Yerli Mekan -- Mekanın Burası
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Gençlerin Yeni Mekanı Yerli Mekan Herşeyi Bulabilirsiniz
 
AnasayfaAnasayfaGaleriLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
En kısa zamanda yeni gelışmelerle karsınızda olacagiz...

 

 NUTUK - Büyük Eser

Aşağa gitmek 
2 posters
Sayfaya git : Önceki  1, 2, 3, 4, 5, 6
YazarMesaj
al bırde burdan yak
Süper Moderatör
Süper Moderatör
al bırde burdan yak


Erkek Yengeç Kedi
Mesaj Sayısı : 1022
Yaş : 36
Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
Yaz. : Süper Moderatör
Ruh Hali : NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 Kizgin10
Points : 55955
Kayıt tarihi : 27/02/09

NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 Empty
MesajKonu: Geri: NUTUK - Büyük Eser   NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 I_icon_minitimeSalı Mart 10, 2009 7:36 pm

REŞİT, ORDUYU YANITLAMAYA ÇALIŞIYOR

Kazım Paşa, bu düşünceleri dinledikten sonra: �Türªkiye�nin, Batı Cephesinden başka, doğuda, güneyde, merªkezde de, orduları vardır. Bu orduların başında ve içinde çok değerli ve çok güçlü komutanlar ve subaylar vardır. Bütün bunlarla birlikte bir ulus vardır.� diyerek kendilerini yatıştırmaya ve ılımlı bir duruma getirmeye çalışmıştı.

Baylar, Reşit Bey, Mecliste milletvekillerine düşünªcelerini aşılıyor ve coşkulu girişimlerde bulunuyordu. Bir gün, Mecliste, kırk elli kadar milletvekili toplanmış. Bunªların cephe ile ilgili kimi kuşkulan varmış. Hükümet üyeªlerini çağırarak durumu anlamak istiyorlarmış. Bolu Milletvekili olan rahmetli Yusuf İzzet Paşa, bu durumu ve toplanan milletvekillerinin dileğini bir mektupla bana bildirdi. Ben Bakanlar kurulu toplantısındaydım. Bakanªlar Kurulu: �Böylece toplanan milletvekillerinin herhangi bir şeyi sormak için hükümeti çağırması yönteme uygun değildir, kabul edemeyiz.� dedi. Ben, bu kararı, yine Yusuf İzzet Paşa aracılığıyla duyurmakla birlikte, kendi düşünªcem olarak şunları da ekledim: �Siz milletvekilisiniz, ben de başkanınızım. Herhangi bir konu üzerinde benimle görüşmek isterseniz, seve seve kabul ederim." Verdiğim yanıtı, Yusuf İzzet Paşa, toplantıda bulunanlara bildirªdiği zaman Reşit Bey ayağa kalkarak!: �Baylar! Bu yanıt, �Göğsünüzü kapayın!� demektir. Biliyorsunuz ki, asªkerlerin göğüslerinin kapalı bulunması sıkı düzen gereğidir." demiş.

Reşit Bey�in: �Başkan bizi askeri sıkı düzen altına alªmak istiyor." demek istediği anlaşılıyor.

Söz konusu toplantıyı düzenleyen, doğal olarak Reşit Bey�le kimi arkadaşları idi.

Reşit Bey, Ankara�da bulunan izzet Paşa kuruluyla da yaptığı buluşma ve konuşmalara dayanarak, �paşalar, İzmir�i, İstanbul�u kurtararak barış yapılabileceğini söyleªmek üzere geldikleri halde, kendilerinin tutuklandıkları" yolunda bir akım da uyandırmıştı.

22 Aralık l920 günü, Reşit Bey ile bakanlardan ve milletvekillerinden on beş kadar arkadaşı hükümet koªnağındaki odama çağırdım. Bu arkadaşlar arasında Celâl Bey, Kazım Paşa, Eyüp Sabri Bey, Adnan Bey, Vehbi Bey, Hasan Fehmi Bey, İhsan Bey, Kılıç Ali Bey, Yusuf İzzet ve Emir Paşalar vardı. Fevzi Paşa Hazretleri de geldi. Toplantıya gelenlere, sözü edilen konunun bütün gelmişini geçmişini, gereken belgeleri de göstererek açık bir biçimde anlattım. Reşit Bey, söylediklerimin hiçbirini yadsımadı2. Düşman saldırısına karşı tek kuvvetin, Etem Bey�in kuvveti olduğunu ve bizim kurduğumuz tümenlerin çil yavrusu gibi dağılacaklarını söyleyerek, ne yapıp yapıp Etem Bey kuvvetini artırmak ve desteklemek gerektiğini bildirdi. Karşılık olarak dedim ki: �Etem Bey�in kendi komuta edebileceği kuvvetin sayısı en çok, bin iki yüz, ya da iki bin olabilir. Bu artırılırsa düzensizlikten dağılıp yıkıma neden olur. Ne olursa olsun, yurt yazgısının, kişilere bağlı kuvvetlere değil, ancak Büyük Millet Meclisinin yaªsalarına bağlı düzenli birliklere bırakılması gereklidir. Geªzici Kuvvetler, belli bir sayı içinde kalır ve verilen buyªruklara tam uyarsa yararlı olabilir.�

Reşit Bey, ileri sürülen gerçekleri uygun buluyormuş gibi davrandı. Bunun üzerine, son bir deneme olmak üzere, Reşit Bey�in kimi arkadaşlarla birlikte kardeşlerinin yanına gidip öğüt vermesi kabul edildi.

Bundan sonra, sorunun bir çözüme bağlanması için şimªdiye değin yaptığım kişisel girişimlere son vereceğimi de, öğüt vermeye gidecek kurula söyledim. Kurul Gezici Kuvvetlere, hükümetin son ve kesin istekleri olmak üzere şunları bildirecekti:

l -Gezici Kuvvetler, öbür birlikler; gibi buyruklara ve komutaya tam

uyacak ve yasa dışı her türlü taşkınlıklardan kaçmayacaktır.

2 -Gezici Kuvvetler, gücünü artırmak için, kendiliğinden hiçbir yerde hiçbir yolla adam toplamayacak ve bu amaçla gönderdiği adamların çalışmalarına hemen son verecektir. Er gereksemesi, başka birlikler gibi, istek üzerine cephe komutanlığınca sağlanacaktır.

3 -Gezici Kuvvetler, kaçaklarını yakalatmak için doğrudan doğruya adam görevlendirip göndermeyecek; kaçakları, öteki birliklerde olduğu gibi, cephe komutanlığınca izletilecek ve yakalattırılacaktır.

4 -Gezici Kuvvetlerin, kendi adamlarının ailelerine bakmak üzere, kimi yerlerde bulundurduğu; bağlantı subaylarının kim oldukları hükümetçe bilinecek ve bu subayların elinde bulunan şifrenin bir örneği de bize verileªcektir.



ÇERKEZ ETEM�E BİR ÖĞÜT KURULU GÖNDERİLİYOR

Bu koşullar yerine getirilirse Gezici Kuvvetler, şimdiye değin olduğu gibi, belli bir sayıyı aşmamak üzere görevini sürdürecektir.

Reşit Bey�le birlikte Celâl, Kılıç Ali, Eyüp Sabri, Vehbi Beyler, 23 Aralıkta, öğleyin Ankara�dan yola çıkarak 24 Aralık günü öğleden sonra saat 4.45�te Kütahya�ya vardılar.

Baylar, Etem ve Tevfik Beylerin, Cephe Komutanının bilgisi ve onayı olmaksızın, bölgelerinde bulunan ordu birliklerini cepheye dağıtarak, Gezici Kuvvetlerin ağırªlıksız erlerini Gediz�de, Pehlivan Ağa birliğini de Kütahªya�da toplamış olduklarını haber aldım. Bunun üzerine 25/26 Aralık l920�de, Kütahya�daki Celâl Bey ve arkadaşªlarına çektiğim açık bir telde: �Böyle bir davranışla ne yapılmak istendiğini kesin olarak bilmek isterim. Bu konuªdaki düşüncenizin bildirilmesini makine başında bekliªyorum.� dedim. Bu telin birer örneğini, İsmet, Refet ve Fahrettin Paşalara kapalı olarak bildirip dikkatlerini çekªtim. Öğüt vermeye giden kurul, altında bütün üyelerinin imzası bulunan kısa karşılığı verdi: �Üzülmeyiniz, yanlış yorumlamayı gerektirir bir davranış yoktur. Tevªfik Bey yarın gelecek, hep birlikte görüşeceğiz. Sonucu ayrıntılarıyla bilginize sunarız.� Ben bu karşılığı alınca, oradaki arkadaşların, ya gerçek durum bildirilmeyerek aldatılmakta oldukları ya da tutuklanarak istenildiği gibi yazı yazmaya zorlandıkları kanısına vardım. Onun için, gerçek durumu anlamamış ve kısaca telleriyle verdikleri güvenceye inanmış görünmek istedim. Bundan dolayı, aldığım tele karşılık olarak kendilerine: �Tevfik Bey�le görüşmelerinden sonra yurdun ve ulusun en yüksek çıªkarını sağlayacak ilkeler üzerinde görüş birliğine varacakªlarına kuşkum olmadığını; bana gelen haberleri dedikodu sa*****, hükümetçe hiçbir önlem alınmasına gerek olªmadığı yolundaki inancımı hükümet üyelerine anlatmayı başarabileceğimi; ancak içtenlikli davranmayı bozucu duªrumun bir an önce ortadan kalkmış bulunduğu haberini bekªlediğimi; beni gönül kırıklığına uğratmamalarını� yazdım.

26/27 Aralık l920�de yine kurul üyelerinin ortak imzaları ile gelen ayrıntılı bir açık telde önemli olarak şunlar vardı:



l -Güvenlik önlemleri alındığına kuşku yoktur. Bu önlemlerin hepsi kendilerini savunmak içindir. Kendilerine karşı çıkarılan ve yığılan kuvvetler ve yeni kurulan karakollar eski yerlerine çekilirlerse, bu önlemlerden de vazgeçeceklerdir.

2 -Düşmanca davranışlarla karşılaşmadıkça, yurdun gelecekteki esenliği ve yüksek kişiliğinize karşı besledikleri içten bağlılık dolayısıyla, her türlü çatışmadan sakınacaklarına en büyük antlarla söz vermişlerdir.

3 -Gezici Kuvvetlerin Konya ve Alaca�da bulunan erleri ile, Teğmen

Sadrettin Efendi komutasında Konya�dan gelmekteyken Fahrettin Paşa�nın tutuklattığı seksen kişinin ve Gezici Kuvvetler Birlik Komutanlarından Kürt İsmail Ağa ile. Kalecik�ten, kendi hısımları içinden, savaşa katılmak üzere, askerlik çağı dışında bulunan kimselerden topladığı adamların Gezici Kuvªvetlere katılmalarına engel olunmamalıdır.

4 -Gezici Kuvvetlere para verilmesi için Kütahya Mutasarrıflığına

buyruk verilmelidir.

5- Karşılıklı güvenin gerçekten kurulması ve sürdürülmesi için Fahªrettin ve Refet Beyler cepheden uzaklaştırılmalıdır.

Bunlardan çıkan anlam nedir baylar? Oraya giden arkadaşlarımızın tümünün bu anlamı kavrayamayacakları düşünülebilir miydi? Öyle ise, biraz önce belirttiğim gibi, Kütahya�ya giden Kurul gerçekten tutuklanmıştı. Bu yaªzılan şeyler, kendilerine zorla yazdırılıyordu. Bunun böyle olacağını, Kurul gitmeden önce biliyordum. Bu yüzdendir ki Reşit Bey, Kâzım Paşa�yı birlikte götürmek için üstelediği halde, görüşmeler sırasında iyi bir rastlantıyla soluma oturan Kazım Paşa�ya gitmemesi gerektiğini sezinletmişªtim. Çünkü Kazım Paşa�yı geçici olarak değil, temelli tutukªlayıp imzasını kullanmaktan çok yararlanabilirlerdi..

O gece kendilerine şu yanıtı verdim: �Telinizi yarın Bakanlar Kuruluna sunacağım.� Yine, 26/27 Aralık gecesi Eskişehir�de Batı Cephesi Komutanı İsmet Beyefendiye de, şu kapalı teli yazdım:

Kütahya�ya giden Kurulun ayrıntılı telyazısını, olduğu gibi, aşağıda sunuyorum. Bunun temel noktalarını özetleyerek, makine başında Refet ve Fahrettin Beylere bildirmenizi rica ederim. Kurula makine başında verdiğim karşılık da: �Telinizi, yarın Bakanlar Kuruluna sunacağım.� dedim. Yarın, sözü geçen Kurula, Bakanlar Kurulu kararıyla görevlerine son verilªdiğini, ivedilikle Ankara�ya dönmelerini bildireceğim. Ondan sonra, bu işin içyüzünü bütün ayrıntılarıyla Meclise açıklamak düşüncesindeyim.

Gezici Kuvvetlere karşı, İsmet ve Refet Bey kuvvetlerinin, bulundukları yerlerde toplu ve uyanık olmalarını ve alınmış bulunan genel önlemlere daha çok önem verilmesini ve dikkat edilmesini rica ederim. Ne olursa olsun, saldırıya, onlar başlamadan, şimdilik başlanmaması düşüncesindeyim.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
al bırde burdan yak
Süper Moderatör
Süper Moderatör
al bırde burdan yak


Erkek Yengeç Kedi
Mesaj Sayısı : 1022
Yaş : 36
Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
Yaz. : Süper Moderatör
Ruh Hali : NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 Kizgin10
Points : 55955
Kayıt tarihi : 27/02/09

NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 Empty
MesajKonu: Geri: NUTUK - Büyük Eser   NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 I_icon_minitimeSalı Mart 10, 2009 7:37 pm

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

Mustafa Kemal

Baylar, ertesi gün Batı ve Güney Cephesine şu tel çekildi:



Şifre 27.l2.l920

Batı Cephesi Komutanlığı Karargahı Birinci Şube

Müdürlüğüne

Güney Cephesi Komutanlığı Karargahı Birinci Şube

Müdürlüğüne



Refet ve İsmet Beyefendilere özeldir:

Kütahya�ya giden kurulun gönderdiği ayrıntılı tel, Bakanlar Kurulunda görüşülerek, aşağıdaki kararlar alındı. Bu kararlar, bu akş** açık telle Büªyük Millet Meclisi Yüce Başkanlığından doğruca Kütahya�ya bildirilecek ve kurulun görevine son verilecektir. Buna göre gereken önlemlerin alınması ve bu konudaki düşüncelerinizin bildirilmesi rica olunur. (Genelkurmay Başkan Vekili Fevzi)

Harekat Şubesi Müdürü
Salih



27 Aralık l920 Bakanlar Kurulu Kararı

Yurdun gerçek esenliği ve kurtuluşu için ordularda görüş birliğinin ve buyruklara yüzde yüz uyulmasının gerekliliğini her şeyden üstün sayan Bakanlar Kurulu, Büyük Millet Meclisi üyelerinden Celâl, Reşit, Eyüb Sabri, Vehbi ve Kılıç Ali Beylerin Kütahya�dan gönderdikleri 26l27 Aralık l920 günlü telyazısının ve bu konu ile ilgili olarak geçen olayları görüşüp inceledikten sonra aşağıdaki kararları almıştır:

l -Birinci Gezici Kuvvet, bütün öteki ordu birlikleri gibi, hiçbir ayrıcalık tanımaksızın Büyük Millet Meclisinin yasaları ile hükümetin koyduğu kurallara ve verdiği buyruklara uymak ve boyun eğmek zorundadır ve askerlik sıkıdüzeniyle bağlıdır.

2 -Birinci Gezici Kuvvet Komutanlığının askerlik işleri ve görevleri ile ilgili bütün öneri ve düşünceleri ancak bağlı bulunduğu komutanlığa ve bu komutanlık aracılığı ile gereken katlara bildirilecektir.

3 -Yukarıdaki kararları Genelkurmay Başkanlığı uygulayacaktır.

Mustafa Kemal

İçişleri Bakanı Dışişleri Bakanı Milli Savunma Bakanı

Doktor Adnan Ahmet Muhtar Fevzi

Din İşleri Bakanı Maliye Bakanı Genelkurmay Başkan Vekili

Fehmi Ferit Fevzi

Kütahya�da Büyük Millet Meclisi üyelerinden Celal, Reşit, Eyüp Sabri, Vehbi ve Kılıç Ali Beylerin 26/27 Aralık l920 günlü ayrıntılı tellerine, 27 Aralıkta yanıt verdim. Bunda, Bakanlar Kurulu kararımı, olduğu gibi bildirdim ve dedim ki: �Buna göre, sizlere verdiğim özel görev sona ermiş olduğundan geri dönmeniz rica olunur.�

28 Aralık l920�de kuruldan şu teli aldım:

Kütahya, 28.l2.l920

Ankara�da Büyük Millet Meclisi Yüce Başkanlığına

Bakanlar Kurulu kararını bildiren buyruğunuzu akş** aldık. Gerçekte her birimiz, yurdun ve ulusun esenliği için buyruğunuza canla başla u***** buraya geldik. Eskişehir�in ve buranın tutumunu ve durumunu gördük; Uyuşmazlık konusu olan işi, hiç yan tutmadan, tam doğrulukla inceledik ve araştırdık. Görüşmelerin gidişini ve evrelerini, olduğu gibi bilginize sunduk.

Ve içten inançlarımıza dayanarak işin çözüm yolunu, anladığımız gibi yazdık. Buna karşılık, bize bildirilen Bakanlar Kurulu kararının anlamını kavrayaªmadık. Tersine, yurdun esenliği ve mutluluğu ile ilgili dileklerimizin iyi karşılanmadığını gördük. Bu işin artık daha çok sürüncemede bırakılamayacağına inanmanızı rica ederiz.

Kılıç Ali Vehbi Eyüb Sabri Reşit Celal



Bu tele şu karşılığı verdim:

Şifre, makine başında

Ankara, 28.l2.l920





Kütahya�da Büyük Millet Meclisi Üyelerinden Celâl, Reşit,

Eyüb Sabri, Vehbi ve Kılıç Ali Beylere



Y. 28.l2.l920 şifreye:



Yurdun ve ulusun esenliği yolunda bana karşı beslediğiniz içten duygulara gerçekten teşekkür ederim. Buradan ayrılmanızdan önce söz konusu sorunla ilgili bütün belgeleri göstererek yaptığım açıklamalar sonunda işi resmi olarak hükümete getirirken sizlerden oradaki arkadaşlara uygun bir yol tutmaları gerektiğini anlatmak ve kavratmak üzere bu yolculuğun yorgunluklarına katlanmanızı rica etmiştim. �işin çözüm yolu� diye telyazınızda gösterdiğiniz yol, aslında burada da söz konusu olmuştu. Hükümetçe alınacak genel önlem ve düzenin, iki yandan birinin isteğine göre olamayacağını bildirmiştim. Bakanlar Kurulu kararı, aslında uyulması gerekli, belli ve olağan işleri resmi ve kesin olarak bir kez daha belirtiyor. Yüksek yazılarınız hiçbir zaman kötüye yorulmuş değildir. Ancak, burada da söylediğim gibi, benim bir buçuk aydan beri süregelen kişisel ve özel aracılık ve girişimlerimin ve tam içtenlikle yaptığım çalışmaların, ne yazık ki, değerinin anlaşılmadığını görüyorum ve bunun sonucu olarak işin çözümünü ve izlenmesini sorumlu ve ilgili katlara bırakmış bulunuyorum.



Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

Mustafa Kemal



Baylar, Kütahya�daki kurulun, Mecliste durumu açıklarlarsa, kendilerine daha yararlı olabileceklerine Etem ve kardeşlerini inandırarak ellerinden kurtulabildikleri anlaşılmıştır. Doğal olarak, Reşit Bey orada kalmıştır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
al bırde burdan yak
Süper Moderatör
Süper Moderatör
al bırde burdan yak


Erkek Yengeç Kedi
Mesaj Sayısı : 1022
Yaş : 36
Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
Yaz. : Süper Moderatör
Ruh Hali : NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 Kizgin10
Points : 55955
Kayıt tarihi : 27/02/09

NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 Empty
MesajKonu: Geri: NUTUK - Büyük Eser   NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 I_icon_minitimeSalı Mart 10, 2009 7:37 pm

Ayaklanan Etem ve kardeşlerine karşı savaşa girişilmesini buyurdum



Baylar, Kütahya�daki kurula, Bakanlar Kurulu kararını ve geri dönmeleri gerektiğini bildirdikten sonra cephe komutanlarına da başkaldıran Etem ve kardeşlerine karşı savaşa girişmelerini buyurdum.

Baylar, askerliği çapulculuk ve devlet kurup yönetmeyi, şunun bunun suçsuz çocuklarını kurtulmalık dilenmek için dağlara kaldırma haydutluğu sanan; şarlatanlıklarıyla, yaygaralarıyla bütün bir Türk yurdunu tedirgin eden ve Türk ulusunun Büyük Meclisini kendileriyle uğraştıran utanmaz, kendini bilmez, saygısız ve herhangi bir düşmanın boğaz tokluğuna çalıştığını, uşaklığını yapacak kertede alçak ve aşağılık yaratılışlı olan bu kardeşleri, ellerindeki bütün kuvvetler ve kendilerini destekleyen düşmanlarla birlikte tepeleyip yola getirerek, devrim tarihimizde etkili bir örnek göstermek, zorunlu görüldü. Onun için şöyle bir düzenleme yapmıştık:

Bursa�da bulunan Yunan kuvvetlerine karşı bir piyade tümeni bırakılarak, iki piyade tümeniyle bir süvari tugaªyına Eskişehir�in güney batısın da ve Kütahya doğrultusunªda yığınak yaptırılmıştı. Uşak�ta bulunan Yunan kuvvetªlerine karşı da, yalnız bir tabur cephede bırakılarak, iki piyade tümeniyle yedi süvari alayına Dumlupınar yakınªlarında ve gene Kütahya doğrultusunda yığınak yaptırılªmıştı.

Kuvvetlerimiz, yürüyüş buyruğunu alır almaz, hemen Kütahya�da bulunan ayaklanmış Etem kuvvetleri üzerine yürüdüler. 29 Aralık l920 günü Kütahya�ya girdiler. Üç gün sonra da Batı ve Güney cephelerinden yürüyüşe geçen bütün kuvvetlerimiz, Kütahya�nın 30-40 kilometre ilerisinde ve Gediz genel doğrultusunda bir kesimde birleştiler. Ayaklanan Etem, kuvvetlerini hiçbir yerde durdurmayı ve diªrendirmeyi göze alamadan Gediz üzerine çekilmişti.

Baylar, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilinçli ordusu, kendisini, Büyük Millet Meclisini ve Hükümetini küçümseyecek kertede beyinsizlik ve budalaca kendini beğenmişlik gösteren bu ayaklanıcılara hakettikleri uslandırma şamarım vurmak için, önüne geçilmez bir kızgınlık ve sertlikle saldırıyorlardı. Soluk almaksızın kaçan Etem, �İstanbul�da Yüce Sadrazamlığa� diye şu teli çekiyordu:

Ankara�da tutuklanan saygı değer arkadaşlarınızın İstanbul�a geri gönªderilmeleri için Ankara Meclis Başkanlığına çektiğim protesto teli aşağıda bilgilerinize sunulmuştur. Şimdi. Millet Meclisinin kararıyla saldırıya uğªramış bulunuyorum. Kuvvetim yalnız savunmaya değil, saldırıya bile yeteªcek kertededir. Karşımda ve yanlarımda Yunanlılar bulunduğundan nasıl bir yol tutulacağı konusunda Yunan komutanlığı ile anlaşmaya varılmış ise de, yüksek onayınızın da alınmasını her bakımdan gerekli gördüm. Gereken işin yapılmasına, yüce buyruklarınızın bize ulaşabilmesi ve haberleşmenin sağlanabilmesi için de Gediz tel yolunun onarılmasına ve düzeltilmesine buyruklarınızı yüksek onayınıza sunarım.

Bütün Gezici Kuvvetler ve Kütahya Bölgesi

Eski Komutanı ve Şimdi Bütün

Ulusal Kuvvetler Komutanı

Etem

Baylar, bu telde, �protesto teli� diye sözü geçen saçma sapan bir tel gerçekten Meclis Başkanlığına çekilmiş ve gizli bir oturumda Meclise okunmuştu. Bunda o denli çirkin ve o denli utanmazcasına söz ve deyimler kullanılmıştı ki, bir kez okunduktan sonra, bir daha okunmasına ve dinlenilmesine katlanılamamıştı. Bu denli aşağılık bir yazıyı sizlere de sunmayı gerekli görmüyorum. Bu saçma sapan yazı ile milletvekillerinin kişiliklerine ve Ulusal Meclisin türeye uygunluğuna saldırılarak İzzet Paşa kurulunun İstanbul�a dönmekte serbest bırakılması isteniyordu.

Baylar, kuvvetlerimiz Kütahya�ya girerken ben de Mecliste kimi milletvekillerince sorguya çekilmiş bulunuªyordum. Ayaklanan Etem�in üzerine yürümemize, ona saldırmamıza, onu kovalamamıza karşı çıkılıyordu. Fuat Paşa, Etem, ve kardeşini, çekip çevirebildiği için, onun değiştirilmemesi uygun olurmuş. Bütün anlaşmazlığa yol açan, yeni atadığım komutanların toylukları ve duruma uygun tutum ve davranışta bulunamamaları imiş. Orduda sağlam düzen aramanın zamanı mı imiş? Ya, Tanrı koruªsun, Etem Bey orduyu dağıtırsa ne yapacakmışım? Bu denli önemli bir işe kim ve nasıl karar vermiş? Böyle bir karar Meclise bildirilmeksizin nasıl alınırmış gibi birçok soruªlar ve eleştirilerden sonra: �Ne olursa olsun Etem Bey ve kardeşleri vurulmamalıdır.� istekleri ortaya atıldı. 29 Aralık gününün bütün oturumlarını ve 30 Aralık gününün birkaç gizli oturumunu açıklamalar yapmakla geçirdim. Durumun bütün evrelerini belgeleriyle, kanıtlarıyla, gerçekleriyle anlatmaya çalıştım. Bütün bu açıklamalarıma karşın, tarªtışma bir türlü sona ermiyordu. Her şey bir yana, yalnız Meclisin türeye uygunluğuna saldıran telyazısı, teli çekenleri Yurt Hayınlığı Yasasına çarptırmaya yeter iken, bu ayakªlananların aylardan beri süregelen karşı gelici durumları ve ulusal hükümeti yıkmak, kendi akıllarınca başka türlü bir hükümet kurmak, düşüncelerini uygulamaya yeltenmeleri, dikkate alınmak istenmiyordu. Tersine, bunları tepelenmekªten, cezalanmaktan kurtarmaya çalışılıyor gibiydi. Buªnun, kısaca nedenini açıklayayım. Baylar milletvekillerinden kimileri, durumun kişisel ve duygusal gücenikliklerden doğduğu sanısına kapılmışlardı. Gerçekten bu alanda sonsuz propaganda yapılmış ve kamuoyu bulandırılmak istenmişªti. Bir de, güçlü ve aşırı söylentilerin etkisi altında, Etem kuvvetlerinin çok ve yenilmesi güç olduğunu sanarak, ordu ile çarpışacak olurlarsa ordunun çil yavrusu gibi dağılaªcağını ve o zaman durumun gerçekten korkunç olabileceğini düşünüyorlar ve böyle bir çarpışmaya engel olmayı uygun buluyorlardı.

