim l920�de yazılmıştı.
İSTANBUL�DA İŞ BAŞINA GETİRİLEN TEVFİK PAŞA HÜKÜMETİ ANKARA İLE İLİŞKİ KURMA YOLLARI ARIYOR
Bu telyazısında, İstanbul ile Zonguldak arasında Fransız telsizi ile haberleşmeye, Fransız temsilcisinin izin verdiği bildirildikten sonra: �Hükümet ile bir uzlaşma ilkesi kabul olundu mu? Kabul olundu ise, nerede buluªşulabilir ve oraya hangi yolla gelmek uygun olur?� diye sorulmakta idi.
İstanbul Posta ve Telgraf Genel Müdürü Orhan Şemªsettin İmzalı 1l Kasım l920 günlü bir buyruk da Kasªtamonu Posta ve Telgraf Başmüdürlüğüne geliyordu. Bu buyruk, Ereğli Müdürlüğüne gönderilen özel bir mektubun zarfından çıkıyordu. Buyruk şudur:
Madde l -Anadolu ile İstanbul arasına tel yazışmalarının hemen başlatılması istenmektedir.
Madde 2 -Bu isteğin gerçekleştirilmesi için, bir yandan Sapanca ile Geyve arasındaki büyük yol üzerinde onarılabilecek durumda bulunan tellerin çabucak düzeltilmesi, öte yandan da önemli iş ve yapım gerektiren İzmit, Kandıra, İncili çevre yolunun yapım ve onarımına başlanılması uygun görülmektedir.
Madde � Sözü geçen onarımı yapmakta görevlendirilen İstanbul Fen Müfettişi Bekir Bey, yanında bir başçavuş ve yeterli sayıda çavuşla İzmit�e gitmeye hazırdır.
Madde 4 -Ellerinde yüce Dahiliye Nazırlığınca verilmiş belge buluªnan bu görevliler, gereğine göre, herhangi bir yerde çalışmak isterlerse, ilgili devlet katlarıyla yazışarak gerekli yardımları sağlamanız yüksek yönªtembilirliğinizden beklenmektedir. 11Kasım l920.
Bu telyazısı üzerine gerekenlere, İstanbul ile ilişki kurmaktan kaçınılması ve telleri onaracağız diye gelen olursa tutuklanması için buyruk verildi.
Baylar, İzzet Paşa�nın aracı ile gönderdiği kapalı teline karşılık vermeyi, özel görevli ile gönderdiğimiz notªların kendisince okunmuş olduğu haberinin gelmesine, bırakıyordum. İzzet Paşa�nın, verdiğimiz bilgileri öğrenªdikten sonra da görüşünde direnip direnmediğini anlamak istiyordum. Bu konu anlaşıldıktan sonra İzzet Paşa�ya aracılar eliyle şu yanıtı verdim:
Yüksek kişiliğinizin ve Salih Paşa Hazretlerinin de katılması gerekli kurul ile en kolay ve çabuk olarak Bilecik�te buluşabiliriz. İstanbul�dan, ya Sapanca�ya değin tren ve oradan otomobille, ya da denizden Bursa�ya ve yine oradan otomobille Bilecik�e buyrulabilir. Bu yollarda güvenlik sağlanªması için gerekenlere şimdiden bildirim yapılmıştır. Yolculuğunuzun, aralık ayının ikisine dek Bilecik�te bulunmak üzere düzenlenmesini; İstanbul�dan ayrılacağımız günün ve geleceğiniz yolun, şimdiye değin kullanılan aracı ile Zonguldak�a bildirilmesini rica ederim. Yolculuğun elden geldiğince gösterişsiz yapılması, dikkate alınacak bir yön olarak bilgilerinize sunulur. 25/26 Kasım 1920.
Baylar, 23/24Kasım l920�de yazılmış olan ve İstanbul�a giden özel görevlinin imzası ile İnebolu�ya gönderilen ve oradan 27 Kasımda Ankara�ya çekilen bir telde şu bilgi veriliyordu:
Bugün, 23.11.1920�de İzzet Paşa�nın yanında bulunduğum sırada Hariciye Nazırı, en son siyasal durum üzerine şöyle konuştu :
Yeni gelen İngiliz Elçisi, Ermenistan, Gürcistan ve bir süre sonra İzmir�le ilgili önemli sorunlarda Osmanlı Hükümeti yararına bir çözümün sağªlanacağını söylemiş. Bu elverişli durumdan yararlanarak ülkenin geleceğini güven altına almak için çalışılmalı ve bu fırsat kaçırılmamalıdır. Eğer Ankara, zaman kazanmak isteğinde ise bile, bir ilişki kurarak aşağıdaki kararla birlikte alınmalıdır.
Bundan sonra da şunlar ekleniyordu:
İzzet Paşa, kendisine gönderdiğimiz özetteki: "Şimdiye dek yapılan savaşların bugün bağışladığı ve sağladığı elverişli durumlardan yararlanmak ödevimizdir.� tümcesine dayanarak: �Eğer Anadolu, gönderilecek kurulu kabul etmezse, doğrudan doğruya benimle görüşerek amacımızı kendimiz kararlaştırmalıyız. Bunu da kabul etmezlerse, söz konusu tümcedeki göªrüşten vazgeçildiği anlaşılacağından artık hükümette bulunma***** çekiªleceğim.� demiş ve istersek, İstanbul�un nasıl karşılayacağını düşünmeyerek kendisinin de Anadolu�ya geleceğini söylemiş.
Baylar, gene bu telde, İstanbul basınında, İzzet Paşa�dan alındığı bildirilen şu demecin de yayımlandığı yazılıydı:
Hükümetin Anadolu�ya bir özel görevli göndermesi, Ankara�dakilerle bir ilişki kurulup kurulamayacağını anlamak içindi. Geri gelen görevli, bu ilişkinin kurulabileceğini anlattı ve yazışmalar da yapıldı. Elbette gereğini yapmaya çalışacağız.
Böyle bir demecin, Anadolu�nun görüşüne uygun olaªmayacağı ve yalanlanması gerektiği bildirilmiş ise de bunu İstanbul Hükümeti uygun bulmamış. Bununla birlikte İzªzet Paşa, Tercümanı Hakikat gazetesine şu demeci de vermiş:
Ülkenin yüksek çıkarları şimdilik bu konuda basının susmasını gerektiriyor. Bundan dolayı, bir iki gün daha demeç veremeyeceğim.
Baylar, Tevfik Paşa, Ahmet İzzet Paşa, Salih Paşa zamaªnın büyük adamları gibi tanınmışlardı. Ulus bunları akıllı, öngörüşlü, uzgörüşlü kişiler biliyordu. Bunun için Damat Ferit Paşa çekilip de yerine, önderleri bu kişiler olan bir hükümet iş başına gelince, herkeste türlü türlü umutlar uyandı. Tevfik Paşa Hükümetinin hemen Ankara ile ilişki araması, üzerine, kamuoyunca kendisinin iyi niyetli olªduğu yargısına varılmaması için bir neden düşünülemezdi. Herkes, Tevfik Paşa Hükümetinin iş başına gelmesini uğurlu saydı. Bu hükümetin, ülkenin ve ulusun en üstün çıkarlarını sağlama yollarını ve araçlarını bulmadan iş başına gelmiş olmasını kabul etmek ve ettirmek gerçekten güç idi. Özellikle, kendileri de İstanbul siyasa çevrelerinde ve basında kullandıkları dille kamunun yargısını destekleyecek durum almış bulunuyorlardı. | |
| | | al bırde burdan yak Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 1022 Yaş : 37 Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!! İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Yaz. : Süper Moderatör Ruh Hali : Points : 57755 Kayıt tarihi : 27/02/09
| Konu: Geri: NUTUK - Büyük Eser Salı Mart 10, 2009 7:29 pm | |
| BİLECİK BULUŞMASI KARARLAŞTIRILIYOR
Biz, gerçek durumun, kesinlikle kamunun sanısı ve inanışı gibi olmadığı kanısındaydık. Ama, kamuoyunu inandırªmaya yarayacak koşulları hazırlamadan, İstanbul�un, kurªtuluş yolu olarak ileri sürdüğü uzlaşma ve buluşma öneriªlerini geri çevirmeyi uygun bulmadık. Onun için, özellikle İzzet ve Salih Paşaların bulunacağı bir kurulla Bilecik�te buluşmayı onayladık. Bu kişilerle görüştükten sonra kamunun bütün sanı ve inanışının temelsiz olduğunun anªlaşılacağına kuşkum yoktu. Bir de, her ne olursa olsun, kamuoyunca yukarıda belirttiğim nitelikte tanınmış olan bu kişilerin İstanbul�da hükümet kurmasının ulusal amaç için ne denli dokuncalı olduğu ortada idi. Bunun için, buluşmamızdan sonra da kendilerinin geri dönmelerine izin vermemek gerektiği bence olağandı. İşte bu görüşlerin ışığında, İzzet Paşa Kurulu ile Bilecik�te buluşma kararlaşªtırıldı. Buluşma, 2 Aralıkta değil, 5 Aralıkta oldu.
Baylar, bu buluşmayı beklerken, o güne değin cephede ve Ankara�da geçen olayları kısaca bilginize sunayım:
Baylar, anımsarsınız, İzzet Paşa�nın özel görevlisinin İnebolu üzerinden İstanbul�a gönderildiği 8 Kasım l920 günü, Fuat Paşa�nın Moskova Elçiliği, İsmet ve Refet Paşaların da Batı Cephesinde görevlendirilmeleri kararlaştırılmıştı. İsmet Paşa ertesi gün cepheye gitti. l0 Kasımda göreve başladı.
O zamanlar Etem Bey�in yakın arkadaşı bulunan bir kişinin, Eskişehir� den l3 Kasım l920 günlü bir kapalı telini aldım. Bu telde deniliyordu ki: �Etem Bey�in, Fuat Paşa Hazretlerinin yanında Rusya �ya gideceği söylentisi, cepheªdekiler ve geride bulunan halk arasında bir kötü düşünceye yorulmaktadır. Bu gibi kişilerin çevrenizden uzaklaştırılªması, yüksek kişiliğinizin diktatör olacağınız sanısını uyandırmıştır........�
Baylar, gerçekten Etem ve kardeşlerinin Türkiye�den uzaklaşmaları, Türkiye�nin ve kendilerinin yararı ve esenliği bakımından uygun idi. Bu nedenle Fuat Paşa�ya kendiªleri isterlerse, bunları da birlikte alıp uygun görülecek işªlerde görevlendirebileceğini söylemiştim. Etem Bey�in arkadaşımın yazdığı bu telde bildirilenlerin, yalnız arkadaşıªmın düşüncesi ve gerçeğe uygun olduğu kuşkusuz kabul edileªmezdi. Çünkü, ne cephenin ve ne de halkın, Etem Bey�in Rusya �ya gönderilip gönderilmeyeceği işi ile ilgisi yoktu. Özellikle �ben, diktatör olmak istiyorum; ama Etem ve benªzerleri engeldir. Onun için, bu gibileri uzaklaştırıyorum.� sanısından söz edilmesi büsbütün dikkatimi çekti.
ETEM VE TEVFİK KARDEŞLERİN KARŞICIL DURUM ALMALARI
İsmet Paşa�nın cephede çalışmaya başlamasından sonra, Etem Bey, hastalığını ileri sürerek Ankara�ya geldi ve burada uzun süre oturdu. O yokken, kardeşi Yüzbaşı Tevfik Bey, Etem Bey�in vekili olarak Gezici Kuvvetlerin başında komutan bulunuyordu.
Durumu gereği gibi aydınlatabilmek için, bir olaylar zincirinin kimi temel noktalarını belirtmek uygun olur. Gezici Kuvvet Komutanlığı Karacaşehir de kendine bağlı olmak üzere gizlice �Karakeçili� adında bir birlik kurmuşªtu. Bundan Batı Cephesi Komutanlığının bilgisi yoktu. Böyle bir birliğin var olduğu, l7 Kasım l920�de bir rastªlantı ile öğrenildi. Cephe Komutanlığının, bu birlikle ilgili bilgiler verilmesi ve birliğin denetlemeye hazır bulundurulªması yolundaki buyruğunu, Etem Bey yerine getirmedi. Cephe Komutanlığının, sivil işlere, geri hizmetlere karışªmamaları için verdiği genel buyruğa aykırı olarak Gezici Kuvvet Komutanlığı, Kütahya bölgesinde, her şeye kaªrışmayı ve zorbalığı artırdı.
Cephe Komutanı, Etem Bey Gezici Kuvvetinin öteki Gezici Kuvvetlerden ayırt edilmesi için �Birinci Gezici Kuvvet� adıyla adlandırılmasını buyurmuşken Etem Bey ve kardeşi bunu dikkate almak şöyle dursun, bu buyruğa karşın kendi kendine �Bütün Gezici Kuvvetler ve Kütahya Bölªgesi Komutanı� sanını vererek yeni bir komuta durumu ortaya çıkardı.
Görülüyor ki Etem Bey ve kardeşi, buyrukları alªtındaki birlikleri denetlettirmiyorlar ve verilmemiş yetki ve sanları kendi kendilerine takınıyorlardı.
�Bütün Gezici Kuvvetler Komutan Vekili Tevfik� imzasıyla 2l Kasım l920�de Cephe Komutanlığına gelen bir raporda �l3�üncü düşman tümeninin Emirfakılı, İlyasbey, Çardak, Umurbey üzerinden gelmekte olduğu, kendi bölgesinde bulunan Gördeslilerin düşman askerini çağırdıkları� yolunda bilgi vardı. Oysa, gerçekte ne düşªman tümeni ilerliyordu ve ne de Türk halkının düşmanı çağırdığı vardı. Bu bilgilerin özel amaçlarla verildiği anªlaşılacaktır. Müslüman halkın düşmanı çağırması, yalnız bir nedenle açıklanabilirdi ki, o da bizden kıyım ve baskı görecekleri sanısına kapılmış olmalarıdır. İşte Cephe Komutanı, durumu bu yönden inceleyerek verdiği genel buyrukta demişti ki:
Savaş bunalımı sırasındaki kızgınlıkların etkisiyle zorbaca önlemler almaya kesinlikle engel olunmalıdır. Hayınlığı ne denli gerçek olursa olsun, hiçbir köy yakılmayacak; halktan hiçbir kimse, hiçbir birlikçe, hiçbir suçªtan ötürü asılmayacaktır. Çaşıtlıkları ve başka hayınlıkları anlaşılmış adamªların, gözaltında, İstiklal Mahkemelerine gönderilmeleri gerekir.
Bütün Gezici Kuvvetler Komutan Vekili Tevfik Bey bu buyruğa da karşı çıktı.
Baylar, düşman, kuvvetlerini toplu bulundurmak amacıyla yaptığı düzenleme yüzünden, Gezici Kuvvet Komutanlığı bölgesindeki kimi yerlerden çekilmişti. Buªralarda sivil yönetim kuruluncaya değin halkın güvenlik içinde yönetilmesine yarayacak bir örgütün ivedilikle kuªrulması gerekiyordu. Bu nedenle, jandarmalık yapmış erlerden ve iyi tanınmış kimselerden seçilerek yüz elli kiªşilik bir sahra jandarma bölüğü ve �Simav ve Dolayları Komutanlığı� adıyla bir komutanlık kuruldu. Bu komuªtanlık belirlenen bölge içinde, iç güvenlik işlerine bakacaktı. Yarbay İbrahim Bey adında bir kişinin görevlendirildiği bu komutanlığa, yönetim ve düzenbağı bakımından bu bölgedeki askerlik şubeleri de bağlı olacaktı. Ordu birlikªlerinin ve Gezici Kuvvetlerin Komutanları yalnız savaş işlerinden sorumlu olacaklardı. Sözü geçen bölge komutanªlığının kurulması dolayısıyla o bölge halkına Cephe Koªmutanlığınca yazılan bildiride: �Sizin her türlü dertlerinizi dinlemek ve hakça bir yönetim sağlamak görevi ile Simav�da bir Bölge Komutanlığı kuruyorum.� tümcesi vardı. Bu tümceyi, Gezici Kuvvetler Komutanlığınca köªtüye yorumlanacağını göreceğiniz için, özellikle alıyorum.
Düşmandan kurtarılan bu ilçeler halkı, kurtuluş güªnünden başla***** iki ay süre ile askerlik ödevinden baªğışlanmışlardı. Bütün Gezici Kuvvetler Komutan Vekili Tevfik Bey, birtakım nedenler ve düşüncelerle bu Bölge Komutanlığının kurulmasına da karşı çıktı.
Tevfik Bey, 23 Kasım l920 günlü bir raporunda: �Bir düşman tümeninin saldırısı üzerine kuvvetlerini Gönen köyü kuzeyindeki sırtlara çektiğini� bildiriyor ve �Sol yanımda bulunan Cumburdu kesimini koruyunuz.� diyordu.
Düşmanın önemli bir saldırısı olmamıştır. Gezici Kuvvetler Komutanlığının amacının, ordu birliklerini cepheye sürdürüp, kendi kuvvetlerini geride toplamak olduğu anlaşılmıştı. Cephe Komutanı İsmet Paşa, Tevfik Bey�in verdiği bilgiyi doğru sa*****, İlgililere gereken buyrukları vermiş olmakla birlikte kendisinden de: �Salªdıran düşman aşağı yukarı kaç top kullanıyor, Kuruköy�den yol boyunca Çamköy�e doğru bir düşman saldırısı olªmuş mudur?� diye sordu ve Cumburdu koyağının, İslam köyüne doğru, Güney Cephesi Komutanlığınca korunması gerektiğini de bildirdi.
Tevfik Bey, 24 Kasım l920 günü Cephe Komutanlığına çektiği telde, birtakım iğneli sözlerden sonra: �Ben, kuzey ve güney cephelerinin her ikisinin de bir tek hükümetin buyruğu altında olduğunu sanıyordum. Mademki değildir; beceriksizlik yüzünden boş yere burada yurt çocuklarını kırdıramayacağım. Yirmi dört saate dek sol yanımız sağlamca korunmazsa Gezici Kuvvetleri... Efendi köprüsü yöresine çekeceğim. Bu konuda sorumluluğun kime düşeªceğini hükümet bulsun efendim.� diyordu. Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa, Gezici Kuvvetler Komutanına karşılık verdi ve dedi ki: �On İkinci Kolordu, sol kanadınızdan kırk kilometre uzaktadır. Bundan başka, geri çekilmiş olan düşmanı kesin saldırı ile ve zorla yerinden atmak görevi birliklerimize verilmemiştir. Bu duruma göre Gezici Kuvvetler, düşmanı izleyen bağımsız bir süvari tümeni durumundadır. Düşmanın üstün kuvvetle saldırıªlarına karşı yalnız başına önlemler alır ve düşman, yerel ve önemli bir saldırıda bulundukça buna karşı kesin saªvaştan çekinir. Bu görevler, süvari tümenlerine verilir.Güney Cephesinde, güçlü süvari birlikleri olmadığından sizin cepheniz süvari kuvvetleri verilerek genişletilemez. Gezici Kuvvetlerle Güney Cephesi dış yandan karşılıklı olarak yalnız ilişki ve bağlantı sağlayabilir ve bu, gereklidir. Sözün kısası, cephemiz iyi yönetilmektedir... vb. �
Baylar, Batı Cephesi Komutanlığı, doğal olarak ordusunun bütçesini düzenleyecekti. Bu amaçla, 22/23 Kasım l920�de bütün cephe birliklerinden düzgün birer sayım çizelgesi istendi. Cephe birliklerinin hepsinden karşılık geldi. Gezici Kuvvetler, istenilen sayım çizelgesini göndermedi. Bu konuda cepheden yapılan sorguya gelen karşılıkta, Tevfik Bey diyordu ki: �Gezici Kuvvetler ne bir tümen, ne de düzgün bir kuvvet durumuna getirilemez... Bu serserilerin başına ne bir subay, ne de sayman konulamayacağı gibi, kabul de ettirilemez. Çünkü, subay gördüler mi, Azrail görmüşçesine karşı geliyorlar. Bizim birliklerimizi, Pehlivan Ağa, Ahmet Onbaşı, San Mehmet, Halil Efe, Topal İsmail gibi adamlar yönetmektedirler. Bölük başçavuşları da yazdığını okuyamaz, okuduğunu yazamaz adamlardır; �Sen yapamıyorsun� diye bunları değiştirmeye de olanak yoktur. Gezici Kuvvetlerin şimdiye dek olduğu gibi gelişigüzel yönetilmesi zorunludur... Doğrusu aranırsa Gezici Kuvvetler, sıkı bir düzene girmek şöyle dursun, bu düşün cenin doğmakta olduğunu sezdiği dakikada dağılır. Rica ederim, bu yazdığım şeyleri bir şeye yormayınız� | |
| | | al bırde burdan yak Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 1022 Yaş : 37 Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!! İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Yaz. : Süper Moderatör Ruh Hali : Points : 57755 Kayıt tarihi : 27/02/09
| Konu: Geri: NUTUK - Büyük Eser Salı Mart 10, 2009 7:29 pm | |
| TEVFİK, CEPHE KOMUTANINI TANIMIYOR
Baylar, tam bu günlerde düşmanın, Bursa Cephesi ilerisinde, İznik yakınlarında bir kıpırtısı sezildi. Cephe Komutanı, oraya giderek yakından önlem almak zorunda kaldı. Onun için 28 Kasım l920�de Gezici Kuvvet Komutan Vekili Tevfik Bey�e yanıt verirken: �Bugün Bilecik�e gidiyorum. Dönüşte sizinle yüz yüze nerede görüşebilirim?� diye sormuştu. Cephe Komutanına yanıt verilmemişti. Cepªhe Komutanının, İznik�teki duruma karşı önlemler aldığı ve düzenlemeler yaptığı sırada, Gezici Kuvvetler Komutanªlığından savaş raporları gelmemeye başlamış. Nedeni sorulmuş:
�Raporlar gerektiği zamanda Ankara Büyük Millet Meclisi Başkanlığına yazılmıştır. İmza: Yüzbaşı Tahsin�
diye bir tel alınmış.