Baylar, bu düşünceleri uygun görüp ona göre iş yapma

sonucunun, emir erliğinden gelen ve aslında daha yüksek bir düşünce

yeteneği bulunmayan Etem�in, koskoca Türk yurdunda diktatörlüğünü benimsemeye ve onaylamaya varacağını anlamak güç mü idi?

Meclisin coşku ve kuşkusunu giderecek inandırıcı sözler söyleyerek gizli oturum görüşmelerini, çarpışma sonuçlarını beklemek üzere kapattık.



ETEM VE KARDEŞLERİ, KUVVETLERİ İLE BİRLİKTE DÜŞMANLARlN YANlNDA KENDİLERİNE YARAŞlR YERİ ALDlLAR



Baylar, Etem kuvvetlerini kovalayan birliklerimiz, 5 Ocak l92l günü Gediz�i ele geçirerek o bölgede toplandıªlar. Etem ve kardeşleri de kuvvetleriyle birlikte düşmandan yana geçip kendilerine yaraşan durumu aldılar. Artık Etem olayı kalmamıştı. Ordumuzun içinde bulunan düşman kovularak kendi cephesine sürülmüştü. Bundan sonra yalªnız bir düşman cephesi göreceğiz ve onunla savaşacağız. Gerçekten, bir gün sonra, 6 Ocak l92l günü Yunan orªdusunun tümü, bütün cephe üzerinde her noktadan saldırıya geçti.

Baylar, o günkü askeri durumu, anlaşılır bir biçimde açıklamak için şöyle diyeceğim
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
al bırde burdan yak
Süper Moderatör
Süper Moderatör
al bırde burdan yak


Erkek Yengeç Kedi
Mesaj Sayısı : 1022
Yaş : 36
Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
Yaz. : Süper Moderatör
Ruh Hali : NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 Kizgin10
Points : 55955
Kayıt tarihi : 27/02/09

NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 Empty
MesajKonu: Geri: NUTUK - Büyük Eser   NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 I_icon_minitimeSalı Mart 10, 2009 7:38 pm

Nutuk2 (4.Bölüm)




BİRİNCİ İNÖNÜ UTKUSU



İznik�ten, Gediz üzerinden Uşak�a dek bir çizgi tasarªlayınız. Bu çizginin Gediz kuzeyinde kalan parçası iki yüz kilometredir. Gediz�den Uşak�a olan parçası da, yaklaşık olarak otuz kilometredir. Düşman üç tümenle bu kesimin kuzey ucundan Eskişehir üzerine doğru yürüdü. Bizim Gediz�de bulunan önemli kuvvetlerimiz, Eskişehir üzerinªden bu düşman tümenlerini karşılamak zorundaydı. Karşıladı, yendi; devrim tarihimize Birinci İnönü Utkusunu yazdı.

Güney Cephesi kuvvetleri, eski yerlerine Dumluªpınar�a geri gönderildiler. Kütahya�da yalnız Altmış Birinªci Tümen, iki alaya yakın kuvvetiyle İzzettin Bey (Ordu Müfettişi İzzettin Paşa) komutasında bırakılmıştı.

Baylar, 8 Ocak l92l cumartesi günü Meclisin açık oturumunda durumu anlatıyordum. Artık herkes gerçeği görmüş ve anlamıştı. Etem ve kardeşlerine yumuşak davªranılması düşüncesinde bulunanlar, bu kez onları kötülemede pek coşkun idiler. Ben konuşurken: �Etem, Tevfik ve Reşit Beyler�deyince bu türlü konuşmama karşı çıkıldı.Yükselen bir ses: �Paşa Hazretleri,artık Bey demeyiniz!Hayın deyiniz!� uyarmasında bulundu.Ben �Etem ve Tevfik hayınları diyeceğim ;ama,daha Büyük Millet Meclisi üyesi kimliğini taşıyan Reşit Bey için de bu sözü kullanmak zorundayım.Yüce kurulunuza saygımdan bunu söyleyemem.İlkin Reşit Bey�in üyelikten çıkarılmasına oy vermenizi rica ederim.�dedim.



DÜŞMANLA İŞBİRLİĞİ YAPAN MANİSA MİLLETVEKİLİĞİNDEN ÇIKARILMASI KARARI



Başkan: �Ulusun ve yurdun yüksek çıkarlarına karşı silah kullanarak düşmanlarla işbirliği yapan Manisa Milletvekili Reşit Bey�in milletvekilliğinden çıkarılmasını kabul buyuranlar el kaldırsın!� dedi. Eller kalktı, kabul olundu.



ETEM VE KARDEŞLERİ ,CANLARINI REFET PAŞA�YA BORÇLUDURLAR





Yunan ordusunun yaptığı bu saldırıda Etem ve kardeşleri de kendilerine düşen görev yapmaktan geri durmadılar. Yeniden Kütahya�ya yönelerek orada bulunan ve kuvvetçe zayıf olan tümenimize saldırmaya başladılar. İzzetin Paşa�nın Türk subay ve erlerinin üstün yiğitlikleri Etem ve kardeşleriyle birlikte saldıran hayın kuvvetleri yendi ve kaçmak zorunda bıraktı. Eğer, kendileri de başta olmak üzere büsbütün yok edilmekten kurtulabilmişlerse, bunu da hiç sevmedikleri Refet Paşa�ya borçlu bulunduklarını söylemeliyim. Bu noktayı açıklayıvereyim:

Refet Paşa iki süvari tümeniyle Dumlupınar�ın onkilometre kadar doğusunda Küçükköy�de bulunuyordu. Kütahya�daki Altmış Birinci Tümene, batıdan saldıran Etem kuvvetlerini çarçabuk yenmek ve yok etmek üzere yürüyüş buyruğu verildi. Refet Paşa, süvarileriyle, Etem kuvvetlerinin yan ve arkasına sarkacaktı. Bulunduğu yerden kuzeye, Kütahya�ya bakılacak olursa bu görevin, serbest bir yürüyüşle ve pek etkin olarak yapılabileceği belliydi. Oysa, Refet Paşa, gereken yere gitmemiş; ters yöne, Kütahya�nın batısına değil, doğusuna, Alayunt�a gitmiş. Süvari kuvvetleri, l2 ocak l92l günü öğleye doğru Alayunt bölgesine ulaştı.

Refet Paşa, İzzettin Paşa ile görüşmek üzere Kütahya�ya gitti. İzzettin Paşa, süvari tümenlerinin Kütahya güneyinden, Yellice dağı batısından, hepsi atlı olan Etem kuvvetlerinin gerilerine gönderilmesini önermiş.

Refet Paşa, iki tarafın savaş durumu üzerinde tam bir bilgisi olmadığını ileri sürerek, böyle bir harekete yanaşmamıştır. Refet Paşa, İzzettin Paşa kuvvetlerinin doğuya Porsuk suyu gerisine çekilmesi gerekirse, süvarileriyle Kütahya ovasından Etem kuvvetlerinin yan ve gerilerine saldırmayı düşünüyormuş. Atlarından inip, piyade tümenimiz karşısında yaya olarak savaşmakla çok zayıf bir duruma düşmüş olan Etem kuvvetleri üzerine yürümekten kaçınan komutanın, piyade tümenimiz yenilip geri çekilirken atları üzerinde bulunacak olan, içgüçleri yükselmiş başkaldırıcıların hangi yanına ve nasıl saldırmayı düşündüğü gerçekten her asker için üzerinde durulacak bir sorundur. Böyle şey olamaz! Bu düşman atlıları, geri çekilmek zorunda bıraktığı piyadeden dönüp Refet Paşa süvarileri üzerine atılmayacak mıydı?

Baylar, savaş alanına, top ve tüfek sesine gelen bir kuvvetin, bir tek tüfek bile olsa, kendinden olan ve savaşan bir kuvvetin yenilmesini bekleyip ondan sonra iş görebileceğini sanması, yalnız asker olanların değil, en kısa görüşlü insanların bile usa yatkın bulacağı bir düşünce değildir. Görev ve özveri, savaşan birliklerin, yenilmeden e çekilmeden başarısını sağlamaya çalışmakla yapılır.

Arkadaşı savaşırken ve yardım beklerken seyirci kalmış komutanlar, arkadaşının yenilmesine tanık olabilirlerse de, tarihin ezici yergisinden ve suçlamasından hiç mi hiç kurtulamazlar.
İzzettin Paşa, ll Ocak l92l günü öğlesinden l3 Ocak gece yarasına dek süren sert ve kızışmış savaşlar sırasında, süvari birliklerinin de savaşa katılması zamanının geldiğini Genelkurmay Başkanlığına bildirmişti. Refet Paşa, Güney Cephesinden getirtmekte olduğu Sekizinci Tümen yetişebilirse, l4 Ocak�ta saldırıya geçmek niyetinde olduğunu birliklerine duyuruyordu. İzzettin Paşa ll, l2, l3 Ocak günlerinde yalnız başına düşmanla savaştıktan sonra, akş** gün batarken, yaptığı bir karşı saldırıyla başkaldırıcıları yendi ve kaçmak zorunda bıraktı. Refet Paşa savaşa seyirci kalmakla büyük bir fırsat kaçırdı. Etem�in ve kuvvetlerinin kaçmasına elverişli bir durum yarattı. l4�üncü günü, buyruğu altındaki bütün süvari kuvvetlerini, Süvari Tümeni Komutanlarından Derviş Bey�in (Kolordu Komutanı Derviş Paşa) buyruğu altına vererek onu, Etem�i kovalamakla görevlendirdi. Derviş Paşa, geceleri de yürüyerek, Afşar�da, özellikle Gediz�de Etem kuvvetlerinin gerilerine doğru yönelttiği korkunç vuruşlarla Etem, Tevfik, Reşit kardeşleri bocalattı. Kuvvetlerinin toplanmasına zaªman bırakmadı. Derviş Bey, Etem ve kardeşlerini, l4 Ocakªtan 22 Ocağa dek dokuz gün soluk aldırmaksızın boyuna kovalamıştır. Sonunda bütün Etem kuvvetleri tutsak edilmiş, yalnız Etem, Tevfik ve Reşit kardeşler yeni görev almak üzere düşman içine kaçabilmişlerdir.

*





İZZET VE SALİH PAŞALAR, NE OLURSA OLSUN, İSTANBUL�A GİTMEK İSTİYORLARDl



Sayın baylar, Ankara�da bulunan İstanbullu konuklarımıza bir, bir buçuk ay süren konuklukları sırasında çok şeyler gösterebildiğimizi sanıyorum. Ayaklanan Etem ve kardeşlerinin kuvvetleri ortadan kaldırıldı. Yunanlıları, üç günde İnönü�de yendik. Büyük Millet Meclisinin kıvanç ve gönül rahatlığı duyacağı yeni bir dönem açıldı. Ama İzzet ve Salih Paşalar bunların hiçbirinden kıvanç duymuş göªrünmüyordu; yurt özlemine tutulmuş gibi, ne olursa olsun İstanbul�a gitmek istiyorlardı. İstanbul�daki arkadaşlarının da çok kaygı duymakta oldukları anlaşılıyordu.

Ankara�ya gelişlerinden on gün sonra, Fransız telsiªziyle, Zonguldak�a bir telyazısı gelmişti. Telyazısı şudur:

l6 Aralık l92l

Zonguldak Mutasarrıflığı Aracılığıyla İzzet


Paşa Hazretlerine

Sizlerden şimdiye dek bir bilgi alınamadığından yüksek kurulunuzun Ankara�ya varış haberinin beklenilmekte olduğu.

Mustafa Arif

İki gün sonra Adapazarı üzerinden de şu telyazısı geldi:



Dahiliye Nazırı İzzet Paşa Hazretlerine

Sizlerden bir bilgi alınamadığından Ankara�ya varış haberinizin beklenilmekte olduğu üzerine birkaç gün önce Zonguldak yoluyla çekilen tel karşılığının çabuklaştırılması rica olunur.

Dahiliye Nazırı Vekili

Mustafa Arif



Tevfik Paşa Hükümeti adına Ziya Paşa�nın İnebolu�ya gönderdiği bir özel görevli, l0/ll Ocak l92l�de uzun bir kapalı telle birtakım bilgiler veriyordu.

İzzet Paşa kurulunun Anadolu�daki hükümetle birlik olduğu haberi İstanbul�ca doğrulanmış. Hükümet, İzzet Paşa�dan bilgi istiyormuş. Ziya Paşa, Safa, Mustafa Arif ve Raşit Beyler de demişler ki: �Yurdun çıkarı, kurulun Ankara�da kalmasını gerektiriyorsa buna bir şey denilmez. Böyle olunca da, hükümetin düşmesi gerekir. Ancak, biz de bu yurdun çocuklarıyız. Hiç olmazsa durumdan bizlere de bilgi versinler. Bizi aydınlatsınlar, ona göre bir yol tutalım.�

Ziya Paşa, Paris�ten, Ahmet Rıza Bey�den aldığı bir mektupta yazılanlardan ve İstanbul�da güvenilir bir kayªnakta o elde ettiği bir bilgiyi de açıklatıyordu.

Ahmet Rıza Bey diyormuş ki: �Eğer Ulusal Kuvªvetlerin savaş gücü elveriyorsa İzmir sorunu, iyi hazırªlanmış bir baskınla oldubittiye getirilerek çözümlenmeliªdir.� Aldığı bilgi bunu doğruluyormuş. Kral Konstantin�i tutacaklarmış.

Ziya Paşa�nın özel olarak edindiği bilgiler de, son konferanstan önce Yunanlıların, desteklenerek, büyük bir saldırıya geçirilecekleri yolunda idi.

Damat Ferit Paşa çok sıkı çalışmaya başlamış. Yeni kurulacak hükmet için, Baltalimanı�nda türlü türlü lisªteler düzenlenmeye başlanmış.

İnebolu�ya gelmiş olan özel görevli aracılığıyla Ziya Paşa�ya ve arkadaşlarına gönderttiğim yanıtta, verdikleri bilgiye teşekkürden sonra: İzzet ve Salih Paşalar, ortak amacımızın kesin gereği olarak Ankara�da kalmışlardır.� dedim. Kendilerinin İstanbul�da iş başında kalmaları uygun ise de, görevden uzaklaştırılmadan önce, hepsinin, şimdiden el altında bulunduracakları güvenilir ve hızlı giden bir araçla hemen Anadolu�ya gelmelerinin, yurdun yüksek çıkarları için gerekli olduğunu ve böylelikle yapacakları hizmet ve özveriye ulusça pek çok değer verileceğini yazªdım.

Özel görevlinin İstanbul�a döndükten sonra İnebolu�ya gönderdiği ve oradan l9 Ocak l92l� de Ankara�ya çekilen kapalı telde, Ziya Paşa ve arkadaşlarının görüşüme uygun bir yol tutmaya karar verdikleri bildirilmişti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
al bırde burdan yak
Süper Moderatör
Süper Moderatör
al bırde burdan yak


Erkek Yengeç Kedi
Mesaj Sayısı : 1022
Yaş : 36
Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
Yaz. : Süper Moderatör
Ruh Hali : NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 Kizgin10
Points : 55955
Kayıt tarihi : 27/02/09

NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 Empty
MesajKonu: Geri: NUTUK - Büyük Eser   NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 I_icon_minitimeSalı Mart 10, 2009 7:38 pm

SADRAZAM TEVFİK PAŞA BENİMLE İLİŞKİ KURUYOR



Baylar, bu günden bir hafta kadar sonra Kocaeli Komutanlığından şöyle bir telyazısı aldım:

Geyve İstasyonu, 26.l.l92l

Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Yurdun yüksek çıkarlarıyla ilgili önemli bir konu üzerinde Sadrazam Paşa�nın sizinle makine başında görüşmek istedikleri İstanbul Telgraf Genel Müdürlüğünün 26.l.l92l günü saat öğleden Sonra l6.30�da yazdırdığı telle bildirilmektedir. Bu konudaki buyruklarımızı ve izinlerinizi dilerim.

Kocaeli komutanlığına aynı gün makine başında verdiğim karşılıkta dedim ki:

İstanbul, Geyve ile doğrudan doğruya nasıl haberleşebilir? İstanbul�da Tevfik Paşa ile ya da herhangi biriyle haberleşip ilişki kurabilmem için, Bakanlar Kurulundan ve belki Meclisten karar almak gerekeceğinden bu konuda şimdiden bir şey diyemem. Tevfik Paşa ile telgraf görevlisinin bile açıktan açığa haberleşmesi, yabancıların İstanbul�a karşı olan durumumuz üzerindeki görüşlerini alt üst edeceğinden, uygun değildir. Ancak Tevfik Paşa bana değil, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetine başvurmak dileğinde ise, bu dileği kabul edilir. Bunun özel olarak ve haberin bize ulaştırıldığı yolla Tevfik Paşa�ya duyurulmasında sakınca yoktur.

İstanbul�dan Adapazarı�na telgraf yolu, oradan da Geyve�ye askerlerce korunup kullanılan telefon yolu vardı. Tevfik Paşa�nın benimle kapalı olarak görüşmek istemesi üzerine İstanbul teli Ankara�ya bağlatıldı.

Tevfik Paşa�dan açık olarak şu teli aldım:

İstanbul, 27.l.l92l

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine

25 Ocakta Paris�te toplanan kurulun aldığı kararlar gereğince doğu sorununun çözümünü görüşmek üzere 2l Şubatta Londra�da itilaf devletleri delegeleriyle Osmanlı ve Yunan hükümetleri delegelerinden kurulacak bir konferans, toplantıya çağrılacaktır .Yürürlükteki antlaşmada sonraki olaylar dolayısıyla zorunlu görülecek değişiklikler yapılacaktır. Yüce Hüªkümete gönderilecek çağrı için, Mustafa Kemal Paşa�nın ya da Ankara�ca yetki verilmiş delegelerin Osmanlı delegeler kurulu arasında bulunmaları koşulu ileri sürülmüştür. Bu kararları, İtilaf devletlerinin İstanbul temsilcileri

Görevlendireceğiniz delegeler buradan seçeceğimiz kişilerle birleşerek yola çıkacaklardır. Kararı ve yanıtınızı bekliyorum. Dikkatli davªranılması gereken bir zamanda bulunduğumuzdan, bu gibi kimi önemli bilªdirimler telgraf yolunun açık bulundurulması rica ederim. Makine başında hemen yanıt verilebilecekse telgraf başında beklemekteyim efenªdim. Bir var efendim.
Tevfik

Şifrenin açılmışı da şu idi :

İstanbul, 27 Ocak l92l

Saat: 8 sonra



Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine

Londra Konferansında etkin konuşmak için Yunanlıların, bir kolorduyu İzmir�e göndermekte ve Trakya�daki kuvvetlerini de Anadolu�ya yollamakta olduğu ve on güne dek bir saldırıya başlayacakları inanılır kaynaklardan öğrenilmiştir.
Tevfik
TEVFİK PAŞA�YA VERDİĞİM RESMİ VE ÖZEL YANlTLAR

Baylar, Tevfik Paşa�ya yanıt olarak çektiğim tel şu

idi:

Ankara/ 2l.l.l921

İstanbul�da Tevfik Paşa Hazretlerine

Y: 27.l.l92l tele:

Ulusal buyruma dayanarak Türkiye�nin yazgısını elinde tutan, yasal ve bağımsız tek egemen kuvvet, Ankara�da sürekli çalışmakta olan Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Türkiye ile ilgili bütün sorunları çözümleyecek ve her türlü dışişlerinde başvurulacak kat, ancak bu Meclisin Bakanlar Kuruluªdur. İstanbul�daki herhangi bir kurulun hiçbir yönden yasal ve hukuksal bir niteliği yoktur. Bunun için, böyle bir kurulun kendine hükümet adını vermiş olması, ulusun egemenlik haklarına açıkça aykırıdır ve bu ad altında, yurdun ve ulusun aşamayla ilgili işlerde dışarıya karşı, kendini başvurulacak kat olarak göstermesi uygun görülemez. Kurulunuza düşen yurt ve vicdan ödevi, hemen durumun gerçeklerine u*****, ulus ve yurt adına başvurulacak yasal hükümetin Ankara�da olduğunu kabul edip bildirmektir. Ulusumuz Ve yurdumuz adına yasal yetkili hükümetin Ankara�da olduğun İtilaf devletlerinin anlamış oldukları kuşku götürmez de, sözü geçen devletlerin bu görüşlerini açığa vurmakta gecikmeleri, İstanbul�da aracı bir kurul bulunmasının kendileri için yararlı olabileceğini sanmalarından ileri geliyor.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti; barışı gerçek bir içtenlikle dilediğini açıklamış; yalnız ulusal haklarının tanınmasını istemekten öteye geçmeyen koşullarını birçok kez duyurmuş ve bu haklar tanınırsa, istenilecek görüşmeleri kabule hazır olduğunu bildirmiştir. İtilaf devletleri Londra�da toplayacakları konferansta doğu sorununu adalet ve hak çerçevesi içinde çözümlemeye karar vermişlerse, çağrılarını Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetine doğrudan doğruya göndermelidirler. Yukarıda sözü edilen koşullara uygun olarak yapılacak çağrının Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetince iyi karşılanacağını yeniden bildiririz.

Saat: 00.30 önce.

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı

Mustafa Kemal

Bunun arkasından da kendim özel olarak şu teli çektim:

Tel

Ankara, 28 Ocak l92l
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
al bırde burdan yak
Süper Moderatör
Süper Moderatör
al bırde burdan yak


Erkek Yengeç Kedi
Mesaj Sayısı : 1022
Yaş : 36
Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
Yaz. : Süper Moderatör
Ruh Hali : NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 Kizgin10
Points : 55955
Kayıt tarihi : 27/02/09

NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 Empty
MesajKonu: Geri: NUTUK - Büyük Eser   NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 I_icon_minitimeSalı Mart 10, 2009 7:39 pm

İstanbul�da Tevfik Paşa Hazretlerine

Sizin gibi yaşadığı sürece bu ulusa ve yurda aralıksız olarak değerli hizmetlerde bulunmuş sayın bir kişi için, bütün geçmiş hizmetlerinizi tamamªlayıp yüceltecek eşsiz, tarihsel bir fırsat çıktığı kanısındayız. Biz tam birlik içinde iş görmek istiyoruz. İstanbul Hükümetinin aracılığı ile çağrıldığımız konferansta, yurdu ayrı ayrı temsil edecek iki kurulun ne denli sakıncalar doğuracağını tümüyle anladığınıza inanıyoruz.

Ulusun, salt egemenlik haklarını koruma uğrunda harcadığı emekler, akıttığı hesapsız kanlar, birçok iç ve dış güçlüklere karşı gösterdiği dayanç ve direnç, bugün karşısında bulunduğumuz elverişli yeni durumu yarattı. Bir yandan da, dünya olayları, dayanç ve direncimizin temel amacı olan tam bağımsızlığımızı sağlayıcı bir yolda gelişmektedir. Bizi tutsak olmaya ve yıkılmaya zorlamak isteyen hükümetler karşısında, ulusal hak!arımızı savunurken, maddesel ve ruhsal bütün güçlerimizi birleştirmemiz çok gereklidir. Bunun için Padişah Hazretlerinin, yurtta ulusal buyrumun belirdiği tek yüce kat olan Türkiye Büyük Millet Meclisini tanıdığını resmi olarak bildirmesi artık gerekli olmuştur. Böylece, İstanbul�un, yurda arka arkaya birçok zaªrarlar getirdiği kötü deneyler sonunda anlaşılan ve ancak yabancılar yararıªna sürdürülen olağandışı durumuna bir son verilebilir. İtilaf devletleri temsilcilerinin yaptığı bildirim gösteriyor ki, İstanbul�dan gidecek bir delegeler kurulunun Londra Konferansına katılabilmesi, ancak bu kurulda Ankara Hükümetince tam yetki ile görevlendirilmiş temsilcilerin de bulunması koşuluna bağlıdır. Böylece İtilaf devletleri, Türkiye adına barış görüşmeleªrine katılacak delegelerin ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetince gönderilebileceğini yeter bir açıklıkla ortaya koymuş oluyorlar. Gerçekte eyªlemli olarak ve hukuk açısından yurtta yasal tek hükümet olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin koyduğu ve yayımladığı ilkeleri kabul buyurmaªnızı ve bu ilkelerin düşmanlarımızca da kabulünü kolaylaştırmak için bize katılarak durumunuzu saptamanızı ve düzeltmenizi, tarih ve ulus karşısınªda yüklendiğimiz görev ve yetkiyle öneririz. Böylece, savaşımımızı mutlu bir sonuca eriştirmek işi çabuklaştırılmış olur. Birlik olarak çalışmak ve ulusal istekleri olanca gücümüzle savunmak düşüncesiyle ve içtenlikle yaptığımı bu öneri kabul buyurulmaz ve uygulanmazsa, padişahlık ve halifelik katında oturan Padişah Hazretlerinin durumunun sarsılmasından haklı olarak korkulur ve biz, ulusal buyrumun vermiş olduğu hukuka dayanan ve edimli bütün yetkileri elinde bulunduran bir hükümet olarak şimdiden bildirir ve belirtiriz ki, bundan doğacak sorumluluk, önceden kestirilemeyecek olan bütün sonuçlarıyla, doğrudan doğruya Padişah Hazretlerinin olacaktır. Bu durum karşısında sizlerin, vicdan görevinizle tarihsel görevinizi tam olarak yapmanızı ve sonucunu bize kesin ve açık olarak bildirmenizi bekliyoruz. Özel saygılarımızın kabulünü rica ederiz efendim.