Baylar, bir cephe komutanı için, cephesinin bir kesiªminde geçen olaylardan bilgi alamamak ne denli güç bir durumdur! Böyle belirsizlik içinde kalmak bütün cephenin yönetimini yanlış yola götürebilir. Düzeltilemeyecek tehªlikeli durumlara yol açabilir, Cephe Komutanı İsmet Paşa, durumu Ankara�da bulunan Gezici Kuvvetler Komutanı Etem Bey�e 29 Kasım l920�de yazarak raporlar için vekilinin uyarılmasını bildiriyor.
İsmet Paşa, 29 Kasım l920� de bize de şu telyazısını gönderdi:
Ankara�da Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ankara�da Genelkurmay Başkanlığına
l -Gezici Kuvvetler Komutanlığı 27.11.1920 akş**ından beri Cephe Komutanlığına rapor vermemektedir.
2 -Bugün Etem Bey�den, vekilini uyarmasını rica ettim. Kendisinden bugün, düşmandan geri alınan yerleri yönetmek üzere Simav ve Bölgesi Komutanlığını kurmamız yüzünden Tevfik Bey�in üzüldüğünü bildirir bir telyazısı almış ve yanıt vermiştim. Durumda dikkati çekecek bir olağanüstülük varsa da daha geniş bilgim yoktur. Oradaki bilgilerin bize ulaştırılmaªsını saygı ile dilerim.
Baylar, Batı Cephesi Komutanlığı ile Gezici Kuvvetler Komutanlığı arasında geçen yazışmaları ve ortaya çıkan durumu nasıl anlayıp öğrendiğimi, izin verirseniz açıklayayım:
Gezici Kuvvetler Komutan Vekili Tevfik Bey�in İsmet Paşa�ya yazdığı, asker kaçakları ile çaşıtların İstiklal Mahªkemesine verilmesine karşı olduğu ve Gezici Kuvvetlerin sol yanının yirmi dört saate değin On İkinci Kolorduca korunması sağlanmazsa kuvvetini Efendi köprüsüne çekeªceği yolundaki telyazılarını bana, Ankara�da bulunan Etem Bey verdi. Ben, doğal olarak bu telyazılarını anlamlı bulªdum. Gezici Kuvvetlerin tutumunda, önlem almayı gerekªtiren dikkate değer bir durum gördüm. Onun için, İsmet Paªşa�ya çektiğim ve bu telyazılarını Etem Bey�in verdiğini bilªdirdiğim 25 Kasım l920 günlü telimde: �Tevfik Bey�in önem verdiğim bu başvurusuna ne yolda yanıt verildiğinin ve ne gibi önlemler alındığının bu gece bildirilmesini rica edeªrim.� demiştim.
İsmet Paşa, yapılan yazışmayı olduğu gibi bana bilªdirdi.
Baylar, bir yandan da, 28 Kasım l920�den başla*****, Gezici� Kuvvetlerin sabah ve akş** raporları, Bütün Gezici Kuvvetler Komutan Vekili Mehmet Tevfik imzaªsıyla doğrudan doğruya bana bildirilmeye başlandı. Tevfik Bey�e şu kapalı teli yazdım:
Ankara, 29/30 Kasım l920
Birinci Gezici Kuvvet Komutan Vekili
Tevfik Beyefendiye
İki üç günden beri doğrudan doğruya bana göndermekte olduğunuz raporların son maddesinde, Batı Cephesi Ordu Komutanlığına verilmiş olduğunun yazılı bulunmadığı dikkatimi çekti. Bir yanlışlık mıdır, yoksa başka bir nedene mi dayanmaktadır? Bu konuda bilgi verilmesini rica ederim.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Mustafa Kemal
Bu telime Tevfik Bey� den yanıt alamadım. Ama, Ankara�da bulunan Etem Bey�den rahmetli Hayati Bey�e şöyle bir yazı gönderildi:
30.11.1920
Hayati Bey Kardeşime
Tevfik Bey�le İsmet Beyefendi arasındaki anlaşmazlığın nedeniyle bu konuda her ikisi ile yaptığım yazışma belgelerini olduğu gibi sunuyorum. Lütfen Paşa Hazretlerine okunup verilerek yanlış anlayışa meydan bırakılmamasını rica ederim efendim.
Gezici Kuvvetler ve Kütahya
Bölgesi Komutan Etem
Baylar, bu yazıya ilişik yazışma belgelerinde dikkati çeken noktalar şunlardı:
Tevfik Bey, kardeşine diyor ki:
Simav ve Bölgesi Komutanlığına kesinlikle gerek yoktur. Bu bölge koªmutanının Eskişehir�e dönmesi için şimdi buyruk verdim.
Tevfik Bey, İsmet Paşa�nın halka yayımladığı bildiriyi de şöyle yorumluyordu:
Bu bildiri, bulunduğumuz yerlerde bizim, adaletsiz, güvensiz ve namussuzcasına davrandığımızı ilan ediyor... Gezici Kuvvetler, bunu kesinªlikle kabul etmez. Bu sorunlar çözümleninceye değin Gezici Kuvvetler, Batı Cephesi Komutanlığını tanımayacaktır.
Bunun üzerine Etem Bey, İsmet Paşa�ya yazdığı telde, kardeşinin üzüntüsünden söz ettikten sonra, bu işlerin kendisi dönünceye değin geri bırakılmasını rica ediyor. Kardeşine de, Batı Cephesi Komutanlığına yazdığını, ancak kendisinin de ılımlı ve saygılı davranması ve böyle karşılıklar vermemesi gerektiğini bildiriyor. Tevfik Bey, 28 Kasım l920�de Etem Bey�e yazdığı yanıt telinde:
Namusumuzla oynayan Batı Cephesi Komutanını bundan böyle üst olarak tanımayacağımı ve Simav�a gönderdiği komutanına bugün, yanındaki görevlilerle birlikte Eskişehir�e dönmesi için buyruk verdiğimi...yazmıştım.
dedikten sonra: | |
| | | al bırde burdan yak Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 1022 Yaş : 37 Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!! İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Yaz. : Süper Moderatör Ruh Hali : Points : 57755 Kayıt tarihi : 27/02/09
| Konu: Geri: NUTUK - Büyük Eser Salı Mart 10, 2009 7:30 pm | |
| Bu konuda başka şey düşünemem ve düşünülemez de efendim
diyordu.
Tevfik Bey�in o gün kardeşine çektiği başka bir tel yazısında da:
... En ufak bir şey sezersem bu yeni kurulan komutanlığın bütün görevlilerini, gözaltında, Batı Ordusuna geri göndereceğim. Batı Ordusu Komutanı İsmet Bey�in bu cephe komutanlığını beceremeyeceğini anlıyorum.
denilmekte idi.
Baylar, bundan sonra Gezici Kuvvetlerin savaş raporªları Ankara�da Etem Bey�e geliyor ve Etem Bey eliyle Batı Cephesine gönderiliyormuş.
Bundan başka, Gezici Kuvvet Komutanlığı, Batı Cephesi haberleşmelerini denetlemeye başlamış. Telgraf ve telefon yollarının Gezici Kuvvet Komutanlığının haberªleşme işlerine ancak yettiğinden söz ederek, cephe ile haªberleşme açıkça ve resmi olarak yasaklanmış. Bir yandan da, Gezici Kuvvetin Eskişehir yöresine saldıracağı söylenªtisi yayılmıştı.
CELALETTİN ARİF VE HÜSEYİN AVNİ BEYLERİN ERZURUMA GİDİŞİ VE ORTAYA ATTIKLARI SORUNLAR
Sayın baylar, izlemeyi düşündüğüm sıraya göre, yükªsek kurulunuza biraz Doğu Cephemizden bilgi vereceğim. Ama, değineceğim durumdan önceki bir evre vardır; ilkin onu açıklamak gerekiyor.
Birinci Büyük Millet Meclisinde ikinci Başkan olan Erzurum Milletvekili Celâlettin Arif Bey, 15 Ağustos 1920 günlü bir önerge ile Meclisten iki ay izin aldı. İleri sürdüğü özür, kafa yorgunluğu sonucunda tutulduğu sürekªli baş ağrısı idi. Hem de çoktan beri görmediği seçim bölªgesinde incelemeler yapmak istiyordu.
Celâlettin Arif Bey, Erzurum milletvekillerinden Hüªseyin Avni Bey�in kendisi ile birlikte gönderilmesini, özel olarak benden rica etti. Hüseyin Avni Bey�in Meclisten izin isteyebilmesi için belirli bir özrü yoktu. Kendisini ben, özel bir görevle gönderecektim. Bunu, 18 Ağustos 1920�de Meclisten rica ettim. Uygun görüldü.
Celâlettin Arif ve Hüseyin Avni Beylerin Erzurum�a varışlarından sonra Celâlettin Arif Bey�den 10 ve 15/16 ve 16 Eylül 1920 günlerinde üç kapalı tel aldım. Bu tellere göre Erzurum halkında duyarlık ve kaynaşma varmış. Ama, Celâlettin Arif Bey�in Ankara�dan Erzurum�a gelmekte olduğunu duyunca halk beklemeye başlamış. Kaynaşmaªnın nedenleri de, ordu ambarları, tüfek ve cephane kaybı ve süt dağıtımı ile ilgili imiş.
Celâlettin Arif Bey, kimi görevlilerin değiştirilmesi ve cezalandırılması gibi işlerde ivedilik istiyordu. Değiştirilmesi ve cezalandırılması istenen görevlilerin en başınªda Erzurum vali vekilliğinde bulunan Albay Kazım Bey (İzmir Valisi Kazım Paşa) bulunuyordu. Celâlettin Arif Bey, halk ile görüşülerek Adana eski Valisi Nazım Bey�in, Erzurum valiliğinde görevlendirilmesine karar verildiğinªden; Trabzon yolu ile kendisine bildirim yapılmasından ve Nazım Bey�in gelişine dek kamuoyuna başvurularak bir vekil seçiminden söz ettikten sonra, bunun uygun görülªdüğü bildirilerek halkın artmakta �olan kaynaşması ivediªlikle yatıştırılmazsa doğacak sonuçların tehlikesinden korªkulmakta olduğunu bildiriyordu. Sonuncu telinde: �Yaªpılan yakınmalar dikkate alınmadığından, sorun, Ankara�ya olan güvenin ortadan kalkması biçimine dönebilecektir� denilmekte idi.
Baylar, doğudaki kolordumuzda korkunç kötülükler ve yolsuzluklar varmış. Kötülükler o denli genişlemiş ki, halkın yurtseverliğine dokunmuş. Korkunç kaynaşmalara yol açmış. Ama, bu denli genel ve yatıştırılamayacak olan kaynaşmayı Erzurum�da ne Vali Vekili, ne Kolordu Koªmutanı anlamış ! Böyle bir kaynaşmayı hiçbir görevli, hiçbir ilgili anlayamamış ; hükümete bildiren hiçbir kimse bulunmamış. Bununla birlikte halk, Celâlettin Arif Bey�in kafa yorgunluğundan dolayı izinli olarak, Hüseyin Avni Bey�in de benim buyruğumla görevli olarak Erzurum�a gelmekte olduklarını öğrendikleri için, duyarlıklarını ve kaynaşmalarını gizli tutmuşlar; milletvekili bayların oraya varmaları üzerine açığa vurmuşlar.
Doğrusu baylar, ben bu bildirilenlere hiç inanamadım. Celâlettin Arif ve Hüseyin Avni Beylerin Ankara�dan Erªzurum�a türlü yolla sağladıkları gezilerini anlamlı buldum ve şaştım. Özellikle, kamuoyuna başvurularak vali atanªması yolundaki öneriyi, hukuk profesörlüğü etmiş, yasaªbilirliği ile tanınmış, İstanbul Millet Meclisi Başkanlığından Türkiye Büyük Millet Meclisi İkinci Başkanlığına gelmiş Celâlettin Arjf Bey�in ileri sürdüğünü görmek, şaşkınlığımı bir kat daha arttırdı.
Erzurum�da Büyük Millet Meclisi İkinci Başkanına, 16/17 Eylül 1920�de: �Telyazılarının Bakanlar Kurulunda okunduğunu ve bu konuda cephe komutanlığı ile yazışªmalar yapılmakta olduğunu� bildirdim. Doğu Cephesi Komutanlığından da, Celâlettin Arif Bey�in bildirdiklerini özetledikten sonra, bilgi istedim ve ne düşündüğünü sordum.
CELALETTİN ARİF BEYİN DOĞU İLLERİ VALİLİĞİNE ATANMASI ÖNERİLİYOR
Doğu Cephesi Komutam Kazım Karabekir Paşa�nın da 14 Eylül 1920�de, benim telimden önce yazılmış bir kaªpalı telini 19 Eylülde aldım. Bu telde: �Celâlettin Arif Bey�in -Rize, Trabzon, Erzurum, Erzincan, Van, Beyazıt illerini ve Büyük Meclisçe uygun görülecek başka bölgeleri içine almak üzere -Doğu İlleri Valiliğine atanmasını buyªruklarına sunar ve öneririm.� denildikten sonra, şu düşünªceler ekleniyordu: �Bu öneri kabul edilip uygulanırsa askerlikle ve sivil yönetimle ilgili her iki görevin gereken önem ve titizlikle yapılmasından sağlanacak yarardan başka, sırası gelince önemli sorunları görüşmek ve gereğini ivedilikle yapmak için milletvekili olarak bir kişi daha bulunmuş olur. Yukarıdaki dileğimin Büyük Millet Mecªlisince gereken önemle dikkate alınarak kabul olunup onaylanacağını umar ve bu konuda yüksek kişiliğinizin yardımlarını dilerim. Bu iş, ana çizgileriyle, Celâlettin Arif Bey ile görüşülmüş ve kendilerince de duruma uyar görülmüş ise de bu konudaki kararın Millet Meclisinin uygun bulmasına ve onayına bağlı olduğu kuşku götürmez.�
Baylar, ordudaki yolsuzluktan, halkın kıpırdanışından, Erzurum�a kamuoyu ile vali seçilmesinden ve ivedilikle uyªgun karşılık verilmezse Ankara�ya karşı güvensizlik doğacağından söz eden Celâlettin Arif Bey, ordunun komutanı ile görüşüyor ve kendisinin geniş ölçüde Doğu İlleri Valiliğine getirilmesini önertiyor. Ordu komutam da böylece Celâlettin Arif Bey�in kendisini kötüleyici nitelikteki yakınªmalarından habersiz görünüyor. Bu işte, özel amaçla düzenlenmiş bir oyun ve hem de bir aymazlık durumu sezmeªmek güç idi.
Kazım Karabekir Paşa�nın, 16 /17 Eylül günlü telime 18 Eylülde verdiği yanıtta: �Celâlettin Arif Bey�in bilªdirdikleri, birkaç kişinin, Vali Vekili Albay Kazım Bey�i, yalnız Erzurum�dan uzaklaştırmak için yaptıkları dedikoªduya dayanmaktadır. Halkın kaynaşması ve kamuoyu ile vali seçilmesi konularının, ne yazık ki, Celâlettin Arif Bey�in yanlış bir yol tutmasından başka bir şey olduğunu sanmıyorum. Söz konusu yakınmaların, küçükleri ile, büyükleri ile bütün doğunun pek çok saygısını ve güveªnini kazanan bana yapılmaması, iş çevirmek isteyenlerin başarı sağlayamayacaklarını bilmeleri sonucudur.
Celâlettin Arif Bey, Albay Kazım Bey�in vali vekilliªğinden ve kolordu komutanlığı vekilliğinden alınarak Erzurum�dan uzaklaştırılmasını bana önerdi. Vali vekilªliğinden alınmasının İçişleri Bakanlığından buyruk verilªmesi ile ve vali vekilliğini kendilerinin, yani Celâlettin Arif Bey�in, üzerine alması ile olabileceğini bildirdim.
Celâlettin Arif Bey�in Erzurum�da resmi bir görevi olmadan bulunuşunun kendisinin söz geçirme gücünü kırabileceğini sanırım. Hemen, Erzurum Vali Vekilliğini
üzerine alması, başladıkları işin gürültüsüzce ve başarı ile sona erdirilmesi için çok gereklidir. Daha sonra, uygun görülürse, Doğu İlleri Müfettişliğine ya da Valiliğine atanır. Ne olursa olsun, söz konusu ettikleri kaynaşma ve duªyarlığın kendilerinin Erzurum�a gelmeleri üzerine şimdilik açığa vurulmadığını kabul etmiyorum. Böyle bir sözü, büyük bir önemle karşılandığını gören kişinin densizce bir sözü sayıyorum...�
CELALETTİN ARİF BEY KENDİ KENDİNE ERZURUM VALİ VEKİLİ OLUYOR
Kazım Karabekir Paşa�nın, 14 ve 18 Eylül günlü telªlerine, 20 Eylülde verdiğim yanıtta, �Büyük Millet Meclisi üyeliği ile devlet güvenliğinin bir kişi üzerinde bulunamayaªcağı� ile ilgili 5 Eylül 1920 günlü yasanın özel maddesini, olduğu gibi yazdıktan sonra: �Celâlettin Arif Bey Erzurum V aliliğine atanamaz. Milletvekilliğinden çekilirse, bu valiªliğe atanması Bakanlar Kuruluna önerilebilir.� dedim.
Oysa baylar, Kâzım Karabekir Paşa�nın son telinin çekildiği 18 Eylül, günü, bizim 20 Eylül�de bildirdiğimiz, yasaya aykırı durum Erzurum�da alınmış imiş.
Bu yasaya aykırı durumu, hem de yeni Türkiye�nin Adalet Bakanı bulunan Celâlettin Arif Bey�in, 18 Eylül�de yazılıp 21 Eylül�de aldığım telinden öğrendim. Kendi kenªdine Erzurum Vali Vekili olan Adalet Bakanının teli şudur:
Erzurum, 18 Eylül 1920
Ankara�da Büyük Millet Meclisi Başkanı
Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine | |
| | | al bırde burdan yak Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 1022 Yaş : 37 Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!! İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Yaz. : Süper Moderatör Ruh Hali : Points : 57755 Kayıt tarihi : 27/02/09
| Konu: Geri: NUTUK - Büyük Eser Salı Mart 10, 2009 7:30 pm | |
| Kâzım Paşa Hazretlerine gelen yüksek telyazılarınız üzerine kendileriyle, bilgilerinize sunulmuş olan sorunu enine boyuna görüştük. Paşa, durumun ağırlığını anlamak istemiyorlar ve buyruğu altında bulunan kişiler her yönden korunuyor. Halktaki kaynaşmanın hemen yatıştırılması için silah, cephane ve başka gereçlerle kilisede yapıldığı söylenen yolsuzlukları iyice soruşturmak ve bu işlere yeltenenlerin yasaya göre yargılanmalarını sağlamak üzere, kamunun saygısını kazanmış olan Dokuzuncu Tümen Komutanı Halit Bey�in görevlendirilmesini saygı ile dilerim. Ordu hesaplarının denetlenmesi de gerektiğinden ivedilikle bir maliye müfettişinin göndeªrilmesi yüksek buyruklarınıza bağlıdır. Kâzım Paşa�dan şimdi aldığım bir yazıda, daha önce vali vekilliğinden hiçbir koşul ileri sürmeksizin çekilmeye karar veren Albay Kâzım Bey, düşüncesini değiştirerek, vali vekilliğini bana ya da İçişleri Bakanlığından atanacak bir vekile bırakacağını bildirmektedir. Kendisinin vali vekilliğinde kalması da sakıncalı ve tehlikeli görülmüş olduğundan şu bir iki gün içinde, durumun inceliği karşısında ve ilde çıkabilecek karışıklığa meydan verilmemek üzere İçişleri Bakanlığından buyruk gelinceye dek, vali vekilliğini üstüme almak zorunda kaldım. Erzurum halkının isteğine uyularak vali vekilliğinin arkadaşlardan Hüseyin Avni Bey�e verilmesini saygı ile dilerim. İleri sürdüğüm bu önerilerle halk yatıştırılabileceğinden gereğinin yapılması buyruklarınıza bağlıdır.