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı

Mustafa Kemal

Sayın baylar, aslında hiçbir etkisi kalmayıp hükümet durumuna düşmüş bulunan, ama varlığı da çok sakıncalı olan İstanbul Hükümetini ortadan kaldırmak önemªliydi. Buna engel olanların başında padişah ve halife bulunuyordu. Bundan dolayı durumun açıklık kazanması için, yapılacak ilk işin, padişahlık ve halifelik katına, Türkiye Büyük Millet Meclisini ve Hükümetini tanıtmak olması gerekirdi. Gerçekte, elimiz altında ve yakınımızda olmayan bu kata karşı başka bir işlem uygulamaya, şimdilik gücümüz de yetmezdi. Bunun için, Tevfik Paşa�ya yine o gün şu üçüncü teli de yazdım:

Ankara, 28 Ocak l92l



İstanbul�da Tevfik Paşa Hazretlerine

Resmi ve özel telyazımızdaki düşünce ve önerilerimizi aşağıda özet olarak yeniler ve gereğinin tez elden yapılmasıyla sonucunun bildirilmesini rica ederiz:

l-Padişah, Türkiye Büyük Millet Meclisini tanıdığını kısa bir buyrukla açıklamalıdır. Bu buyruk, padişahlık ve halifelik katının dokunulmazlığını temel ilke olarak kabul etmiş olan Türkiye Büyük Millet Meclisini, şimdiki durumu, niteliği ve yetkisiyle Padişahın kabul buyurduklarını kapsamalıdır. Başkaca ayrıntıların eklenmesi şimdilik karışıklığa yol açabilir.

2-Birinci madde hükmü yerine getirildiğinde yalnız ulusumuzu ilgilendiren iç durumumuzun düzenlenmesi aşağıdaki gibi olabilir:

Padişah Hazretleri eskisi gibi İstanbul�da otururlar. Yetkili ve sorumlu olup her saldırıdan korunmakta olan ve her türlü bağımsızlık koşulªlarını özünde toplamış bulunan Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Hükümet, şimdilik Ankara�da bulunur. Doğal olarak, artık İstanbul�da hükümet adı altında bir kurul kalmaz. Ancak, İstanbul�un özel durumu dolayısıyla Padişahın yanında, Büyük Millet Meclisince görevlendirilecek ve yetki verilecek bir kurul bulundurulur.

3-İstanbul kenti ve dolayları yönetiminin nasıl düzenleneceği daha

sonra düşünülür ve uygulanır.

4-Bildirilen koşullar kabul edilip uygulanınca, Büyük Millet Meclisinin onayladığı bütçemize padişah ve padişah soyundan kişiler için daha önce konulmuş olan ödenekle birlikte, gereken bütün görevlilerin ve öbür aylıklıların aylıklarını vermek için gerekli paralar hükümetçe sağlanacak ve ödenecektir. Akçalı gücümüz bunu karşılayacak yeterliktedir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı

Mustafa Kemal

Tevfik, Paşa�nın bu uzunca telimize gece verdiği yaªnıt çok kısa oldu. Tevfik Paşa�nın yanıtı şu idi:

Tel 28/29.l.l92l

Telyazılarını aldım. Yarın kurulu topla***** saat altıda bilgi veririm efendim.

TEVFİK PAŞA VE ARKADAŞLARl ANADOLU�YU İSTANBUL HÜKÜMETİNE BAĞLAMAYA ÇALlŞlYORLAR

Tevfik Paşa, kurulunu toplamış; şu yanıtı verdi. Bunu da, olduğu gibi bilginize sunacağım:

İstanbul, 29.l.l92l
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
al bırde burdan yak
Süper Moderatör
Süper Moderatör
al bırde burdan yak


Erkek Yengeç Kedi
Mesaj Sayısı : 1022
Yaş : 36
Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
Yaz. : Süper Moderatör
Ruh Hali : NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 Kizgin10
Points : 55955
Kayıt tarihi : 27/02/09

NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 Empty
MesajKonu: Geri: NUTUK - Büyük Eser   NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 I_icon_minitimeSalı Mart 10, 2009 7:40 pm

Ankara�da Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine

28 Ocak l92l günlü üç telyazınıza yanıttır:

Şimdiki hükümet, İstanbul ile Anadolu�nun birleşmesindeki yararlara öteden beri değer verdiğinden bu amaçla iş başına gelmiş ve şimdiye dek bu uğurda çalışmıştır.

Ulusun egemenlik haklarını korumak için harcadığınız emeklerin ve verdiğiniz kurbanların, karşısında bulunduğumuz elverişli durumu yarattığı, buna büyük ölçüde etki yaptığı kanısındayız. Bundan ötürü bir ulusal yarar sağlayacak önerilerinizi kabule hazırız. Bu bakımdan, bildirdiklerinizle ilgili görüşlerimizi aşağıda açıklıyorum:

Konferansa dolaylı olarak çağrılmanız doğaldır. Çünkü İtilaf devletleri hükümetlerinin temsilcileri buradadır. Bunun için, İstanbul�da bulunan ve sizinle işbirliği yapmaya çalışan bir hükümet aracılığıyla bildirim yapılması pek doğal görülmelidir. Şimdiye değin Anadolu�yu tanımaya bile gerek görªmeyen Avrupa hükümetlerinin, özellikle Anadolu delegelerinin konferansta bulunmaları koşulunu koymaları sevindiricidir. Bu bakımdan, bir yöntem sorunu yaratarak bu mutlu değişimden yararlanmamak, ulusa karşı yüklendiğiniz görevle hiç bağdaşmaz. Doğrusu aranırsa, birleştiğimiz kamuya duyurulduktan sonra, delegelerimiz de ayrı ayrı değil, hep birlik sayılır. Delegeler kabul edilen ilkeler çerçevesi içinde konuşacaklarına göre bu konuªda bir sakınca düşünülemez. Demek, devlete ve ulusa karşı yükümlü olduğumuz görev bu tarihsel anda bize uzatılan elden yararlanmayı kesin olarak buyurmaktadır. Bundan kaçınmanın, Yunan isteklerine karşı savunmasız kalmamıza ve yurdumuzda daha uzun zaman savaş yıkımlarının sürüp gitmesine açacağı düşünülmelidir. Aslında, isteklerimizi konferansta ileri sürmek ve hakkımızı Avrupa�ya duyurmak, söz gelişi, konferans sonuçsuz bile kalmış olsa bir dokunca getirmez. Sizin ve arkadaşlarımın yurtseverliği, bu fırsatın kaçırılmayacağı güvencesini vermektedir. Şimdiye dek eski hükümetlerce alınmış ve her iki yan için kötü sonuç vermiş olan kararlar kaldırılacağı için aramızda artık ikilik kalmamıştır. Ancak, İstanbul düşman ellerinde bulunduğundan, buradaki hükümetin kaldırılması, hükümet işleriªnin büsbütün İtilaf devletleri eline geçmesine ve sonuç olarak, antlaşmaªdaki, İstanbul�la ilgili maddelerin yürürlüğe konulmasına yol açacaktır; ayrıca, savaş durumunda bulunduğumuz Yunan şu sırada İstanbul ve dolaylarında bulunuşu da, bu önerileri uygulanamaz bir duruma getirmiştir. Kurulumuzun iş başında kalma düşüncesinin bu görüşlere etki yapmadığından size söz etmeyi bile gerekli görmem. Gerçekte bugün en ivedilikle çözümü gereken sorun, zaman yaklaşmakta olan konferansa delegelerimizi yetiştirmektir .Biz konferansa katılmayacak olursak, Yunanªlılar katılacakları için, yoklayın ı hüküm giymek ve davamızı yitirmek tehlikesi belireceğinden bu konuda sorumluluk kabul edemeyeceğimizi bildirir ve toplantı gününden önce konferans yerinde bulunmak yararımıza olacağından delegelerinizin ivedilikle buraya gönderilmesini rica ederim.

Sadrazam

Tevfik

Sayın baylar, Tevfik Paşa ve hükümeti, İstanbul ile Anadolu�nun birleşmesi için çalışmış olduğunu söylüyor. Doğrudur. Biz de bunun için çalışmakta idik; şu ayrımla ki, Tevfik Paşa ve arkadaşları Anadolu�yu, eskiden olduğu gibi, İstanbul�a bağlamak ve tutsak etmek istiyorlardı. Oysa İstanbul, düşman kuvvetlerinin elinde bulunuyordu. Tevfik Paşa ve arkadaşları, Anadolu�yu İstanbul hükümeªtine bağlamaya çalışıyor. Öyle bir hükümete ki, dünyada varlığına ses çıkarılmıyorsa düşman isteklerini kolayªlaştırmaya yarayacak nitelikte görüldüğü içindi. Tevfik Paşa ve arkadaşlarına göre elverişli durumun doğmasında Anadolu�nun verdiği savaşımın büyük etkisi vardır. Ama, bu durumu yaratan yalnız Anadolu�nun savaşımı değildir. Belki bu yaşlı politikacı, kendisinin iş başına gelmesi üzeªrine bu başarının elde edildiğini sanıyordu.





ANAYASANlN TEMEL MADDELERİNİ TEVFİK

PAŞA�YA BİLDİRDİM



Tevfik Paşa�ya şöylece yanıt verdim:

Ankara, 30.l.l92l

İstanbul�da Tevfik Paşa Hazretlerine



l-27.l.l92l ve 28.l.l92l günlerinde çektiğim üç tel ile sizlere gerekli bulunan ve benimsenip uygulanması zorunlu olan bütün konuları açıklık ve kesinlikle bildirmiş olduğuma inanıyorum. Buna karşın 29 Ocak l92l günlü telinizle durumun daha gereği gibi anlayışla ve ele alınmadığını gördüm. Durumun önemi ve zamanın inceliği dolayısıyla, sizinle birlikte yüksek arkadaşlarınızı ve özellikle Padişah Hazretlerini her bakımdan bir kez daha aydınlatmamız bir görev oluyor. Düşünce ve yargılarınızdan doğru sonuçlar çıkarmamızı kolaylaştırmak amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisince konulan ve uygulanan Anayasanın temel maddelerini olduğu gibi aşağıda bildiriyorum:

Anayasa

Temel Maddeler

l-Egemenlik sınırsız ve koşulsuz olarak ulusundur. Yönetim yönteªmi halkın kendi yazgısını edimli olarak kendinin yönetmesi ilkesine dayanır .

2-Yürütme gücü ve yasama yetkisi, ulusun tek ve gerçek temsilcisi olan Büyük Millet Meclisinde belirir ve toplanır.

3-Türkiye Devleti Büyük Millet Meclisince yönetilir ve hükümeti �Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti� adını taşır.

4 -Büyük Millet Meclisi iller halkınca seçilen üyelerden kurulur.

5 -Büyük Millet Meclisinin seçimi iki yılda bir yapılır. Seçilen üyeleªrin üyelik süresi iki yıldır; bunlar yeniden seçilebilirler. Eski meclisin yeni meclis toplanıncaya dek sürer. Yeni seçim yapılamayacağı anlaşılırsa toplantı dönemi yalnız bir yıl uzatılabilir, Büyük Millet Meclisi her biri, yalnız kendini seçen ilin vekili olmayıp bütün ulusun vekilidir.

6-Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu, kasır başında çağrısız toplanır.

7-Din uyruklarının yerine getirilmesi; bütün yasaların konulması, değiştirilmesi, kaldırılması, antlaşma ve barış yapılması ve savaş kararnamesi gibi temel haklar Büyük Millet Meclisi�nindir. Yasalar ve tüzükler düzenlenirken, halkın işine en uygun ve zamanın gereklerine en elverişli din ve hukuk hükümleriyle töreler ve önceki işlemler temel olarak alınır. Bakanlar Kurulunun görev ve sorumluluğu özel yasayla belirtilir.

8-Büyük Millet Meclisi çeşitli bakanlıkları özel yasasına göre seçtiği bakanlar aracılığıyla yönetir. Meclis yürütme işleri için bakanlara yönerge verir ve gerektiğinde bunları değiştirir.

9-Büyük Millet Meclisi genel kurulunca seçilen başkan bir seçim dönemi süresince Büyük Millet Meclisi Başkanıdır. Bu kimlikle Meclis adına imza atmaya ve Bakanlar Kurulu kararlarını onaylamaya yetkilidir. Bakanlar Kurulu üyeleri içlerinden birini kendilerine başkan seçerler. Ancak Büyük Millet Meclisi Başkanı Bakanlar Kurulunun da doğal başkanıdır.

II -Anayasanın işbu maddelerle çelişmeyen hükümleri eskiden olduğu gibi yürürlüktedir .

Yukarıda belirttiğim temel maddelere aykırı bir yol tutamayacağı mızı ve buna yetkili olmadığımızı yüksek dikkatlerine önemle sunarım. Meclis Başkanlığıyla başlayan yazışmamızın gerektirdiği işlemin yürütülmesi Bakanlar Kuruluna bırakılmıştır efendim.

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı

Mustafa Kemal
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
al bırde burdan yak
Süper Moderatör
Süper Moderatör
al bırde burdan yak


Erkek Yengeç Kedi
Mesaj Sayısı : 1022
Yaş : 36
Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
Yaz. : Süper Moderatör
Ruh Hali : NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 Kizgin10
Points : 55955
Kayıt tarihi : 27/02/09

NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 Empty
MesajKonu: Geri: NUTUK - Büyük Eser   NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 I_icon_minitimeSalı Mart 10, 2009 7:40 pm

İLK ANAYASAMlZlN TARİHÇESİ



Sayın baylar, bu telyazımda, temel maddelerini bilªdirdiğim Anayasa, daha on gün önce, yani 20 Ocak l92l gününde Meclisten çıkmıştı. Meclisin ve ulusal hükümetin durumunu, yetkisini, kuruluşunu ve niteliğini saptayıp belirten ilk yasadır. Meclis 23 Nisan l920�de açıldığına göre, bu Anayasa�nın Meclisten çıkarılabilmesi için dokuz aylık bir zamanın geçmesi gerekmişti. Bu gecikmenin nedeni üzerinde biraz bilgi verebilmek için, izin verirseniz, kısa bir açıklamada bulunayım:

Biliyorsunuz ki, Meclisin açılmasından sonra çok gerekli ilkeleri içine alan bir önerge vermiştim. Meclis ve onun Bakanlar Kurulu, o ilkeleri işlemler üzerinde ilk günden uygulamaya başlamıştı. Bir yandan da, kurulmuş olan Temel Haklar Yarkurulu, bu önerge kapsamı temel olmak üzere, bir yasa tasarısı hazırlamaya başladı. Ancak, dört aylık bir süre sonunda bu yarkurul �Büyük Millet Meclisinin Kuruluş ve Niteliği ile ilgili Yasası� başlıklı sekiz maddelik bir tasarıyı Meclise getirdi. l8 Ağu0stos l920 gününde ivedilik kararıyla görüşülmesine başlanan bu yasa maddelerinin uzunca bir gerekçesi de vardır.

Yarkurul tutanağının, Büyük Millet Meclisini tanımlªayan satırları arasında şu tümceler yazılı idi: �Halife ve Padişahın tutsak oluşundan ve başka olayların da buna eklenmesinden doğan zorunluk üzerine kurulan Meclisiªmizin, bugünkü kuruluşuyla sonsuza değin sürüp gideªceğini kabul etmek ve olağandışı durumlara olağan bir biçim vermek olur; oysa, olağandışı durumların kalımlı olamayacağı genel bir kuraldır. Ancak, saldırıya uğrayan padişahlık ve halifelik hakkı ile yurt ve ulus bağımsızlığının elde edilmesine ve pekiştirilmesine değin bu durumun sürªdürülmesi ve temel amaç olan kutsal umuların2 gerçekleşªmesi ile Meclisin olağan bir duruma girmesi uygun görülªmüş ve onun için ikinci maddenin birinci bölümü�amacın gerçekleşmesine değin� sözüyle bağımlı kılınmıştır. Gerçekte, Meclisin toplanma süresi zamanla belirlenip sınırlanmamıştı.

Bu görüşe ve nedenlere göre, l920 Ağustosunda daha Türkiye Büyük Millet Meclisinin kalıcı olmadığı, durum ve niteliğinin de olağandışı olduğu düşüncesinin geçerli bulunduğu anlaşılıyor.

Yasa maddelerinin birincisi de: �Büyük Millet Mecªlisi, yasama ve yürütme güçlerini kendinde toplar ve devªleti bağımsız olarak kendisi yönetir� biçiminde idi. Bu madde ile Meclise verilen yetkinin bile, gerekçeye göre geçici olması gerekiyordu. Geçici nitelikte olan bir kuruªmun yetkisi de varlığı süresince var olur.

Temel Haklar Yarkurulunun görüş ve düşüncesi, Mecliste de böylece belirdi. Meclis üyelerinden birçokları amacın açıklanmasında, Yarkurulun dediklerini eksik bularak açıklık getirilmesini önerdiler. Dediler ki: �Birinci maddenin başına l. Halifelik ve padişahlığın kurtulmasına, yurt ve ulus bağımsızlığının sağlanmasına değin� biçiminde açıklık verici sözler eklemek gerekir. İkinci maddedeki �Amacın gerçekleştirilmesine değin�, sözü yerine de yukarıdaki açıklayıcı sözlerin konulması istendi. Bu konu çok tartışmalara yol açtı. Kimi milletvekilleri: �Yalnız, halifelik sözcüğünü koyalım ;bu, padişahlığı da kapsar.� dediler.

Kimi hoca efendiler bunu kabul etmediler. �Halifelik dinsel bir görevdir.� düşüncesinde bulundular. �Halifelikte dinsel görev yoktur.� diyenlere, hoca efendiler şu yolda karşılık verdiler: �Padişahlık egemen olduğu ülªkeleri kaps***** alır. Halifelik ise yeryüzündeki bütün Müslümanları kaps***** alır.�

Bu tartışmalar günler ve günlerce sürüp gitti. Çarpışan görüşlerden biri açık idi: �Halife ve padişah varªdır ve var olacaktır. O var olunca bugünkü durum, kuruluş ve yetki geçicidir. Padişah ve halife, çalışmaya fırsat buªlunca, Anayasanın ve siyasal kuruluşun ne olacağı bellidir, bilinmektedir. O bakımdan yeni bir şey düşünmek söz konusu değildir. Halife ve padişahın çalışır duruma gelmesini sağlayıncaya dek, Ankara�ya toplanmış olan birtakım kişiler, geçici önlemlerle çalışacaklardır.�





HALİFELİK VE PADİŞAHLlK SORUNLARl ÜZERİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNDE YAPTlĞlM AÇlKLAMA



Buna karşı olan görüşte açıklık yoktu: �Padişahlık ulusa geçmiştir; padişahlık kalmamıştır. Halifelik de paªdişahlık demektir; böyle olunca onun da varlığının bir anlamı yoktur.� diye apaçık konuşulamıyordu. Otuz yedi gün sonra, 25 Eylülde, bir gizli oturumda Meclise birtakım açıklamalar yapmayı yararlı gördüm. Ortaya atılan duygu ve düşüncelere gerekli karşılıkları verdikten sonra başlıca şu düşünceleri ileri sürmüştüm:

Türk ulusunun ve onun biricik temsilcisi bulunan Büyük Meclisin, yurt ve ulusun bağımsızlığını, yaşamasını güven altında bulundurmaya çalışırken, halifelik ve padişahlıkla, halife ve padişahla bu denli çok ilgilenmesi sakıncalıdır. Şimdilik bunlardan hiç söz etmemek yüksek çıkarlarımız gereğidir. Eğer amaç bugünkü halife ve padişaha olan bağlılığı bir daha söyleyip belirtmekse bu kişi hayındır. Düşmanların, yurt ve ulusa kötülük yapmakta kullandıkları maşadır. Buna �halife ve padişah� deyince, ulus, onun buyruklarına u***** düşmanların isteklerini yerine getirmek zorunªda kalır. Hayın, ya da bulunduğu katın gücünü ve yetkisini kullanması yasak edinmiş olan kişi, aslında padişah ve halife olamaz. �Öyle ise, onu atıp yerine hemen başkasını seçeriz.� demek istiyorsanız, buna da bugünkü durum ve koşullar elverişli değildir. Çünkü padişahlıktan ve halifelikten atılması gereken kişi, ulusun içinde değil, düşªmanların elindedir. Onu yok sa***** başka birini padişah ve halife olarak tanımak düşünülüyorsa, o zaman bugünkü halife ve padişah, haklarından vazgeçmeyerek İstanbul�daki hükümetiyle, bugün olduğu gibi, yerinde oturup çalışmalarını sürdürebileceğine göre, ulus ve Büyük Meclis, asıl amacını unutup halifeler sorunu ile mi uğraşacak? Ali ile Muaviye çağını mı yaşayacağız? Kısacası bu sorun geniş ince ve önemlidir. Çözümü, bugünün işlerinden değildir.

Sorunu kökünden çözümlemeye girişecek olursak buªgün içinden çıkamayız. Bunun da zamanı gelecektir.

Bugün koyacağımız yasa ilkeleri varlığımızı ve bağımªsızlığımızı kurtaracak olan Millet, Meclisini ve ulusal hüªkümeti güçlendirecek anlam ve yetkiyi kapsamalı ve dile getirmelidir!

Baylar, bu açıklamamdan bir hafta önce, ben de Mecªlise bir tasarı vermiştim. l3 Eylül l920 günlü olup siyasal, toplumsal, yönetimsel ve askeri görüşleri özetleyen ve yöªnetim örgütleri ile ilgili kararları içine alan bu tasarı, Mecªlisin l8 Eylül l920 günkü toplantısında okundu. İşte buªgünden daha dört ay geçtikten sonra kabul edilen ilk Anayasa bu tasarından çıkmıştır.



*



LONDRA KONFERANSlNA KATlLACAK DELEGELER DOĞRUDAN DOĞRUYA ULUSAL BUYRUMU TEMSİL EDEN BÜYÜK MİLLET MECLLİSİNCE SEÇİLMELİDİR



Şimdi isterseniz İstanbul�la yapılan haberleşmelere geçelim.

Tevfik Paşa, 27 Ocak günlü telinde yazılı olanları 29 Ocak günlü teliyle yineledi. Bakanlar Kurulu Başªkanlığından şu yanıt verildi:

Ankara, 30.l.l92l

İstanbul�da Tevfik Paşa Hazretlerine

İtilaf devletleri siyasasında Türkiye yararına beliren son gelişme ulusun özverili dayancının ürünüdür. Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Sevr Antlaşmasının hiç bir maddesini kabul etmemesi üzerine ortaya çıkan şu durumdan ulusal çıkarların en uygun sonuçların elde edilmesi, Londra Konferansına katılacak delegelerin, doğrudan doğruya, ulusal uyruğu temsil eden Büyük Millet Meclisince seçilip görevlendirilmiş olmasına bağlıdır. Uğursuz Sevr Antlaşmasını imzalamış bir kurulun özel kalıtçısı olan kuruluªnuz üyeleri, ülkeye ve ulusa yarayışlı sonuçları elde edemezler. Bunun için siªzin yurdun yüksek çıkarlarını düşünerek bu barış görüşmelerinde, aradan çekilip, Büyük Millet Meclisi delegelerini, ulusal birliği bütünüyle gösterecek bir durumda serbest bırakmanız gerekir. Bundan ötürü, bir yandan, önceki bildirimimiz üzerinde yapılacak görüşmeleri sağlayıp yürütmeniz, bir yanªdan da aşağıdaki kararları ivedilikle kabul edip uygulamanız rica olunur:

l-Londra Konferansına katılacak Türkiye Delegeler Kurulu, yalnız Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetince seçilip gönderilecektir.

2-İşbu Delegeler Kurulu yanına verilmesini gerekli gördüğümüz kimi uzman danışmanları, siz hazır edip gerekli belgelerle birlikte Deleªgeler Kuruluna katılmak üzere göndereceksiniz.

3-Bizim göndereceğimiz bu Delegeler Kurulunun bütün Türkiye�yi temsil edecek tek kurul olduğunu da İtilaf dev\etlerine bildireceksiniz.

4-Vaktin darlığı yüzünden alınan bu kesin ve değişmez kararlara uymazsanız ülkenin ve ulusun esenliği adına doğacak tarihsel sorumluluk tümüyle kurulunuzun olacaktır.

Bakanlar Kurulu Başkanı
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
al bırde burdan yak
Süper Moderatör
Süper Moderatör
al bırde burdan yak


Erkek Yengeç Kedi
Mesaj Sayısı : 1022
Yaş : 36
Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
Yaz. : Süper Moderatör
Ruh Hali : NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 Kizgin10
Points : 55955
Kayıt tarihi : 27/02/09

NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 Empty
MesajKonu: Geri: NUTUK - Büyük Eser   NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 I_icon_minitimeSalı Mart 10, 2009 7:41 pm

Fevzi

Baylar, Tevfik Paşa�nın çalışma arkadaşı olup Ankara�da bulunan İzzet Paşa�nın da bir tel çekmesinin yararlı olacağını düşündük. İzzet Paşa�nın teli şu idi:

Şifre

Ankara, 30.l.l92l

İstanbul�da Tevfik Paşa Hazretlerine

Şubat sonlarında Londra�da toplanacak konferansla ilgili olarak Türkiªye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal Paşa Hazretleriyle aranızda geçen açık yazışmalar kapsamını öğrenmiş bulunuyoruz. Kururumuzun uğradığı başarısızlıktan sonra yine düşünce bildirmeğe kalkışmak utanç verici olursa da, gerçek durum ve buradaki etkin görüşler üzerinde sizleri aydınlatmayı yurtseverlik duygusuyla gerekli görüyorum. İstanbul�un düşman elinde olması dolayısıyla oradaki bir hükümetin, ulusun temel çıkarlarını savunmaya gücü yetmeyeceği buraca doğal görülmektedir. Ayrı iki kurul olarak konferansa katılmaktan da, sonradan Anadolu ile İstanbul�un ayrılªmasına yol açılacağı korkusuyla çekinilmektedir. Mustafa Kemal Paşa Hazªretleri de telyazılarındaki görüşlerden vazgeçmeye aslında yetkili değildir. Tanrı�nın yardımıyla, Anadolu�daki karşı koymalar ve ayaklanmalar, kırılıp ortadan kaldırılmış ve çeteler dağıtılarak güçlü bir ordu ve hükümeti kurulmuştur. Avrupa�yı, Sevr Antlaşmasını bizim yararımıza değiştirmeye götüreªbilecek olan görüşmelerin kesilmesine meydan vermeyecek yardımlarınızın esirgenmemesini dostluğumuza dayanarak rica ederiz. Buradaki Türkiye Büyük Millet Meclisinin padişahça tanınması yolundaki temel koşul değişªmemek üzere, ayrıntılar ve başkaca önemsiz konular üzerinde görüşme yolu açıktır. Bu yolun kapanmasına meydan verilmemek üzere görüşlerinizin bildirilmesini dileriz.

Ahmet İzzet





TEVFİK PAŞA KORUMAYA ANT İÇTİĞİ ANAYASAYA BAĞLlLlKTAN AYRlLAMlYOR

Baylar, sizi yormazsam Tevfik Paşa�nın bu tele verdiği

yanıtı da sunayım:

Şifre

İstanbul, 3l.l.l92l



Ankara�da İzzet Paşa Hazretlerine

Y: 30 Ocak l92l:

Hepimizin, hükümlerini korumaya ant içtiğimiz Anayasaya ayıcı temel değişiklikler yapmanın ve bunu kabul etmenin, yasanın açık hükümªleri ile nasıl bağdaşabileceği düşünülmeğe değer. Bu konu, ancak Mustafa Kemal Paşa Hazretleri�nin aracılığıyla gönderdiği telde bildirilen ve biªzim de uygun bulup itilaf devletlerine kabul ettirmeye özenle çalıştığımız değişikliklerin, Tanrı yardımı ile yapılmasından sonra, yöntemine göre çöªzümlenecek iç sorunlardandır. Tersine bir tutum, dünkü telimizde de açıkªlandığı üzere, konferansa kabul edilmememize ve İstanbul�un hemen Osmanlı egemenliğinden çıkarılmasına ve Yunan isteklerine karşı savunmasız kalmaªmıza ve belki de onların haklı görünmesine yol açacaktır. Telyazılarından, bir noktanın sizlerce iyi anlaşılmadığını seziyoruz. Konferansa, sizin ve biªzim diyerek, iki kurul gönderileceğinin nereden çıkarıldığı anlaşılamıyor. Daªva birdir, savunma dayanakları birdir. Konferansa gönderilecek kurul üzerinªde de görüş birliğine varılırsa, yani oraca atanacak delegeler İtilaf devletleriªnin tanımakta olduğu hükümetin katacağı delegelerle birlikte giderse, kurul bir ve bütün olur, gerekli yetkiyi taşır ve çekinmeden birlikte ulusal davayı savunur. Böyle olması gerektiğinin oraca da kabul buyrulduğu delegelerin itilaf devletlerine tanıtılmalarım bizden istemelerinden açıkça anlaşılmaktadır. Ankara�ca yapılan bildirim ve sizin sözleriniz açıkça göstermektedir ki, İtilaf devletleri Anadolu delegelerini Londra Konferansına yalnız olarak kaªbul etmemektedirler. Bunla hükümet delegeleriyle birlikte bulunurlarsa kaªbul olunacaklardır. Böyle ayrılık sürdürülecek olursa belki de hiçbir tarafın delegeleri kabul edilmeyecektir. Konferansa yalnız buradan delege kabul edilmesi olasılığı varsa da Anadolu için bu olasılık da yoktur. Bundan ötürü, pek büyük özveriler ürünü olan bu değişiklikten bize dokuncalı sonuçlar doğabilir. Çünkü İtilaf çevrelerinde sayıları pek çok olan Yunan dostlarına: �Türkler doğuda savaşın sürüp gitmesini istiyorlar, barış ve anlaşmaya istekli değildirler.� diye propaganda yaparak bizden yana olanları kendilerine çevirmek, bizi haksız ve düşmanımızı haklı göstermek için tutanak verilmiş olur İki yanın delegelerinden meydana gelmiş bir kurul gönderilirse isteklerimiz kabul olunmasa bile, bizden yana olan görüşleri tersine çevrilmemiş, belki de bize karşı olanların önemli bir bölümünü kazanmış oluruz. Zaman pek dardır. Yazışmalarla yitirilecek zaman kalmamıştır. Delegelerin hemen gönderilmesi yurt ve ulus çıkarları gereğidir. Sizinle sayın arkadaşlarınızın da geri gelmeniz gerekir. Çünkü oradaki görüşler üzerinde, yerinde yapılmış gözlemlerle edindiğiniz bilgilerden gereği gibi yararlanacak zamanın geldiği ve oradaki görüşlerin bizim görüşlerimize yaklaştırılması gerektiği üzerinde görüş birliğine vardığımız kanısındayız efendim.

Sadrazam

Tevfik



Baylar, Tevfik Paşa�nın Fevzi Paşa Hazretlerine gönªderdiği yanıt telini de okuyalım:

Şifre

İstanbul. l.2.l92l



Ankara�da Mustafa Fevzi Paşa Hazretlerine

Y: 30 Ocak l92l:

Kral Konstantin�in Atina�ya dönmesi üzerine, itilaf devletleri çevrelerinde ve kamuoyunda Yunanistan�a karşı meydana gelen değişiklik dolayıªsıyla Avrupa�da bizden yana bir akım doğmuştur. Ancak bu akıma karşılık. Rumları destekleyen ve Sevr Antlaşmasını bütünüyle ya da küçük değişiklikªlerle uygula***** Türkiye�yi yok etme görüşünde direnen kimi siyasa adamları da vardır. Özellikle bu siyasa adamlarının, aldığımız sağlam bilgilere göre, Anadolu temsilcilerinin de konferansa çağrılmasını uygun görüp kaªbul eylemeleri, Anadolu�nun böyle bir çağrıya gitmeyeceğine inanmalarından ileri gelmiştir. Bununla güttükleri amaç da çağrıya gitmeyecek olan Anadoªlu�ya karşı baskı önlemleri alınmasını haklı göstermek ve kamuoyunu kendi siyasalarına uymaya zorlamaktır. Bunun için, konferansa bir an önce ve birlikte giderek haklarımızı almaya çalışmamız çok gereklidir. Eğer orada haklı ve türeye uygun isteklerimizin kabul olunmadığını görür ve konferanstan çekilmek zorunda kalırsak bu durumun, düşmanlarımızın elinde bize karşı etkin bir silah olamaz. Telinizde öne sürülen istekler, önce de bildirilen nedenlerªden ve İstanbul�un özel durumundan ötürü kabul edilemez. Bunlar üzerinde direnerek konferansa \vaktinde katılmak fırsatı yitirilirse: Birinci olarak birlik sağlanmamasından dolayı, İstanbul ve Boğazlar büsbütün Osmanlı egemenliğinden çıkar. İkinci olarak, itilaf devletleri Yunanistan�a para ve asker yarªdımında bulunurlar ve Anadolu�da ortak bir saldırıya kalkışırlar. Böylece, birbirini kovalayan savaş yıkımları sonunda, gerçekte sayısı çok azalmış olan Türk halkı bir kat daha ezilir, yok olur. Üçüncü olarak, büyük ölçüde özveªriler karşılığında dışardan yardım aramak zorunluluğu doğar. Sonunda da amacımız olan bağımsızlığın işe yaramaz duruma geçmesi gibi ağır sonuçlar doğar. Delegelerimizin İstanbul�a ivedilikle yollanması çok gereklidir efendim.

Sadrazam

Tevfik

Sayın baylar, Osmanlı Sadrazamının daha başka öğütleri ve bildirdikleri vardır .İzin verirseniz onları da okuªyalım:

Şifre

İstanbul, 5. 2.l92l

Ankara�da Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine



Londra�da toplanacak konferansa Osmanlı devlerinin de çağrılmasından kaygıya düşen Yunanlılar, bize karşı olan propagandalarını bir kat daha artırmışlardır. Paris�teki delegemiz, Yunanlıların Fransız kamuoyunu bize karşı kışkırtmak için, Anadolu�da Alman askerlerinden bir kurul bulunduğu, işlerinizin ve siyasanızın bu kurulun etkisi altında yürütüldüğü yolunda Fransız çevrelerinde söylentiler yaymakta olduklarını bildirmiştir. Ayrıca, Türkiye�deki Hıristiyanların toptan öldürülmekte olduğu ileri sürülerek bunların kurtarılması için Papa�nın bütün ulusların millet meclislerine başªvurduğunun duyulduğunu da bu bilgilere eklemiştir. Olağanüstü kötü etkiler yaratacak olan bu söylentilerin tez elden yalanlanmasını rica eder ve öğütleriz.

Sadrazam

Tevfik

Şifre

İstanbul, 8.2.l92l

Ankara�da Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine

Konferansı etkilemek amacıyla şubatın yirmibirinde Yunanlıların 70-80 bin kişiyle saldırıya geçenekleri Hariciye Nazırlığınca güvenilir kaynakªlardan öğrenilmiştir. Saldırının Karahisar-Eskişehir doğrultusunda olacağı sanılır. İtilaf devletleri temsilcileri, Ankara delegelerinin yalnız olarak konferansa kabul edilemeyeceğini de söylemişlerdir.

Sadrazam
Tevfik

Bu tel, Yunanlıların saldıracağını, ya da Ankara deªlegelerinin yalnız olarak kabul edilemeyeceğini bildirmek için mi yazılmıştı? Yoksa 70-80 bin kişilik düşman kuvvetinin saldıracağı yolunda gözdağı vererek konferansa İstanbul delegelerinin de katılması mı sağlanmak isteniªyordu? Bunu anlamak güçtür.



Delege gönderme işinde bizim ileri sürdüğümüz göªrüşleri, Tevfik Paşa, bildirimlerimize u*****, İtilaf devletleri temsilcilerine duyurmuş da tel yazısının son bölümünde, aldığı yanıtı mı bildiriyordu? Bu da açık değildir.

İstanbul, 8.2.l92l

Ankara�da Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine

Fransız kamuoyunu incitmemek için Kilikya�da saldırıdan çekinilmeªsi, iyiliğimizi İstediklerinden kuşku edilmeyen kimi Fransız ileri gelenlerinin öğütlemesi üzerine Paris delegemizce önemle bildirilmiştir.

Sadrazam

Tevfik
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
al bırde burdan yak
Süper Moderatör
Süper Moderatör
al bırde burdan yak


Erkek Yengeç Kedi
Mesaj Sayısı : 1022
Yaş : 36
Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
Yaz. : Süper Moderatör
Ruh Hali : NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 Kizgin10
Points : 55955
Kayıt tarihi : 27/02/09

NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 Empty
MesajKonu: Geri: NUTUK - Büyük Eser   NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 I_icon_minitimeSalı Mart 10, 2009 7:41 pm

LONDRA KONFERANSlNDAN DÖNEN DlŞİŞLERİ BAKANl BEKİR SAMİ BEY�İN İMZALADlĞl SÖZLEŞMELER



Sayın baylar, Londra�ya gitmiş olan delegeler kuruªlumuz, İkinci İnönü utkusundan sonra geri geldi. Konªferansın olumlu bir sonuca bağlanmamış olduğunu biliªyorsunuz. Ama Delegeler Kurulu Başkanı ve Dışişleri Bakanı Bekir Sami Bey, kendiliğinden İngiltere, Fransa ve İtalya devlet adamlarıyla buluşup konuşarak, her biriyªle ayrı ayrı birtakım sözleşmeler imzalamış bulunuyordu.

Bekir Sami Bey�in İngiltere ile imzaladığı bir sözleşme gereğince, elimizde bulunan bütün İngiliz tutsaklarını geri verecektik. Buna karşılık, İngilizler de ellerindeki Türk tutsakları bize vereceklerdi. Yalnız, Türk tutsaklarından, Ermenilere ve İngiliz tutsaklarına kıyım yapmış ya da kötülük etmiş olduğu öne sürülenler, verilmeyecekti.

Hükümetimiz doğal olarak böyle bir sözleşmeyi uygun görüp onaylayamazdı. Çünkü böyle bir sözleşmeyi onayªlamak, Türk uyrukluların Türkiye sınırları içindeki iş ve davranışları üzerinde yabancı bir hükümetin yargılama hakkını onaylamak gibi olurdu.

Bu sözleşmeyi onaylamadıksa da İngilizler kimi Türk tutsaklarını salıverdiklerinden biz de buna karşılık elimizde bulunan İngiliz tutsaklarından bir bölümünü salıverdik. Daha sonra, 23 Ekim l92l�de Kızılay İkinci Başkanı Hamit Bey�le İstanbul�da İngiliz Komiserinin anlaşmaları üzerine, Malta�da bulunan bütün Türk tutukluları ile bizdeki bütün İngiliz tutuklularının değiştirilmesi kararlaştırılmış ve bu karar uygulanmıştır.

Baylar, Bekir Sami Bey resmi görüşmeler ve konuşmaªlar dışında, salt kişisel olarak da Loyt Corç (Lloyd George) ile buluşmuş. Aralarında, söylenen sözlermiş. Bu tutanak imza da edilmiş. Bekir Sami Bey�in elinde bulunan tutanak kopyasının kapsamı üzerine bana verildiğini anımsamıyorum. Son zamanlarda Dışişleri Baªkanlığı aracılığı ile Bekir Sami Bey�den bu tutanağı işlettim ise de, Bakanlığa gönderdiği bir mektupta, zamanında bu tutanak çevirisinin bana gösterildiğini; gerek aslının, gerek çevirilerinin Dışişleri Bakanlığından ayrılırken ilgili dosyaªsında bırakıldığını bildirmiştir. Dosyalarda bu belge buluªnamamıştır. Dışişleri Bakanlığında da hiç kimse bu belgeyi ve içindekileri bilmiyor. Ben de, söylediğim gibi, hiçbir zaªman bu belgeden bana bilgi verildiğini anımsamıyorum.

Baylar, Bekir Sami Bey�le Fransız Başbakanı Bay Briyan (Briand) arasında da ll Mart l92l günlü bir sözleşme imza edilmiştir. Bu, sözleşmeye göre Fransa ile Ulusal Hükümet arasında çarpışmalara son verilecek. Fransızlar silahlı çetelerinin; biz de savaşçılarımızın silahlarını alacağız.Güvenlik kuvvetleri arasına Fransız subayları da alınacak. Fransızlarca kurulan güvenlik kuvvetleri yine görevlerinde kalacaklar. Fransa�nın boşaltacağı yerlerle Elazığ, Diyarbakır ve Sivas illerinin iktisat bakımından gelişmesi için yapılacak girişimlerde Fransızlara üstünlük hakkı tanınacak ve Ergani madenleri işletme hakkı da onªlara verilecek... vb.

Hükümetimizce, bu sözleşmenin de kabul edilmemesiªnin nedenlerini saymaya gereklik yoktur sanırım.

Bekir Sami Bey, İtalya Dışişleri Bakam bulunan Kont Sforza ile de l2 Mart l92l�de bir sözleşme imzalamış. Buna göre İtalya�nın, İzmir ve Trakya�nın bize geri verilmesi yolundaki isteklerimizi konferansta desteklemesine karªşılık, biz de İtalya devletine Antalya, Burdur, Muğla, lsparta sancaklarıyla Afyonkarahisar, Kütahya, Aydın ve Konya sancaklarının sonradan saptanacak bölümlerinde iktisadi girişimler için üstünlük hakkı verecektik. Bundan başka, bu bölgelerde Türk hükümetinin ya da Türk sermayesinin yapmayacağı iktisadi işlerin İtalyan sermayesine verilmesi ve Ereğli madenlerinin bir İtalyan- Türk ortakªlığına göçerilmesi kabul edilmekte idi.

Kuşkusuz bu sözleşmeyi de hükümetimiz kabul edemezdi.

Baylar, İtilaf devletlerinin, Londra�ya barış yapmak için gönderdiğimiz Delegeler Kurulumuz Başkanı Bekir Sami Bey�e imza ettirdikleri sözleşmelerle, Sevr tasarısından sonra aralarında yaptıkları, �Üçlü Anlaşma� adı verilen ve Anadolu�yu sömürme bölgelerine ayıran anlaşmayı, başka adlar altında, ulusal hükümetimize kabul ettirmek amacını güttükleri apaçık bellidir. İtilaf siyasa adamları bu isteklerini Bekir Sami Bey�e kabul ettirmeyi de başarªmışlardır. Bekir Sami Bey�i Londra�da, konferans görüşªmelerinden çok, ayrı ayrı yapılan konuşmalarla oyaladıkları anlaşılıyor. Ulusal Hükümetin ilkeleriyle Dışişleri Bakanı olan kişinin tutumu arasındaki ayrımın neden ileri geldiği, ne yazık ki açıklanır gibi değildir.

Bekir Sami Bey bu sözleşmelerle Ankara�ya döndüğü zaman durumun, pek çok dikkatimi çektiğini ve beni şaşkınlığa uğrattığını açıkça söylemeliyim. Bekir Sami Bey, imzaladığı sözleşmelerin, yurdun yüksek çıkarlarına uygun olduğu yolundaki kanısını belirtiyor ve bunu Mecªliste de savunup tanıtlayabileceğini ileri sürüyordu. Kanısının yerinde olmadığı, savında da mantık bulunmadığı kuşku götürmezdi. Görüşlerinin Mecliste benimsenemeyeªceği bir yana, Dışişleri Bakanlığından da düşürüleceği yüzªde yüz bir gerçekti. Ama Meclisin, siyasa sorunları üzerinªde yapılacak görüşme ve tartışmalarla boğulmasını o günªlerin koşullarına uygun bulmadığımdan, Bekir Sami Bey�e görüşlerinin yersizliğini kendim söyleyerek Dışişleri Bakanlığından çekilmesini önerdim. Bekir Sami Bey, bu önerimi kabul ederek çekilme yazısını verdi.

Ama Bekir Sami Bey , Delegeler Kurulu Başkanlığı göreviyle, Avrupa�daki yolculuğu sırasında yaptığı çeşitli buluşmaların kendisinde bıraktığı izlenimlere dayanarak, itilaf devletleriyle ilkelerimize uygun olarak anlaşma yoluªnun bulunduğu kanısında direniyordu. Kendisinin de bu anlaşmaları sağlayabileceğini ileri sürüyordu. Bunun üzeriªne kendisine şu özel mektubu yazdım:

l9.5.l92l

Amasya Milletvekili Bekir Sami Beyefendiye

Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin, şimdiye değin çeşitli elverişli durumlardan yararlanarak türlü araçlarla bütün dünyaya duyurulmuş olan ilkelerini biliyorsunuz. Bu ilkelerin özü, şu kısa tümce ile anlatılabilir: �Bilinen ulusal sınırlarımız içinde ülkemizin bütünlüğünü ve ulusun tam bağımsızlığını sağlamak.� Delegeler Kurulu Başkanlığı göreviyle yaptığınız son gezi ve buluşmalarınızın sizde yarattığı etkilere ve izlenimlere göre İtilâf devletlerinin, koyduğumuz ilkeleri bozmaksızın bizimle anlaşmak eğiliminde oldukları kanısında bulunduğunuz anlaşılıyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi, İtilâf devletlerinin bu eğilimini gösterecek güvenilir, içtenlikli belirti ve sonuçları şimdilik görememektedir. Bu konuda kestirdiklerinizin gerçekleşmesine yol açacak bir ortam bulabilirseniz, bu sonucun Türkiye Büyük Millet Meclisince ve Hükümetince sevinçle kabul edilebileceğine inanmanızı dilerim, efendim.

Mustafa Kemal



Bekir Sami Bey, bundan sonra yine Avrupa�ya gitti. Bu gezisinden de bir yarar elde edilemedi. Üstelik, Ankara�da Bay Franklen Buyon (Franklin Bouillion) ile yapılmakta olan görüşmelerin, Bekir Sami Bey�in Paris�teki kimi girişimleri yüzünden güçlüğe uğradığı anlaşılınca, Hükümet, Bekir Sami Bey�in resmi bir görevi olmadığını ajansla kamuya bildirmek zorunda kalmıştır.

Bekir Sami Bey, ikinci kez Avrupa�da bulunduğu sırada, bana kimi şeyler bildirdiği gibi dönüşünde de bir rapor vermişti. Gerek bildirdiği şeyler arasında gerekse raporunda görülen kimi düşünceler, ne yazık ki, Türk ulusunun gerçekleştirmek için çalıştığımız amaç ve ülküsünü, Bekir Sami Bey�in tam olarak kavramadığı ve ona göre iş görmediği yolundaki kuşkuları giderecek nitelikte değildi.

Bekir Sami Bey Avrupa�da gördüklerinin etkilerine ve izlenimlerine u***** düşünce yürütüyordu.

l2 Ağustos l92l günlü bir kapalı telinde bizim siyasamızı eleştirdikten sonra diyordu ki: �Daha fırsat elde iken akıllıca bir siyasa gütmek, ülkeyi için düştüğü büyük burgaçtan kurtarabilir. Olaylar bütünüyle incelenerek ülkenin esenliğine yarayacak bir ol tutmak pek gereklidir. Yoksa, tarih ve ulus önünde hiçbirimiz sorumluluktan kurtulamayız.

Ulusun mutluluğunu ve Müslümanlığın esenliğini sağlayıcı bir yol saptanmasını ve bir an önce bana bildirilmesini rica eylerim.�





BEKİR SAMİ BEY, NE PAHASlNA OLURSA OLSUN BARlŞ YAPMAK İSTİYORDU



Bekir Sami Bey, ne pahasına olursa olsun barış yapmak istiyordu. Bu görüşünü 24 Aralık l92l günlü raporunda şöylece açıklıyordu:

...Savaşın sürüp gitmesinin bu ülkeyi, ulusun varlığını tehlikeye koyacak kertede yıkıp yok edeceğini ve bütün katlanılan özverilerin boşuna yitirilmiş olacağını kesinlikle düşünmekteyim. Savaşın sürdürülmesinin, iç ve dış düşmanlarımızın ekmeğine yağ süreceğine ve korktuğumuz bela ve yıkımları kendi kendine ulusun başına çekeceğine bütün varlığımla inaªnıyorum. Yüksek kişiliğinize düşen ödev, dünyada hemen hiçbir siyasa adamının omuzlarına yükletilmeyen en ağır bir yüktür. Tarihte, beş altı yüzyılda değil, belki on, on beş yüzyılda bir kişiye ancak düşebilen bir ödevi yüklenmiş bulunuyorsunuz. Her türlü aşırılıktan sakınarak bugünün yararları uğruna, yarının gerçek çıkarlarından vazgeçmeyerek Türklük ile birlikte bütün Müslümanlık dünyasının geleceğini almak ve pek yakın bir zamanda istenilenden artık olarak elde edilebilecek ulusal ve dinsel amacı kurtarmak ve sağlamlaştırmak için, kimi isteklerden geçici olarak vazgeçmeye bile katlanarak dünya tarihinde ölümsüz bir san kazanabilir ve Müslümanlık yapısının yenileyicisi olabilirsiniz. Yoksa Türk ulusunun ve dolayısıyla bütün Müslümanlık dünyasının tutsaklığa ve aşaªğılık bir duruma düşeceği bence kuşku götürmez. Adınızı, dünyanın sonuna dek, bütün Müslüman kuşaklar için Yüce Peygamber Efendimizden sonra en kutsal bir ad ve armağan olmak üzere bırakmak şerefini ve fırsatını yitirmemenizi yurtseverlik ve Müslümanlık gereği olarak bildirmeyi kutsal bir görev sayarım efendim hazretleri.

Bekir Sami Bey bütün bu düşünceleri ile, yıkımdan, tutsaklıktan ve aşağılık durumdan kurtulmak için Londªra�da yaptığı sözleşmeler sınırı içinde ulusal savaşa son vermeyi öneriyordu.

Baylar, Bekir Sami Bey�in bu düşünceleri bende olumlu etki yaratmamıştı. İleri sürdüğü düşünceler ve usa vurma yöntemleri, kendisiyle görüşmeyi ve tartışmayı bile gereksiz ve yararsız saydırmıştı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
al bırde burdan yak
Süper Moderatör
Süper Moderatör
al bırde burdan yak


Erkek Yengeç Kedi
Mesaj Sayısı : 1022
Yaş : 36
Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
Yaz. : Süper Moderatör
Ruh Hali : NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 Kizgin10
Points : 55955
Kayıt tarihi : 27/02/09

NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 Empty
MesajKonu: Geri: NUTUK - Büyük Eser   NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 I_icon_minitimeSalı Mart 10, 2009 7:42 pm

MECLİSTE BELİRMEYE BAŞLAYAN SİYASAL GRUPLAR



Baylar, yüksek kurulunuza biraz da Büyük Millet Meclisinde geçen olaylar üzerine bilgi vermek istiyorum. Biªliyorsunuz ki, Birinci Büyük Millet Meclisine ulusça üye seçilirken Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyetiªnin yönetim kurulu üyeleri de ikinci seçmenler arasında, bulundular. Buna göre denilebilir ki, Büyük Millet Mecªlisi, bütünüyle Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Ceªmiyetinin siyasal bir grubu niteliğini de taşıyordu. Gerçekten başlangıçta tutum böyle idi. Cemiyetin temel ilkesi, Meclis genel kurulunun da temel ilkesi idi. Biliyorsunuz ki, Erzurum ve Sivas kongrelerinde saptanan ilkeler, son İstanbul Millet Meclisince kabul edilip berkitilerek Ulusal Ant adı altında özetlenmişti. Bu ilkeler, Birinci Büyük Millet Meclisince de kabul edilmişti ve bunlara uygun olarak yurdun bütünlüğünü ve ulusun bağımsızlığını sağlayacak bir barışın elde edilmesine çalışılıyordu. Ama, zaman geçtikçe, Mecliste birlik olarak çalışmanın sağlanıp düzenlenmesinde güçlükler doğmaya başladı. En önemsiz konularda oylar dağılıyor, Meclisten iş çıkamıyordu. Kimi kişiler buna bir çıkar yol bulmak için l920 yılı ortalarında birtakım örgütler kurmaya kalkıştılar. Bütün bu girişimler, Meclis görüşmelerinin düzenli yürütülmesini sağlamak ve görüşülen konular üzerinde oyları topla***** olumlu iş çıkarmak amacını güdüyordu.

Yeri gelince söylemiştim ki, ilk Anayasamıza kaynak olan l3 Eylül l920 günlü bir izlenceyi Meclise sunmuşªtum. Bu izlencenin, Mecliste l8 Eylülde okunan bölümünªden başka, buna da temel olmak üzere, Büyük Millet Mecliªsinin öz niteliğini ve yönetim yöntemiyle ilgili görüşleri saptayan ve Meclisin açılışından sonra okunup kabul olunan önergemi de, bu bölümle birlikte, Halkçılık İzlencesi adı altında bastırmış ve yaydırmıştım. Yukarıda bildirdiğim örgütler benim bu izlencemden esinlenerek birtakım sanlar takınmaya ve izlenceler saptamaya başladılar. Niteliklerini anlayabilmeniz için bu örgütlerin belli başlılarının adlarını sayayım:

a -Tesanüt Grubu

b -İstiklâl Grubu

c Müdafaai Hukuk Zümresi

ç -Halk Zümresi

d -lslahat Grubu

Bu gruplardan başka, adsız olarak, özel amaçlı kimi küçük örgütlerin de çalıştıkları anlaşılıyordu.

Baylar, bu adlarını saydığım grupların her biri Meclis görüşmelerinde düzeni sağlamak ve oyların dağılışını önlemek amacıyla kurulmuşlarsa da, bunların varlıkları tersine bir sonuç veriyordu.