Adalet Bakanı Celâlettin Arif
Baylar, Büyük Millet Meclisi İkinci Başkam ve Adalet Bakanı Celâlettin Arif Bey�in bu davranışı ve yazısı, bizim için anlaşılmaz bir bilmece oldu. Durum çok önemli ve ince idi. Bu önemin ve inceliğin nedeni, bence, Celâlettin Arif Bey�in ve işbirliği yaptığı arkadaşlarının gerçekleştirmeyi tasarladıkları gizli istekler ve bu amaçla aldıkları durum ya da yaptıklarını sandıkları oldubitti değildi. Hayatının çoğunu savaş meydanlarında geçirmiş, ayaklanmalar ve devrimler içinde çok bulunmuş kimselerin bu gibi ufak tefek olayların karşı önlemlerini bulup uygulamakta, korªkup ağır davranacaklarım sananların aldanacakları kuşku götürmez.
DOĞU CEPHESİNE ERMENİSTAN ÜZERİNE YÜRÜMEYE KARAR VERDİĞİMİZ SIRADA
Gerçekten durum çok önemli ve çok ince idi; çünkü, o günlerde Doğu Cephesinde Ermenilere karşı artık salªdırıya karar vermiştik. Bunun için hazırlanmakta ve önªlemler almakta idik. Doğu Cephesi Komutanına da gereken buyruklar ve yönergeler verilmişti. Doğuya, ileri yönelªtilen ordunun arkasında, hükümetin Adalet Bakanı, sözde ordunun hırsızlığını, ordudaki adamların yolsuzluk yapan kişiler olduklarını ortaya çıkarmak için, yasaya aykırı olarak o ilin vali vekili kimliğine bürünmeyi tek önlem ve çıkar yol olarak görüyor.
Erzurum�dan cephedeki karargâhına gitmiş bulunan cephe komutanı, en sonunda, 22 Eylül�de diyor ki:
Celâlettin Arif Beyefendinin Doğu İlleri Genel Valiliğine atanması için size daha önce yapmış olduğum öneri bana kapalı bir biçimde söylenen ve benim de içtenlikle karşıladığım bir düşüncenin sonucu idi. Celâlettin Arif Bey�in Erzurumla ilgili girişimleri ve dilekleri üzerine gerçek anlaşılmış bulunduğundan kendisinin genel valiliğe atanması yolundaki önerimden doğal olarak vazgeçtiğimi bilgilerinize sunarım.
Doğu Cephesi Komutanı Kâzım Karabekir
CELÂLETTİN ARİF BEY�İN KESİN ÖNERİSİ
Erzurum Vali Vekilliğini üzerine alan Büyük Millet Meclisi İkinci Başkanından da, gene o gün, yani 22 Eylül 1920�de yazılmış bir tel aldım. Bu telde deniliyordu ki: �Silah, cephane, yiyecek ve iyesiz mallardan yapılan yolsuzluklar; yasaya aykırı ve aşırı vergiler alınması, yasaªya aykırı baskı ve zorbalık, halkın duygusunu büsbütün inªcitmiş. Erzurumluların, güvensiz ve umutsuz bir duruma düşerek, artık kendi elleriyle yönetilmeleri gereğini tek kurtuluş ve esenlik yolu saymış oldukları bir zamanda buraya geldik. Karabekir Paşa�nın da davranışı yurt çıkarlarına uygun düşmedi. Bundan dolayı, açıktan açığa yapılan kötülüklere hemen son vermek ve suçlularını cezalandırmak gerektiğini bütün halk üsteleyerek söyledi. Güven verici önlemlerin ivedilikle alınmasını ve vali vekilªliğini kabul etmekliğimi, hem Paşa hem de halk rica etti. Vali vekilliğinin Hüseyin Avni Bey�e verilmesi gerektiğini yazmıştım. Erzurumluların kendilerinden sa***** güven gösterdikleri Milletvekili Hüseyin Avni Bey�in yirmi dört saate değin görevlendirildiğinin bildirilmesi... Celâlettin Arif� (belge: 258)
Sayın baylar, halkın kendi eliyle kendini yönetmesi ilkesini ortaya koyan bizdik. Ama bununla, her ilin ya da her bölgenin ayrı ayrı birer yönetim birliği durumuna girªmesi amacını hiç gütmedik. Amacımızı, Büyük Millet Meclisinin ilk günlerinde açık olarak söyledik.
Meclisin de kabul ettiği amaç ve ülkümüz: �Ulusal buyrumun belirdiği tek yer olan Millet Meclisinin, bütün ülkenin alınyazısına el koyduğu� biçiminde saptandı.
Bu Meclisin başkanlarından biri olan ve Bakanlar Kurulunda bakan, hem de Adalet Bakanı olarak yer alan kişinin orduda ya da herhangi bir yerde yasaya aykırı bir işi ortaya çıkartmak ve suçlularını yasaya göre yargılatªmak için başvuracağı önlem, birtakım beyinsizlere u*****, çok yakından tanıdığım ve gerçekten yurtsever olan Erzurumlu hemşerilerimin hiç de uygun göremeyecekleri bir başkaldırma durumu almak mı olacaktı?
Celâlettin Arif Bey, Hüseyin Avni yirmi dört saate değin vali vekilliğine atanmasını istiyor. Böyle kesin bir önerinin anlamı var mı idi?
Celâlettin Arif Bey bu önerisini Kâzım Karabekir Paşa �ya da yapmış. Kâzım Karabekir Paşa ona demiş ki: �Hüseyin Bey, yedek teğmen olarak sahnelerde subayªları eğlendiren... hiçbir görevde bulunmamış orta bir adamªdır. Bunu vali vekili yapmak, hükümeti oyuncak yapmayı istemek olur."
Baylar, Celâlettin Arif Bey�in kesin önerisine verdiğim yanıt şu idi:
Şifre
Geciktirilemez
Sayı: 388 Ankara, 23.9.1920
Erzurum�da Adalet Bakanı Celâlettin Arif Beyefendiye
Y: 22.9.1920 kapalı tele:
İlk telyazınızı önemle dikkate almış ve bu konuda Doğu Cephesi Komutanlığı ile yazışmalar yapılmakta olduğunu bildirmiştim. Adı geçen koªmutanlıkça gereği kuşkusuz yapılacaktı. Buna karşın süregelen yasaya aykırı ve yersiz öneri ve girişimleriniz Bakanlar Kurulunca şaşırtıcı olarak görülªmüştür. İçişleri ve Milli Savunma Bakanlıklarınca ilgili yerlere gerekli bildirimler yapılmıştır. Sizin, Bakanlar Kurulunun istediği bilgiyi vermek ve gerekirse Meclis önünde de açıklamalarda bulunmak üzere Ankara�ya heªmen dönmeniz gereklidir.
Büyük Millet Meclisi Başkanı
Mustafa Kemal
Baylar, Kâzım Karabekir Paşa, 22 Eylül 1920 günlübir kapalı telinde şu bilgiyi veriyordu: ,
Şimdi anlıyorum ki, Celâlettin Arif Bey daha Ankara�da iken, kendisiyªle kimi külah kapmak isteyenler güzel bir izlence düzenlemişlerdir. Örneğin, Hüseyin Avni Bey Erzurum Valisi olacak; Celâlettin Arif Bey Doğu İllerinin Genel Valisi olacak.
Celâlettin Arif Bey, ya oyuncak olarak oynatılıyor yada, daha karar vermedim, pek akıllıdır, kendi bir iş yapmak istiyor. Çünkü, Halit Bey�i bana önermeden yazmasının ve Hüseyin Avni üzerinde direnmesinin bir başka anlamı yoktur. Halit Bey�in, Albay Kâzım Bey�le arası pek iyi olmadığından, kendisine Kâzım Bey�i kötüleyici bir karar verdirilebilir. Hüseyin Avni Bey de vali adı altında güzel bir oyuncak olur. Hüseyin Avni Bey�in vali vekilliğiªne önerildiğini işitenler umutsuzluğa düşüyor ve iğreniyorlar. Özet olarak bildireyim ki, Erzurum Milletvekili Necati Bey�in kardeşi olup son zamanªªlarda Milli Eğitim Müdürlüğüne atanan Mithat Bey halkın, Bolşevikliği, iş beceremeyenlerin önemli görevler kapması yolunda anladığını sanıyor. Bu kişi, çıkarma düşkün olduğundan halkın çoğunluğunca pek sevilmez. Halk hükümeti kurma konusunda beni elverişli bulamadığından Celâlettin Arif ve Hüseyin Avni Beylerle yazışma yapılarak işin daha önceden düzenlenªdiğini ve � onandığını sanıyorum.
Baylar, Celâlettin Arif Bey�i Ankara�ya çağıran 23 Eylül günlü telim, 24 Eylül günlü sert bir telyazısı ile karªşılandı. Bu telyazısı Meclis Başkanlığı katına yazılªmış idi. Bu telde: �Bakanlar Kurulunda ve Büyük Millet Meclisinde okunacaktır.� yollu bir uyarma da vardı. Benim telyazımdaki iki sözcüğü, �yasaya aykırı ve yersiz� sözªcüklerini alarak. Celâlettin Arif Bey Erzurum�daki girişim ve önerilerini birer birer bu iki sözcük ile tartıyordu. �Bu mu yasaya aykırıdır? Bu mu yersizdir?� diyerek kendini savunuyordu. Yaptığı işlerin ne olduğu yeri geldikçe verilen bilgilerden anlaşıldığı için, hangisinin yasaya aykırı olmaªdığını ve hangisinin yersiz bulunmadığını anlamak güç olªmayacaktır. Celâlettin Arif Bey: �Yasaya aykırı ve yersiz önerinin benden gelmeyeceğine Bakanlar Kurulunun inanªmış olmasını beklerdim.� dedikten sonra: �Aranızda savlarımın değerini bilecek arkadaşlarımın bulunacağına inaªnırım.� sözleriyle kendisinin değerini anlayabilmenin kenªdisinin eşi, arkadaşı niteliğinde bulunmakla ancak başarılabileceği gerçeğini ileri sürüyordu. Celâlettin Arif Bey, seçim bölgesini denetlemeksizin Ankara �ya dönemeyeceğini de bildiriyordu. | |
| | | al bırde burdan yak Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 1022 Yaş : 37 Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!! İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Yaz. : Süper Moderatör Ruh Hali : Points : 57755 Kayıt tarihi : 27/02/09
| Konu: Geri: NUTUK - Büyük Eser Salı Mart 10, 2009 7:31 pm | |
| YİĞİT ERZURUM HALKININ BANA AÇTIĞI DOST KUCAĞINI,KÖTÜYE KULLANABİLECEĞİ OLASILIĞINI HİÇ DÜŞÜNMEDİM
Baylar, ben de İstanbul�a dönemeyeceğimi İstanbul Hükümetine Erzurum�dan bildirmiştim. Eğer, çağrılan yer İstanbul ve çağıran İstanbul Hükümeti olsaydı, sanki şaşılacak bir benzetme yapılmakta olduğuna insanın inanacaªğı gelebilirdi. Ama, koşullar büsbütün başka olduğuna göre İstanbul�un çağrısına karşı, bana özverili dost kucağını açªmış olan yiğit Erzurum halkının bu dost kucağını kötüye kullanabileceği olasılığını hiç düşünmedim.
Dahası baylar, 28 Eylül 1920�de �Erzurum Halk Deªlegeleri� adıyla görevlilerden ve halktan aldığım elli imzalı telyazısı bile bu inancımı bozmadı. Gerçi, telyazısı çok kaba ve karşı gelici idi. Ama, imzaların pek çoğu, Celâlettin Arif Bey�in vali vekilliği ettiği il görevlilerinin idi. Özellikle isªtinaf mahkemesi üyelerinden olup Celâlettin Arif Bey �in Polis Müdürü Vekilliğine atadığı kimsenin imzası bu telªyazının nasıl çirkin bir anlayışın sonucu olabileceğini kestirmeye dayanak sayılamaz mı idi? Bu telyazısının Milli Eğitim Müdürü Mithat Bey�in evinde toplanan birtakım kimselerce düzenlendiğini anlamamız gecikmedi.
Baylar, Celâlettin Arif Bey, bir yandan önerilerini, Erzurum Merkez Kurulu Başkanı Tevfik imzasıyla: �Ceªlâlettin Arif Beyefendinin bildirdiği üzere işlem yapılmasını kesin olarak isteriz.� diye destekletirken bir yandan da Ankara ile kapalı yazışmalar yaptırarak sözde birtakım işler çevirmek ve girişiminin ne etki yaptığını anlamak isªtiyordu:
Erzurum, 21 /22.9.1920
Ankara Milli Eğitim Bakanlığına
Erzurum Milletvekili Necati Bey�e:
Bir sakınca yoksa, Sağlık Müdürlüğüne Merkez Hekimi Doktor Salim
Bey�in atanmasına yardım etmeniz uygun olur. Bundan önceki atamalar ciddilikle bağdaşamaz. Ödeneklerimizi ne yapıp yapıp alarak Ziraat Banªkasıyla yollayınız. Meclise yazılmıştır. (Hüseyin Avni)
Milli Eğitim Müdürü
Mithat
Bunun ardından da:
Erzurum, 25.9.1920
Milli Eğitim Bakanlığına
Rıza Nur Beyefendiye:
Şimdiye dek yazdığım işlerden ne sonuç elde edildi? Bakanlar Kuªrulunda bu iş üzerinde neler geçti. Bana bilgi vermek iyiliğinde bulunmanızı rica ile gözlerinizden öperim. (Celâlettin Arif)
Milli Eğitim Müdürü
Mithat
Daha sonra da: Çok önemli ve ivedidir
Erzurum, 25.9.1920
Ankara�da Milli Eğitim Bakanlığına
Rıza Nur ve Necati Beyler okuyacaktır:
Ermenileri yola getirmek amacıyla haziranda seferberlik ilan olunarak üç yüz beş doğumlulara değin askere çağrılmış, dokuz bini savaşçı, on üç bini de savaşçı olmayan, yirmi iki bin asker ile subay ailelerinin beslenmeªleri hemen hemen Erzurum ili halkına yükletilerek şu zamanda savaş vergisi adıyla bir buçuk milyon liralık yiyecek ve hayvan ve taşıt alınmıştır. Halk, amacın yüceliğini anlamış olduğundan bu denli özveriye katlandıktan sonra Çiçerin�in bilinen mektubunun savaşı durdurması ve bundan yüreklenerek Müslüman halkın camını yakan Ermeniler karşısında ordunun, Ermeni ve Bolªşevik birleşmesini ileri sürerek korkaklık göstermesi ve Kızıllar ile istenildiği gibi anlaşma yapılmaması ve bunlarla birlikte Celâlettin Arif Bey�in yazdığı yolsuzluklara meydana verilmesi pek kötü, bir etki yapmış ve halkı ayakªlanmaya ve densizliğe sürüklemiştir. Kâzım Paşa�da doğu işlerini çevirebilªme gücü olmadığından buranın siyasa ve askerlikle ilgili işlerinin altından kalkabilecek ve Ermenilere karşı koyabilecek güçlü hem de olağanüstü yetkili bir kurulun bulunması çok gereklidir. Şimdiye dek değerli zamanlar, Ankara�da dosyası bulunan gereksiz yazışmalarla geçmiş, belki de birçok fırsatlar yitmiştir. Öte yandan, Erzurum�un mevsim bakımından zor zamanªları geldi. Ordunun korunması zorunluluğu vardır; oysa giyecek ve yiyecek bakımından pek çok sıkıntı çekilmektedir. Asker ve sivil bütün görevliler dört aydan beri aylık alamamaktadırlar. Ordu giderleri için yeni vergiler salmayı düşünüyorlarsa da halkın gücünü bilmiyorlar; hiç elverişli değildir. Merkezdeki hükümet pek ilgisiz. Yakın iller, özellikle Harput ili, tümü ilgisiz; hiç umursamıyorlar. Bu gibi işler için hükümetten hesap sorunuz; gerekirse benim adıma Meclise de gensoru önergesi veriniz ve orduya gerekli olan şeyleri oradan kesin olarak sağlayınız, Sonra geliniz. Doğu illeri ile ilªgili ajansa pek inanmadım: (İmza: Hüseyin Avni)
Milli Eğitim Müdürü
Mithat
Görülüyor ki, Celâlettin Arif Bey�in, Bakanlar Kurulu üyeleri arasındaki, savlarının değerini bileceğini sandığı ve katının şifresinden yararlanmaya kalkıştığı kişi de kendisinin sırdaşı olmak istememiş ve olup bitenleri Meclis Başkanlığına bildirmiştir.
Baylar, kırk elli kişiye bütün Erzurum halkı adına tel çektirerek oynanmak istenen oyunun içyüzü, yine Erzurum halkından gelen ve halkın Büyük Millet Meclisi Hükümetine bağlılığını ve özveri duygularıyla dolu olduğunu bildiren telden anlaşıldı.
Celâlettin Arif Bey, ancak, Ermenilerle yapılan saªvaşta, en sonunda Büyük Millet Meclisi Ordusunun utku kazandığını gözleriyle gördükten sonra, yani geri dönmesi için yapılan bildirimi aldıktan kırk yedi gün sonra, Erªzurum�dan ayrılmaya karar vermek zorunda olduğuna inanmıştı. Böyle iken, yola çıkışını şu telle Meclise muştulatıyordu:
Erzurum, 27 Kasım 1920
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Büyük Millet Meclisi ikinci Başkanı ve Adalet Bakanı Sayın Milletªvekilimiz Celâlettin Arif Beyefendinin, Milletvekilimiz Hüseyin Avni Bey�le, dünkü gün, kışın sertliğine bakmadan, Erzurum halkının büyük ve parlak uğurlama töreni ile Ankara�ya doğru yola çıktıklarını bildirir ve bundan yaªrarlanarak Meclise karşı olan sonsuz saygılarımızı sunarız.
Müdafaai Hukuk Merkez Kurulu Başkanı
Tevfik
Hüseyin Avni ve Celâlettin Arif Beylerin, Erzurum�dan döndükten sonra, Mecliste karşıcıl durum takınarak ve Kâzım Karabekir Paşa�ya saldırılarda bulunarak Meclisi çok oyaladıkları görülmüştür. | |
| | | al bırde burdan yak Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 1022 Yaş : 37 Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!! İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Yaz. : Süper Moderatör Ruh Hali : Points : 57755 Kayıt tarihi : 27/02/09
| Konu: Geri: NUTUK - Büyük Eser Salı Mart 10, 2009 7:31 pm | |
| DOĞU CEPHEMİZDE ERMENİLERLE SAVAŞ BAŞLIYOR
Sayın Baylar, doğu sınırlarımızda ivedi olan işimiz, Erzurum�un devrim tarihinde Celâlettin Arif Bey�in bırakªtığı izi uzun uzadıya incelemeye ve irdelemeye elverişli değildir. İsterseniz o günlerde doğu sınırımızda olan önemli işlere gelelim :
Biliyorsunuz ki Mondros Ateşkes Anlaşmasından beri Ermeniler, gerek Ermenistan içinde, gerek sınıra yakın yerªlerde Türkleri toptan öldürmekten bir an geri kalmıªyorlardı. 1920 yılı sonbaharında Ermeni kıyımı dayanılªmaz bir kerteye geldi. Ermeniler üzerine yürümeye karar verdik. 9 Haziran 1920�de doğu bölgesinde geçici seferberlik ilan ettik. On Beşinci Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa�yı Doğu Cephesi Komutanı yaptık. 1920 Haziranında Ermeniler, Oltu�da kurulan yöresel Türk Hükümeti üzerine yürüyerek o bölgeyi ele geçirdiler. Dışişleri Bakanlığımızca Ermenilere 7 Temmuz 1920�de kesin süreli bir nota verildi. Ermeniler saldırıdan vazgeçmediler. Sonucunda, seferberlikten üç buçuk, dört ay kadar sonra Kötek, Bardız bölgelerinde toplanan kuvvetlerimize Erªmenilerin saldırısı ile savaşa başlandı.
Ermeniler, 24 Eylül 1920 sabahı Bardız Cephesinden baskın biçiminde yaptıkları genel bir saldırı ile başarı sağladılar. Baylar, Doğu Cephesinin bu can sıkıcı bilgileri veren raporunu okurken, Celâlettin Arif Bey�in Ermeni saldırısının yapıldığı gün olan 24 Eylülde yazdığı kesin öneriyi de alıyordum. (Belge: 259 ) Ermeniler geri atıldılar. Ordumuz 28 Eylül sabahı ileri yürüyüşe geçti. O gün Erªzurum�un elli imzası da Ankara�ya saldırıya geçiyor. Ne kötü rastlantı! Sanki bu baylar, bize saldırmak için Ermenilerle sözleşmiş gibi!
Ordu, 29 Eylülde Sarıkamış�a girdi. 30 Eylülde Göle alındı. Ama kimi nedenler ve düşünceler dolayısıyla orªdumuz 28 Ekim 1920�ye değin, bir ay, Sarıkamış- Laloğlu kesiminde kaldı.