Gerçekte sayıları çok, üyeleri az olan bu gruplar birbiriyle yarışmaya kalkışmışlar ve birbirlerini dinlememek yüzünden Mecliste hemen hemen bir kargaşa doğurmaya başlamışlardı. Özellikle Anayasa, Meclisten çıktıktan sonra, yani Ocak l92l sonlarında, Meclis üyelerinin ve ortaya çıkan grupların, genel olarak her işte toplantıya katılmalarını ve birlikte çalışmalarını sağlamanın bir kat daha zorlaşmaya başladığı görülüyordu. Çünkü, Ulusal Antla saptanmış olan ilkelerde her bakımdan görüş ve amaç birliği olduğu halde, Anayasa ile konulan ilkeler üzerinde tam birlik sağlanmış görünmüyordu. Grupları birleştirmek ya da gruplardan birini güçlendirerek iş görmek, dolaylı olarak çok çalıştım. Ama bu yolla elde edilen sonuçların uzun ömürlü olamadıkları görüldü. İşte el koymam zorunlu olmaya başladı. Sonunda, Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Grubu adıyla bir grup kurªmaya karar verdim. Bu grup için yaptığım izlencenin başına bir ana madde koydum. Bu maddenin özü iki noktada toplanıyordu. Birinci nokta şu idi: Grup, Ulusal Ant ilkelerine bağlı kalarak yurdun bütünlüğünü ve ulusun bağımsızlığını sağlayıcı bir barışı elde etmek için, ulusun bütün maddesel ve ruhsal gücünü gereken ereklere yöneltip kullanacak ve yurdun resmi, özel bütün örgütlerini ve kuruªluşlarını bu ana amaca yararlı kılmaya çalışacaktır.

İkinci nokta ise şuydu: Grup, devletin ve ulusun örgütlerini, Anayasaya uygun olarak şimdiden yavaş yavaş saptamaya ve hazırlamaya çalışacaktır.

Baylar, bütün grupları ve Meclis üyelerinin çoğunu çağırarak bu iki ilke üzerinde birleşmelerini sağladım. Bildirdiğim bu ana madde ve bundan sonra grubun iç tüzüğüyle ilgili maddeler, l0 Mayıs l92l günü yapılan toplantıda kabul olundu. Grup genel kurulunun seçilmesi üzerine, grubun başkanlığını da üzerime almıştım.

Baylar, yurtta nasıl bir Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti varsa, Mecliste de onun bu ad altında bir siyasal grubu kurulmuş oldu. İstanbul�daki Millet Meclisinin yapmaktan çekindiği iş ancak onların dağılmasından l4 ay sonra Ankara�da yapılmış oldu. Bu grup, Birinci Büyük Millet Meclisinin çalıştığı sürece hükümetin iş görmesine yardımcı olabilmiştir. Ama grup tüzüğü ana maddesindeki noktadan kuşkulananlar oldu. Bu gibiler, düşüncelerini açığa vurmamakla birlikte, bu noktadaki anlam ve amacın gerçekleşmemesi için hemen işe girişmekte gecikmediler. Olumsuz çalışmalar diye niteleyeªbileceğimiz bu türlü girişimler iki yolda ortaya çıkıyordu.



Birincisi, grup içindeki düşünceleri ve karşı görüş hazırlama biçiminde idi.





HOCA RAİF EFENDİ, �KUTSAL VARLlKLARl KORUMA DERNEĞİ� KURUYOR





İkincisi, yurt içinde ve yine örgütümüz gösteriyordu. Bunu açıklayan en belirgin örnek, Erzurum Milletvekili Hoca Raif Efendi�nin ve kimi arkadaşlarının, grubun kurulmasından önce ve Anayasanın Meclisten çıkmasından sonra yaptıkları girişimdir. Dilerseniz, bu konuda birazcık bilgi vereyim.

Hoca Raif Efendi ve arkadaşları, Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti Erzurum Merkez Kurulunun adını değiştirdiler; �Muhafazai Mukaddesat Cemiyeti� dediler. Eldeki dernek tüzüğünün başına da, padişahlığın ve halifeliğin ve devlet biçiminin dokunulmazlığını sağlamak için birtakım eklentiler yapmışlar ve girişimlerini illere, özellikle doğu illerine de birtakım bildiriler göndererek yaymaya kalkışmışlardı. Ben bunu öğrenince Doğu Cephesi Komutanı Kâzım Karabekir Paşa�nın katini çektim. Hoca Raif Efendi�yi ve arkadaşlarını uyarmasını ve bu türlü girişimlerden vazgeçirmesini rica ettim.

Sarıkamış�la bulunan Kâzım Karabekir Paşa ile Erzurum�da bulunan Hoca Raif Efendi arasında kimi yazışmalar olduktan sonra Raif Hoca, Paşanın karargahına gitmiş, orada �Muhafazai Mukaddesat� adının kullanılması nedenlerini açıklarken demiş ki: �Amacımız halifelik ve padişahlık haklarını korumak; ülkenin ve Müslümanlık dünyasının bugünü ve geleceği için büyük sakıncalara ve uyuşmazlıklara yol açan cumhuriyetten kesin olarak sakınmaktır.� Hoca: �Büyük Millet Meclisinde kurulan Müdafaai Hukuk Grubunun halifelik ve padişahlığı cumhuriyete çevirmek amacını güttüğü seziliyor .� sözünü de ekledikten sonra bu gibi girişimlere uyamayacaklarını bildirmiş.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
al bırde burdan yak
Süper Moderatör
Süper Moderatör
al bırde burdan yak


Erkek Yengeç Kedi
Mesaj Sayısı : 1022
Yaş : 36
Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
Yaz. : Süper Moderatör
Ruh Hali : NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 Kizgin10
Points : 55955
Kayıt tarihi : 27/02/09

NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 Empty
MesajKonu: Geri: NUTUK - Büyük Eser   NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 I_icon_minitimeSalı Mart 10, 2009 7:43 pm

Nutuk2 (5.Bölüm)



AHMET İZZET PAŞA TÜRK ULUSUNA HİZMET ETMEYİ VAHDETTİN�E KUL OLMAKTAN ÜSTÜN GÖREMEDİ



Baylar, Ahmet İzzet Paşa, ekmeğiyle yetiştiği Türk ulusunun içinde kalarak ona en acı ve kara günlerinde hizmet etmeyi, Vahdettin�in kulu olmaktan üstün göremeªmişti. Dürrîzade Esseyyit Abdullah�ın fetvasına bağlı kalıp, padişahın buyruğu dışına çıkmakla suçlanmaktan ve dinsel cezalara çarpılmaktan çekindi. Ahmet İzzet Paşa�nın daha başka ustalıkları da olmuştur. Onlardan da bilgi vereyim.

Türk ulusunun büyük kuvvetleri eline verilmiş kişilere de, bütün savaşlar süresince ve ulusun maddesel ve ruhsal kuvvetlerini düşman karşısına toplamaya çalıştığımız günªlerde, kaygı ve gevşeklik verecek karamsarlıklarını özel mektuplarıyla ulaştırıp duruyordu. Benim: �Düşman ordusunu yüzde yüz yeneceğiz; yurdu, nasıl olsa kurtaracağız� sözlerimi alaya alarak ve İkinci İnönü�den sonra, yine doğuya, Sakarya�ya dek yürümekte olan Yunan ordusunun ilerlemesini gözdağı için öne sürerek, bize akıl ve anlayış dersi vermekten geri kalmıyordu.

Baylar, ne tuhaftır ki, kendisini dev aynasında gören bu adamın, tutumumdan yıkım doğacağını bildiren bir mektubu, Sakarya�da düşmanı karşı saldın ile kaçmak zorunda bıraktığımız gün, görev gereği bana gösterilmişti. Bu mektuba pek şaşmıştık.

Ahmet İzzet Paşa,Yunan ordusunun Sakarya�dan ve en sonunda İzmir körfezinden çekildiğini gördükten ve Lozan Barış Antlaşmasını okuduktan sonra daha önce bana yazmış olduğu 6 Temmuz l92l günlü telindeki şu tümceyi bir daha mırıldandı mı ola:

�Buyurduğunuz gibi aymazlığımı söylemek şöyle dursun, şimdiki gibi siyasal olayları kılı kırk yararcasına değerlendirmiş olduğumu görmekle kendime ve görüşªlerime güvenim artmıştır.�

Ben bunun da olabileceğini sanırım!

Baylar, İzzet ve Salih Paşalar aylarca Ankara�da oturªdular. Ulusal ilkelerimizi benimsemeleri koşuluyla kendiªlerine ulusal görev vermeye hazırdık. Yanaşmadılar. Bir kez olsun Millet Meclisinin kapısından içeri ayak atmaªdılar. Ama, Türkiye Büyük Millet Meclisinin koyduğu yasalardan kuşkusuz bilgileri vardı. Bu yasaların buyruklaªrın ve Millet Meclisinin ve Hükümetinin İstanbul�a karşı belirlenmiş olan tutumunu çok iyi biliyorlardı. Bu yasalara ve bilinen duruma karşın, İstanbul�da yeniden iş başına geçip ulusal varlığın ve girişimlerin değerini ve erkini yok etmek; düşmanların elinde oyuncak olan Vahdettin�in egemenliğini sürdürmek için bütün varlıklarıyla çalışmaªlarına verilecek gerçek anlamın ne olduğunu ben söylemeyeceğim! Onu, Türk ulusuna ve Türk ulusunun yeni ve gelecek kuşaklarına bırakırım.

SAYGIDEĞER ULUSUMA ÖĞÜT

Baylar, sırası gelmişken, saygıdeğer ulusuma şunu öğütlerim ki; bağrında yetiştirerek başının üstüne dek çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki öz mayayı çok iyi incelemeye dikkat etmekten, hiçbir zaman geri kalmasın!

SAKARYA MEYDAN SAVAŞI

Sayın baylar, olayları Sakarya Meydan Savaşma değindirmek istiyorum. Ama bunun için, izin verirseniz., ufak bir başlangıç yapacağım. İkinci İnönü Savaşından sonra, üç ay kadar bir zaman geçti. Ondan sonra, l0 Temmuz l92l gününde, Yunan ordusu yeniden cephemize karşı, genel saldırıya geçti. Bu saldırıdan önceki günlerde iki yanın durumu şöyle idi:

Bizim ordumuzun çoğunluğu başlıca, Eskişehir�de ve Eskişehir kuzeybatısındaki İnönü dayangalarında ve Küªtahya-Altıntaş dolaylarında toplanmıştı. Afyonkarahisar yöresinde iki tümenimiz vardı. Geyve�de ve Menderes bölªgesinde İse birer tümenimiz bulunuyordu.

Yunan ordusu da, Bursa�da bir ve Uşak doğusunda iki kolordusunu toplu bulunduruyordu. Menderes�te de bir tümeni vardı.

Yunanlıların bu saldırısı üzerine yapılan ve Kütahya-Eskişehir Savaşları adıyla anılan bir sıra savaşlar vardır. On beş gün sürmüştür. Ordumuz, 25 Temmuz l92l akş**ı büªyük bölümüyle, Sakarya doğusuna çekilmişti. Ordumuzun çeªkilmesini zorunlu kılan nedenlerin dayanaklarını belirteyim:

İkinci İnönü Savaşından sonra genel seferberlik yapmış olan Yunan ordusu, asker, tüfek, makineli tüfek ve top sayısı bakımından bizim ordumuzdan önemli dereªcede üstündü. Temmuzda Yunan ordusu saldırıya başlaªdığı zaman ulusal hükümetin ve ulusal savaşın geliªşimi, bizim daha genel seferberlik yapmamıza ve böylece ulusun bütün kaynaklarını ve araçlarını, başka hiçbir şey düşünmeksizin, düşman karşısında toplamamıza uyªgun ve elverişli görülmemişti. İki ordu arasındaki kuvvet, araç ve koşul oransızlığının başlıca belirgin nedeni budur. Bunun sonucu olarak özellikle tümenlerimizin taşıtlarını daha sağlayıp tamamlayamadığımızdan, bunların hareket güçleri yoktu. Yunan ulusunun bütün gücüyle yaptığı bu saldırıl karşısında bizim askerlik yönünden teªmel ödevimiz, ulusal savaşımın başından beri izlediğimiz ödevdi ki; o da: �Her Yunan saldırısı karşısında kalªdıkça bu saldırıyı, direnerek ve uygun hareketler yaparak durdurmak ve boşa çıkartmak ve yeni orduyu kurmak için zaman kazanmak� diye özetlenebilir. Son düşman saldırısı karşısında da bu temel ödevi gözden uzak tutmaªmak gerekliydi. Bu düşünce ile l8 Temmuz l92l günü İsmet Paşa�nın Eskişehir güneybatısında, Karacahisar�da bulunan karargahına giderek durumu yakından inceleªdikten sonra, İsmet Paşa�ya genel olarak şu yönergeyi vermiştim: �Orduyu, Eskişehir kuzey ve güneyinde topªladıktan sonra düşman ordusuyla aramızda büyük aralık bırakarak çekilmek gerekir ki, orduyu derleyip toparlayıp güçlendirebilelim. Bunun için Sakarya doğusuna değin çekilebilirsiniz. Düşman hiç durmadan ilerlerse hareket üssünden uzaklaşacak ve yeniden destek örgütleri kurmak zorunda kalacak; her durumda ummadığı birçok zorlukªlarla karşılaşacaktır. Buna karşılık, bizim ordumuz toplu bulunacak ve daha elverişli koşullar içinde olacaktır. Bu çekilişimizin en büyük sakıncası, Eskişehir gibi önemli yerlerimizi ve birçok topraklarımızı düşmana bırakmaktan dolayı kamuoyunda doğabilecek iç sarsıntısıdır. Ama az zamanda elde edebileceğimiz başarılı sonuçlarla bu sakıncalar kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Askerliğin gereğini duraksamadan uygulayalım. Başka türden sakınªcalara karşı koyarız.�

ORDUNUN BAŞINA GEÇMEMİ İSTEYENLER

Baylar, gerçekten düşündüğüm men görüldü. İlk duyarlıklar Mecliste belirdi. Özellikle karşıcıllar karamsarlık dolu söylevlerle yaygaraya başladılar: �Ordu nereye gidiyor, ulus nereye götürülüyor? Bu gidişin kuşkusuz bir sorumlusu vardır, o nerededir? Onu göremiyoruz! Bugünkü acıklı ve korkunç durumun gerçek yaratıcısını ordunun başında görmek isterdik...� diyorlardı.

Bu anlamda söz söyleyen kişilerin anlatmak ve söz doªkundurmak istediklerinin ben olduğum kuşku götürmezdi.

En sonu, Mersin Milletvekili Salâhattin Bey, kürsüden benim adımı söyleyerek: �Ordunun başına geçsin dedi.!� dedi. Bu öneriye katılanlar çoğaldı. Buna karşı olanlar da vardı.

Baylar, bu görüş ayrılıklarının nedenleri üzerinde biraz açıklamada bulunmak uygun olur. Bir kez, benim edimli olarak ordunun başına geçmemi önerenlerin düªşünce ve amaçlarını ikiye ayırabiliriz. Benim ve benimle birlikte birçoklarının o zaman anladığımıza göre, birtakım kişiler, artık ordunun büsbütün yenildiği, durumun düzelªtilemeyeceği, kısaca amacın, güttüğümüz ulusal amacın gerçekleşemeyeceği yargısına varmışlardı. Bu nedenlerle duydukları kızgınlığı ve öfkeyi benim üzerimde yatıştırmak istiyorlardı. İtiyorlardı ki, kendi sanılarına göre bozulmuş ve bozgunu sürecek olan ordunun başında benim de kişiliğim bozguna uğrasın! Başka birtakım kişiler de, diyebilirim çoğunluk, bana olan güven ve inanlarından ötürü, edimli olarak ordunun başına geçmemesini yürekten diliyorlardı.

Şimdilik, edimli olarak komutanlığı üstüme almamı sakıncalı görenlerin de düşüncesi şuydu:

Ordunun, bundan sonraki herhangi bir savaşta başarı kazanamayıp yeniden geri çekilmesi olasılık dışı değildir. Bu durumlarda ben edimli olarak ordunun başınªda bulunursam, genel inanışa göre, son umudun da yitirilªmiş olduğu gibi bir anlayış doğabilir. Oysa, daha genel durum, son önleme ve son çareye vaş vurulmasını ve son kuvvetlerin gözden çıkarılmasını gerektirecek nitelikte deªğildir. Bundan dolayı, kamuoyunda son umudun kalabilªmesi için benim doğrudan doğruya savaşı yönetmem zamaªnı gelmemiştir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
al bırde burdan yak
Süper Moderatör
Süper Moderatör
al bırde burdan yak


Erkek Yengeç Kedi
Mesaj Sayısı : 1022
Yaş : 36
Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
Yaz. : Süper Moderatör
Ruh Hali : NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 Kizgin10
Points : 55955
Kayıt tarihi : 27/02/09

NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 Empty
MesajKonu: Geri: NUTUK - Büyük Eser   NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 I_icon_minitimeSalı Mart 10, 2009 7:43 pm

BAŞKOMUTANLIĞI KABUL EDİYORUM



Ben, konuşmalar ve tartışmalarla beliren bu görüşleri, gereği gibi inceleyip irdeliyordum. Son görüşü savunanªlar, mantığa dayanan sağlam nedenler ileri sürüyorlardı. Yapmacık isteklerde bulunanların yaygaraları, komutayı ele almamı yürekten önerenlerde derin ve kaygı verici etkiler yapmaya başladı. Benim edimli olarak komutayı ele almam, bütün Mecliste son çare ve son önlem olarak görüldü. Meclisin bu görüşü, çarçabuk Meclis dışında da yayıldı. Benim ses çıkarmayışım, komutayı edimli olarak ele almaya can atmayışım, sanki yıkımın kesin ve yakın olduğu düşünce ve görüşünü genelleştirdi. Bunu anlar anlamaz hemen kürsüye çıktım.

Baylar bu anlattığım durum 4 Ağustos l92l günü bir gizli oturumda belirmişti. Üyelerin bana karşı gösterdikªleri yakınlık ve güvene teşekkür ettikten sonra başkanlık katına şöyle bir önerge verdim:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Yüksek Başkanlığına,

Meclis sayın üyelerinin genel olarak beliren istek ve dilekleri üzerine Başkomutanlığı kabul ediyorum. Bu görevi; kendi üzerime almaktan doğacak yararların çarçabuk elde edilebilmesi, ordunun maddesel ve ruhsal gücünün en kısa zamanda artırılıp pekiştirilmesi ve yönetiminin bir kat daha sağlamlaştırılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkilerini edimli olarak kullanmak koşuluyla üzerime alıyorum. Yaşadığım sürece, ulusal egemenliğin en gerçek bir kulu olduğumu, ulusa bir kez daha göstermek için, bu yetkinin üç ay gibi kısa bir süre ile sınırlandırılmasını ayrıca dilerim.

4 Ağustos l92l

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

Mustafa Kemal





BAŞKOMUTA OLMAMI İSTEMEYENLERİN KARŞI DAVRANIŞLARI



Baylar, bu önergem, doğruluktan yanayım gibi görünerek öneride bulunanların gizli düşüncelerini açığa vurmalarına yol açtı. Hemen karşı çıkışlar başladı, �Bir kez, Başkomutanlık sanını veremeyiz. O, Büyük Millet Meclisinin özündedir. Başkomutan vekili, denilmelidir.� dediler.

İkinci olarak da: �Meclisin yetkisini kullanmak gibi bir ayrıcalığın verilmesi, hiçbir zaman düşüncesini ileri sürdüler.

Ben, padişah ve halifelerce verilegelmiş yıpranmış bir sanı takınamayacağımı; yapacağım görev edimli başkomutanlık iken bu sanı olduğu gibi vermekten kaçınmanın yersizliğini ileri sürerek görüşümde direndim. Durum, Meclisin anladığı ve belirttiği gibi, olağanüstü olduğuna göre, benim yürütümlerimin ve alacağım kararların da olaªğanüstü olması gerekeceği kuşku götürmezdi. Düşünce ve kararlarımı çabuk ve sert olarak yürütmek ve uygulamak zorunluğu vardı. Bakanlar Kurulundan, Meclisten izin isªtemekle doğacak gecikmelere durum elverişli olmayabilirdi. Bütün ülkeyi ve ülkenin bütün kaynaklarını ilgilendirªmesi gereken buyruklarım ve bildirimlerim için, her işin bakanından ya da Bakanlar Kurulundan onay ve izin alªmak benim yapacağım Başkomutanlıktan umulan yararªları sağlayamadı. Onun için, sınırsız ve koşulsuz olarak buyruk verebilmeliydim. Bunun için de, Büyük Millet Meclisinin yetkisi benim kişiliğimde belirmeliydi, Bunu, başarı için, zorunlu görüyordum. Onun için bu noktada direndim.

Selâhattin Bey ve Hulûsi Bey gibi birtakım milletvekilªleri, Meclisi yetkisini bir kişiye vermekle işlemez hale geªleceğini, ulustan aldığı vekilliği başkasına verme yetkisi bulunmadığını, aslına bakılırsa orduya komutanlık edecek kişiye Meclis yetkisinin verilmesinin söz konusu olamayaªcağını ve bunun gerekli olmadığını söylediler. Meclisin yetkisini kullanabilecek bir kişiye milletvekillerinin kişisel olarak belki güvenemeyeceklerini söyleyenler de oldu.

Ben, bu düşüncelerin hiçbirine karşı olmadım; hepsini doğru bulduğumu söyledim. Meclisin bu noktayı çok dikªkatle ve önemle inceleyip irdelemesini söyledim. Yalnız, kendi başından korkanların kaygılarına yer olmadığını belirttim. 4 Ağustosta bu sorun çözümlenemedi. Görüşªme, 5 Ağustos l92l günü de sürdü. O gün, kimi milªletvekillerinin duraksamalarının iki noktada toplandığı anlaşıldı. Birincisi, Meclisin herhangi bir biçim ve yolla iş göremez duruma getirilmesi; ikincisi de üyelerden herªhangi biri için keyfe göre, yasa dışı işlem yapılması idi.

Bu kuşku ve duraksamaları giderecek açıklamada bulunduktan sonra yapılacak yasaya da bunlarla ilgili bağªlayıcı hükümler konulmasının uygun olduğunu söyledim ve vermiş olduğum önergeyi buna uygun maddelere döªnüştürerek, bir tasarı olmak üzere Meclise sundum. İşte bu tasarının maddeleri üzerinde yapılan görüşmeler sonunda, bana Başkomutanlık verilmesiyle ilgili olan 5 Ağusªtos l92l günlü yasa çıktı. Bu yasanın ikinci maddesine göre bana verilmiş olan yetki şuydu:

Başkomutan, ordunun maddesel ve ruhsal gücünü büyük ölçüde artırmak ve yönetimini bir kat daha sağlamlaştırmak için Türkiye Büyük Millet Meclisinin bununla ilgili yetªkisini Meclis adına edimdi olarak kullanabilir.

Bu maddeye göre benim vereceğim buyruklar yasa olacaktı.

Baylar, bu onurlamadan dolayı: �Meclisin bana gösterdiği inan ve güvene yaraşır olduğumu az zamanda gösªtermeyi başaracağım.� dedikten sonra Meclisten bazı dileklerde bulundum. Örneğin: Milli Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı görevlerini yapmakta olan Fevzi Paşa Hazretlerinin yalnız Genelkurmayın işleriyle uğraşabilmesi için, İçişleri Bakanlığında bulunan Refet Paşa�nın Milli Savunma Bakanlığına getirilmesi ve yerine bir başkasının seçilmesi gibi...

Özellikle Meclisin ve Bakanlar Kurulunun, içeriye ve dışarıya karşı durulgun ve çok güçlü bir durum ve görünüşte kalmasının önemli olduğunu ve ufak tefek nedenlerle Bakanlar Kurulunu sarsmanın uygun olmadıªğını belirttim. Yasa önerisi, o gün açık oturumda okundu. İvedilikle görüşüldü ve ad okunarak oya sunuldu. Oybirªliğiyle kabul edildi.

Bunun üzerine verdiğim kısa bir söylevin bir iki tümªcesini yinelememe izin vermenizi rica ederim. O tümceler şunlardı:

Baylar, boynu bükük ulusumuzu tutsak etmek isteyen düşmanları yüzde yüz yeneceğimize olan inan ve güvenim,bir dakika olsun sarsılmamıştır. Bu dakikada, bu tam inancımı yüksek kurulunuza karşı, bütün ulusa karşı ve bütün dünyaya karşı ilan ederim.



BAŞKOMUTANLIĞI EDİMLİOLARAK ÜSTÜME ALDIM



Sayın baylar, Başkomutanlığı edimli olarak üzerime aldıktan sonra birkaç gün Ankara�da çalıştım.

Genelkurmay Başkanlığı ve Milli Savunma Bakanlığının tümü ile Başkomutanlık Karargahını kurdum. Genelkurmay Başkanlığı ile Milli Savunma Bakanlığının çalışmalarını Başkomutanlıkta birleştirip dengelemek için ve bundan başka, orduyu ilgilendiren işlerle öbür bakanlıkların Başkomutanlıktan buyruk alarak yürütmek zorunda oldukları işlerin yürütülmesi için de yanımda küçük bir yazı işleri örgütü kurdum.

Ankara�da bulunduğum sürece, yalnız, ordunun insan ve taşıt bakımından gücünün artırılması, yiyeceğinin ve giyeceğinin sağlanıp yoluna konulması ile ilgili önlemleri almak ve düzenlemeleri yapmakla uğraştım



ULUSAL VERGİ BUYRUKLARI

.

Bu sözünü ettiğim şeyleri sağlamak için iki gün içinde, 7 ve 8 Ağustos l92l günlerinde, �Ulusal Vergi Buyruğu� adı altında yaptığım genel bildirimlerin her birinden kısaca bilgi vereyim. Bir savaşın kazanılması için ne denli küçük şeylerin bile dikkate alınması gerektiğini anlatabilmek için bunları bilginize sunulmaya değer görürüm:

l sayılı buyruğumla, her ilçede birer �Ulusal Vergi Kurulu� kurdum. Bu kurullarca toplanan şeylerin ordunun çeşitli bölümlerine dağıtımını düzenledim.

2 sayılı buyruğuma göre yurtta her ev , birer kat çamaªşır, birer çift çorap ve çarık hazırlayıp Ulusal Vergi Kuruªluna verecekti.

3 sayılı buyruğumla tüccar ve halk elinde bulunan çamaşırlık bez, kaput bezi, patiska, pamuk, yıkanmış ve yıkanmamış yün ve tiftik, erkek elbisesi dikmeye elverişli her türlü kışlık ve yazlık kumaş, kalın bez, kösele, vaketa, taban astarlığı, san ve siyah meşin, sahtiyan, dikilmiş ve dikilmemiş çarık, potin, demir kundura çivisi, tel çivi, kundura ve saraç ipliği, nallık demir ve yapılmış nal, mıh, yem torbası, yular , belleme, kolan, kaşağı, gebre, semer ve urganlardan yüzde kırkına parası sonra ödemek üzere el koydum.

4 sayılı buyruğumla eldeki buğday saman, un, arpa, fasulye, bulgur, nohut, mercimek, kasaplık hayvanlar, şeker, gaz, pirinç, sabun, yağ, tuz, zeytinyağı, çay ve mumların da yine yüzde kırkına, parası sonra ödenmek üzere el koydum.

5 sayılı buyruğumla ordu için alınan taşıtlardan başka halkın elinde kalanlarının da ayda bir kez ve parasız olarak yüz kilometrelik bir uzaklığa dek askeri ulaştırma işlerinde çalıştırılmasını zorunlu kıldım.

6 sayılı buyruğumla ordunun yedirilip giydirilmesine yarayan bütün iyesiz mallara el koydum.

7 sayılı buyruğumla halkın elinde bulunan savaşa elverişli bütün silah ve cephanenin üç gün içinde hükümete verilmesini istedim.

8 sayılı buyruğumla benzin. vakum.. gres yağı, makine yağı, donyağı, saatçı ve taban yağları, vazelin, otomobil ve kamyon lastiği, lastik yapıştırıcı, buji, soğuk tutkal, Fransız tutkalı, telefon makinesi, kablo, pil, çıplak tel, yalıtkan ve bunlara benzer gereçlerin ve zaçyağının yüzde kırkına el koydum.

9 sayılı buyruğumla demirci, marangoz, dökümcü, tesviyeci, saraç ve arabacılarla bunların işliklerinin iş çıkarªma güçlerinin; kasatura, kılıç, mızrak, eyer yapabilecek ustaların adlarıyla sayılarının ve durumlarının saptanmasını sağladım.

l0 sayılı buyruğumla halkın elinde bulunan dört teªkerlekli yaylı araba, dört tekerlekli at ve öküz arabaları ile kağnı arabalarının bütün donatımı ve hayvanları ile birlikte; binek hayvanları, top çeker hayvanlar, katırlar, yük hayªvanlarının, deve ve eşeklerin yüzde yirmisine el koydum.

Baylar �buyruklarımın ve bildirimlerimin yerine getiªrilmesi için kurduğum istiklal Mahkemelerini Kastamonu, Samsun, Konya, Eskişehir bölgelerine gönderdim. Ankaªra�da da bir mahkeme bulundurdum
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
al bırde burdan yak
Süper Moderatör
Süper Moderatör
al bırde burdan yak


Erkek Yengeç Kedi
Mesaj Sayısı : 1022
Yaş : 36
Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
Yaz. : Süper Moderatör
Ruh Hali : NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 Kizgin10
Points : 55955
Kayıt tarihi : 27/02/09

NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 Empty
MesajKonu: Geri: NUTUK - Büyük Eser   NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 I_icon_minitimeSalı Mart 10, 2009 7:44 pm

Nutuk2 (7.Bölüm)

İTİLÂF DEVLETLERİNİN 23 EYLÜL 1922 GÜNLÜ ATEŞKES ÖNERİSİ

Bu sıralarda, İstanbul�daki Fransız Olağanüstü Komiseri General Pele (Pelle) benimle görüşmek üzere İzmir�e geldi. �Yansız Bölge� adıyla andığı bir bölgeye ordularıªmızın girmemesinin uygun olacağını öğütledi. Ulusal Hükümetimizin böyle bir bölge tanımadığını, Trakya�yı da kurtarmadıkça ordularımızın durdurulamayacağını söyªledim. General Pele, Bay Franklen Buyon�un benimle görüşmek üzere gelmek istediği yolunda almış olduğu özel bir teli bana gösterdi. Kendisini İzmi�de kabul edeceğimi söyledim. Bay Franklen Buyofi bir Fransız savaş gemisiyle İzmir�e geldi. Fransa Hükümetinin kendisini, İngiltere ve İtalya Hükümetlerinin de uygun görmesi üzerine benimle görüşmeye gönderdiğini söyledi. Biz Franklen Buyon�la görüşürken, İtilaf devletleri Dışişleri Bakanları imzasıyla, 23 Eylül l922 günlü bir nota geldi. Bu nota, önemli olarak, iki sorunu kapsıyordu. Biri, savaşın durdurulması; öbürü konferans ve barış ile ilgiliydi.

Biz, Rumeli�de ulusal sınırlarımıza dek Doğu Trakya�yı baştan başa almadıkça savaştan vazgeçemezdik. Ancak, yurdumuzun bu parçasından düşman birlikleri çıkarılırsa bir savaşa kendiliğinden gerek kalmayacaktı, Bu notada, Venedik, ya da başka bir kentte toplanacak olan ve İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Romanya, Sırp-Hırvat-Sloven devletleriyle Yunanistan�ın çağrılacağı bir konferansa delegelerimizi göndermek isteyip istemeyeceğimiz soruluyor; ayrıca, görüşmeler sırasında Boğazlar�daki yansız bölgelere asker göndermezsek, Edirne ile birlikte Meriç�e dek Trakya�nın, bize geri verilmesine, ilişkin isteğimizin iyi karşılanacağı bildiriliyordu.

Notada Boğazlar�dan, azınlıklardan, Milletler Cemiyeªtine girmemizden de söz edilmekteydi.

Konferansın toplanmasından önce Yunan birliklerinin, İtilâf devletleri komutanlarının çizecekleri bir çizginin gerisine çekilmeleri için İtilâf devletlerinin erkini kullanacağına söz veriliyor ve bu konuda görüşülmek üzere Mudanya�da ya da İzmit�te bir toplantı yapılması öneriliyordu.

MUDANYA KONFERANSI

29 Eylül 1922 günü bu notaya verdiğim, kısa bir yanıtta, Mudanya Konferansını kabul ettiğimi bildirdim. Ama Meriç ırmağına dek Trakya�nın hemen bize geri verilªmesini istedim. 3 Ekimde toplanması uygun olacağını söylediğim Mudanya Konferansına Başkomutanlık adına olağanüstü yetki ile, Batı Cephesi Orduları Komutanı İsmet Paşa�yı delege atadığımı bildirdim. Bu notaya Hüªkümetçe de, 4 Ekim l922 günlü ayrıntılı bir yanıt verildi. Bu yanıtta, Konferans yeri için İzmir önerildi. Boğazlar sorunu dolayısıyla Rusya, Ukrayna ve Gürcistan Cumªhuriyetlerinin de çağrılması istendi ve başka sorunlar üzerindeki görüşlerimiz de kısaca bildirildi.

Mudanya�da, İsmet Paşa�nın başkanlığı altında, İngilªtere delegesi General Harington (Harrington), Fransa delegesi General Şarpi (Charpy), İtalya delegesi General Monbelli�nin katıldıkları konferans toplandı. Bir hafta kadar süren tartışmalı görüşmelerden sonra, 11 Ekimde �Mudanya Ateşkes Anlaşması� imzalandı. Böylece, Trakªya anayurda katıldı.

Baylar, utku kazanıldıktan sonra, İzmir�de bizim yaptığımız siyasal görüşmeler üzerine, Ankara�da Bakanlar Kurulunun, daha doğrusu kimi bakanların kaygıdan doªğan bir ivediye kapıldıkları anlaşıldı.

Askerlik görevimin sona ermiş bulunduğunu, bundan sonraki siyasa işlerini Bakanlar Kurulunun yürütmesi gerektiğini anlatacak biçimde, beni Ankara�ya çağırdılar. Oysa, ne askerlik görevim son bulmuştu, ne de siyasa soªrunlarıyla ilgilenip uğraşmaktan kendimi alabilirdim. Bunun için, İzmir�den, ordunun başından ve başladığım siyasal görüşmelerden ayrılamazdım. Bundan ötürü, benimle görüşmek isteğinde bulunduklarına ve bunda direndiklerine göre, Bakanlar Kurulu üyelerinin ya da ilgili Bakanların İzmir�e, benim yanıma gelmelerini önerdim. Bakanlar Kuªrulu Başkanı Rauf Bey�le Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Bey geldiler.

Rauf Bey, bana İzmir� de birtakım özel dileklerini de bildirdi. Örneğin, Ali Fuat Paşa ile Refet Paşa�nın utku dolayısıyla aşamalarının yükseltilmesini ve kendilerine uygun birer görev verilerek gönüllerinin hoş edilmesini diledi. Biliyorsunuz ki, savaştan önce Ali Fuat ve Refet Paşaların savaşa katılmaları için türlü yollarla girişimde bulunmuş, sonuç alamamıştım. Savaşlarda emeği geçip hak kazanan komutanların ve subayların utku dolayısıyla övülerek ve aşamaları yükseltilerek doğallıkla gönülleri alınªmıştı. Savaşlara katılmaktan kaçman kişilerin de, savaşa katılanlarla birlikte aşamalarının yükseltilmesi kuşkusuz kötü etkiler yaratabilirdi. Kısaca, Rauf Bey�e, dileğini yerine getiremeyeceğimi söyledim. Ama Ali Fuat Paşa, Meclis İkinci Başkanı bulunduğuna göre, katı ve görevi kendisini kıvandırabilecek ölçüde yüksekti. Yalnız açıkta bulunan Refet Paşa�ya uygun bir görev bulmaya çalışacaªğıma söz verdim. Kendisini İzmir�e çağırmasını söyledim. Refet Paşa İzmir�e gelmişti. Ama bu geliş tam benim Ankaªra�ya döndüğüm geceye rastladığından, kendisiyle orada buluşamadık.

BARIŞ KONFERASINA GÖNDERECEĞİMİZ DELEGELER

Refet Paşa�nın görevlendirilmesi, daha sonra Ankara�dan Bursa�ya gidişim sırasında oldu.

Baylar, İzmir�den Ankara�ya dönüşümde başlıca, Mudanya Konferansı görüşmeleri üzerinde uğraştım. Bir yandan da Bakanlar Kurulunda, Mecliste, yarkurullarda barış konferansına gönderilebilecek delegeler kurulu söz konusu oluyordu. Bakanlar Kurulu Başkanı Rauf Bey, Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Bey, Sağlık Bakanı Rıza Nur Bey, barış konferansına gidecek delegeler kurulunun doğal üyeleri gibi görülüyordu. Ben daha bu konuda kesin görüşümü ve kararımı saptamamıştım. Ancak Rauf Bey�in başkanlığı altında bulunacak kurulun, bizim için ölüm dirim sorunu olan bu konuda başarı kazanacağına güvenemiyordum. Rauf Bey�in de kendini yetersiz görmekte olduğunu sezinliyordum. Kendisine danışman olarak İsªmet Paşa�nın verilmesini önerdi. Bu öneriye verdiğim karşılıkta: �İsmet Paşa�dan danışman olarak pek az yararlanıªlabilir. İsmet Paşa başkan olursa, kendisinden en çok yararlanılabileceğine ben de inanıyorum.� dedim. Bu nokta üzerinde uzun boylu görüşülmedi. Ondan sonra, Rauf Bey, delegeler kurulu konusunda başladığı türlü düzenlemeleri sürdürüp gitti. Ben önem verir görünmeªdim. Mudanya Konferansı sona ermişti. İsmet Paşa ile Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa Bursa�da bulunuyorlardı. Kendileriyle görüşmek üzere Bursa�ya gittim.

İSMET PAŞA�NIN DIŞİŞLERİ BAKANLIĞINA VE DELEGELER KURULU BAŞKANLIĞINA SEÇİLMESİ

Yanımda Milli Savunma Bakanı Kazım Paşa vardı. Doğuda, kendisini yerici düşünceler ve gösteriler yüzünªden görev yapamayacağını anlayıp Ankara�ya gelmek zorunda kalan Kâzım Karabekir Paşa�yı ve İstanbul�da kendisine görev vermek üzere de Refet Paşa�yı birlikte götürdüm. Bursa�da kaldığım günlerde Refet Paşa�yı, bilindiği üzere, İstanbul�a gönderdim. İsmet Paşa�nın da delegeler kurulu başkanlığı yapıp yapamayacağını, bütün bildiklerime karşın, bir daha inceledim. Mudanya Konfeªransını nasıl yönettiğini ayrıntılarıyla anlamaya çalıştım. İsmet Paşa�nın kendisine, düşüncelerimi sezinletecek hiçªbir söz söylemiyordum. En sonu, olumlu olarak kararımı verdim. İsmet Paşa�nın Delegeler Kurulu Başkanı olması için, daha önce Dışişleri Bakanı olmasını uygun gördüm. Bunu sağlamak için, doğrudan doğruya Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Bey�e özel ve gizli olarak çektiğim bir kapalı telde, kendisinin Dışişleri Bakanlığından çekilmesini ve yerine İsmet Paşa�nın seçilmesine aracı olmasını rica ettim.

Ankara�dan ayrılışımdan önce Yusuf Kemal Bey bana, Delegeler Kurulu Başkanlığı görevini en iyi İsmet Paşa�nın yapabileceğini söylemişti. Yusuf Kemal Bey�den, kendisine çektiğim teli iyi karşıla***** gereğini yaptığını bildiren bir yanıt aldım.

LOZAN BARIŞ KONFERANSINA ÇAĞRILMAMIZ

İşte, ondan sonra idi ki İsmet Paşa�ya, bir oldubitti biçiminde, Dışişleri Bakanı olacağını, ondan sonra da barış konferansına Delegeler Kurulu Başkanı olarak giªdeceğini söyledim. Paşa, birdenbire şaşırdı. Asker olduğunu ileri sürerek özür diledi. En sonunda, önerimi bir buyruk sa***** kabul etti. Yine Ankara�ya döndüm. Bu sırada, 28 Ekim l922�de, İtilaf devletleri Bizi Lozan�da toplanacak barış konferansına çağırdı. İtilaf devletleri, o gün bile İstanbul�da bir hükümet tanımak istiyor ve onu da bizimle birlikte konferansa çağırıyordu.

PADİŞALIĞIN KALDIRILMASI

Böylece İstanbul Hükümetinin de çağrılması padişahlığın kaldırılması işinin kesinleşmesine yol açtı. Gerçekten, l Kasım l922 günlü yasa gereğince, halifelik ile padiªşahlık birbirinden ayırt edildi. İki buçuk yılı aşan bir zaªmandan beri edimli olarak erkini yürüten ulusal egemenlik berkitildi. Halifelik belli yasal temellere dayanmaksızın bir süre daha bırakıldı.

Baylar, bu konuda gereği kadar sağlam bilgiler varªdır. Konunun özelliklerine ilişkin yönler belki Yüksek Kurulunuzu ilgilendirir düşüncesiyle, kimi bilgiler sunacağım:

Bilindiği üzere, padişahlık ve halifelik katları ayrı ayrı ve birleşik olarak önemli sorunlardan sayılmaktaydı. Bunu doğrulayan bir anımı bilginize sunayım: l Kasım l922 gününden önce, Meclis çevrelerinde karşıcıllar, benim padişahlığı kaldıracağım yolunda korku ile karışık iveªdili ve coşkulu bir propagandaya girişmişlerdi.

Rauf Bey, bir gün Meclisteki odama gelerek benimle önemli birtakım işleri görüşmek istediğini; akşamleyin Refet Paşa�nın Keçiören� deki evine gidersem daha güzel konuşabileceğimizi söyledi. Rauf Bey�in önerisini kabul ettim. Fuat Paşa�nın orada bulunmasına izin vermemi isªtedi; onu da uygun gördüm. Refet Paşa�nın evinde dört kişi toplandık. Rauf Bey�den dinlediklerimin özeti şu idi: Meclis, padişahlığın, belki de halifeliğin ortadan kaldırılªması düşüncesinde bulunulduğu kaygısıyla üzgündür.

Sizden ve sizin gelecekte alacağınız durumdan kuşkulanªmaktadır. Bunun için, Meclise ve dolayısıyla ulus kamuªoyuna güvence vermeniz gereğine inanıyorum.
RAUF BEY�İN PADİŞAHLIK VE HALİFELİK KONUSUNDAKİ DÜŞÜNCESİ

Rauf Bey�den, padişahlık ve halifelik konusundaki düşüncesinin ve kanısının ne olduğunu sordum. Verdiği yanıttı şu açıklamalarda bulundu: �Ben dedi, padişahlık ve halifelik katına gönül ve duygu bakımından bağlıyım. Çünkü benim babam, padişahın ekmeğiyle yetişmiş, Osmanlı devletinin ileri gelen adamları arasına geçmiştir. Benim de kanımda o ekmekten vardır. Ben iyilik bilmez değilim ve olamam. Padişaha bağlı kalmak borcumdur. Halifeye bağlılığım ise görgümün gereğidir. Bunlardan başka, genel görüşlerim de vardır. Bizde kamunun birliğini korumak güçtür. Bunu ancak, herkesin erişemeyeceği ölçüde yüksek görülmeye alışılmış bir kat sağlayabilir. O da padişahlık ve halifelik katıdır. Bu katı kaldırmak, onun yerine başka nitelikte bir kat koymaya çalışmak, yıkıma yol açar ve büyük acı doğurur; bu hiç uygun bir iş olamaz.�

Rauf Bey�den sonra, karşımda oturan Refet Paşa�dan düşüncesini sordum. Refet Paşa�nın yanıtı şu idi: �Rauf Bey�in bütün düşünce ve görüşlerine katılırım. Gerªçekten bizde padişahlıktan, halifelikten başka bir yöneªtim biçimi sözkonusu olamaz,�

Ondan sonra Fuat Paşa�nın düşüncesini öğrenmek istedim, Paşa, Moskova�dan yeni geldiğinden durumu, kamunun düşünce ve duyguları gereğince incelemeye daha zaman bulamadığından söz ederek görüşülen konu üzerinde kesin bir düşünce ve görüş ileri süremeyeceğini bildirdi.

Ben kendilerine, kısaca şu yanıtı verdim: �Söz konusu ettiğiniz sorun, bugünün işi değildir, Mecliste kimilerinin çırpınmasına ve coşkuya kapılmasına da yer yoktur,�

Rauf Bey bu yanıtımdan kıvanmış göründü. Ama söz konusu iş üzerinde, şu ya da bu biçimde, konuşmalar sürdürüldü. Akş**üzeri başlayan konuşmamız,, bütün gece, sabaha değin uzadı. Rauf Bey�in bir şeyi sağlamak istediğini sezinledim. Benim halifelik, padişahlık ve ilerde alabileceğim durum üzerinde kendilerine söylediğini ve kendilerinin de inandırıcı buldukları sözleri bana kürsüden kendi ağzımla Meclise söyletmek...

Kendilerine söylediğim sözleri, olduğu gibi Meclise de söylemekte sakınca görmediğimi bildirdim. Dahası, bu sözleri kurşun kalemiyle bir kağıt parçasına yazdım ve ertesi gün bir sırasına getirip, bunları Mecliste söyleyeceªğime söz verdim; bu sözümü de yerine getirdim. Benim bunları Mecliste söylememi karşıcıllar Rauf Bey�in bir başarısı saymışlar ve kendisini kutlamışlar.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
al bırde burdan yak
Süper Moderatör
Süper Moderatör
al bırde burdan yak


Erkek Yengeç Kedi
Mesaj Sayısı : 1022
Yaş : 36
Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
Yaz. : Süper Moderatör
Ruh Hali : NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 Kizgin10
Points : 55955
Kayıt tarihi : 27/02/09

NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 Empty
MesajKonu: Geri: NUTUK - Büyük Eser   NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 I_icon_minitimeSalı Mart 10, 2009 7:46 pm

Nutuk2 (8.Bölüm)




HALİFELİK KONUSUNDA HALKIN KUŞKU VE KAYGILARINI GİDERMEK İÇİN YAPTIĞIM AÇIKLAMA



Halifelik konusunda halkın kuşku ve kaygısını gidermek için her yerde gereği kadar konuştum ve açıklamalarda bulundum. Kesin olarak dedim ki: �Ulusumuzun kurduğu yeni devletin yazgısına, işlerine, bağımsızlığına, sanı ne olursa olsun hiç kimseyi karıştırmayız! Ulusun kendisi, kurduğu devleti ve onun bağımsızlığını koruyor ve sonsuza değin koruyacaktır.�

Ulusa anlattım ki, bütün Müslümanları içine alan bir devlet kurmak göreviyle yükümlü imiş gibi görülen bir halifenin, görevini yapabilmesi için, Türkiye Devleti ve onun bir avuç insanı halifenin buyruğuna verilemez. Ulus, bunu kabul edemez! Türkiye halkı bu denli büyük bir sorumluluğu, bu denli akıl almaz bir görevi üstüne alamaz.

Ulusumuz, yüzyıllarca bu boş görüşlere dayanılarak, sağa sola koşturuldu. Ama ne oldu? Her gittiği yerde milyonlarca insan bıraktı. Yemen çöllerinde kavrulup yok olan Anadolu çocuklarının sayısını biliyor musunuz? Dedim. Suriye�yi, Irak�ı korumak için, Mısır�da barınabilmek için, Afrika�da tutunabilmek için kaç insan şehit oldu, bunu biliyor musunuz? Sonuç ne oldu görüyor musunuz?! Dedim.

Halifeye, dünyaya meydan okutmak ve onu bütün Müslümanların işlerine etkili kılmak düşüncesinde olanlar, bu görevi yalnız Anadolu halkından değil, onun sekiz on katı insandan meydana gelen büyük Müslüman topluluklarından istemelidirler! Yeni Türkiye�nin ve yeni Türkiye halkının artık kendi yaş** ve mutluluğundan başka düşünecek bir şeyi yoktur; başkalarına verilecek en küçük bir şeyi kalmamıştır! dedim.

Başka bir noktayı da halkın gözünde iyice canlanªdırmak için şunları söyledim: Tutalım ki, Türkiye bir zaman için söz konusu görevi kabul etsin. Bütün Müsªlümanları bir noktada birleştirerek yönetmek ülküsüne ulaşmaya çalışsın, başarı da sağlasın! Pek güzel ama, uyªruğumuz ve yönetimimiz altına almak istediğimiz uluslar: �Bize büyük hizmetler ve yardımlar yaptınız, sağ olunuz ama biz bağımsız kalmak istiyoruz, bağımsızlığımıza ve egemenliğimize kimsenin karışmasını uygun görmeyiz, biz kendi kendimizi yönetebiliriz.� derlerse ne olacak? Öyleyse, Türkiye halkının bütün çalışmaları ve özverileri yalnız �sağ olunuz!� denilmesi için mi göze alınacaktır?

Görülüyordu ki, boş bir istek için, bir kuruntu ve bir düş için Türkiye halkı yok etmek istiyorlardı. Halifeliğe ve halifeye görev ve yetki vermek düşüncesinin niteliği

bundan başka bir şey değildi.

Baylar, halka sordum: Bir Müslüman devleti olan İran, ya da Afganistan, halifenin herhangi bir yetkisini tanırmı, tanıyabilir mi? Haklı olarak tanıyamaz, çünkü böyle bir şey, devletinin bağımsızlığını, ulusunun egemenliğini ortadan kaldırır.

Ulusa şunu da anımsattım, kendimizi dünyanın egeªmeni sanmak aymazlığı artık sürüp gitmemelidir. Dünyanın durumunu, dünyadaki gerçek yerimizi tanımamak aymazlığı ile ve bilisizlere uymakla ulusumuzu sürüklediğimiz yıªkımlar yetişir! Bile bile bu acıklı durumu sürdüremeyiz!

Baylar, İngiliz tarihçilerinden Vels (WelIs) iki yıl önce bir tarih kitabı yayımladı. Bu kitabın son sayfalarında, �Dünya Tarihinin Gelecek Evresi� başlığı altında birtakım düşünceler vardır. Bunlar birleşik bir dünya devleti (Un gouvernement federal mondial) kurmak konusu ile ilgilidir.

Vels, bu bölümde, birleşik bir dünya devletinin nasıl kurulabileceği ve böyle bir devletin önemli ayırıcı nitelikªlerinin neler olacağı üzerindeki düşüncelerini ortaya atıªyor; adaletin ve tek bir yasanın buyruğu altında dünyaªmızın alacağı durumu canlandırmaya çalışıyor.

Vels: �Bütün egemenlikler tek bir egemenlik içinde eritilmezse, ulusların üstünde bir erk yaratılmazsa dünya yok olacaktır.� diyor ve şu düşünceleri ileri sürüyor: �Gerçek devlet çağımız ileri yaşama koşullarının zorunlu kıldığı birleşik dünya devletinden başka bir şey olamaz. Kuşku yoktur ki, insanlar kendi yarattıkları şeylerin altında ezilmek istemezlerse ergeç birleşmek zorunda kalacaklarªdır.� diyor. Ayrıca: �İnsanlığın dayanışması ile ilgili büyük düşün gerçekleşebilmesi için ne yapmak ve neyin önüne geçmek gerekeceğinin doğru olarak bilinmediğini; salªdırgan bir dış siyasa geleneği olan devletleri, bir dünya birleşik devletinin güçlüklerle temsil edilebileceğini� ileri sürüyor. Vels�in şu düşüncelerini de burada anmak isterim: �Avrupa ve Asya�nın ortak gereksemeleri ve uğradıkları yıkımlar, belki dünyanın bu iki parçasındaki ulusların bir ölçüde birleşmesine yarayacaktır. Olabilir ki, dünya ölªçüsünde bir birleşmeye gidilmeden önce, bir sıra bölgesel birleşmeler yapılır.�

Baylar, bütün insanlığın görgü, bilgi ve düşünüşte yükselip olgunlaşması, Hıristiyanlıktan, Müslümanlıktan, Budizmden vazgeçerek yalınlaştırılmış ve herkes için anªlaşılacak bir duruma getirilmiş katkısız ve lekesiz bir dünya dinin kurulması ve insanların, şimdiye değin, kavgalar, pislikler, kaba istek ve eğilimler arasında bir bataklıkta yaşadıklarını kabul ederek, bütün gövdeleri ve usları ağıªlayan kötülük etmenlerini ortadan kaldırmaya karar vermesi gibi koşulların gerçekleşmesini gerektiren �Birleşik Dünya Devleti� kurma düşünün tatlı bir düş olduğunu yadsıyaªcak değiliz. Türkiye�ye tebelleş olmamaları koşuluyla halifecilerin ve Müslüman birliği kurmak isteyenlerin gönüllerini hoş etmek için bizde de az çok buna yakın bir kuram ortaya atılmıştı.

Ortaya atılan kuram şu idi: Avrupa�da, Asya�da, Afªrika�da ve dünyanın başka yerlerinde yaşayan Müslüman toplulukları, gelecekte herhangi bir gün, kendi başlarına buyruk bir duruma gelebilirlerse ve o zaman gerekli ve yararlı görürlerse, çağın koşullarına uygun nitelikte birªtakım uzlaşma ve birleşme ilkeleri bulabilirler. Elbette her devletin, her topluluğun birbirinden alacağı ve sağªlayacağı şeyler bulunacaktır. Karşılıklı çıkarları olacaktır. Tasarlanan bu bağımsız Müslüman devletlerin yetkili delegeleri bir araya gelip bir kongre yapacaklar; böylece falan, falan, falan Müslüman devletler arasında şu, ya da bu ilişkiler kurulacaktır. Bu ortak ilişkileri korumak ve bu ilişkilerin gerektirdiği koşullar içinde birlikte iş görmeyi sağlamak için, ilgili Müslüman devlet1erin delegelerinden bir meclis kurulacaktır. �Bu Meclisin başkanı, birleşmiş Müslüman devletleri temsil edecektir.� diye bir karar alıªnırsa, işte o zaman istenirse, o Birleşik Müslüman Devleªtine �Halifelik�, başkanlığına seçilecek kişiye de Halife adı verilir. Yoksa, herhangi bir Müslüman devletin bir kişiye bütün Müslümanlık dünyası işlerini yönetip yürütme yetkiªsini vermesi, us ve mantığın hiçbir zaman kabul edemeyeªceği bir şeydir.