Bu nedenlerden birinin de, Erzurum�da bulunan Ceªlâlettin Arif Bey ve arkadaşlarının yarattıkları durum olªduğunu kestirebilirsiniz. Gerçekten, Kâzım Karabekir Paşa�nın 29 Eylül 1920 günü Sarıkamış�tan çektiği telyazısında: �30 Eylülde cepheyi gezip durumu saptadıktan sonra Erzurum�a giderek orada geçen olayın sonuçlandırılacaªğını bilgilerinize sunarım.� deniliyordu.
Kâzım Karabekir Paşa, 30 Eylül 1920�de, Sarıkamış� tan Celâlettin Arif Bey�e de yazdığı bir kapalı telde: �Erªzurum halkı adına kırk elli imza ile çekilen açık telyazısı, dış düşmanların milyonlar harca***** elde edemeyeceği bir belgedir. Olayın kendisinden daha önemli ve tehlikeli olan işbu açık telyazısını, dış düşmanların tehlikesinden ve gözdağından daha yıkıcı bulduğumdan ve bu olayın kötü sonuçlarını cephe durumundan daha önemli gördüªğümden yarın Erzurum�a geleceğimi bildiririm.� diyordu. Celâlettin Arif Bey, 5 /6 Ekim 1920 günlü telinde, özellikle: �Yurtsever ordumuz içinde, değerli ve halkın güvenini kazanmış pek çok subay ve üstsubay bulunduğundan yolªsuzluk yakınmaları kuşkusuz ordunun dayanma gücüne ve düzen ilkesine etki yapacak ölçüde büyümemiştir.� diye bilgi veriyordu.
ORDULARIMIZIN KOMUTAN VE SUBAYLARIÜZERİNE BİLİNEN BİR GERÇEK
Yıllarca yurdun çeşitli savaş alanlarında komuta ettiğim ordularımızın üstsubay ve subayları ile ilgili olan ve öteden beri bildiğim bir gerçeği, yüz sekseninci kez de olsa, işitmiş olmaktan kuşkusuz büyük sevinç duymuştum.
Baylar, savaş alanında verilecek buyruğu bekleyen Doğu Ordumuz, 28 Ekim 1920 günü Kars üzerine yürüªmeye başladı. Düşman, karşı koymaksızın Kars�ı bıraktı. 30 Ekimde ordumuz Kars�a girdi. 7 Kasım günü birliklerimiz Arpaçayı�na dek olan bölgeyi ve Gümrü�yü ele geªçirdi.
Ermeniler, 6 Kasımda savaşı bırakmak ve barış yapªmak için bize başvurmuşlardı. Biz de ateşkes anlaşması ile ilgili maddeleri, Dışişleri Bakanlığı aracılığı ile 8 Kaªsımda Ermeni ordusuna bildirdik. 26 Kasımda başlayan barış görüşmeleri 2 Aralıkta sona erdi ve 2/3 Aralık gecesi Gümrü Antlaşması imzalandı.
ULUSAL HÜKÜMETİN YAPTIĞI İLK ANLAŞMA: GÜMRÜK ANTLAŞMASI
Baylar, Gümrü Antlaşması, Ulusal Hükümetin yapªtığı ilk antlaşmadır. Bu antlaşma ile düşmanlarımızın ta Harşit koyağına dek olan Türk ülkelerini kendisine bağışlamayı tasarladıkları Ermenistan, Osmanlı Devletinin 1877 savaşında yitirmiş olduğu yerleri bize, Ulusal Hükümete bırakarak aradan çekilmiştir. Doğudaki durumlarda önemªli değişiklik olması yüzünden, bu antlaşma yerine, daha sonªra yapılan 16 Mart 1921 günlü Moskova Antlaşması ile 13 Kasım 1921 günlü Kars Antlaşması geçmiştir.
Baylar, gene o bölgede bulunması dolayısıyla, Gürªcistan ile olan ilişkimizden ve aramızda geçen olaylardan da kısaca bilgi vereyim.
1920 yılı Temmuzunda, Batum�u İngilizler boşaltınca Gürcüler hemen ele geçirdiler. Bu durumu, Birestlitovsk ve Trabzon Antlaşmalarına aykırı olduğundan, kabul etªmeyeceğimizi 25 Temmuz 1920�de bildirmiştik.
8 Şubat 1921�de Ankara�da güven mektubunu sunmuş olan Gürcü Elçisi ile de Türkiye-Gürcistan antlaşması için görüşme başlamıştı. En sonu, 23 Şubat 1921�de verdiªğimiz kesin süreli bir nota üzerine Ardahan, Artvin ve Batum�un bize bırakılması kabul edildi. Bundan on beş gün sonra Batum �a girdik. Bu yerlere, Türkiye�ye katılªmayı dört gözle bekleyen halkın alkışları arasında girildi.
Daha sonra, Moskova Antlaşması gereğince Batum boşaltıldı, ama ele geçirdiğimiz öteki yerlerin anayurda bağlılığı pekiştirildi.
TRAKYA�DAKİ DURUM
Baylar, o günlerdeki Trakya durumuna da hep birªlikte göz gezdirelim:
Doğu Trakya�da, Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti, Trakya-Paşaeli Merkez Kurulu bir kurultay topladı ve bu kurultay, Trakya�nın yönetimini, Trakya-Paşaeli Merkez Kuruluna verdi. Trakya�da Kolordu Koªmutanı bulunan Cafer Tayyar Bey (Cafer Tayyar Paşa), bu merkez kurulunun üyesi olmakla birlikte Edirne Milªletvekili olarak da Meclisimize üye seçilmişti. Trakya Merkez Kuruluna ve Kolordu Komutanına verdiğimiz yönerge, Trakya�nın yazgısının bütün yurdun yazgısına bağlı olduğu ve onunla birlikte düşünülebileceği ilkesine dayanıyordu. Savaş durumu bakımından da verdiğimiz yönerge şu idi:
Üstün kuvvetlerin saldırısına uğranılırsa sonuna değin dayanılacak ve Trakya büsbütün düşman eline geçse bile, yalnız Trakya için ileri sürülecek herhangi bir çözüm yolu tek başına kabul olunmayacaktır. Öteden beri Trakya� daki koªmutanın da kararının böyle olduğu söylemekte idi. Ama son zamanlarda komutan Cafer Tayyar Bey, yabancıların verdiği güvence üzerine, yapılan çağrıyı kabul ederek İstanbul�a gitmiş; durumu ancak dönüşünden sonra bize bildirmişti. Anlaşıldığına göre, Doğu Trakya�nın yalnız başına varlığını koruyamayacağı, ancak Batı Trakya ile birleşerek bir yabancı yönetimle yaşayabileceği yolunda düşünceler aşılanmış... Her durumda içgücünü kıracak birtakım propagandalar yapılmış.
Cafer Tayyar Bey İstanbul�da iken Tümen Komutanªlarından Muhittin Bey, İstanbul�dan kolordu Komutanªlığına atanmış. Cafer Tayyar Bey�in Trakya�ya dönmesine izin verilmiş. Cafer Tayyar Bey, İstanbul�daki ilgililerle görüştükten sonra, Muhittin Bey vermek istemişse de, arªtık kolordunun komutanlığını üzerine almamış, Muhittin Bey�in üzerinde bırakmış. Böylece Trakya�nın alınyazısı, İstanbul siyasal çevrelerinin etkisine bırakılmış.
Baylar, Büyük Millet Meclisi açıldığı zaman Trakya�da Birinci Kolordunun konuş durumu şöyle idi :
Kolordu karargahı Edime�de ;
60�ıncı Tümen Keşan, Edime, Uzunköprü bölgesinde;
55�inci Tümen Tekirdağ bölgesinde;
49�uncu Tümen Kırklareli bölgesinde;
Yunan ordusu Anadolu�da, Batı Cephesinde yaptığı genel saldırıda başarı elde ettikten sonra, 20 Temmuz 1920�de Tekirdağ�a bir tümen çıkardı. Tekirdağ bölgesinde çok dağınık bir durumda bulunan 55�inci Tümen toplanªmaya vakit bulamadan Yunan tümeni Edirne doğrultusunda yürümeye başladı.
Batı Trakya�dan, Meriç�i geçerek, saldırmak isteyen Yunan kuvvetleri, o bölgedeki 60�ıncı Tümene komuta eden Cemil Bey�in (İçişleri Bakanı Cemil Bey) ve 15 Haziªranda kuvvetleriyle Edirne�ye gelmiş bulunan ve Edime-Karaağaç İstasyonu arasında çetin savaşlar yapmış olan Şükrü Naili Bey�in (Şükrü Naili Paşa) uyanık davranmaları ve direnmeleri üzerine durduruldu ve ilerlemesi önlendi. | |
| | | al bırde burdan yak Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 1022 Yaş : 37 Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!! İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Yaz. : Süper Moderatör Ruh Hali : Points : 57755 Kayıt tarihi : 27/02/09
| Konu: Geri: NUTUK - Büyük Eser Salı Mart 10, 2009 7:32 pm | |
| TRAKYA�DAKİ KOLORDUMUZUN ASKERLİK GEREKLERİNİ
YAPAMAMASININ VE YURTSEVERLİK ÖDEVİNİ YERİNE GETİREMEMESİNİN TEK SORUMLUSU CAFER TAYYAR PAŞA�DIR.
Edime doğrultusunda serbestçe ilerlemekte bulunan düşman tümenine karşı, bütün Birinci Kolordu kuvvetlerini toplayıp önlem alacak komutanın, Kolordu Komutanı Muhittin Bey�in ne yaptığını bilmiyorum. Yalnız elde etªtiğim bilgiye göre, Cafer Tayyar Bey kendi kuvvetleriyle ilişki kurama***** Havsa yakınlarında atla dolaşırken düşmana tutsak olmuştur. Ondan sonra komuta ve yöneªtimden yoksun kalan Birinci Kolordumuz büsbütün dağılªdı. Birliklerin bir bölümü tutsak oldu ve bir bölümü de Bulªgaristan�a sığındı. Sonuç olarak, Trakya baştan başa Yunanªlıların eline geçti. Ne yazık ki, Birinci Kolordu Komutaªnından ulusun istediği ve beklediği sağgörünün, uyanıklığın ve özverinin belirtisini göremedik.
Baylar, Trakya�nın özel ve güç durum ve koşul içinde bulunduğuna kuşku yoktu. Ama, bu özellik ve güçlükler, hiçbir zaman Trakya�daki kolordunun askerliğin gerekªlerini ve yurtseverlik ödevini yapmasına engel olamazdı. Eğer bu yapılmamış ise, ulus ve tarih karşısında bundan tek sorumlu Cafer Tayyar Paşa�dır. Tarihte, bütün bir ülkeyi çok üstün düşman kuvvetleri karşısında, son avuç toprağına değin karış karış, yiğitçesine ve namuslucasına savunmuş ve yine varlığını koruyabilmiş ordular görülªmüştür. Türk ordusu o nitelikte bir ordudur. Yeter ki ona komuta edenlerde, komuta edebilmek niteliği bulunsun!
Baylar, komutanlar, askerlik görev ve gereklerini düşünürken ve uygularken, kafalarını siyasa düşüncelerinin etkisi altında bulundurmaktan sakınmalıdırlar. Siyasal durumun gereklerini düşünen başka görevliler bulunduªğunu unutmamalıdırlar.
Komutanların, buyruklarına verilen ulus çocuklarını, yurt araçlarını düşmana, ölüme sürerken düşünecekleri tek nokta; ulusun kendilerinden beklediği yurt görevini ateşle, süngü ile ve ölümle yapmak ve sonuçlandırmaktır. Askerlik görevi ancak bu anlayış ve inançla yapılabilir. Lafla, siyasayla, düşmanın aldatıcı sözlerine kulak vermekle askerlik görevi yapılamaz. Komutanlık görev ve sorumluluğunu yüklenecek ölçüde omuzlarında ve özellikle kafaªsında güç bulunmayanların acıklı sonuçlarla karşılaşmaªlarından kaçınılamaz.
Baylar, bir komutanın tutsak olması da suç sayılªmayabilir; ancak, askerlik görev ve gereklerini yapıp uygulamakta elindeki kuvveti sonuna dek, son süngü ve son soluğa dek kullandıktan sonra kanını akıtmak fırsatını bulamaksızın düşman eline düşerse...
Baylar, bütün ordusu, üstün düşman ordusu karşısında yenilip kendiliğinden geri çekilirken, kılıcını çekip tek baªşına atını düşman başkomutanının çadırına sürerek ölüm arayan Türk komutanları görülmüştür.
Bir Türk komutanının ordusunu kullanmaksızın, herhangi bir kötü rastlantı ve mutsuzluk sonucu da olsa, düşmana tutsak olmasını biz suç saymasak da, tarih bunu hiç bağışlamaz ve bağışlamamalıdır. Türk Devrim tarihinin gelecek kuşaklara ileteceği sözler ve uyarmalar işte budur!
*
İKİNCİ KONYA AYAKLANMASI
Sayın Baylar, Anadolu ortasında çıkartılan iç ayakªlanmaların Yunan ordusu karşısında bulunan kuvvetleriªmiz ve yaptığımız düzenleme üzerindeki kötü etkileri, düşmanlarca umulan sonucu vermedi. Savunma kuvvetªlerimiz üzerinde doğrudan doğruya etki yaparak cepheªmizi yıkma amacını güden çeşitli davranışlarla birlikte cepheye yakın bölgelerde de halkı ayaklandırmak, düşªmanların önem verdikleri bir sorun idi. İstanbul bu yolda öteden beri çalışmakta idi. Zeynelabidin Partisinin Konya ve dolaylarında çıkartmaya çalıştıkları ayaklanma, artık 1920 yılı ekim ayı başında ortaya çıktı.
Delibaş adında bir haydut, beş yüz kadar asker kaªçağını başına topladı. 2/3 Ekim 1920 gecesi Çumra�yı bastı. 3 Ekim sabahı da Konya �ya girdi ve hükümete el koydu. Konya Valisi Haydar Bey ve Komutan Avni Bey (Milletvekili Avni Paşa) Konya�da bulunan pek az sayıda er ve jandarma ile Alaettin Tepesinde, ayaklananlara karşı, anılmaya değer bir yiğitlikle savunmada bulundular. Ama,ayaklananların çokluğu ve her yönden saldırmaları karªşısında onların eline düştüler.
Gene o günlerde Beyşehir ve Akşehir ilçelerinde görevli olarak dolaşan asker kurullarımızı, oralardaki ayaklananlar görev yapmaktan alıkoydular. Ilgın ilçesinin Çığıl Köyü yakınında toplanan üç yüz kadar ayaklanıcı da öğüt verªmeye giden kurula ateş etti. Ayaklananlar, Konya güneªyinde Karaman ilçesinde de toplanmaya başladılar. Karaªpınar, ayaklananların eline düştü.
Baylar, bu ayaklanmalara karşı Afyonkarahisar�dan ve Kütahya�dan gönderdiğimiz Derviş Bey (Kolordu Komutanı Derviş Paşa) komutasındaki kuvvetler, Konya kuzeyinde, Meydan İstasyonu yakınında ayaklananlarla karşılaştı. Ankara�dan da bir süvari alayı ve bir dağ topu ile, o zaman İçişleri Bakanı bulunan Refet Bey komutasında gönderilen kuvvet, Meydan istasyonundan ilerleyen Derviş Bey kuvveti ile birleşti. Adana Cephesinden de bir kuvvet, Karaman �a doğru gönderildi.
Konya üzerine yürüyen kuvvetler, ayaklananlarla birªkaç çarpışmadan sonra 6 Ekim l920�de Konya�yı kurtarªdı. Oradan kaçan ayaklanıcılar Koçhisar, Akseki, Bozkır ve Manavgat yönlerine doğru gittiler.
Ayaklanıcıların başka bir bölümü de Afyonkaraªhisar�la Konya arasında, Kadınhan ve Ilgın�ı ele geçirdiler. Bu bölgeye de Batı Cephesinden Yarbay Osman Bey koªmutasında bir kuvvet gönderildi. Osman Bey birliği Ilgın, Kadınhan, Çığıl ve Yalvaç�taki ayaklanmaları bastırdı. Güneyden gelen kuvvetimiz Karaman �ı kurtardı.
Ayaklanma bölgesinde, ayaklanıcıları tepelemeyi baªşaran kuvvetlerimiz, Bozkır, Seydişehir ve Beyşehir�i de ayaklanıcılardan temizledi. Her yerde, ayaklanıcıların döküntülerinden kimileri bize sığındılar, kimileri de Anªtalya ve Mersin yönlerine doğru kaçtılar. Delibaş, Mersin bölgesinde Fransızlara sığındı.
Sayın baylar, Yeşil Ordu örgütünden söz ederken açıklamıştım ki, düşmana karşı kurulacak kuvvetler konuªsunda karşıt iki görüş çarpışmaya başlamıştı. Bizim tuttuªğumuz düzenli ordu kurma görüşüne karşıt olarak, �çete� diyebileceğimiz bir çeşit örgüt kurma görüşüne genel bir akım vermek için çalışılıyordu. Reşit, Etem ve Tevfik kardeşler, Kütahya yakınında -�Gezici Kuvvetler� adı altında ellerinde bulunan kuvvete dayanarak- bu akımın başında idiler ve çok ateşli çalışıyorlardı. | |
| | | al bırde burdan yak Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 1022 Yaş : 37 Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!! İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Yaz. : Süper Moderatör Ruh Hali : Points : 57755 Kayıt tarihi : 27/02/09
| Konu: Geri: NUTUK - Büyük Eser Salı Mart 10, 2009 7:32 pm | |
| �ORDUNUN YARARI YOKTUR� SÖZLERİ VE BATI CEPHESİ KOMUTANININ SALDIRI ÖNERİSİ
Batı Cephesinde, orduda, halk arasında ve dahası, Mecliste bu akım için yapılan propaganda o denli güçlü ve etkili bir duruma geldi ki: �Ordunun yararı yoktur, dağılsın! Hepimiz Ulusal Kuvvet olalım!� Sözleri her, yanªda kulakları doldurmaya başladı.
Batı Cephesi birlikleri arasında, Ulusal Kuvvet duruªmunda, bir bölgeyi ve bir cepheyi elinde tutan Etem Bey birliğinin erleri, sanki, seçkin ve ordu erlerinden üstün, ayrıcalıklı görülmeye, imrenilecek durumda sayılmaya başlandı. Etem Bey ve kardeşleri de herkes üzerinde bir çeşit erk sağlamaya ve üstünlük kurmaya başladılar...
İşte bu sıralarda idi ki, Batı Cephesi Komutanı, Genelkurmay Başkanlığına, Etem ve Tevfik kardeşlerin etkisiyle olduğu sanılan bir öneride bulundu: �Yunan ordusunun Gediz yakınında ayrı düşmüş bulunan bir tümeªnine saldırmak!�
Batı Cephesi Komutanı, düşman kuvvetlerinin uzun bir cephe üzerinde dağınık bulunduğunu ve Gediz yakıªnındaki kuvvetinin güçsüz ve ayrı düşmüş bir durumda bıraªkıldığını ileri sürerken, düşman içgücünün düşkün olduğuªnu da kabul ediyordu.
O günlerde Yunan ordusu, üç tümen ile Bursa bölªgesinde; bir tümen ile Aydın bölgesinde; bir tümen ile Uşak�ta ve bir tümen ile Gediz�de bulunuyordu.
GEDİZ SALDIRISI
Batı Cephesi Komutanı, iki piyade tümeni ile Etem Bey�in Gezici Kuvvetlerini Gediz�deki Yunan tümeninin üzerine gönderebilecekti. Bu savaştan parlak bir sonuç alacağını çok umuyordu.
Genelkurmay Başkanlığı Batı Cephesi Komutanªlığının bu önerisini kabul etmedi. Çünkü, düşman ordusu bütünü ile bizim ordumuzdan kuvvetli idi. Biz, daha ordumuzu kurmuş ve düzene sokmuş değildik. Cephanemizin azlığı da ağırdan almamızı gerektiriyordu. Düşmana karşı, Gediz�de, bütün cephe kuvvetlerimize başvurarak belki oldukça üstün bir kuvvet toplayıp çabucak bir başarı elde edebilirdik. Ama, kuvvetimiz ve hazırlığımız böyle bir başarıyı, genel ve sonuçlu bir başarıya çevirmeye elverişli değildi. Durum böyle olunca, bütün işe yarayan kuvvetlerimizi, bölgesel ve geçici bir başarı elde etmek için kullanmış ve yıpratmış olacaktık. Buna karşı düşman, bütün kuvvetªleriyle karşı saldırıya geçerse bizim için her yanda yenilgi kuşkusuzdu. Bunun için, cephenin ve hükümetin şimdilik yalnız ordu kuruluşunu genişletip arttırarak cepheyi güçlendirmek için çalışması gerekiyordu. Ülkenin ölüm kalım yeri olan Batı Cephesinde, özel ve sınırlı düşüncelere kaªpılmak uygun görülmüyordu.
Genelkurmay Başkanı, bu Gediz saldırısının yapılªmamasında diretti. Batı Cephesi Komutanlığıyla, yazışma yolu ile anlaşamadı. Ankara�dan Eskişehir�deki Batı Cepªhesi Karargâhına gitti. Genelkurmay Başkanı İsmet Paşa ile Batı Cephesi Komutanı Ali Fuat Paşa�nın bu buluşªmaları sonucunda Ali Fuat Paşa, durumu yerinde bir daha inceledikten sonra karar vermek üzere, saldırıyı geri bırakªmıştı. Ama, birkaç gün sonra saldırıya karar verildiği Cephe Komutanlığınca verilen bilgiden anlaşılmıştır.
Baylar, o günlerde bu saldırının yararlı olacağı üzerine her yerde ve Mecliste ateşli bir propaganda yapılıyordu:
�Düşman tümeni Gediz�de ayrı düşmüş bulunuyor. Biz, onu orada yok ederiz. Parlak bir durum elde ederiz. Gerçekte düşman ordusu da kaçmaya hazırdır.� sözleriyle Gediz saldırısının gerekliliği nerdeyse genel bir kanı durumuna getirilmek isteniyordu.
En sonu, Batı Cephesi Komutanı Altmış Bir ve On Birinci Tümenler ve Gezici Kuvvetlerle 24 Ekim 1920�de Gediz�deki düşmana saldırdı.
Baylar, dalgalı, düzensiz ve komutasız birtakım saªvaşlardan sonra, bildiğiniz üzere, Gediz� de yenildik.
Yunan ordusu, bu saldırıya karşılık olmak üzere, 25 Ekim 1920 günü Bursa Cephesinden saldırıya geçti. Yenişehir�i, İnegöl�ü ele geçirdi. Uşak�tan, Dumlupınar sırtları ilerisinde bulunan birliklerimize saldırdı. Birlikªlerimiz, Dumlupınar sırtlarına değin çekildi.
Böylece baylar, cephenin her yanında yeniden genel bir yenilgiye uğradık.
Batı Cephesi Komutanının saldırıya başladığından dört gün sonra, Bakanlar Kurulunda şu telyazısı okundu:
Çavdarhisar, 27/28.10.1920
Genelkurmay Başkanlığına
1- Birliklerin savaş kayıplarının yerini ivedilikle doldurmamız gereklidir. Gediz Savaşı, üç yüz savaşçıdan kurulu birliğin, bir taburun savaş görevini yapmaya yetmediğini gösterdiğinden) taburların er sayılarını dörder yüz savaşçıya yükseltmek zorundayız. Bilinen savaşlar dolayısıyla bütün deªpo birlikleri dahi cepheye sürüldüğünden, usta, silahlı ve donatılmış bin erin ivedi olarak, özellikle Ankara�daki birliklerden, bu uygun değilse en yakın bir yerden verilmesini.
2 - Yürüyüşler ve savaşlar giydirilebilen erlerin de elbiselerini, ayakªkabılarını parçalamış; kar yağan dağlarda erler, dünden beri, çıplak ve yalınayak kalmıştır. Cephe Komutanlığı Vekilliği elinde hiçbir şey olmadıªğından özellikle kaput, ayakkabı, pamuklu, elbise, yelek, kuşak kısacası havanın etkilerinden korunmak için ne verilmek gerekse on beş bin üzerinden tez elden gönderilmesini önemle buyruklarınıza sunarım.
3 - Milli Savunma Bakanlığına, Genelkurmay Başkanlığına ve bilgi için Cephe Komutanlığı Vekilliğine yazılmıştır.
Batı Cephesi Komutanı
Ali Fuat
Baylar, Batı Cephesi Komutanı Ali Fuat Paşa�nın daha Gediz Savaşının yapılmakta bulunduğu bir sırada okuduğumuz bu telyazısı kapsamının, özellikle bunda sezilen anlamın ve anlayışın pek çok dikkate değer görülªmesi olağandır, sanırım. Askerin durumu, kuvvetimizin sayısı, hazırlığımızın ölçüsü, bütün yurtta her bakımdan gereksindiğimiz kaynakların gücü ve yeteneği kuşkusuz bu telin yazılışından üç gün önce Batı Cephesi Komutanlığınca biliniyordu. Üç günceye değin her şey vardı da Gediz Savaşının yapıldığı üç beş gün içinde mi yok olmuştu? Bilinen bütün gerçeklere karşın Batı Cephesi, Genelkurmayca mı saldırıya zorlanmıştı?
Söz konusu telyazısı, Bakanlar Kurulunda okundukªtan sonra altına şu çıkma yazılmıştı:
Bakanlar Kurulunda incelendi. İleri sürülen nedenler ve olaylar akla yatkın bulunmadı. Doğal olarak gerekli yardım yapılacaktır. Üçüncü Alaydan, tasarlanan kuvvet gönderilecektir. İsmet.
ÇERKEZ ETEM VE KARDEŞLERİNİN ÇIKARDIĞI DEDİKODULAR
Baylar, her başarısızlığın sonunda, birtakım dediªkoduların yayılması beklenmelidir. Gediz Savaşlarından sonra da, genel durum acıklı bir görünüş alınca, her yerde dedikodu ve haklı haksız eleştiriler başladı.
Kimileri, özellikle Gezici Kuvvetler, Etem ve karªdeşleri, bütün suçu Cephe Komutanına ve savaşa katılan tümenlere atarak, kendilerinin güç durumda bırakılmış oldukları yolunda propaganda yaptırıyorlar ve: �Ordu Komutanı, yanılgılarını kapatmak için suçu bize yüklüyor.� diyorlardı.
Ordu da, Gezici Kuvvetlerin hiçbir iş yapmadığını, yapmaya da gücü yetmediğini ve savaşta verilen buyruklara uymadığını, her zaman tehlikeden uzak bulunduğunu ileri sürüyor ve tanıtlıyordu. | |
| | | al bırde burdan yak Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 1022 Yaş : 37 Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!! İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Yaz. : Süper Moderatör Ruh Hali : Points : 57755 Kayıt tarihi : 27/02/09
| Konu: Geri: NUTUK - Büyük Eser Salı Mart 10, 2009 7:33 pm | |
| Baylar, bıraktığım yerden açıklamalarımı yine sürdürªmek üzere küçük bir olayı burada bilginize sunmama izin vermenizi rica edeceğim. Bilirsiniz ki, Büyük Millet Mecliªsinin kuruluşu sırasında konulan ilkelere göre, Bakanlar Kurulu adı verilen hükümetin üyeleri doğrudan doğruya ve ayrı ayrı Meclisçe seçiliyordu. Bu yöntem 4 Kasım 1920�ye değin uygulandı. Bununla ilgili yasa ancak 4 Kasım 1920�de: �Bakanlar, Büyük Millet Meclisi Başkanının Meclis üyelerinden göstereceği adaylar arasından, salt çoğunluk ile seçilir.� biçiminde değiştirildi.
MECLİSTE GÖRÜLEN AYKIRI EĞİLİMLER VE NÂZIM BEY�İN İÇİŞLERİ BAKANLIĞINA SEÇİLMESİ KARŞISINDA DAVRANIŞIM
İşte bilginize sunmak istediğim olay, bakanların seªçilmesi ile ilgili yasanın değiştirilmesini gerektiren nedenªlerden biridir.
Baylar, 4 Eylül 1920�de Tokat Milletvekili bulunan Nâzım Bey, seksen dokuz oya karşı doksan sekiz oy ile Meclisçe İçişleri Bakanlığına seçildi. Nâzım Bey, dakika geçirmeksizin büyük bir ivedilikle bakanlık katına gidip işe başladı. Sonra, Bakanlar Kurulunun Başkanı da bulunmam dolaªyısıyla, beni görmeye geldi.
Ben Nâzım Bey�i kabul etmedim. Yüksek Meclisçe güvenilen ve seçilen bir bakam kabul etmemekle yaptığım işlemin niteliğini ve önemini kuşkusuz biliyordum. Ama, yurdun büyük çıkarı beni böyle yapmaya zorluyordu. Doğal olarak, bu davranışımın nedenini açıklayıp taªnıtlayacağıma ve açıklamalarımın yüksek Meclisçe de önemli görüleceğine güveniyordum.
Baylar, Meclis üyeleri arasında, aykırı birtakım ilkeªlere eğilim gösterenler belirmeye başlamıştı. Bunlar arasında Nâzım Bey ve arkadaşları en çok dikkatimi çekmişti. Nâzım Bey�in, daha Sivas Kongresi sıralarında, kendisinden aldığım saçmalarla dolu birtakım mektuplarından, ne anlayışta ve ne nitelikte olabileceğini anlamıştım. Nâzım Bey, milletvekili olarak Ankara�ya geldikten sonra siyasa alanında her gün yeni yeni girişimler yapıyordu. Kurulªmaya başlayan her siyasal grup ile ilişki kurma fırsatını kaçırmıyordu.
Nâzım Bey, doğrudan doğruya, ya da bir aracı bularak kimi yabancı çevrelerle ilişki kurabilmiş, bu çevrelerce özenªdirilmiş ve onlardan yardım sağlamıştı.
Bu kişinin, �Halk İştirakiyun Partisi�i diye, ağırbaşlılıktan uzak, yalnız çıkar sağlamak amacıyla bir parti kurma girişiminde bulunduğunu ve o partinin başında ulus tanımaz eylemler yapmak düşüne kapıldığını kuşkusuz duymuşsunuzdur.
Bu kişinin yabancı örgütlere çaşıtlık ettiğine de yüzªde yüz inanıyordum. Nitekim, sonradan İstiklal Mahkeªmesi birçok gerçekleri ortaya koymuştu.
İşte baylar, bu Nâzım Bey, kendisi ve arkadaşları aracılığı ile yaptığı sürekli propagandalar sonucunda ve bize karşıcıl olmaya hazırlananların, ulusun yüksek çıkarlarını unutarak, yaptıkları yardımlarla İçişleri Bakanlığına geçirilmişti. Böylece Nâzım Bey, hükümetin bütün iç yöªnetim örgütünün başında, yurda ve ulusa değil, ancak paralı uşağı olduğu kimselerin yararına en büyük hizmeti yapabiªlecek duruma gelebilmişti.
Kuşkusuz baylar, bunu kesinlikle uygun göremezªdim. Onun için içişleri Bakanı Nâzım Bey�i kabul etmedim ve çekilmek zorunda bıraktım. Gerekli görüldüğü zaman da, Mecliste gizli oturumda bildiklerimi ve düşündüklerimi açıkça söyledim.
ULUS, VEKİLLERİNİ SEÇERKEN ÇOK DİKKATLİ VE KISKANÇ OLMALIDIR
Sayın baylar, pek güzel bilirsiniz ki, padişahlarla, haªlifelerle yönetilmiş ve yönetilen ülkelerde yurt için, ulus için en büyük tehlike, padişahların ve halifelerin düşmanªlarca satın alınmalarıdır. Bu, çoğu zaman kolaylıkla sağªlanabilmiştir. Meclislerle yönetilen ülkelerde ise en yıkıcı durum, kimi milletvekillerinin, yabancılar adına ve çıªkarına çalınmış ve satın alınmış olmalarıdır. Millet Mecªlislerine dek girmek yolunu bulabilen yurt hayınlarına rastlanabileceğine, tarihin bu konudaki örnekleriyle inanªmak zorunluluğu vardır. Bunun için ulus, vekillerini seçerken çok dikkatli ve kıskanç olmalıdır. Ulusun yanılgıdan korunması için tek çıkar yol, düşünce ve davranışlarıyla ulusun güvenini kazanmış siyasal bir partinin, seçimde ulusa kılavuzluk etmesidir. Genellikle ulus bireylerinin, adaylıklarını ortaya atan her kişi için yargıya varılmasına yardımcı olacak sağlam bilgisi ve gerçeğe uygun görüşü bulunacağı, kuramsal olarak kabul edilse bile, bunun yüzdeyüz doğru olmadığı, denemelerin denemesiyle, çüªrütülmesi olanaksız açık bir gerçek durumuna gelmiştir.
*
Baylar, sözümüzü bıraktığımız yere, yani Batı Cepªhesine dönüyorum. Gediz Savaşından ve onun maddesel ve tinsel ve can sıkıcı sonuçlarından sonra Fuat Paşa�nın cephedeki komutanlık etkisi ve erki sarsılmış gibi görüªlüyordu. Kendisini komutadan çekmeyi zorunlu saymaya başladım. Tam bu sırada idi ki, Fuat Paşa Ankara�ya gelip görüşmek için 5 Kasım 1920 günlü kapalı telle izin istedi. Teline yanıt olarak Ankara�ya gelmesinin uygun olacağını 6 Kasımda bildirdim. Fuat Paşa için yapılan dedikodu ve Gezici Kuvvetlerin ordu düzenbağı üzerindeki kötü etªkileri o denli duyulmaya başlamıştı ki, 7 Kasım günü Ali Fuat Paşa�ya, ivedilikle Ankara�ya gelmesi için buyruk vermeyi gerekli gördüm.
ALİ FUAT PAŞANIN MOSKOVA BÜYÜKELÇİLİĞİNE ATANMASI VE CEPHESİNİN İKİYE AYRILMASI KARARI
Baylar, artık Ali Fuat Paşa�nın Batı Cephesine komuta edemeyeceği kanısına varmıştım.O günlerde Moskova�ya da bir elçilik kurulu göndermemiz gerekiyordu. Öyleyse, Fuat Paşa büyükelçi olarak Moskova�ya gidebilirdi. Batı Cephesi de çok sıkı ve dikkatli çalışma istediğinden, bu cephe komutanlığını da gerçekte savaşı yönetmekte olan Genelkurmay Başkanı İsmet Paşa�ya ek görev olarak verªmek en çabuk ve uygun bir önlem olacaktı. Bir yönden de, hem iç ayaklanma ve direnmelere karşı, hem de savaş için, güçlü bir süvari kuruluşuna olan gereksinme açıkça belirmişti. Yalnız bu kuruluşu oluşturmak için de, İçişªleri Bakanı bulunan Refet Bey�e (Refet Paşa) ek olarak bu görevi verip, kendisini Konya ve dolaylarına gönderªmeyi uygun görüyordum. Çünkü Refet Paşa, değişik zaªmanlarda, türlü nedenlerle Konya�ya, Denizli�ye gitmiş ; Batı Cephesinin güney kesimi ile ilgilenmiş ve o kesimle ilişkisi bulunan bölgeleri taramıştı. Bu duruma göre sorunu şöylece çözümleyebilirdim: Cepheyi ikiye ayırmak; önemli kesimleri kapsayan alanı �Batı Cephesi� diye adlandırarak ismet Paşa�nın komutasına vermek; güney kesimini de, Konya dolaylarına göndereceğim; Refet Paşa�ya vermek ve her iki cepheyi doğrudan doğruya Genelkurmay Başkanªlığı katına bağlamak.
Genelkurmay Başkanlığına da Milli Savunma Bakanı bulunan Fevzi Paşa vekillik edebilirdi. Fuat Paşa zamanında cepheden Sivas�a dek uzanan yerlerde, �Geri Bölgesi� vardı. Fuat Paşa bu bölgeyi yönetebilmek için de bir �Cephe Komutanlığı Vekilliği� açmak zorunda kalªmıştı. Bunun olağandışı olduğu, ve uygulanamayacağı besbelliydi. Bundan dolayı, yeni düzenlemede bu geri bölgesini de, bir parçasını tamamlama alanı olarak cepheye bıraktıktan sonra, Milli Savunma Bakanlığına bağlamak gerekirdi. İsmet Paşa�nın bir süre için Genelkurmay Başkanªlığından ayrılmaması, ordunun düzene sokulmasında ve hazırlanmasında çabukluk sağlamak için yararlı görüldüğü gibi; Refet Bey�in de İçişleri Bakanlığı görevini geçici olarak üzerinde bulundurması, özellikle bölgesi içinde güvenlik sağlaması ve halktan hayvan ve gereç topla***** kurmak zorunda bulunduğu süvari birliklerini çarçabuk kurması için gerekli idi.
İVEDİLİKLE DÜZENLİ ORDU VE BÜYÜK SÜVARİ BİRLİKLERİ KURMAK VE DÜZENSİZ ÖRGÜT DÜŞÜNCE VE SİYASASINI YIKMAK KARARI
Baylar, 8 Kasım l920�de Fuat Paşa Ankara�ya geldi. Karşılamak için ben de istasyonda bulunuyordum. Fuat Paşa�yı, omuzunda bir filinta ile Ulusal Kuvvetler kılığında gördüm. Batı Cephesi Komutanına bu kılığı benimseten düşünce ve anlayış akımının bütün Batı Cepªhesi üzerinde ne denli aşırı bir etki yapmış olduğunu anªlamakta, artık duraksamaya yer kalmamıştı. Onun için Fuat Paşa�ya kısa bir gerekçeden sonra, yeni alabileceği görevi söyledim. Sevinerek kabul etti. O günün gecesi, İsmet ve Refet Paşaları çağırarak yeni durumu ve görevªlerini kararlaştırdık. Kendilerine verdiğim kesin yönerge: �İvedilikle düzenli ordu ve büyük süvari gücü oluşturªmak� idi. Böylece l920 yılı Kasımının sekizinci düzensiz örgüt düşüncesini ve siyasasını yıkmak kararı� eylem ve uygulama alanına konulmuş oldu. | |
| | | al bırde burdan yak Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 1022 Yaş : 37 Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!! İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Yaz. : Süper Moderatör Ruh Hali : Points : 57755 Kayıt tarihi : 27/02/09
| Konu: Geri: NUTUK - Büyük Eser Salı Mart 10, 2009 7:33 pm | |
| GÖRÜNÜŞTE YUMUŞAK SANILACAK BİR SİYASAYLA İÇERDEN BİZİ ÇÖKERTME GİRİŞİMİ
Sayın baylar, burada biraz durarak gözlerimizi İstanªbul�a çevirelim. Damat Ferit Paşa Hükümetinin her türlü düşmanla ortak olan �silah ile sonuç almak planı�, uygulamada başarılı olamamıştı. İç ayaklanmalara karşı direndik ve savaştık. Yunan saldırısı, en sonu, bir kesimde durdu, Yunanlıların ondan sonraki saldırıları da ancak bölgesel oldu. İç ayaklanmalar ve Yunan cephesi için sağlam karşı önlemler almakta olduğumuz görülüyordu. İçten ve dıştan gelen silahlı saldırıların, özellikle Ankara�daki Ulusal Hükümeti sarsamayacağı anlaşılıyordu. Bunªdan dolayı, İstanbul�un silahlı saldırı planı suya düşmüştü. Bunu değiştirmenin, yeniden uzlaşma siyasasına döner gibi görünerek, bizi içerden çökertme politikası gütmenin daha yararlı olacağına inandıkları yargısına varılabilirdi. Tastamam, 19l9 Eylülünde Damat Ferit Paşa�nın birinci çekilmesinden sonra, Ali Rıza Paşa Hükümetinin gelmesinªde olduğu gibi, görünüşte bize yumuşak geleceğini sandıkları bir siyasayla içerden bizi çökertmek girişimi yenilenecekti.
Bundan sonraki savaşımlarımızda, Yunan ordusuyla olªduğu kadar, ama anlaşılması ve anlatılması daha güç koşullar içinde, İstanbul aracılığı ile yapılan iç ve dış girişimlerle, güçsüzlüğe sürükleyici kışkırtmalarla ve içerdeki bozgunªculukla da uğraştığımız görülecektir.
İstanbul�da Tevfik Paşa iş başına getirildi. Dahiliye Nazırı olarak Ahmet İzzet ve Bahriye Nazırı olarak Salih Paşalar hükümette bulunuyorlardı. Tevfik Paşa Hükümeti hemen bizimle ilişki kurmak istedi. Bu görevi, başlıca Ahmet İzzet Paşa üzerine aldı. Saray Kurmaylar Kurulunda bulunan bir subayı Ahmet İzzet Paşa, birtakım notlarla Ankara�ya gönderdi. Bu notlarda, eskisine göre daha elªverişli koşullarla, örneğin Osmanlı egemenliği altında İzmir�de Yunanlıların bir özel yönetim kurmalarını kabul etmek gibi koşullarla, bir barış yapılması umudunda buªlundukları, her şeyden önce de İstanbul Hükümeti ile bir uzlaşmaya varmanın önemli olduğu bildiriliyordu.
Ahmet İzzet Paşanın ve İstanbul Hükümetinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve Hükümetinin niteliklerini ve yetkilerini bilmedikleri, o gün bile İstanbul�da bir hüküªmet kurmak ve o yoldan ulus ve yurt yazısıyla ilgili sorunªları çözümlemek düşüncesinde oldukları görülüyordu.
Ahmet İzzet Paşa�ya ve Tevfik Paşa Hükümetine duªrumu bildirmek ve iyice aydınlatmak amacı ile gereken bilgi ve düşünceleri ayrıntılı olarak yazdırı, Ankara�ya gelen özel görevliye verdik ve kendisini 8 Kasım l920�de İnebolu�ya doğru yola çıkardık.