ANAYASADA DÜĞÜMLÜ KALAN NOKTALAR

Baylar, halifelik ve din sorunlarıyla uğraşıldığı sıªralarda Anayasadaki bir noktanın, halkın ve özellikle ayªdınların kafasında düğümlenip kaldığını öğrendik. Cumªhuriyet kurulduktan sonra da, Anayasada, bu düğüm kaldıktan başka, düğüm olacak ikinci bir noktanın daha konulduğunu görenler, şaşkınlıklarını gizlememişlerdi, buª gün de gizlememektedirler.

Bu noktaları açıklayayım: 20 Ocak 192l günlü Anaªyasanın yedinci maddesiyle 21 Nisan 1924 günlü Anayasanın yirmi altıncı maddesi Büyük Millet Meclisinin görevlerini saptar.

Maddenin başında, Meclisin ilk görevi olarak, �din buyruklarının uygulanması� saptanmıştır. İşte, bunun nasıl bir görev olduğunu ve �din buyrukları�ndan ne amaçlandığı anlamakta duraksayanlar vardır. Çünkü sözü geçen maddede Büyük Millet Meclisinin: �Yasaları yapmak, deªğiştirmek, yorumlamak, kaldırmak vb. gibi� sayılan görevleri o denli geniş ve açıktır ki, ayrıca �din buyruklarının uyªgulanması� diye bir terimin bulunması gereksiz görülmekteªdir. Çünkü �din� demek, yasa demektir, �din buyrukları� demek de, yasa buyrukları demektir; başka bir şey değildir ve olamaz. Başka türlüsü, çağdaş hukuk anlayışıyla bağdaşamaz. Bu böyle olunca �din buyrukları� terimiyle anlatılmak istenen kavramın büsbütün başka bir şey olması gerekir.

Baylar, ilk Anayasayı hazırlayanlara ben başkanlık ediyordum. Yapmakta olduğumuz yasa ile �din buyrukªları� teriminin bir ilişkisi olmadığını anlatmaya çok çalıştık; ama bu terimden, kendi sanılarınca bambaşka bir anlam çıkaranları kandıramadık.

İkinci nokta baylar, yeni Anayasanın ikinci maddesinin başındaki: �Türkiye devletinin dini, İslam dinidir.� tümcesidir.

Bu tümce daha Anayasaya geçmeden çok önce, İzªmit�te, İstanbul ve İzmit gazeteleriyle yaptığımız uzun bir konuşma ve söyleşi sırasında bir gazetecinin şu sorusu ile karşılaştım: �Yeni hükümetin dini olacak mı?�

Açıkça söyleyeyim ki, bu soruyla karşılaşmayı hiç de istemiyordum. Çünkü, pek kısa olması gereken yanıªtın o günkü koşullara göre ağzımdan çıkmasını daha istemiyordum. Çünkü, uyrukları arasında çeşitli dinlerden topluluklar bulunan ve her dinden olanlar için adaletli ve eşit işlemler yapmak ve mahkemelerinde adaleti, kendi uyruğuna ve yabancılara eşit olarak uygulamakla yükümlü olan bir hükümet, din ve düşünce özgürlüğüne saygı gösªtermek zorundadır. Hükümetin bu doğal niteliğini, ikircikli anlam çıkmasına yol açacak niteliklerle sınırlamak kuşkusuz doğru değildir.

�Türkiye devletinin resmi dili Türkçedir.� dediğimiz zaman bunu herkes anlar. Hükümetle yapılacak resmi yazışªmalarda, Türk dilinin kullanılması gereğini herkes doğal sayar. Ama, �Türkiye devletinin dini, İslam dinidir.� tümªcesi, böyle mi anlaşılıp kabul edilecektir? Bunun, doğallıkla açıklanması ve yorumlanması gerekir.

Baylar, gazetecinin sorusuna karşı: �Hükümetin dini olamaz!� diyemedim; tersini söyledim: �Vardır efendim, İslam dinidir.� dedim. Ama hemen: �İslam dininde düşünce özgürlüğü vardır.� diye sözlerimi açıklamak ve yorumlamak gereğini duydum.

Demek istedim ki hükümet, düşünce ve inançlara saygı göstermekle bağımlı ve yükümlüdür.

Gazeteci, verdiğim karşılığı kuşkusuz akla yatkın bulªmadı, sofusunu şöylece yineledi: �Yani hükümet bir dine bağlı olacak mı?�
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
al bırde burdan yak
Süper Moderatör
Süper Moderatör
al bırde burdan yak


Erkek Yengeç Kedi
Mesaj Sayısı : 1022
Yaş : 36
Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
Yaz. : Süper Moderatör
Ruh Hali : NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 Kizgin10
Points : 55955
Kayıt tarihi : 27/02/09

NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 Empty
MesajKonu: Geri: NUTUK - Büyük Eser   NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 I_icon_minitimeSalı Mart 10, 2009 7:47 pm

�Olacak mı, olmayacak mı bilmem!� dedim. İşi kaªpatmak istedim; ama kapatamadım. �Öyleyse, dediler, herhangi bir sorun üzerinde inançlarıma ve düşüncelerime uygun bir görüş ortaya atmaktan hükümet beni engelªleyecek, ya da bunun için beni cezalandıracaktır. Oysa, herkes kendi içinden gelen sesi susturabilecek midir?� O zaman iki şey düşündüm. Biri: �Yeni Türkiye Devletinde her ergin kişi dinini seçmekte özgür olmayacak mıdır?� sorusu. Öbürü, Hoca Şükrü Efendi�nin: �Kimi yüksek bilªgin arkadaşlarımızla birlikte düşündüklerimizi, din kiªtaplarında yer alan belirli ve değişmez Müslümanlık kurallarını yayımla*****... ne yazık ki yanılgıya sürüklendiği görülen Müslümanlık kamuoyunu aydınlatmayı kaçınılmaz bir ödev saydık.� diye başlayan İslam Halifesinin görevi, din buyruğunu savunup korumakta Peygamberin yerini tutmaktır; dinsel hükümler koymakta da yüce Peygamber Efendimizin vekilliğini yapmaktır.� sözleri.

Oysa, Hoca�nın dediklerini uygulamaya kalkışmak, ulusal egemenliği ve dinsel özgürlüğü kaldırmaya çalışmaktı. Bundan başka, Hoca�nın bilgi dağarcığı �Yezitler� zamanında yazdırılmış zorbalık yönetimiyle ilgili kuralları kapsamıyor mu idi?

Öyleyse, anlamı ve kavramı artık herkesçe iyiden iyiye anlaşılmış olan devlet ve hükümet terimlerini ve millet meclislerinin görevlerini din ve din kuralları kılığına sokarak, kimler ve niçin aldatılacaktır?

Gerçek bu olmakla birlikte, o gün İzmit�te, bu konuda gazetecilerle daha çok konuşmayı uygun bulmadım.

Cumhuriyetin kuruluşundan sonra da, yeni Anayasa yapılırken, �layik hükümet� teriminden dinsizlik anlamı çıkarmaya eğilimli olanlara ve bundan yararlanmak isteyenªlere fırsat vermemek amacıyla, yasanın ikinci maddesini anlamsız kılan bir terimin konulmasına göz yumulmuştur.

Anayasanın ikinci ve yirmi altıncı maddelerinde geªreksiz görünen ve yeni Türkiye Devleti ile cumhuriyet yönetiminin ilerici niteliği ile bağdaşmayan terimler, devrim ve cumhuriyet yönetimi bakımından, o zaman için sakınªca görülmeyen ödünlerdir.

Ulus, Anayasamızdan bu gereksiz terimleri ilk elveªrişli zamanda kaldırmalıdır!

* ...





HALK PARTİSİNİ KURMA GİRİŞİM

Sayın baylar, her yerde siyasal parti kurma konusunda da halkla uzun uzun söyleşilerde bulundum.

7 Aralık 1922�de, Ankara basını aracılığı ile, �Halk Partisi� adında halkçılık ilkesine dayanan bir siyasal parti kurmak isteğinde olduğumu bildirerek bu parti izlenceªsinin yapılmasına bütün yurtseverlerle bilim adamlarının yardım etmelerini ve katılmalarını dilenmiştim.



DOKUZ İLKE, PARTİMİZİN İLK İZLENCESİ

Kimi kişilerin yazılı olarak bildirdikleri görüşlerden ve halkla yaptığım düşünce alışverişinden çok yararlandım. En sonu 8 Nisan 1923�de, görüşlerimi dokuz ilkede saptadım. İkinci Büyük Millet Meclisinin seçimi sırasında bastırıp yayımladığım bu izlence, partimizin kuruluşuna temel olªmuştur.

Bu izlence bu güne değin yaptığımız ve sonuçlandığımız bütün önemli işleri içine alıyordu. Bununla birªlikte, izlenceye alınmamış kimi önemli sorunlar da vardı. Örneğin: Cumhuriyetin ilanı, halifeliğin kaldırılması, Dinªişleri Bakanlığının kaldırılması, medrese ve tekkelerin kalªdırılması, şapka giyilmesi... gibi.

Bu sorunları izlenceye alarak, önceden, bilisiz ve geriªcilerin bütün ulusu yanıltmaya fırsat bulmaların uygun görmedim. Çünkü bu sorunların zamanı gelince çözümlenebileceğine ve sonunda ulusun kıvanç duyacağına kesinlikle inanıyordum.

Yayımladığım izlenceyi bir siyasal parti için yetersiz ve kısa bulanlar oldu. �Halk Partisinin izlencesi yoktur.� dediler. Gerçekten, ilkeler adı ile anılan izlencemiz, karşı çıkanların gördüklerine ve bildiklerine benzer bir kitap değildi; ama temel ilkeleri kapsıyordu ve uygulanabilir nitelikte idi. Biz de, uygulanamayacak düşünceleri kuramªsal birtakım ayrıntıları yaldızla***** bir kitap yazabiªlirdik. Öyle yapmadık. Ulusun maddesel ve ruhsal yönlerªden yenilenip gelişmesi için çalışırken, iş yapmayı söze ve kurama yeğ tuttuk. Bununla birlikte; �egemenlik uluªsundur. Türkiye Büyük Millet Meclisinden başka hiçbir kat ulus yazgısına egemen olamaz. Bütün yasaların düªzenlenmesinde, her türlü örgütlenmede, yönetimin bütün ayrıntılarında, genel eğitimde, tutumsal işlerde ulusal egeªmenlik ilkelerine uyulacaktır. Padişahlığın kaldırılması ile ilgili karar değişmez bir ilkedir.� gibi bilinmesi gereken önemli noktalar ile, mahkemelerin yenileştirileceği, bütün yasalarımızın hukuk bilimi verilerine göre yeni baştan düzeltilip tamamlanacağı, toprak ürünleri vergisinin değişªtirileceği, ulusal bankalar anaparalarının artırılacağı, gerekªli demiryollarının yaptırılacağı, öğretimi birleştirmeye heªmen girişileceği, askerlik ödevi süresinin kısaltılacağı, ülªkenin bayındırlaştırılmasına çalışılacağı ve benzeri gibe iveªdi ve önemli gereksemeler ilkeler dışında bırakılmamıştır. Barışla ilgili görüşümüzün de: �Maliyede, tutumsal işlerde ve yönetimde bağımsızlığımızı yüzde yüz sağlamak koşuluyla barışın yeniden kurulmasına çalışmak� olduğunu bilªdirdik. Halifelik katının, bütün Müslümanlara özgü bir kat olabileceğini de belirttik.

İlkeler, �Halk Partisi�nin kurulmasına ve çalışmaya başlamasına yetti. �Partinin adına -bilindiği üzere- daha sonªra Cumhuriyet� sözcüğü de eklenerek, Cumhuriyet Halk Partisi� denildi.

*



LOZAN KONFERANSI GÖRÜŞMELERİ KESİLDİ



Baylar, gene Lozan Konferansına değineceğim.

Konferansta görüşmeler, 4 Şubat 1923 günü kesildi. İki aya yakın süren görüşmelerin özeti şudur: İtilaf devªletlerinin delege kurulları, Delegeler Kurulumuza bir barış tasarısı verdiler. Bu tasarıda, anlam ve öz bakımından bağımsızlığımızı zedeleyen koşullar vardı. Özellikle adalet, maliye ve tutumsal işlerle ilgili maddeler çok ağırdı. Bunun için, kesin olarak bu tasarıyı geri çevirmek zorundaydık. Delegeler Kurulumuz, bu tasarıya, bir mektupla karşılık verdi. Bu mektup şu anlamda idi: �Anlaştığımız noktaları imza ederek barış yapalım.� Gerçekten, Konferansta görüªşülen birçok sorunların çözümlerinden bizce kabul edileªbilecek olanları vardı. Mektupta: �İkinci, üçüncü sırada olan sorunları ayrıca inceleriz. İtilaf devletleri bu öneriªmizi kabul etmeyecek olurlarsa, önerilerimiz hiç yapılªmamış sayılacaktır.� da denilmişti. Delegeler Kurulumuzun önerisi dikkate alınmadı. Yalnız, görüşmelerin kesilmesinin �erteleme� sayılması kabul edildi. Her devletin delegeler kurulu, kendi ülkesine gittiği gibi, bizim Delegeler Kuruluªmuz da geldi. Ben de, Batı Anadolu�da yapmakta olduªğum geziden dönüyordum.



LOZAN KONFERANSI GÖRÜŞMELERİ ÜZERİNDE MECLİSTE ATEŞLİ TARTIŞMALAR

18 Şubat 1923 günü, İsmet Paşa ile Eskişehir�de birleªşerek Ankara�ya birlikte geldik.

Baylar, İsmet Paşa Ankara�ya dönerken benim de geziden dönmekte olduğum anlaşılınca Ankara�da, tuhaf ve anlaşılmaz bir düşünce uyanmış. İsmet Paşa�nın Ankara�ya gelip hükümete ve Meclise bilgi vermeden önce benimle buluşup görüşmesi sakıncalı görülmüş. Böyle bir görüşmeyi kötüye yoranlar olmuş. Bunu bana yazan Bakanlar Kurulu Başkanı Rauf Bey�di. Doğallıkla, bu yazıya önem vermedim. Tersine, bir an önce İsmet Paşa ile görüşebilmek için, yolªculuğumuzu Eskişehir�de buluşabilecek biçimde düzenªlettirdim. Ankara�ya gelişimizden sonra, İsmet Paşa Baªkanlar Kurulunda durumu anlattı ve yeni yönerge istedi.

Meclisin görüşünü öğrenmek gerekli görüldü. Konu, Meclise getirildi. Bu konuda Mecliste günlerce ve günlerce görüşmeler ve tartışmalar yapıldı.

Anlaşıldığına göre, karşıcıllar Delegeler Kurulumuza ve İsmet Paşa�ya amansız düşman kesilmişlerdi. Sözde barış olmuşken, İsmet Paşa yapmamış, geri dönmüş. Delegeler Kurulu, Bakanlar Kurulunun yönergesine aykırı iş görmüş...

27 Şubat 1923 günlü gizli oturumda başlayan saldırılar, 6 Mart 1923 gününe değin ateşli, coşkulu bir biçimde sürdü. Ben de başından sonuna değin tartışmalara katılmak zorunda kaldım. Karşıcıllar, sanki ne istediklerini bilmez bir durumdaydılar. Meclis, olumlu, ya da olumsuz bir karar veremeyecek duruma geldi. Bizim açıkça anladığımız şu idi ki; karşıcıllar, barış konusunu Mecliste kendi tutkularına araç etmek istiyorlardı. Baylar, bir bölüm basın da bu tutkuları şaşılacak bir biçimde ateşli olarak candan körüklüyordu. Bu ruh durumu içinde bulunan Meclis ile barış sorununu sonuçlandırmanın güç olacağını görmek doğal, ama üzüntü vericiydi.

Mecliste yaptığım genel konuşma ile durumun her yönünü açıkladım. Bütün olasılıkları anlattım. İtilaf devletleri delege kurullarından kimisinin kendi ülkelerine dönüşlerinde verdikleri demeçleri gerçek ve temel sayaªrak Delegeler Kurulumuza saldırmanın beğenilecek yanı olmadığını söyledim. Delegeler Kurulumuzu dinlemek, bu kurulun yapacağı açıklamalara inanmak ve ona göre duªrumu değerlendirmek gerektiğini bildirdim.

Delegeler Kurulumuzun, Bakanlar Kurulunca verilmiş yönergeye aykırı iş görüp görmediğini söylemeye, o sırada Mecliste bulunan Bakanlar Kurulunun yetkili olduğunu söyledim.

En sonu dedim ki: �Delegeler Kurulu, Bakanlar Kuªruluna karşı sorumludur. Meclise karşı sorumlu olan Baªkanlar Kuruludur. Meclis, Bakanlar Kuruluna yeni bir genel yönerge vermek zorundadır. Bakanlar Kurulu da bu yönergeye uygun olarak Delegeler Kuruluna özel yönerge verir. Meclisin ayrıntılarla uğraşmasına yer ve olanak yoktur.�

Genel yönerge üzerindeki görüşümü de şöyle belirttim: �Musul işinin şimdilik ertelenmesinden söz etmemek üzeªre, yönetimsel, siyasal, akçasal, tutumsal işlerle ilgili konularªda ve öbür işlerde ulusun ve ülkenin haklarım, bağımsızlığını tam ve sağlam olarak elde etmek ve kurtardığımız yerªlerin kesin olarak boşaltılmasını istemek temel koşuldur.�

Sözlerime şunları da ekledim: �Delegeler Kurulumuz, kendine verilen görevi tam ve çok iyi olarak yapmıştır. Ulusumuzun ve Meclisimizin onurunu korumuştur. Barış işini iyi bir sonuca bağlamak istiyorsak Meclisçe de Delegeler Kurulunun içgücü artırılmalı ve çalışmaların sürdürülmesi sağlanmalıdır. Böyle davranırsanız, bir barış evresine gireceğimizi umabiliriz.�

Meclisin, söz konusu iş üzerindeki tartışmaları durdu. Ama, karşıcıllar saldırmak için nedenler
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
al bırde burdan yak
Süper Moderatör
Süper Moderatör
al bırde burdan yak


Erkek Yengeç Kedi
Mesaj Sayısı : 1022
Yaş : 36
Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
Yaz. : Süper Moderatör
Ruh Hali : NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 Kizgin10
Points : 55955
Kayıt tarihi : 27/02/09

NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 Empty
MesajKonu: Geri: NUTUK - Büyük Eser   NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 I_icon_minitimeSalı Mart 10, 2009 7:47 pm

Nutuk2 (9.Bölüm)



YAŞ**ÖYKÜSÜ KİTAPÇIĞINA GÖRE, NURETTİN PAŞA�NIN MEŞRUTİYETİN KURULUŞUNDAN SONRA YAPTIĞI İŞLER

Yaş**öyküsü kitapçığının dördüncü sayfasında Nuretªtin Paşa�nın, Rumeli�den İstanbul�a yürüyen Hareket Ordusuna katılarak yurt görevini yaptığından söz edilmektedir. 31 Mart olayı üzerine Rumeli�den İstanbul�a gönderilen kuvªvetlerin komutanı rahmetli Hüsnü Paşa idi. Ben, bu kuvªvetlerin kurmay başkanı idim. Bu kuvvetlere Hareket Ordusu adını veren, Hareket Ordusunun İstanbul�a dek gidişini düzen1eyen ve yöneten ben idim. Nurettin Bey�in bu kuvvetlere katılarak görev aldığını bilmiyorum. Nurettin Paşa, birçokları gibi, Hareket Ordusu İstanbul�a yaklaşªtığı zaman, Yeşilköy�e ya da Bakırköy�e gelmiş olabilir.

Nurettin Paşa: �Yemen ilinin kurtarılması ve ayaklananların cezalandırılması için yapılan savaşlarda bir taªkım tümen birliklerine komuta etmiş...�

Her tümen komutanı, her savaşta bu durumda bulunur. Sonra: �San�a�nın kurtarılmasından sonra orada yığınak yapmış olan kuvvetlere komuta etmiş...�

Baylar, asker olanlar çok iyi bilirler ki, bir yerde çeªşitli ordu birlikleri toplandığı zaman, orada bir merkez komutanlığı ya da mevki komutanlığı, bir ordugah komuªtanlığı kurulur... Nurettin Paşa�nın San�a�daki komutanlığı bundan başka bir şey miydi?

Nurettin Paşa: �İmam Yahya ile uzlaşma yapılmasında Ahmet İzzet Paşa�ya yardım etmiş...�

Ahmet İzzet Paşa�ya sormadım; ama, İzzet Paşa ile birlikte bulunup çalışmalarına yakından katılan yetkili kişilerin söylediklerine göre, İmam Yahya ile uzlaşma görüşmelerinde, Nurettin Paşa hiçbir bakımdan ilgilendirilmemiştir.

Nurettin Paşa: �Balkan savaşlarına katılmak isteği ile Yemen�i kuzeyden güneye dek geçip Aden, Mısır, Suriye, Konya, İstanbul yoluyla Çatalca yakınlarında bulunan Başkomutanlık Karargahına varmış ve açık tümen komuªtanlığı bulunmamasından ötürü kendi dileğiyle, gönüllü olarak Dokuzuncu Alayın Komutasını üzerine almış...�

Nurettin Paşa�nın Yemen�den İstanbul�a gelmek için izlediği yol, Yemen�den İstanbul�a gelen bütün askerlerin ve sivillerin, kısacası herkesin izlediği yoldu. Yol, o idi. Nitekim, o günlerde biz de Afrika�da bulunuyorduk. İstanªbul�a gelmek için Afrika çöllerini batıdan doğuya, Mısır�a dek deve ile geçtikten sonra, İskenderiye ile Triyeste araªsındaki bütün Akdeniz ile Adriyatik denizini güneyden kuzeye ve Triyeste�den Bükreş�e dek Avrupa�yı ve ondan sonra da Karadeniz�i geçerek aynı karargaha ulaşmıştık. Yol, bu idi.

Nurettin Paşa, bu noktada asıl söylenmesi gereken konudan söz açmıyor. Nurettin Paşa, albaylıktan binªbaşılığa indirildikten sonra, Yemen birliklerinde görevlendirilmek üzere yarbaylığa yükseltilmişti. Bu yükselªtilmenin gereği olarak yarbaylıkla Yemen�de iki yıl kalması zorunlu iken, zamanından önce İstanbul�a gelerek, sözügeçen görevden kurtulma yolunu bulmuştur.

Yaş**öyküsü kitapçığının altıncı ve yedinci sayfalaªrında Nurettin Paşa�nın Irak Komutanlığından söz ediliyor; yerli araçları kullanarak yeniden ordu kurup dost ve düşªmanın umduğunun ve beklediğinin tam tersine, yenilgiªden yengi çıkarmak gibi bir tansık yarattığı belirtiliyor.



IRAK SAVAŞLARINDA NURETTİN PAŞA

Baylar, Irak savaşlarının Nurettin Paşa zamanındaki gerçek durumu şudur:

İlk Irak Komutanı olan Süleyman Askeri Bey�in yenilgiye uğramasından ve kendini öldürmesinden sonra, Kafkasya�dan yeni birlikler gelinceye dek lrak�taki savaşlar, İngilizlerin dileğine ve yürüyüş hızına bağlı kalmıştır. Nurettin Paşa, Kûtülamare�de İngilizlere yenildikten sonra, gece gündüz ve hiç direnmeksizin yürüyerek Selmanpâk�a dek dağınık olarak geri çekildi.

İngilizler, Nurettin Paşa�yı kovala***** Selmanpâk�a dek ilerlediler. Orada Kafkasya�dan gönderilmiş olan birlikler, İngiliz birliklerini karşıladı. Üç gün savaştıktan sonra Nurettin Paşa yenilgiyi kabul ederek geri çekilme buyruğu verdi. Birlikler, Diyale ırmağına dek kuzeye çeªkildi. Süvari artçısı çıkarılarak İngilizlerle bağlantı kurma yolu bile aranmadı. Oysa, o sırada İngilizler de geri çekilmişlerdi. Bu bilgiyi çöl Arapları verdi. Ondan sonra Nuªrettin Paşa, kendini toplayıp yeniden Selmanpâk-Kûtülamare doğrultusunda ilerledi.

Kûtülamare kuzeyinde İngiliz birlikleriyle geceleyin karşılaşıldı. Önlem almamak ve düzensizlik ve komuta boªzukluğu yüzünden, tan yeri ağarırken birliklerimiz, düşªmanın ateş baskınına uğradı. Erlerden, subaylardan ve komutanlardan birçok şehit verildi. Birlikler bozuldu, kenªdiliğinden geri çekilmeye başlandı. İngilizlerin de geri çekilmesi üzerine yeniden düzen sağlanabildi.

Irak�ta, yeni birlikler ve yeni araçlarla büyük ve kanlı savaşlar bundan sonra başlar ki, Nurettin Paşa�nın bunlarla ilişkisi yoktur.

Kitapçığın yine o sayfalarında: �Nurettin Paşa, İngilizlerle savaşırken ele geçirdiği uçaklarla da bir uçak filosu meydana getirmek gibi çok büyük başarılar göstermiştir.� deniliyor.

Bu savın, pek bilisizce olduğunu söylemek zorundaªyım. Uçağın ve uçak filosunun ne olduğunu bilenler, böyle bir savın ne denli gülünç olduğunu kuşkusuz anlarlar.





BÜYÜK SALDIRI SIRASINDA NURETTİN PAŞA SAVAŞ ALANINA DÜRBÜN İLE BAKMAYI YEĞ TUTUYORDU

Kitapçığın sekizinci sayfasında, Nurettin Paşa�nın dürbünle bakarken alınmış bir resmi vardır. Bu resmin altında şunlar yazılıdır:

�26 Ağustos 1922 saldırı günü, Kocatepe gözetleme yerinde Karahisar Meydan Savaşını yönetirken alınan fotoğraflarıdır.�

O gün, hepimiz o tepede idik. Dürbünle bakanlar çoktu. Dürbünle en çok bakanlar da gözetleme görevi yapan subaylardı. Gerçekten, Nurettin Paşa�nın da savaş alanına dürbünle bakmayı yeğlediği benim de dikkatimi çekmişti.