12 Kasım l920 günü, Zonguldak�tan Yüzbaşı Kemal imzalı kısa bir telyazısı aldım. Bunda: �Kapalı bir teli çekmek üzere İstanbul�dan gönderildim.� deniliyordu. Söz konusu kapalı tel, Dahiliye Nazırı İzzet Paşa imzalı idi. İsªtanbul�da 9 Ekim l920�de yazılmıştı.
İSTANBUL�DA İŞ BAŞINA GETİRİLEN TEVFİK PAŞA HÜKÜMETİ ANKARA İLE İLİŞKİ KURMA YOLLARI ARIYOR
Bu telyazısında, İstanbul ile Zonguldak arasında Fransız telsizi ile haberleşmeye, Fransız temsilcisinin izin verdiği bildirildikten sonra: �Hükümet ile bir uzlaşma ilkesi kabul olundu mu? Kabul olundu ise, nerede buluªşulabilir ve oraya hangi yolla gelmek uygun olur?� diye sorulmakta idi.
İstanbul Posta ve Telgraf Genel Müdürü Orhan Şemªsettin İmzalı 1l Kasım l920 günlü bir buyruk da Kasªtamonu Posta ve Telgraf Başmüdürlüğüne geliyordu. Bu buyruk, Ereğli Müdürlüğüne gönderilen özel bir mektubun zarfından çıkıyordu. Buyruk şudur:
Madde l -Anadolu ile İstanbul arasına tel yazışmalarının hemen başlatılması istenmektedir.
Madde 2 -Bu isteğin gerçekleştirilmesi için, bir yandan Sapanca ile Geyve arasındaki büyük yol üzerinde onarılabilecek durumda bulunan tellerin çabucak düzeltilmesi, öte yandan da önemli iş ve yapım gerektiren İzmit, Kandıra, İncili çevre yolunun yapım ve onarımına başlanılması uygun görülmektedir.
Madde � Sözü geçen onarımı yapmakta görevlendirilen İstanbul Fen Müfettişi Bekir Bey, yanında bir başçavuş ve yeterli sayıda çavuşla İzmit�e gitmeye hazırdır.
Madde 4 -Ellerinde yüce Dahiliye Nazırlığınca verilmiş belge buluªnan bu görevliler, gereğine göre, herhangi bir yerde çalışmak isterlerse, ilgili devlet katlarıyla yazışarak gerekli yardımları sağlamanız yüksek yönªtembilirliğinizden beklenmektedir. 11Kasım l920.
Bu telyazısı üzerine gerekenlere, İstanbul ile ilişki kurmaktan kaçınılması ve telleri onaracağız diye gelen olursa tutuklanması için buyruk verildi.
Baylar, İzzet Paşa�nın aracı ile gönderdiği kapalı teline karşılık vermeyi, özel görevli ile gönderdiğimiz notªların kendisince okunmuş olduğu haberinin gelmesine, bırakıyordum. İzzet Paşa�nın, verdiğimiz bilgileri öğrenªdikten sonra da görüşünde direnip direnmediğini anlamak istiyordum. Bu konu anlaşıldıktan sonra İzzet Paşa�ya aracılar eliyle şu yanıtı verdim:
Yüksek kişiliğinizin ve Salih Paşa Hazretlerinin de katılması gerekli kurul ile en kolay ve çabuk olarak Bilecik�te buluşabiliriz. İstanbul�dan, ya Sapanca�ya değin tren ve oradan otomobille, ya da denizden Bursa�ya ve yine oradan otomobille Bilecik�e buyrulabilir. Bu yollarda güvenlik sağlanªması için gerekenlere şimdiden bildirim yapılmıştır. Yolculuğunuzun, aralık ayının ikisine dek Bilecik�te bulunmak üzere düzenlenmesini; İstanbul�dan ayrılacağımız günün ve geleceğiniz yolun, şimdiye değin kullanılan aracı ile Zonguldak�a bildirilmesini rica ederim. Yolculuğun elden geldiğince gösterişsiz yapılması, dikkate alınacak bir yön olarak bilgilerinize sunulur. 25/26 Kasım 1920.
Baylar, 23/24Kasım l920�de yazılmış olan ve İstanbul�a giden özel görevlinin imzası ile İnebolu�ya gönderilen ve oradan 27 Kasımda Ankara�ya çekilen bir telde şu bilgi veriliyordu:
Bugün, 23.11.1920�de İzzet Paşa�nın yanında bulunduğum sırada Hariciye Nazırı, en son siyasal durum üzerine şöyle konuştu :
Yeni gelen İngiliz Elçisi, Ermenistan, Gürcistan ve bir süre sonra İzmir�le ilgili önemli sorunlarda Osmanlı Hükümeti yararına bir çözümün sağªlanacağını söylemiş. Bu elverişli durumdan yararlanarak ülkenin geleceğini güven altına almak için çalışılmalı ve bu fırsat kaçırılmamalıdır. Eğer Ankara, zaman kazanmak isteğinde ise bile, bir ilişki kurarak aşağıdaki kararla birlikte alınmalıdır.
Bundan sonra da şunlar ekleniyordu:
İzzet Paşa, kendisine gönderdiğimiz özetteki: "Şimdiye dek yapılan savaşların bugün bağışladığı ve sağladığı elverişli durumlardan yararlanmak ödevimizdir.� tümcesine dayanarak: �Eğer Anadolu, gönderilecek kurulu kabul etmezse, doğrudan doğruya benimle görüşerek amacımızı kendimiz kararlaştırmalıyız. Bunu da kabul etmezlerse, söz konusu tümcedeki göªrüşten vazgeçildiği anlaşılacağından artık hükümette bulunma***** çekiªleceğim.� demiş ve istersek, İstanbul�un nasıl karşılayacağını düşünmeyerek kendisinin de Anadolu�ya geleceğini söylemiş.
Baylar, gene bu telde, İstanbul basınında, İzzet Paşa�dan alındığı bildirilen şu demecin de yayımlandığı yazılıydı:
Hükümetin Anadolu�ya bir özel görevli göndermesi, Ankara�dakilerle bir ilişki kurulup kurulamayacağını anlamak içindi. Geri gelen görevli, bu ilişkinin kurulabileceğini anlattı ve yazışmalar da yapıldı. Elbette gereğini yapmaya çalışacağız.
Böyle bir demecin, Anadolu�nun görüşüne uygun olaªmayacağı ve yalanlanması gerektiği bildirilmiş ise de bunu İstanbul Hükümeti uygun bulmamış. Bununla birlikte İzªzet Paşa, Tercümanı Hakikat gazetesine şu demeci de vermiş:
Ülkenin yüksek çıkarları şimdilik bu konuda basının susmasını gerektiriyor. Bundan dolayı, bir iki gün daha demeç veremeyeceğim.
Baylar, Tevfik Paşa, Ahmet İzzet Paşa, Salih Paşa zamaªnın büyük adamları gibi tanınmışlardı. Ulus bunları akıllı, öngörüşlü, uzgörüşlü kişiler biliyordu. Bunun için Damat Ferit Paşa çekilip de yerine, önderleri bu kişiler olan bir hükümet iş başına gelince, herkeste türlü türlü umutlar uyandı. Tevfik Paşa Hükümetinin hemen Ankara ile ilişki araması, üzerine, kamuoyunca kendisinin iyi niyetli olªduğu yargısına varılmaması için bir neden düşünülemezdi. Herkes, Tevfik Paşa Hükümetinin iş başına gelmesini uğurlu saydı. Bu hükümetin, ülkenin ve ulusun en üstün çıkarlarını sağlama yollarını ve araçlarını bulmadan iş başına gelmiş olmasını kabul etmek ve ettirmek gerçekten güç idi. Özellikle, kendileri de İstanbul siyasa çevrelerinde ve basında kullandıkları dille kamunun yargısını destekleyecek durum almış bulunuyorlardı. | |
| | | al bırde burdan yak Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 1022 Yaş : 37 Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!! İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Yaz. : Süper Moderatör Ruh Hali : Points : 57755 Kayıt tarihi : 27/02/09
| Konu: Geri: NUTUK - Büyük Eser Salı Mart 10, 2009 7:34 pm | |
| BİLECİK BULUŞMASI KARARLAŞTIRILIYOR
Biz, gerçek durumun, kesinlikle kamunun sanısı ve inanışı gibi olmadığı kanısındaydık. Ama, kamuoyunu inandırªmaya yarayacak koşulları hazırlamadan, İstanbul�un, kurªtuluş yolu olarak ileri sürdüğü uzlaşma ve buluşma öneriªlerini geri çevirmeyi uygun bulmadık. Onun için, özellikle İzzet ve Salih Paşaların bulunacağı bir kurulla Bilecik�te buluşmayı onayladık. Bu kişilerle görüştükten sonra kamunun bütün sanı ve inanışının temelsiz olduğunun anªlaşılacağına kuşkum yoktu. Bir de, her ne olursa olsun, kamuoyunca yukarıda belirttiğim nitelikte tanınmış olan bu kişilerin İstanbul�da hükümet kurmasının ulusal amaç için ne denli dokuncalı olduğu ortada idi. Bunun için, buluşmamızdan sonra da kendilerinin geri dönmelerine izin vermemek gerektiği bence olağandı. İşte bu görüşlerin ışığında, İzzet Paşa Kurulu ile Bilecik�te buluşma kararlaşªtırıldı. Buluşma, 2 Aralıkta değil, 5 Aralıkta oldu.
Baylar, bu buluşmayı beklerken, o güne değin cephede ve Ankara�da geçen olayları kısaca bilginize sunayım:
Baylar, anımsarsınız, İzzet Paşa�nın özel görevlisinin İnebolu üzerinden İstanbul�a gönderildiği 8 Kasım l920 günü, Fuat Paşa�nın Moskova Elçiliği, İsmet ve Refet Paşaların da Batı Cephesinde görevlendirilmeleri kararlaştırılmıştı. İsmet Paşa ertesi gün cepheye gitti. l0 Kasımda göreve başladı.
O zamanlar Etem Bey�in yakın arkadaşı bulunan bir kişinin, Eskişehir� den l3 Kasım l920 günlü bir kapalı telini aldım. Bu telde deniliyordu ki: �Etem Bey�in, Fuat Paşa Hazretlerinin yanında Rusya �ya gideceği söylentisi, cepheªdekiler ve geride bulunan halk arasında bir kötü düşünceye yorulmaktadır. Bu gibi kişilerin çevrenizden uzaklaştırılªması, yüksek kişiliğinizin diktatör olacağınız sanısını uyandırmıştır........�
Baylar, gerçekten Etem ve kardeşlerinin Türkiye�den uzaklaşmaları, Türkiye�nin ve kendilerinin yararı ve esenliği bakımından uygun idi. Bu nedenle Fuat Paşa�ya kendiªleri isterlerse, bunları da birlikte alıp uygun görülecek işªlerde görevlendirebileceğini söylemiştim. Etem Bey�in arkadaşımın yazdığı bu telde bildirilenlerin, yalnız arkadaşıªmın düşüncesi ve gerçeğe uygun olduğu kuşkusuz kabul edileªmezdi. Çünkü, ne cephenin ve ne de halkın, Etem Bey�in Rusya �ya gönderilip gönderilmeyeceği işi ile ilgisi yoktu. Özellikle �ben, diktatör olmak istiyorum; ama Etem ve benªzerleri engeldir. Onun için, bu gibileri uzaklaştırıyorum.� sanısından söz edilmesi büsbütün dikkatimi çekti.
ETEM VE TEVFİK KARDEŞLERİN KARŞICIL DURUM ALMALARI
İsmet Paşa�nın cephede çalışmaya başlamasından sonra, Etem Bey, hastalığını ileri sürerek Ankara�ya geldi ve burada uzun süre oturdu. O yokken, kardeşi Yüzbaşı Tevfik Bey, Etem Bey�in vekili olarak Gezici Kuvvetlerin başında komutan bulunuyordu.
Durumu gereği gibi aydınlatabilmek için, bir olaylar zincirinin kimi temel noktalarını belirtmek uygun olur. Gezici Kuvvet Komutanlığı Karacaşehir de kendine bağlı olmak üzere gizlice �Karakeçili� adında bir birlik kurmuşªtu. Bundan Batı Cephesi Komutanlığının bilgisi yoktu. Böyle bir birliğin var olduğu, l7 Kasım l920�de bir rastªlantı ile öğrenildi. Cephe Komutanlığının, bu birlikle ilgili bilgiler verilmesi ve birliğin denetlemeye hazır bulundurulªması yolundaki buyruğunu, Etem Bey yerine getirmedi. Cephe Komutanlığının, sivil işlere, geri hizmetlere karışªmamaları için verdiği genel buyruğa aykırı olarak Gezici Kuvvet Komutanlığı, Kütahya bölgesinde, her şeye kaªrışmayı ve zorbalığı artırdı.
Cephe Komutanı, Etem Bey Gezici Kuvvetinin öteki Gezici Kuvvetlerden ayırt edilmesi için �Birinci Gezici Kuvvet� adıyla adlandırılmasını buyurmuşken Etem Bey ve kardeşi bunu dikkate almak şöyle dursun, bu buyruğa karşın kendi kendine �Bütün Gezici Kuvvetler ve Kütahya Bölªgesi Komutanı� sanını vererek yeni bir komuta durumu ortaya çıkardı.
Görülüyor ki Etem Bey ve kardeşi, buyrukları alªtındaki birlikleri denetlettirmiyorlar ve verilmemiş yetki ve sanları kendi kendilerine takınıyorlardı.
�Bütün Gezici Kuvvetler Komutan Vekili Tevfik� imzasıyla 2l Kasım l920�de Cephe Komutanlığına gelen bir raporda �l3�üncü düşman tümeninin Emirfakılı, İlyasbey, Çardak, Umurbey üzerinden gelmekte olduğu, kendi bölgesinde bulunan Gördeslilerin düşman askerini çağırdıkları� yolunda bilgi vardı. Oysa, gerçekte ne düşªman tümeni ilerliyordu ve ne de Türk halkının düşmanı çağırdığı vardı. Bu bilgilerin özel amaçlarla verildiği anªlaşılacaktır. Müslüman halkın düşmanı çağırması, yalnız bir nedenle açıklanabilirdi ki, o da bizden kıyım ve baskı görecekleri sanısına kapılmış olmalarıdır. İşte Cephe Komutanı, durumu bu yönden inceleyerek verdiği genel buyrukta demişti ki:
Savaş bunalımı sırasındaki kızgınlıkların etkisiyle zorbaca önlemler almaya kesinlikle engel olunmalıdır. Hayınlığı ne denli gerçek olursa olsun, hiçbir köy yakılmayacak; halktan hiçbir kimse, hiçbir birlikçe, hiçbir suçªtan ötürü asılmayacaktır. Çaşıtlıkları ve başka hayınlıkları anlaşılmış adamªların, gözaltında, İstiklal Mahkemelerine gönderilmeleri gerekir.
Bütün Gezici Kuvvetler Komutan Vekili Tevfik Bey bu buyruğa da karşı çıktı.
Baylar, düşman, kuvvetlerini toplu bulundurmak amacıyla yaptığı düzenleme yüzünden, Gezici Kuvvet Komutanlığı bölgesindeki kimi yerlerden çekilmişti. Buªralarda sivil yönetim kuruluncaya değin halkın güvenlik içinde yönetilmesine yarayacak bir örgütün ivedilikle kuªrulması gerekiyordu. Bu nedenle, jandarmalık yapmış erlerden ve iyi tanınmış kimselerden seçilerek yüz elli kiªşilik bir sahra jandarma bölüğü ve �Simav ve Dolayları Komutanlığı� adıyla bir komutanlık kuruldu. Bu komuªtanlık belirlenen bölge içinde, iç güvenlik işlerine bakacaktı. Yarbay İbrahim Bey adında bir kişinin görevlendirildiği bu komutanlığa, yönetim ve düzenbağı bakımından bu bölgedeki askerlik şubeleri de bağlı olacaktı. Ordu birlikªlerinin ve Gezici Kuvvetlerin Komutanları yalnız savaş işlerinden sorumlu olacaklardı. Sözü geçen bölge komutanªlığının kurulması dolayısıyla o bölge halkına Cephe Koªmutanlığınca yazılan bildiride: �Sizin her türlü dertlerinizi dinlemek ve hakça bir yönetim sağlamak görevi ile Simav�da bir Bölge Komutanlığı kuruyorum.� tümcesi vardı. Bu tümceyi, Gezici Kuvvetler Komutanlığınca köªtüye yorumlanacağını göreceğiniz için, özellikle alıyorum.
Düşmandan kurtarılan bu ilçeler halkı, kurtuluş güªnünden başla***** iki ay süre ile askerlik ödevinden baªğışlanmışlardı. Bütün Gezici Kuvvetler Komutan Vekili Tevfik Bey, birtakım nedenler ve düşüncelerle bu Bölge Komutanlığının kurulmasına da karşı çıktı.
Tevfik Bey, 23 Kasım l920 günlü bir raporunda: �Bir düşman tümeninin saldırısı üzerine kuvvetlerini Gönen köyü kuzeyindeki sırtlara çektiğini� bildiriyor ve �Sol yanımda bulunan Cumburdu kesimini koruyunuz.� diyordu.
Düşmanın önemli bir saldırısı olmamıştır. Gezici Kuvvetler Komutanlığının amacının, ordu birliklerini cepheye sürdürüp, kendi kuvvetlerini geride toplamak olduğu anlaşılmıştı. Cephe Komutanı İsmet Paşa, Tevfik Bey�in verdiği bilgiyi doğru sa*****, İlgililere gereken buyrukları vermiş olmakla birlikte kendisinden de: �Salªdıran düşman aşağı yukarı kaç top kullanıyor, Kuruköy�den yol boyunca Çamköy�e doğru bir düşman saldırısı olªmuş mudur?� diye sordu ve Cumburdu koyağının, İslam köyüne doğru, Güney Cephesi Komutanlığınca korunması gerektiğini de bildirdi.
Tevfik Bey, 24 Kasım l920 günü Cephe Komutanlığına çektiği telde, birtakım iğneli sözlerden sonra: �Ben, kuzey ve güney cephelerinin her ikisinin de bir tek hükümetin buyruğu altında olduğunu sanıyordum. Mademki değildir; beceriksizlik yüzünden boş yere burada yurt çocuklarını kırdıramayacağım. Yirmi dört saate dek sol yanımız sağlamca korunmazsa Gezici Kuvvetleri... Efendi köprüsü yöresine çekeceğim. Bu konuda sorumluluğun kime düşeªceğini hükümet bulsun efendim.� diyordu. Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa, Gezici Kuvvetler Komutanına karşılık verdi ve dedi ki: �On İkinci Kolordu, sol kanadınızdan kırk kilometre uzaktadır. Bundan başka, geri çekilmiş olan düşmanı kesin saldırı ile ve zorla yerinden atmak görevi birliklerimize verilmemiştir. Bu duruma göre Gezici Kuvvetler, düşmanı izleyen bağımsız bir süvari tümeni durumundadır. Düşmanın üstün kuvvetle saldırıªlarına karşı yalnız başına önlemler alır ve düşman, yerel ve önemli bir saldırıda bulundukça buna karşı kesin saªvaştan çekinir. Bu görevler, süvari tümenlerine verilir.Güney Cephesinde, güçlü süvari birlikleri olmadığından sizin cepheniz süvari kuvvetleri verilerek genişletilemez. Gezici Kuvvetlerle Güney Cephesi dış yandan karşılıklı olarak yalnız ilişki ve bağlantı sağlayabilir ve bu, gereklidir. Sözün kısası, cephemiz iyi yönetilmektedir... vb. �
Baylar, Batı Cephesi Komutanlığı, doğal olarak ordusunun bütçesini düzenleyecekti. Bu amaçla, 22/23 Kasım l920�de bütün cephe birliklerinden düzgün birer sayım çizelgesi istendi. Cephe birliklerinin hepsinden karşılık geldi. Gezici Kuvvetler, istenilen sayım çizelgesini göndermedi. Bu konuda cepheden yapılan sorguya gelen karşılıkta, Tevfik Bey diyordu ki: �Gezici Kuvvetler ne bir tümen, ne de düzgün bir kuvvet durumuna getirilemez... Bu serserilerin başına ne bir subay, ne de sayman konulamayacağı gibi, kabul de ettirilemez. Çünkü, subay gördüler mi, Azrail görmüşçesine karşı geliyorlar. Bizim birliklerimizi, Pehlivan Ağa, Ahmet Onbaşı, San Mehmet, Halil Efe, Topal İsmail gibi adamlar yönetmektedirler. Bölük başçavuşları da yazdığını okuyamaz, okuduğunu yazamaz adamlardır; �Sen yapamıyorsun� diye bunları değiştirmeye de olanak yoktur. Gezici Kuvvetlerin şimdiye dek olduğu gibi gelişigüzel yönetilmesi zorunludur... Doğrusu aranırsa Gezici Kuvvetler, sıkı bir düzene girmek şöyle dursun, bu düşün cenin doğmakta olduğunu sezdiği dakikada dağılır. Rica ederim, bu yazdığım şeyleri bir şeye yormayınız�
TEVFİK, CEPHE KOMUTANINI TANIMIYOR
Baylar, tam bu günlerde düşmanın, Bursa Cephesi ilerisinde, İznik yakınlarında bir kıpırtısı sezildi. Cephe Komutanı, oraya giderek yakından önlem almak zorunda kaldı. Onun için 28 Kasım l920�de Gezici Kuvvet Komutan Vekili Tevfik Bey�e yanıt verirken: �Bugün Bilecik�e gidiyorum. Dönüşte sizinle yüz yüze nerede görüşebilirim?� diye sormuştu. Cephe Komutanına yanıt verilmemişti. Cepªhe Komutanının, İznik�teki duruma karşı önlemler aldığı ve düzenlemeler yaptığı sırada, Gezici Kuvvetler Komutanªlığından savaş raporları gelmemeye başlamış. Nedeni sorulmuş:
�Raporlar gerektiği zamanda Ankara Büyük Millet Meclisi Başkanlığına yazılmıştır. İmza: Yüzbaşı Tahsin�
diye bir tel alınmış.
Baylar, bir cephe komutanı için, cephesinin bir kesiªminde geçen olaylardan bilgi alamamak ne denli güç bir durumdur! Böyle belirsizlik içinde kalmak bütün cephenin yönetimini yanlış yola götürebilir. Düzeltilemeyecek tehªlikeli durumlara yol açabilir, Cephe Komutanı İsmet Paşa, durumu Ankara�da bulunan Gezici Kuvvetler Komutanı Etem Bey�e 29 Kasım l920�de yazarak raporlar için vekilinin uyarılmasını bildiriyor.
İsmet Paşa, 29 Kasım l920� de bize de şu telyazısını gönderdi:
Ankara�da Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ankara�da Genelkurmay Başkanlığına
l -Gezici Kuvvetler Komutanlığı 27.11.1920 akş**ından beri Cephe Komutanlığına rapor vermemektedir.
2 -Bugün Etem Bey�den, vekilini uyarmasını rica ettim. Kendisinden bugün, düşmandan geri alınan yerleri yönetmek üzere Simav ve Bölgesi Komutanlığını kurmamız yüzünden Tevfik Bey�in üzüldüğünü bildirir bir telyazısı almış ve yanıt vermiştim. Durumda dikkati çekecek bir olağanüstülük varsa da daha geniş bilgim yoktur. Oradaki bilgilerin bize ulaştırılmaªsını saygı ile dilerim.
Baylar, Batı Cephesi Komutanlığı ile Gezici Kuvvetler Komutanlığı arasında geçen yazışmaları ve ortaya çıkan durumu nasıl anlayıp öğrendiğimi, izin verirseniz açıklayayım:
Gezici Kuvvetler Komutan Vekili Tevfik Bey�in İsmet Paşa�ya yazdığı, asker kaçakları ile çaşıtların İstiklal Mahªkemesine verilmesine karşı olduğu ve Gezici Kuvvetlerin sol yanının yirmi dört saate değin On İkinci Kolorduca korunması sağlanmazsa kuvvetini Efendi köprüsüne çekeªceği yolundaki telyazılarını bana, Ankara�da bulunan Etem Bey verdi. Ben, doğal olarak bu telyazılarını anlamlı bulªdum. Gezici Kuvvetlerin tutumunda, önlem almayı gerekªtiren dikkate değer bir durum gördüm. Onun için, İsmet Paªşa�ya çektiğim ve bu telyazılarını Etem Bey�in verdiğini bilªdirdiğim 25 Kasım l920 günlü telimde: �Tevfik Bey�in önem verdiğim bu başvurusuna ne yolda yanıt verildiğinin ve ne gibi önlemler alındığının bu gece bildirilmesini rica edeªrim.� demiştim.
İsmet Paşa, yapılan yazışmayı olduğu gibi bana bilªdirdi.
Baylar, bir yandan da, 28 Kasım l920�den başla*****, Gezici� Kuvvetlerin sabah ve akş** raporları, Bütün Gezici Kuvvetler Komutan Vekili Mehmet Tevfik imzaªsıyla doğrudan doğruya bana bildirilmeye başlandı. Tevfik Bey�e şu kapalı teli yazdım:
Ankara, 29/30 Kasım l920
Birinci Gezici Kuvvet Komutan Vekili
Tevfik Beyefendiye | |
| | | al bırde burdan yak Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 1022 Yaş : 37 Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!! İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Yaz. : Süper Moderatör Ruh Hali : Points : 57755 Kayıt tarihi : 27/02/09
| Konu: Geri: NUTUK - Büyük Eser Salı Mart 10, 2009 7:34 pm | |
| ,İki üç günden beri doğrudan doğruya bana göndermekte olduğunuz raporların son maddesinde, Batı Cephesi Ordu Komutanlığına verilmiş olduğunun yazılı bulunmadığı dikkatimi çekti. Bir yanlışlık mıdır, yoksa başka bir nedene mi dayanmaktadır? Bu konuda bilgi verilmesini rica ederim.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Mustafa Kemal
Bu telime Tevfik Bey� den yanıt alamadım. Ama, Ankara�da bulunan Etem Bey�den rahmetli Hayati Bey�e şöyle bir yazı gönderildi:
30.11.1920
Hayati Bey Kardeşime
Tevfik Bey�le İsmet Beyefendi arasındaki anlaşmazlığın nedeniyle bu konuda her ikisi ile yaptığım yazışma belgelerini olduğu gibi sunuyorum. Lütfen Paşa Hazretlerine okunup verilerek yanlış anlayışa meydan bırakılmamasını rica ederim efendim.
Gezici Kuvvetler ve Kütahya
Bölgesi Komutan Etem
Baylar, bu yazıya ilişik yazışma belgelerinde dikkati çeken noktalar şunlardı:
Tevfik Bey, kardeşine diyor ki:
Simav ve Bölgesi Komutanlığına kesinlikle gerek yoktur. Bu bölge koªmutanının Eskişehir�e dönmesi için şimdi buyruk verdim.
Tevfik Bey, İsmet Paşa�nın halka yayımladığı bildiriyi de şöyle yorumluyordu:
Bu bildiri, bulunduğumuz yerlerde bizim, adaletsiz, güvensiz ve namussuzcasına davrandığımızı ilan ediyor... Gezici Kuvvetler, bunu kesinªlikle kabul etmez. Bu sorunlar çözümleninceye değin Gezici Kuvvetler, Batı Cephesi Komutanlığını tanımayacaktır.
Bunun üzerine Etem Bey, İsmet Paşa�ya yazdığı telde, kardeşinin üzüntüsünden söz ettikten sonra, bu işlerin kendisi dönünceye değin geri bırakılmasını rica ediyor. Kardeşine de, Batı Cephesi Komutanlığına yazdığını, ancak kendisinin de ılımlı ve saygılı davranması ve böyle karşılıklar vermemesi gerektiğini bildiriyor. Tevfik Bey, 28 Kasım l920�de Etem Bey�e yazdığı yanıt telinde:
Namusumuzla oynayan Batı Cephesi Komutanını bundan böyle üst olarak tanımayacağımı ve Simav�a gönderdiği komutanına bugün, yanındaki görevlilerle birlikte Eskişehir�e dönmesi için buyruk verdiğimi...yazmıştım.
dedikten sonra:
Bu konuda başka şey düşünemem ve düşünülemez de efendim
diyordu.
Tevfik Bey�in o gün kardeşine çektiği başka bir tel yazısında da:
... En ufak bir şey sezersem bu yeni kurulan komutanlığın bütün görevlilerini, gözaltında, Batı Ordusuna geri göndereceğim. Batı Ordusu Komutanı İsmet Bey�in bu cephe komutanlığını beceremeyeceğini anlıyorum.
denilmekte idi.
Baylar, bundan sonra Gezici Kuvvetlerin savaş raporªları Ankara�da Etem Bey�e geliyor ve Etem Bey eliyle Batı Cephesine gönderiliyormuş.
Bundan başka, Gezici Kuvvet Komutanlığı, Batı Cephesi haberleşmelerini denetlemeye başlamış. Telgraf ve telefon yollarının Gezici Kuvvet Komutanlığının haberªleşme işlerine ancak yettiğinden söz ederek, cephe ile haªberleşme açıkça ve resmi olarak yasaklanmış. Bir yandan da, Gezici Kuvvetin Eskişehir yöresine saldıracağı söylenªtisi yayılmıştı. | |
| | | al bırde burdan yak Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 1022 Yaş : 37 Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!! İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Yaz. : Süper Moderatör Ruh Hali : Points : 57755 Kayıt tarihi : 27/02/09
| Konu: Geri: NUTUK - Büyük Eser Salı Mart 10, 2009 7:35 pm | |
| Nutuk2 (3.Bölüm)
ETEM VE TEVFİK KARDEŞLERLE KENDİLERİ GİBİ DÜŞÜNEN ARKADAŞLARININ ULUSAL HÜKÜMETE KARŞI AYAKLANMALARI
Sayın baylar, bu durumu hep birlikte incelemeye yarayacak ölçüde bilgi verdiğimi umarım. Kolaylıkla anlaşılmakta idi ki, Etem ve Tevfik kardeşler ile kendileri gibi düşünen kimi arkadaşları, ulusal hükümete karşı ayaklanmaya karar vermişlerdi. Bu kararlarını uygulamak için Tevfik Bey cephede uydurma nedenler ararken ve cepheyi bırakarak kuvvetlerini geride toplarken, Etem Bey ve milletvekili olan kardeşi Reşit Bey ve daha birtakımªları da Ankara�da siyasa yönünde çalışıyorlardı. Ayakªlanma planını başarıyla uygulayabilmek için her şeyden önce, buna engel olacağı sanılan Batı Cephesindeki orªdunun başında bulunan komutanı, gözden düşürerek ve görevden uzaklaştırarak, orduya egemen olmak çok gerekli idi. Ondan sonra da, Meclis çoğunluğunu büsbütün kendiªlerinden yana çevirerek komutan, bakan ya da hükümet değiştirmekte kolaylık sağlamak önemli idi. İşte, bu amaçªlarla çalışmakta olduklarına kuşkumuz kalmamıştı. Etem Bey�in İsmet Paşa�ya ve kardeşi Tevfik Bey�e yazdığı telyazılarında kullandığı ılımlı ve yumuşak birtakım sözcüklerin biªraz daha zaman kazanmak amacıyla kullanıldığı ve bu gerªgin durumu, İsmet Paşa ile Tevfik Bey arasındaki anlaşmazªlıktan doğan bir üzüntü dolayısıyla en sonu Tevfik Bey�in kızgınlığını yenemeyerek taşkınlık yapmasından ileri gelªmiş gibi gösterip, kendilerinin pek yumuşak başlı ve alçakªgönüllü olduklarını bir zaman için daha belirtmeye çalışªtıkları yargısına varmamak elden gelmezdi. Biz de durumu çok önemli gördük. Siyasa ve askerlik bakımından gerekli önlemlerimizi ona göre uygulamaya başladık.
Baylar, şunu bilginize sunmalıyım ki, hem cephede hem Ankara�da her bakımdan gereken önlemleri aldırªmıştım. Etem ve kardeşlerinin ayaklanmasından hiç çekinªmiyordum. Ayaklanırlarsa bastırılıp cezalandırılabileceklerine kuşkum yoktu. Onun için çok serin ve geniş davranıyordum. Elden geldiğince kendilerini öğütle yola getirªmeye çalışmayı, bunda başarısızlığa uğrarsam, kamuoyunªca daha iyi anlaşılacak olan saldırganca davranışlarının gereğini yapmayı yeğliyordum. Bu düşünce iledir ki, Anªkara�da bulunan Etem ve Reşit Beyleri ve kimi kişileri yanıma alarak Eskişehir�e gitmeye ve orada İsmet Paşa ile de birleşerek yüz yüze konuşmaya ve anlaşmaya, 2/3 Araªlık l920�de karar verdim. Etem Bey�in benimle birlikte gitªmekten çekineceğini kestiriyordum. Oysa, ne olursa olsun Etem Bey�i birlikte alıp götürmek bence gerekli idi. Bunun için istese de istemese de, Etem Bey�i birlikte götürmek, gitªmemekte direnirse ona göre davranılmak üzere gereken önlemlerin alınması buyruğunu da vermiştim.
Gerçekten, ertesi gün Etem Bey, hasta olduğunu söyªleyerek birlikte gelemeyeceğini bildirdi. Doktor Adnan Bey de Etem Bey�in rahatsızlığının yolculuğa engel olduğunu söyledi; üsteledim. En sonu, 3 Aralık l920 akş**ı özel bit trenle Eskişehir�e gitmek üzere yola çıktık. Etem ve kardeşi Reşit Beylerden başka yanımızda bulunan arkadaşlardan başlıcaları şunlardı: Kâzım Paşa, Celâl Bey, Kılıç Ali Bey, Eyüb Sabri Bey, Hakkı Behiç Bey, Hacı Şükrü Bey.
4 Aralık l920 sabahı erkenden, daha ben uykuda iken tren Eskişehir�e vardı. İsmet Paşa�nın, o sırada Bilecik�te bulunduğu anlaşılmış olduğundan Eskişehir�de durmayıp Bilecik istasyonuna gitmeye daha önce karar vermiştik. Eskişehir�de uyandığım zaman, trenin niçin durup yoluna gitmediğini sordum. Yaverlerim, arkadaşların sabah kahªvaltısı yapmak üzere istasyonun karşısındaki lokantaya gittiklerini ve şimdi gelmek Üzere bulunduklarını söylediler. Çabuk gelmeleri için haber gönderilmesini buyurdum. Birkaç dakika sonra �hazırız� denildi. �Bütün arkadaşªlar geldi mi?� dedim. Bunun üzerine yapılan soruşturªmadan anlaşıldı ki, herkes hazırdır ama, Etem Bey bir arªkadaşıyla birlikte ortada yoktur. Hemen Etem Bey�in kaªçırtıldığı yargısına vardım; ama, bunu kimseye söylemedim. Yalnız; �Öyleyse, dedim, Etem Bey olmaksızın bizim Bilecik�e gitmemizde bir yarar yoktur. İsmet Paşa�yı da buraya çağırırız.
İsmet Paşa da, telgraf başında yapılan özel görüşªmeden sonra Eskişehir�e gelmek üzere yola çıktı. Daha önce, yalnız ve özel olarak görüşmemiz gerekli olduğundan, ben de bir iki istasyon ileri gittim ve buluştuk. Birlikte 4 Aralık l920 akş**ı Eskişehir�e geldik. Orada bekleyen arkadaşlarla hep birlikte bir lokantada yemek yedik. Etem Bey yoktu. Nerede olduğunu kardeşinden sordum. �Raªhatsızdır, yatıyor.� dedi. O gece İsmet Paşa�nın karargaªhında, Kâzım Paşa, Celal Bey ve Hakkı Behiç Bey�in yanınªda, Reşit ve Etem Beylerle konuşacaktık. Onun için Reşit Bey, Etem Bey�in hasta olduğunu söylerken, görüşmek üzeªre karargâha gelebileceğini de sözüne eklemişti. Yemekten sonra karargâha gittik; ama Etem Bey gelmemişti. Reşit Bey�e ne zaman geleceğini sordum. Verdiği yanıt şu idi: �Etem Bey bu dakikada kuvvetlerinin başındadır!�
Bu sözlere karşın yine de soğukkanlı bulunmayı ve görüşmeyi yeğ bulduk.
Şu noktayı da açıklamalıyım ki, ben Eskişehir�e resmi bir kimlikle gitmemiştim. Kimi arkadaşların yanında, İsmet Paşa ile buluşma ve görüşmelerimizi yan tutmayan bir arkadaş gibi yaptığımı söylemiştim. İsmet Paşa, durumu, yapılan yazışmaları, Gezici Kuvvetler Komutan Vekili olarak Tevfik Bey�in kafa tutarcasına davranışını anlattı. Reşit Bey, kardeşleri ve kendi adına yanıt veriyordu. Reşit Bey, çok sert ve saldırgancasına konuşmaya başladı. Kardeşlerinin birer yiğit olduklarını, hiç kimsenin buyruğu altına girmeyeceklerini ve bunu herkesin böylece kabul etmek zorunda olduğunu korkuªsuzca söylüyor; ordu, düzen bağı, komuta, hükümet kavªramlarına ve bunların gerekleri üzerine ileri sürülen düşünªcelere kulak bile vermiyordu. Onun üzerine ben dedim ki: �Bu dakikaya değin, sizinle eski bir arkadaşınız olarak ve sizden yana bir sonuca ulaşmak için içten gelen bir duygu ile görüşüyordum. Artık bu dakikadan sonra arªkadaşlık ve yakınlıkla ilgili durumum kalmamıştır.Şimdi karşınızda Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve Hükümetiªnin Başkanı bulunmaktadır. Devlet Başkanı kimliğiyle, Batı Cephesi Komutanına durumun gerektirdiği her şeyi yapmak için yetkisini kullanmasını buyuruyorum.� Hemen İsmet Paşa da dedi ki: �Buyruğum altında bulunan komuªtanlardan herhangi biri bana karşı gelmiş olabilir. Benim, onu yola getirmeye ve cezalandırmaya gücüm yeter. Bu konuda şimdiye dek kimseye karşı güçsüzlüğümden söz etmiş ve hiç kimsenin beni ilgilendiren bu görevin yerine getirilmesinde yardımcı olmasını rica etmiş değilim. Ben gerekeni yaparım.�
Benim ve İsmet Paşa�nın bu sıkı tutumumuz üzerine avazı çıktığınca bağırarak konuşmakta olan Reşit Bey, hemen sığınır gibi bir durum aldı ve ileri gitmekte ivediªlik gösterilmemesini istedi ve kardeşlerinin yanına giderse bir çözüm yolu bulabileceğini söyledi. Bundan bir sonuç çıkmayacağı, amacının kardeşlerini uyarmak ve zaman kazanmak olduğu besbelli idi. Böyle olduğunu bile bile, Reşit Bey�in bu önerisini kabul ettik. Ertesi gün İsmet Paşa�nın hazırlatacağı; bir özel trenle Kütahya�daki kardeşlerinin yanına gitmesine izin verildi. Kazım Paşa�nın da Reşit Bey�le birlikte gitmesi uygun görüldü. Yola çıktılar.
BİLECİK BULUŞMASI
Sayın baylar, izin verirseniz bu hikayeyi şimdilik burada bırakacağım. Gene o gün, yani 5 Aralık l920� de Bilecik istasyonunda bekleyen Ahmet İzzet Paşa Kuruluna değineceğim.
İzzet Paşa�nın istek ve önerisi üzerine kendileriyle Biªlecik�te buluşmaya karar verdiğimizi anımsarsınız. Kurul, ayın dördünden beri beni Bilecik istasyonunda bekliyordu. Kurulda, İzzet ve Salih Paşalarla elçilerden Cevat, Ziraat Nazırı Hüseyin Kâzım, Hukuk Danışmanı Münir Beyler ve Hoca Fatin Efendi vardı. Bilecik istasyonunun bir odasında birleştik. İsmet Paşa da yanımızda idi. Görüşme şöyle oldu: Ben, ilk olarak: �Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Hükümeti Başkanı� diyerek kendimi tanıttıktan sonra: �Kimlerle tanışıyorum?� diye sordum. Salih Paşa benim ne demek istediğimi kavrayama*****, kendisinin Bahriye ve İzzet Paşa�nın Dahiliye Nazın olduğunu anlatmaya kalkışırken ben hemen, İstanbul�da bir hükümetin varªlığını tanımadığımı ve kendilerini o hükümetin adamları olarak kabul etmediğimi; eğer İstanbul�daki bir hükümetin nazırları olarak görüşmek istiyorlarsa kendileri ile görüşemeyeceğimi söyledim. Ondan sonra, kimlik ve yetki söz konusu olmaksızın görüşmek uygun bulundu.
Konuşmanın kimi evrelerinde Ankara�dan bizimle birlikte gelen kimi milletvekili arkadaşları da bulundurªdum. İstanbul�dan gelen kişilerin sağlam hiçbir bilgi ve görüşleri olmadığı, birkaç saat süren konuşma ile anlaªşıldı. En sonu, İstanbul�a dönmelerine izin vermeyeceğimi ve birlikte Ankara �ya gideceğimizi kendilerine bildirdim. | |
| | | al bırde burdan yak Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 1022 Yaş : 37 Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!! İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Yaz. : Süper Moderatör Ruh Hali : Points : 57755 Kayıt tarihi : 27/02/09
| Konu: Geri: NUTUK - Büyük Eser Salı Mart 10, 2009 7:35 pm | |
| İZZET VE SALİH PAŞALAR ANKARA�DA
Beklemekte bulunan trenle yola çıkıldı. 6 Aralık l920� de Ankara �ya geldik. İstanbul Kurulunu, istekleri dışında alıkoymuştum; ama bunu kamuya duyurmayı yararlı bulmadım. Çünkü, İzzet ve Salih Paşalardan ve öbür kişilerden Ulusal Hükümet işlerinde yararlanmayı düşüneªrek onurlarını korumak istedim. Bu amaçla, Ankara�ya gelir gelmez basına verdiğim resmi bildirimde, söz konusu kiªşilerin, Büyük Millet Meclisi Hükümeti ile görüşmek gibi bir sözde nedenle İstanbul�dan çıktıklarını; ülkenin iyiliği ve esenliği uğrunda daha verimli ve etkili olarak çalışmak üzere bize katıldıklarını açıkladım.
Baylar, biz İzzet Paşa Kurulu ile Bilecik-Ankara yolu üzerinde bulunduğumuz 5/6 Aralık l920 günü Reşit Bey�den, Kütahya �ya vardığını ve ertesi günü Tevfik Bey�le görüªşeceğini, Etem Bey�in de oraya geldiğini bildiren, ama olumªlu bir anlamı bulunmayan bir telyazısı aldım. Dört gün sonra da Reşit Bey�in, dönerken Eskişehir�den gönderdiği 9 Aralık günlü bir telyazısında: �Tevfik ile olan sorun iyi sonuca bağlanmıştır.� denildikten sonra: �Ama, tanımak ve tanıtmak istediğimiz kişilerin yalın ve zamana uygun düşünememeleri ya da düşünemediklerine bin bir bellilik konmuştur.� sözleri eklenmişti. Reşit Bey, Eskişehir�de Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa�ya da, işin yola konulªduğunu, haberleşmenin sağlandığı ve Simav Bölgesi Koªmutanının yerine gönderilebileceğini söylemiş idi. 9 Aralık l920�de, Etem Bey�den aldığım kapalı telyazısında da bu işi, İsmet Paşa�nın bile bile ve zamansız çıkartmış olduğu anlaªtılmak isteniyordu. Almakta olduğu sözde önlem ve düzenleªmelerden o zaman başyaverim bulunan Salih Bey�e de olªduğu gibi bilgi verildiği açıklanıyordu. Benim, kuruntuya düşürüldüğümü kanıtları ile öğrendiğini yazıyordu. Ondan sonra birtakım inan verici tümcelerle, Gezici Kuvvetlerden olup Maden�den geri dönerken Genelkurmayın buyruğu ile Güney Cephesine gönderilen bir birliğin kendi kuvvetlerine katılmasından ve Gezici Kuvvetler giderlerinin Fuat Paşa zamanında, Gezici Jandarma örgütü giderleri gibi bütçeye konulduğundan söz ederek daha çok para elde etmek isªtediği, görülüyordu.
Ben üç gün sonra buna verdiğim inan verici yanıtta: "Son günlerin edimli belirtilerinin beni kuruntuya değil ama, duraksamaya düşürdüğünü açığa vurabilirim.� dedikten sonra: "...Genel durumumuzun uyum ve düzenini bozmakta hiç kimseye göz yummayınız." diye yazdım.
ETEM VE KARDEŞLERİ ZAMAN KAZANMAK İÇİN BİZİ OYALAMAYA ÇALIŞIYORLAR
Gerçekte sorun çözümlenmemişti. Yapacağım açıklamalardan anlaşılacaktır ki, Etem Bey ve kardeşleri gün kazanmak için bizi aldatmaya çalışıyorlardı. Amaçları, elden geldiği ölçüde yeniden kuvvet toplamak; Düzce�de bulunan Sarı Efe kuvvetlerinin ve Osmaneli�nde bulunan Gökbayrak Taburunun kendilerine katılmasını ve Demirci Efe�nin de kendisiyle birlikte ayaklanmasını sağlamak; bir yandan da cephe komutanlarını değiştirmek ve ordu subaylarıyla erlerinin kendilerine karşı koymamaları için propagandaya fırsat bulmak istiyorlardı. Gerçekten, Simav ve Bölgesi Komutanı, Simav�a gitmek için Kütahya�dan geçerken, Etem ve Tevfik Beyler durdurmuşlar ve kendi buyrukları altında, gösterecekleri yerde çalıştırmak üzere Kütahya�da kalmasını buyurmuşlardır. Bu buyruklarının uygun görüldüğünün bildirilmesini de l0 Aralık l920�de Cephe, Komutanlığından dilemişlerdir. Görülüyor ki, "her şey yoluna girdi� denilmesine karşın, başlangıçtaki kafa tutma durumu olduğu gibi duruyordu.
Etem Bey, Konya, Ankara, Haymana da içinde olmak üzere her yana, ellerinde özel şifreler bulunan birtakım kimseleri �bağlantı subayı� adıyla göndererek yeniden silah ve hayvan toplamaya başladı. Bunlara verilen görevlilerine ve hükümet görevlilerine yapılan bildirimlerin niteliği, anªlaşılmak üzere örneğin, 7 Aralık l920�de Ankara kuzeyinde Kalecik kaymak***** yazılan yazıyı olduğu gibi okuªyayım:
Kütahya, 7 Aralık l920
Kalecik İlçesi Kaymakamlığı Yüksek Katına
Gezici Kuvvetler birlik komutanlarından olup aşağıda kimliği yazılı İsmail Ağa, ilçeniz içinde Gezici Kuvvetlerden olan izinli ve izinsiz savaşçıªları toplamak, yeniden silah ve hayvan sağlamak ve bize katılacak yurtªseverleri alıp getirmek üzere görevli olarak Kalecik�e gönderilmiştir. Kendisine gerekli her türlü yurtsal kolaylığın gösterilmesini ve yardımın yapılmasını rica eylerim efendim.
Bütün Gezici Kuvvetler
Ve Kütahya Bölgesi
Komutanı
Etem
Batı Cephesi Komutanının, Gezici Kuvvetler Komutanlığından, elinde bulunan cephane sayısını ve son Gördes Savaşında ne sayıda topçu cephanesi harcandığını sorması üzerine Gezici Kuvvetler Komutan Vekili Tevfik imzasıyla 11 Aralık l920�de: "...Bu yazışınızdan bize güvenmediğinizi anlıyorum. Cephane ne yenir, ne içilir, ancak düşmana atılır. Bu güven işi akla geliyorsa, cephane göndermeyebilirsiniz". Yolunda karşılık verilmekte idi.
Baylar, burada ufak bir noktaya dikkatinizi çekeyim. Görüyorsunuz ki, Etem Bey cephede ve kuvvetinin başında olmasına karşın Tevfik Bey yine vekil olarak yazışmalar ve işlemler yapıyor. Bir tek kuvvet üzerinde, eşit yetkide iki komutan.....
Cephe Komutanı, l3 Aralıkta, sorulan sorunun ve alınan yanıtın örneklerini bilgi için bana göndermişti. Hükümetçe anahtarı olmayan şifreler ve özel şifreler kullanılması genel olarak yasak edilmişti. Oysa, Etem Bey�in özel görevlileri ve milletvekilleri arasındaki kimi arkadaşları, bu yasağa uymaksızın kapalı yazışmaları sürdürmekte idiler. Doğal olarak bunlara engel olundu. Bunun üzerine Etem Bey, İsmet Paşa�ya l3/l4 Aralık l920 günlü bir yazı ile başvurarak: �Birtakım eksiklerimiz ve bunun gibi şeyler için Ankara ve Eskişehir Gezici Kuvvetler bağlantı subayªlarına çekilen tellerin alıkonmakta olduğu anlaşılmıştır. Haberleşmelerimizin yasaklanmasına ya da güçleştirilªmesine ilişkin işlemlerin durdurulması iyiliğinde bulunªmanızı rica ederim." diyordu. Oysa, bağlantı subaylarının açık haberleşmeleri yasaklanmamıştı. Yasak edilen, özel şifre ile haberleşme idi. Özellikle Etem Bey�in söz konusu ettiği Ankara ve Eskişehir�deki subayların hiçbir haberleşªmesi yasaklanmamış ve bu subayların Etem Bey�e herhangi bir yakınması olmamıştı. O günlerde Eskişehir� de çektirilªmeyen özel bir kapalı tel vardı. Ama, o Etem Bey�in komuªtan ve milletvekili diye imza atan bir arkadaşının kapalı teli idi. Onun için İsmet Paşa, Etem Bey�e verdiği yanıtta, bu işi kendisine duyuranın kim olduğunun bildirilmesini istemişti.
ÇERKEZ ETEM, HÜKÜMETİN YASALARINI TANIMIYOR
Baylar, başlı başına dikkati çeken bir işlemi de burada söyleyeyim. Gene o günlerde Kütahya�da Mutasarrıfı Vekili �Kadı Ahmet Asım Efendi� adında bir kişi bulunuyordu. Kütahya�da �Mevki Komutanı� sanı ile Etem Bey�in atadığı Abdullah Bey adında da biri vardı. Bu komutan, asker kaªçağı erlerin ailelerinden kimilerini başka yerlere sürülmek üzere Kütahya Mutasarrıf Vekili Ahmet Asım Efendi�ye gönderir. Mutasarrıf Vekili, sürgün etme işlemini son yasa gereğince İstiklal Mahkemesinin yapabileceğini bildirerek, ilgili yazıyı Komutanlığa geri gönderir. Bunun üzerine Mevªki Komutanı, Mutasarrıf Vekilini geceleyin yanına getirtmeye kalkar. Mutasarrıf Vekili gece işi olduğundan sabahleyin görüşebileceğini bildirir. Komutanın gönderdiği erler Mutasarrıf Vekilinin konağının kadınların oturduğu bölüme açılan kapısını kırarak zorla içeri girip onur kırıcı bir biçimªde kendisini alırlar ve götürürler.Sorguya çektikten sonra o gece silahlı kimselerin eli altında on dört saat uzakta bulunan Gezici Kuvvet Komutanlığına götürürler. Ondan sonra da Kütahya�dan çıkarıp uzaklaştırırlar. Kadı olması ve Muªtasarrıf Vekili bulunması dolayısıyla, birkaç bakanlığın büªyük bir görevlisi olan bir kişiye yapılan kötü işlem ve saldırı kuşkusuz doğrudan doğruya hükümete yöneltilmiş bulunuyordu. Bu olay üzerine Mecliste gensoru açıldı. İlgili bakanlıklar, Cephe Komutanlığından, bu işe yelteªnenlerin Askeri Mahkemeye verilmelerini istediler. Cephe Komutanlığının Gezici Kuvvetler Komutanlığına, soruşturma yapılması ve sonucunun bildirilmesi için yazdığı tele l9 Aralık l920�de Bütün Gezici Kuvvetler ve Kütahªya Bölgesi Komutan Vekili Mehmet Tevfik imzasıyla geªlen yanıtta: "Abdullah Bey her ne yapmış ise verdiğim kesin buyruk üzerine yapılmıştır. Ve yapmak zorunda idi. Bu işin gerekçesi ilgili bakanlıklara bildirilmişti... Adı geçenin dönmesine kesin buyruk verildiği yüksek katıªnızdan bildiriliyor. Geri dönerse... ne yapıp yapıp asacaªğım...� deniliyordu.
Baylar, ulusun vekillerinin buyruğuyla yeniden göªrevine başlatılması istenilen bir görevlinin asılacağının bilªdirilmesi, kuşkusuz yasa, ilke ve hükümleriyle bağdaştırılaªmazdı. l3 Aralık l920 günü Etem Bey, Ankara�da kardeşi Reşit Bey�le makine başında telgrafla açık olarak uzun uzadıya görüştü. Bu görüşmelerin özeti şu idi. Etem Bey: �Konuyu ne yapıp yapıp Mecliste görüşme konusu ettiªriniz. Sarı Efe denilen Edip�in, kendi birliği ile Gökbayrak Taburuna katılması için haber gönderiniz. Meclis kararı ile komutanları çektiriniz. Meclis kararı ile olamazsa bir yolunu bulup bunu sağlayınız.� diyor. Ayrıca: �Patlataªcağı bombaları ta İngilizlerin işiteceğini ve bunun patlaªmasının pek yakın olduğunu� söylüyor. Reşit Bey�in verdiği yanıtlar arasında da dikkati çeken şunlar vardı: �Gezici Kuvvetlerin düşmanla savaşmamasını, bunu tüªmenlere bırakmasını ve Edip�le doğrudan doğruya haberªleşmesini, buna engel olunursa Cephe Komutanı ile yeniden ilgiyi kesmesini� öğütlüyordu.
Reşit Bey, bu görüşme ile ilgili belgeleri olduğu gibi bana gönderdi. Kendisi yanıma gelmedi. Eskişehir� den Kütahya�ya gidip döndükten sonra hiç yanıma gelmemişti. Kendisini yanıma getirttim. Ne istediklerini sordum.
�Cephe komutanlarım değiştiriniz.� dedi. �Yerine koyacak adamlarımız yoktur.� dedim. �Beni atayınız, ben daha iyi yaparım." dedi. �Cephe komutanlarını değiştirmek önemli bir iştir. Genel durumumuzu sarsar Böyle bir öneriyi kabul etmek kolay ve uygun değildir." diye karªşılık verdim.
Yine o gün, l3 Aralık l920�de Etem Bey�e de çektiğim bir telde, Reşit Bey�le makine başındaki görüşmelerini okuªduğumu söyledikten sonra, işin Mecliste resmi olarak söz konusu edilip görüşülmesinin ve Edip�in yerinden oynaªtılmasının uygun olmadığını bildirdim. O gün Etem Bey verdiği yanıtta, işin önemli olduğunu bildirerek komuªtanları yeren sözler söylüyordu.
Baylar, Etem ve kardeşleri cephede bulunan komutanªları beğenmiyorlar ve onların buyruklarına uymuyorlar. Bakanlıkları ve hükümeti tanımıyorlar. Yalnız sözde beªnim buyruklarıma uyuyorlar ve Meclise de kendi isteklerine göre iş yaptıracaklarını umuyorlar. Bana ve Meclise karşı saygılı görünerek büyük bir çaba ile hazırlıklarını bitirªmeye çalışıyorlardı. Etem Bey, l8/l9 Aralık günlü bir teliyle de yine Edip�in, birliği ile kendisine katılmasının sağlanmasını benden rica ediyordu. İsteğini haklı gösterªmek için de diyordu ki:
�Anadolu�daki ayaklanmaların bastırılması sırasında durum gereği, Biga bölgesinde bıraktığım ve sonradan Düzce�ye geçici olarak gönderilen, Birinci Gezici Kuvvete bağlı ve büyük çoğunluğu İzmir ve dolayları gönüllüªlerinden olan 250 süvari, 200 piyade, bir dağ topu takımı, iki makineli tüfek, 30 kişilik karargah süvarisinden meydana gelen Edip Bey Birliğinden, İzmir sınırına yaklaşmamız dolayısıyla, kuşkusuz daha çok yararlanılacaktır. Ayrıªca sürekli isteklerde bulunulduğundan ve Edip Bey o bölgede güvenliğin tam olarak sağlandığını bildirdiğinden, bu görevin uygun görülecek başka bir birliğe verilmesi ve Edip Bey�in, birliği ve savaş araçlarıyla Gezici Kuvvetlere katılması için gerekenlere buyruklarınızı rica eylerim.� | |
| | | al bırde burdan yak Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 1022 Yaş : 37 Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!! İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!! Yaz. : Süper Moderatör Ruh Hali : Points : 57755 Kayıt tarihi : 27/02/09
| Konu: Geri: NUTUK - Büyük Eser Salı Mart 10, 2009 7:36 pm | |
| Baylar, bu telyazısında ileri sürülen düşüncelere en toy ve düşüncesiz birinin bile inanacağı kabul olunabilir mi? Kütahya�da bulunan bir kişi, bana İzmir sınırına yakªlaşmaktan söz ediyor. Düzce ve dolaylarında durumun güvenilir nitelikte olduğunu benden daha iyi haber alıyor. Edip Bey Birliğinin kuvvetini ayrıntılarıyla saydıktan sonªra bu birliğin savaş araçlarıyla birlikte kendisine katılªması ricasını kabul edebileceğimi sanıyor.
Bu tel üzerine, l9 Aralık l920�de Düzce�de birlik koªmutanı Edip Bey�e özel olarak yazdığım telde, Etem Bey�in istediğinden ve kendisinin de bunu dilediğini bildirdiğinden söz ettikten sonra birliğin o bölgede kalmasının kesin olarak gerektiğini bildirdim.
Edip, l9/20 Aralık l920 günü verdiği yanıtta, birªliğinin o bölgede kalmasının zorunlu olduğunu bildirdi. Buna, birliğindeki adamların Gezici Kuvvettekilere eşit ödenek verilerek çalıştırılmalarının sağlanması dileğini eklemek fırsatını da kaçırmamıştı.
Baylar, Etem ve arkadaşları Ankara yakınında Hayªmana�da da ayrıca bir kuvvet toplamaya giriştiler. Hırªsızlıktan Ankara�da tutuklu iken daha sonra salıverilen Van sığınaklarından Musa Bey oğlu Abbas adında biri, elinde bir belge, beş on kişi ile Haymana dolaylarında adam toplamaya başladı. Bu adam, l9 Aralıkta yakalanabilmiş ve Ankara İstiklal Mahkemesine verilmişti. Bunu yakaªlamak ve adamlarını dağıtmak için özel ve çabuk bir düzenlemede bulunmak gerekti. Bu amaçla Haymana�ya gönderilen özel bir kuvvet, şimdi milletvekili bulunan Recep Zühtü Bey komutasında yollanmıştı. Recep Zühtü Bey, Abbas�ı üç arkadaşıyla yakalandıktan sonra önemli bir saldırıya uğrayacağını iyice kestirdiği için, tutukluları, yolunu değiştirerek Polatlı üzerinden trenle Ankara �ya getirmek zorunda kalmıştı.
DEMİRCİ EFE DE İŞE KARIŞIYOR
Baylar, Demirci Efe, Etem Bey�le haberleştikten sonra özel bir durum aldı. Bu anlaşılır anlaşılmaz, Güney Cepªhesinde bulunan Refet Bey komutasındaki süvariler hemen Demirci Efe üzerine gönderildi. l5/l6 Aralık l920�de Dinar yakınında İğdecik köyünde bir gece baskını ile Efe�nin kuvvetleri dağıtılmış; kendisi beş on kişiyle kaçmış. Efe, çok sonra sığınarak bağışlanmıştır.
Baylar, Reşit Bey, 20/2l Aralık gecesi evinde, dört kişiye, ordu birlikleri ile Gezici Kuvvetler arasında bir çarpışma olduğu zaman, subay ve özellikle erlerimizi ayartªma görevi veriyordu. Bu dört kişi şunlardı: Yeni Dünya gazetesinde çalışan Hayri, Arif Oruc�un kızkardeşinin oğlu Nizamettin, Mareşal l Fuat Paşa�nın oğlu Hidayet ve arkadaşı Şükrü Beyler. Bunlar 2l Aralıkta trenle Eskiªşehir�e gittiler. Yanlarında Etem Bey�in katibi olan birisi de vardı. Bunlardan biri, tren kalkmadan önce, gizlice istasyondaki konutuma gelip bana durumu bildirdi. Bu adam propagandayı düzenlemek ve yürütmekle görevli imiş. Başkanları Hidayet Bey imiş. Para harcama yetkisi de onda imiş. Haberi veren kişi, yalnız olarak Kütahya�ya gidecek, Etem Bey�den yönerge aldıktan sonra Eskişehir�e dönecekti. Ötekiler Eskişehir�de bekleyeceklerdi.
Ben, bu adama: �Biz Etem Bey�le kardeşlerine sevgi besliyoruz. Onlar, boşuna kuşkulanıyorlar. Bu girişimlerinªden üzüntü duydum. Ama Etem Bey�in orduyu karıştırmak için vereceği yönergeyi bilmek isterim.� dedim ve arkadaşªlarıyla birlikte kendilerini, işlerinde serbest bıraktım.
Eskişehir�de İsmet Paşa�ya, Afyonkarahisar�da Fahªrettin Paşa �ya bilgi verdim ve bu adamların izlenmeleri gerektiğini bildirdim.
Haberi getiren adamın doğru bilgi verdiği daha sonªraki davranışlarından anlaşılmıştır.
Baylar, Kazım Paşa, Reşit Bey�le birlikte Kütahya�da Etem ve Tevfik Beylerle buluşup konuştuğu zaman, Etem Bey�in sözlerinden kimi dikkate değer noktaları bana şöyªlece özetlemişti:
l - Ankara�daki hükümet, amacı gerçekleştirecek duªrumda ve güçte değildir. Bu hükümete karşı uyuşuk davªranmamız doğru olmaz.
2 - Silahla karşı koymamızı kötüye yoracaklardır. Ama sonunda, başarıya ulaşırsam, herkes bana hak vereªcektir.
3 - Refet Bey�le aramızda bir onur üstünlüğü sorunu vardır. Mustafa Kemal Paşa, Refet Bey�in onurunu yeğliªyor, bizimkini ise kırıyor. Ne olursa olsun, Refet Bey�i önüme katarak Ankara�ya değin kovalamak isterim; ölürªsem de bu yolda öleyim.
4 - Biz, çoktan bu işi yapardık. Ama Reşit�in Ankaªra�da Meclisteki durumu bizi yanıltmıştır. Meclisin ne önemi ve niteliği vardır? | |
| | | | NUTUK - Büyük Eser | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|