Karahisar-Dumlupınar Meydan Savaşı yapılırken, �Başkomutan Savaşı� günü, Nurettin Paşa�yı, bir aralık, Kolordu Komutanı Kemalettin Paşa�nın (Şimdi Berlin Elçiªsi) gözetleme yerinde, savaş alanına dürbünle bakarken buldum. Birliklerimiz düşmanı yakından sıkıştırmış çok dikkat isteyen önemli bir durum meydana gelmişti. �Dürªbünle bakmayı bırakınız! Savaşı yakından ve kendimiz yönetmek için ileri ateş dayangalarına gideceğiz!� dedim.

Nurettin Paşa, bu denli yaklaşmanın doğru olmadığını söyleyerek gitmek istemedi. Canım sıkıldı. �Siz burada kalabilirsiniz!� dedim. Kemalettin Sami Paşa�ya da: �Siz benimle geliniz!� dedim ve otomobilime yürüdüm. Kemaªlettin Paşa �Baş üstüne!� dedi ve benimle birlikte yürüdü. Bu davranış üzerine, dürbünün başında yalnız bırakılan Nurettin Paşa�nın da arkamızdan geldiğini gördük. Dediªğim yere gittik. Yunan ordusunun tutsak olmasıyla sonuçlanan o savaşı en küçük ayrıntılarına dek kendim yönetiªyor ve gereken buyrukları, doğrudan doğruya kolordu komutanlarına ve başka komutanlara kendim veriyordum.

Buyruklarıma göre önlemler alınıp gereği yapılırken, ordu komutanı Nurettin Paşa yanımda duruyor ve olup bitenlere bakıyordu. Bir aralık, Kolordu Komutanını benim yanımdan uzaklaştırarak kimi buyruklar vermeye kalkışmış. Kolordu Komutanı, bu buyrukları yerine getiªrilemez nitelikte görmüş; Ordu Komutanı ile Kolordu Komutanı arasında, saygı dışı çekişmelere benzer bir şeyªler olmuş. Kemalettin Sami Paşa Nurettin Paşa�nın yanınªdan biraz sert davranışla ayrılmış. Bu durumu anladım. Kemalettin Sami Paşa�yı yanıma çağırıp coşkuya kapılªmaması ve düzenbağını koruması gerektiğini söyledim. Sonra da, yalnız olarak Nurettin Paşa�yı çağırttım. Genel nitelikte kimi sorular sorarak, Kolordu Komutanına verdiği buyruğun gerçekten yerine getirilemeyecek bir buyªruk olduğunu anlatmak istedim. Komutanlar, buyruk vermiş olmak için buyruk vermezler. Gerekli ve yapılabiªlecek olan işleri buyururlar. Buyruk verirken kendini, o buyruğu yürütecek olanın yerine koymak ve buyruğun nasıl uygulanıp yürütüleceğini düşünmek ve bilmek gerekªtir.

Yaş**öyküsü kitapçığının dokuzuncu sayfasında, Irak�tan sonra, �Kafkas Cephesine gitmiş olan Nurettin Paşa�nın, üçüncü Ordu Bölge Komutanlığında ve ordu komutanlığı vekilliğinde bir süre bulunduğu� yazılıdır. Bu görevlerin ne olduğunu ve bu sürenin kaç gün olduğunu sormak gerekir.

Nurettin Paşa, Kafkas Cephesinden İstanbul�a dönüªşünde �Aydın, Muğla ve Antalya Bölge Komutanı saªnıyla İzmir�e gitmiş ve bulduğu dağınık birkaç müstahfaz birliğini çarçabuk düzene sokup, yeni tümenler kurarak Yirmi Birinci Kolorduyu meydana getirmiş...�

Baylar, kolordu kurmak, son zamanda, Birinci Dünya Savaşının boş gösterileri sırasına geçmişti. Özellikle, karşısında düşman bulunmayan bölgelerde, askerlik şubeªleri ve askerlik daireleri kuruyormuşçasına kolaylıkla kolorªdu komutanlıkları kurulur ve gerekli yetkiler verilirdi. Gerçekten, bütün savaş cepheleri �yardım!� diye inlerªken, Yirmi Birinci Kolordu, önemsenecek bir varlık olsayªdı, Aydın bölgesinde bırakılmazdı
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
al bırde burdan yak
Süper Moderatör
Süper Moderatör
al bırde burdan yak


Erkek Yengeç Kedi
Mesaj Sayısı : 1022
Yaş : 36
Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
Yaz. : Süper Moderatör
Ruh Hali : NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 Kizgin10
Points : 55955
Kayıt tarihi : 27/02/09

NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 Empty
MesajKonu: Geri: NUTUK - Büyük Eser   NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 I_icon_minitimeSalı Mart 10, 2009 7:48 pm

YAŞ**ÖYKÜSÜ KİTAPÇIĞINA GÖRE NURETTİN PAŞA�NIN İSTANBUL�DA VE ANADOLU�DA GÖRDÜĞÜ ÖNEMLİ İŞLER

Kitapçığın on altıncı sayfasında Nurettin Paşa�nın, �Anadolu�da Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının giªrişimleri üzerine başlayan ulusal eylemlerin ileri geªlenleriyle de ilişki kurarak...� İstanbul�da birtakım önemli işler yaptığından ve sonunda �İngilizlerin kendisini izªlemeye başladıklarından�; �Mustafa Kemal Paşa�dan alªdığı çağrı yazılarında artık İstanbul�dan çok Anadolu�da görev yapabileceğinin bildirilmesi...� üzerine ve daha başka nedenler dolayısıyla Anadolu�ya geçmiş olduğundan söz ediliyor.

Baylar, Nurettin Paşa�nın İstanbul�da İngilizlerle ve Damat Ferit Paşa Hükümetiyle anlaştığını; Ankara�da kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisini ve onun Hüküªmetini bilmiyormuş gibi davranarak bizi İstanbul�la uzlaşªtırmaya çalıştığını ve bununla ilgili olarak aramızda geçen tel yazışmalarını ve zorunlu olarak Ankara�ya geldikten sonra da buradaki davranışlarını daha önce, yeri geldiğinde anlatmıştım. Bunları bir daha anlatmayacağım.

On sekizinci sayfada: �Yukarıda sözü edilen yurt görevlerini başarı ile yapmış olan Nurettin Paşa ile Büyük Millet Meclisi arasında, birtakım resmi işlerden dolayı, anlaşmazlık çıkması üzerine kendisi hemen Ankara�ya gelmiş ve bu anlaşmazlık iyi bir biçimde çözümlenip giªderilmiştir.� tümcesine rastlanmaktadır.

Nurettin Paşa�nın, hükümetçe Merkez Ordusu Komutanlığından nasıl çıkarılıp askeri mahkemeye verilmek üzere Ankara�ya getirtildiğini ve Meclisin kendisine karşı olan kızgınlığı, asılmasını isteyecek denli ileri gitmişken, Başªkomutan olarak, Meclis kürsüsünden Nurettin Paşa�yı savunarak nasıl kurtardığımı da anlatmıştım. Burada, sırası gelmişken, yalnız bir noktaya dikkati çekmek isterim. Yukarıda okuduğumuz tümceye göre, bir Türkiye Büyük Millet Meclisi vardır, bir de Nurettin Paşa... Bunlar karşı karşıya gelmişler... Anlaşmazlık giderilmiş... Bilindiği üzere, Meclisle karşı karşıya gelebilen yalnız hükümettir. Mecªlisin karşısına hükümet çıkar. Bir ordu komutanı, bir vali, herhangi bir görevli Meclisin karşısına çıkamaz.

Kitapçığın on sekizinci sayfasının son satırları, Nuªrettin Paşa�nın, �Tanrı�nın yardımıyla, yurdu tehlikeden kurtaran büyük utkunun başarıcısı ve etmeni olduğu ve ulusal tarihe bu kez de pek çok önemli ve benzeri bulunªmayan bir onur ve övünç sayfası eklemeyi sağladığını� anlatmaya ayrılmıştır.





NURETTİN PAŞA, BÜYÜK UTKUDA EN AZ ONUR PAYI OLAN KİŞİDİR

Baylar, bu denli atakçasına bir sava şaşmamak ve bunu yadırgamamak elden gelmez. Gerçekten, Nurettin Paşa Genel Saldırıda Birinci Ordu Komutanlığında bulundu. Bütün öteki komutanlarla birlikte kendisine verdiğimiz göªrevleri yapmaya çalıştı. Bu sav kadar, yani bütün Türk ordusuna, ordumuzun büyük, küçük bütün komutanlarına, subaylarına ve bütün erlerine mal edilmesi gereken başarıyı ve onuru yalnız Nurettin Paşa�ya mal etmek kadar saçma, temelsiz ve ayıp bir şey olamaz! Nurettin Paşa�yı utkunun etmeni gibi göstermek, olsa olsa, kendisiyle alay etmek için olabilir. Yoksa Nurettin Paşa, Büyük Utkunun şerefine katılmaya en az hakkı olanlardan biridir.

Baylar, Büyük Saldırıda Nurettin Paşa�yı ancak salªdırının ikinci günü Kocatepe�de yalnız bırakmıştım. Çünkü düşmanın yenildiğini ve geri çekileceğini anlamıştır. Yeªnilgisini bozguna çevirmek ve geri çekilme yollarını keserek düşman ordusunu tutsak etmek için artık Kocatepe�de değil, durumu daha genel alarak gözden geçirecek ve ona göre genel nitelikte önlemler alacak yerde bulunmamız gerekli idi. O gün bile, Cephe Komutanı İsmet Paşa�nın uygun görüp benim imzamla yazdığı yüreklendirici kısa bir telefon buyruğu ile Nurettin Paşa�nın içgücünü koªrumak için önlem almak gerekli görünmüştü.



NURETTİN PAŞA�YI VE ORDUSUNU İZLEMEK VE YÖNETMEK ZORUNDA KALDIM

Ondan sonra, Nurettin Paşa�nın işine karışmak ve ordusunu kendim yönetmek zorunda kaldım. Böyle yapªmasaydım, Nurettin Paşa�nın yanılgılarından doğacak doª

kuncaları gidermek güç olurdu. Dumlupınar�da Kurmay Başkanı Emin Paşa�nın düzenlediği ileri yürüyüş buyruğuªnun kapsamlı anlayamayan ama, anlamamış değil de daha iyisini düşünmek ve yapmak istiyormuş gibi davranan Nurettin Paşa�nın duraksaması üzerine, duraksamayla geçiªrilecek zaman olmadığı uyarısında bulunarak kendisini, gerekli görüşü kabule zorladığım zaman, Nurettin Paşa bana demişti ki: �Paş**, siz bizi yalnız ve serbest bırakmıyorªsunuz!� Buna, orada bulunan Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa Hazretleri, şu yolda ve sert bir dille yanıt verdi:

�Paşa, Paşa! dedi. Bu ordu bizim, bütün yurdun gözbebeªğidir. Onun yönetimini rastlantılara bırakamayız!�

Dumlupınar�dan Uşak�a giderken yolda, Nurettin Paªşa�nın aldığı önlemlerdeki eksikliği anlayıp tümenlerine kenªdim buyruk vererek önlem aldırmasaydım Trikupis tutsak edilmeyebilirdi. Uşak�ta kötü bir durumla karşılaşabilirdik. İzmir�e vardıktan ve hükümet konağına girdikten sonra, güneyden gelen top ve tüfek seslerini kendi kulağımla işitip ve Nurettin Paşa�nın öngörüşsüzlüğünü ve aymazlığını anlayıp hemen buyruk vererek önlem aldırmasaydım, İzmir�e girmiş ve İzmir sokaklarında, halkın içine karışmış olan birliklerimizin, biz de içinde olmak üzere korkuya düşüp darmadağın olması işten bile değildi.

İşbilirlik ve akıllılık taslayan Nurettin Paşa�nın, İzmir�de yabancı resmi görevlilerle yaptığı, tutanağa geçmiş konuşªmasını kendim düzeltmeseydim, İzmir�e girmekten doğan yaygın sevinci yarıda bıraktıracak durumlardan belki de kaçınılamayacaktı.

Baylar, bu söylediklerim, bütün ordu ileri gelenlerinin bildiği gerçeklerdir. Bu gerçekleri yalnız bir kişinin bilmediği anlaşılıyor; o da Nurettin Paşa�dır. �Kuşatan, yenen, kurªtaran, gazi� sanlarıyla kendini andırmak gibi çocukça bir tutkuya kapılan Nurettin Paşa�nın, �Kûtülamare Kuşaªtıcısı Nurettin Paşa� diye bir kartını görmüştüm. Nurettin Paşa bu kartı, Taşköprü�de otururken, Kastamonu Bölgesi Vali ve Komutanı bulunan Muhittin Paşa�ya (şimdi Kahire Elçisi) göndermiş. Kartın boş yerlerine yazdığı yazılar arasında, karttaki sanla ilgili olarak: �Bunu da benden kimse alamaz ya!� diye bir tümce de vardı. Muhittin Paşa bu kartı ve karttaki yazıyı usla, sezgiyle bağdaşır göremeªdiği ve dikkate değer bulduğu için, olduğu gibi bana iletªmişti. Evet onu ondan kimse alamaz; ama onu ona veren de yoktur. Her başarılı savaşa katılan kişinin, hakkı yokken, kendisini, savaşı kazanan ve bu işte tek etmen olan kişi diye göstermesi, örnek tutulacak bir ahlak kuralı sayılmaz. Yurdumuzun çocuklarına, böyle gerçeğe uymayan yol tutmak ve davranışlarda bulunmak alışkanlığını veremeyiz. Gelecek kuşaklara, böyle havadan, �yenen, kurtaran� sanları kazanılabileceği gibi yanlış bir düşünceyi kalıt olarak bırakamayız
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
al bırde burdan yak
Süper Moderatör
Süper Moderatör
al bırde burdan yak


Erkek Yengeç Kedi
Mesaj Sayısı : 1022
Yaş : 36
Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
Yaz. : Süper Moderatör
Ruh Hali : NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 Kizgin10
Points : 55955
Kayıt tarihi : 27/02/09

NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 Empty
MesajKonu: Geri: NUTUK - Büyük Eser   NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 I_icon_minitimeSalı Mart 10, 2009 7:49 pm

Nutuk2 (10.Bölüm)

UYGULAMAK İÇİN SIRASINI BEKLEDİĞİM TASARININ UYGULANMASI ZAMANI GELMİŞTİ

Ben, Mecliste gizli ve karşıcıl bir grup bulunduğunu sezdikten, Meclis çalışmalarında duyguların etkin olduğunu gördükten ve Bakanlar Kurulu çalışmalarının her gün temelsiz birtakım nedenlerle çığırından çıkarıldığı kanısına vardıktan sonra, uygulamak için sırasını beklediğim bir tasarının uygulanma zamanının geldiği yargısına varmışªtım. Bunu açıkça söylemeliyim. Buna göre, şimdi vereceğim bilgileri ve yapacağım açıklamaları anlamak daha kolay olacaktır.

Baylar, Halk Partisinin Rauf Bey�i, toplantıda bulunªmadığı bir sırada, Meclis İkinci Başkanlığına, Sabit Bey�i de İçişleri Bakanlığına aday seçtiği gün, 25 Ekim 1923 perşembe günüdür. O gün ve ertesi cuma günü Bakanlar Kurulu Çankaya�da benim yanımda toplandı.

Gerek Bakanlar Kurulu Başkanı Fethi Bey�in ve gerek öbür bakanların çekilmeleri zamanının geldiğini ve bunun gerekli olduğunu ileri sürdüm. �Yeni Bakanlar Kurulu seçiminde, şimdiki bakanlar yeniden seçilirlerse; bunlar, yine bakanlıktan çekilecekler ve Bakanlar Kuruluna girªmeyeceklerdir.� ilkesini de kabul ettik. Yalnız, o zamanlar, bakanlar gibi seçilen ve Bakanlar Kurulunun bir üyesi olan Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa bu karar dışında bırakıldı. Çünkü, ordu yönetim ve komutasının rasgele bir kimseye verilmesi doğru görülmedi.

Baylar, bu davranışın ve alınan kararın içyüzü inªcelenirse şu sonuç çıkar: Tutkularına kapılan grubu hüªkümet kurmakta büsbütün serbest bırakıyoruz. Şimdiki kurulda bulunan bakanlardan hiçbiri katılmaksızın, hepsi de istedikleri kişilerden olmak üzere, bunların diledikleri gibi bir Bakanlar Kurulu kurarak ülkenin alınyazısına el koymalarında bir sakınca görmüyoruz. Ama, hükümet kurmaya ve kursalar bile, ülkeyi yönetmeye güçleri yeteªbileceğine inanmıyoruz.

Meclisi aldatmaya çalışan tutkulu grup, şu ya da bu yolda bir hükümet kurmayı başarabilirse, bu hüküªmetin yönetim biçimini ve yönetimdeki becerisini bir süre izlemenin ve dahası, ona yardım etmenin uygun olaªcağı kanısına vardık. Ama, böylece kurulacak hükümet ülkeyi yönetmede ve yeni ülkülerimize doğru iIerlemede güçsüzlük ve sapma gösterirse, bunu, Mecliste belirterek, Meclisi aydınlatmayı yeğ gördük. Hükümet kurmayı başaramazlarsa ortaya çıkacak düzensizlik, doğallıkla Mecªlisi uyarmaya yarayacaktı. Bunalımın ve düzensizliğin sürdürülmesi uygun görülemeyeceğinden, işte o zaman, işe el ko***** tasarladığım şeyi ortaya atıp sorunu köªkünden çözümleyebileceğimi düşünmüştüm.

FETHİ BEY�İN BAŞKANLIĞINDAKİ BAKANLAR KURULU ÇEKİLİYOR

Bakanlar kurulu ile Çankaya�da yaptığımız toplantı sonunda, yazıp birlikte imzala***** bana verdikleri çekilªme yazısı şu idi:

Yüksek Başkanlığa

Türkiye Devletinin karşısında bulunduğu güç ve önemli iç ve dış işlerini kolaylıkla sonuçlandırabilmesi için çok güçlü ve Meclisin tam güvenini kazanmış bir bakanlar kuruluna kesin gerekseme bulunduğu kanısındayız. Bunun için, yüksek Meclisin her bakımdan güvenine ve yardımına dayanan bir bakanlar kurulunun kurulmasına hizmet etmek amacıyla çekildiğimizi, üstün saygılarla bilginize sunarız efendim.

Baylar, bu çekilme yazısı, 27 Ekim 1923 cumartesi günü öğleden sonra saat birde başkanlığında toplanan Parti Genel Kuruluna bildirilmiş ve saat beşe doğru açılan Mecliste okunmuştur.

BAKANLAR KURULU ADAY LİSTELERİ VE BAKANLAR KURULU BAŞKANLIĞINA SEÇİLECEĞİ UMULAN KİŞİLER

Bakanlar Kurulunun çekildiği belli olur olmaz Meclis üyeleri, Meclis odalarında, evlerinde grup grup toplanarak, yeni bakanlar kurulu listeleri düzenlemeye başladılar. Bu durum, ekim ayının 28�inci günü geç vakte dek sürdü. Hiçbir grup bütün Meclisçe kabul olunabilecek ve kaªmuoyunca iyi karşılanacak adları içine alan bir aday listesi saptayamıyordu. Özellikle, bakanlıklara aday düşünülürken, o denli çok istekli çıkıyordu ki herhangi biªrini öbürlerine yeğleyerek saptanaeak listeyi kabul ettirªmekteki güçlük, liste düzenlemeye uğraşanları umutsuzªluğa ve kaygıya düşürdü. Bu sırada, İstanbul�da çıkan kimi gazeteler, kimi kişilerin resimlerini basarak Bakanlık Kurulu Başkanlığına seçileceği umulan "sayın kişi�ler anımsatmasıyla dikkati çekmekten geri kalmadı. Kimi hızlı gazeteciler de 28 Ekim günü erkenden: �İstanªbul�un yüzünü örten sabah sisinin ördüğü tül yeni yeni sıyrılırken; deniz, gökten, kıyılardan yansıyan renklerle boyanmış, kıpırtısız duruyorken�, Marmara�nın durgun sularını yararak ilerleyen Deniz Yolları vapuruyla Kalaªmış iskelesine çıkıyor... Yolda Rauf Bey�e rastlıyor. Ondan sonra: �Büyük bir bahçenin içinde, güzel Kalamış Köşªkünün çok güzel döşenmiş süslü salonuna� giriyor ve köşkte oturan kişinin çeşitli sorunlarla ilgili düşüncesini alıyor; özellikle: �Ulusal egemenliğimizi her şeye ve her şeye (!) karşı koruyalım...� öğüdünü yayımla***** kaªmuoyunu aydınlatma görevinde üşengenlik göstermiyordu. Ama, bu uyarma ve aydınlatmalar Ankara�ya etki yapamıyordu.


ULUSAL EGEMENLİĞİMİZİ HER ŞEYE VE HER ŞEYE KARŞI KORUYALIM, DİYEN KİŞİ

Baylar, her şeye ve her şeye (!) karşı ulusal egemenliğin korunmasını öğütleyen kişi, Halifenin okşayıcı sözlerini �Tanrı kayrası� sayan kişidir!

Kimi gazetelerin, Konya�ya, Ordu Müfettişliğine ataªnan Fuat Paşa�nın 28 Ekimde İstanbul�a varışında onun, Rauf Bey, Refet Paşa, Adnan Bey ve daha birçok kişilerce karşılandığını bildiren tel haberleri ile Rauf Bey�le Kazım Karabekir Paşa�nın resimlerini basarak Mondros Ateşkes Anlaşmasını ve Kars�ın kurtarılışını anımsatmak için yazªdıkları yazılar da yeterince dikkati çekmeye yaramadı.

PARTİ YÖNETİM KURULU DA, KESİN BİR BAKANLAR KURULU LİSTESİ ÇIKARAMADI

28 Ekim günü akş** üzeri toplantı halinde bulunan Parti Yönetim Kurulu beni çağırdı. Parti Yönetim Kurulu Başkanı Fethi Bey�di. Fethi Bey, Parti adına Yönetim Kurulunca, bir aday listesi düzenlendiğinden ve Parti Genel Başkanı olduğum için bu konuda benim de düşünªcemin öğrenilmesi uygun görüldüğünden, toplantılarına çağırdıklarım bildirdi. Düzenlenen listeye göz gezdirdim. Bence uygun olduğunu, ama bu listede adları bulunan kişilerin de düşüncelerinin ve kabul edip etmeyecekleririn sorulması gerektiğini söyledim. Bu önerim uygun görüldü. Örneğin, Dışişleri Bakanlığına aday gösterilen Yusuf Kemal Bey�i çağırdık. Yusuf Kemal Bey, bu listeye girªmeyeceğini bildirdi. Bundan ve buna benzer başka durumªlardan anladım ki, Parti Yönetim Kurulu da kabul edileªbilecek kesin bir aday listesi düzenleyememektedir. Yöªnetim Kurulu üyelerine, gerekenlerle daha çok görüşerek kesin bir liste yapmalarını öğütledikten sonra yanlarından ayrıldım. Gece olmuştu. Çankaya�ya gitmek üzere Meclisten ayrılırken, koridorlarda beni beklemekte olan Keªmalettin Sami ve Halit Paşalara rastladım. Ali Fuat Paşa, Ankara�dan ayrılırken bunların Ankara�ya geldiklerini o günkü gazetede �bir uğurlama ve bir karşılama� başlığı altında okumuştum. Daha kendileriyle görüşmemiştim. Benimle görüşmek için o zamana değin orada beklediklerini anlayınca, akş** yemeğine gelmelerini Milli Savunma Bakanı Kazım Paşa�ya söylettim. İsmet Paşa ile Kazım Paşa�ya ve Fethi Bey�e de Çankaya�ya benimle birlikte gelmelerini söyledim. Çankaya�ya varınca, orada beni görmek üzere gelmiş olan Rize milletvekili Fuat, Afyonªkarahisar milletvekili Ruşen Eşref Beylere rastladım. Onları da yemeğe alıkoydum.

CUMHURİYETİN KURULACAĞINI KİMLER BİLİYORDU

Yemek yenirken: �Yarın cumhuriyet ilan edeceğiz!� dedim. Orada bulunan arkadaşlar, hemen düşüncemi benimsediler. Yemeği bıraktık. Hemen o dakikada, yapıªlacak işler için kısa bir izlence düzenledim ve arkadaşları görevlendirdim.

Düzenlediğim izlencenin ve verdiğim yönergenin uygulanışını göreceksiniz.

Baylar, görüyorsunuz ki cumhuriyet ilanına karar vermek için Ankara�da bulunan bütün arkadaşlarımı çağırªmayı ve onlarla görüşüp tartışmayı hiç de gerekli görmedim. Çünkü, onların öteden beri ve doğal olarak bu konuda benim gibi düşündüklerinden kuşkum yoktu. Oysa, o sırada Ankara�da bulunmayan kimi kişiler hiçbir yetkileri yokken, kendilerine bilgi verilmeden, düşünceleri ve uygun görüp görmedikleri sorulmadan cumhuriyetin ilan edilmiş olmaªsını, gücenme ve ayrılma nedeni saydılar.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
al bırde burdan yak
Süper Moderatör
Süper Moderatör
al bırde burdan yak


Erkek Yengeç Kedi
Mesaj Sayısı : 1022
Yaş : 36
Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
Yaz. : Süper Moderatör
Ruh Hali : NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 Kizgin10
Points : 55955
Kayıt tarihi : 27/02/09

NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 Empty
MesajKonu: Geri: NUTUK - Büyük Eser   NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 I_icon_minitimeSalı Mart 10, 2009 7:49 pm

CUMHURİYETİN KURULUŞUNA İLİŞKİN YASA TASARISINI İSMET PAŞA İLE HAZIRLADIK

O gece birlikte bulunduğumuz arkadaşlar erkenden ayrıldılar. Yalnız İsmet Paşa Çankaya�da konuk idi. Onunla yalnız kaldıktan sonra, bir yasa tasarısı hazırladık. Bu tasarıda 20 Ocak 1921 günlü Anayasanın devlet biçirnini saptayan maddelerini şöylece değiştirmiştim:

Birinci maddenin sonuna: �Türkiye Devletinin hüªkümet biçimi cumhuriyettir.� tümcesini ekledim.

Üçüncü maddeyi şöyle değiştirdim: �Türkiye Devleti, Büyük Millet Meclisince yönetilir. Meclis, hükümetin yönetim kollarını bakanlar aracılığı ile yönetir.�

Bundan başka, Anayasanın temel maddelerinden olan 8�inci ve 9�uncu maddeleri de değiştirilerek ve açıklığa kavuşturularak şu maddeler yazıldı:

�Madde - Türkiye Cumhurbaşkanı Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca ve kendi üyeleri arasından bir seçim dönemi için seçilir. Başkanlık görevi, yeni Cumªhurbaşkanının seçilmesine değin sürer. Eski başkan yeªniden seçilebilir.�

�Madde - Türkiye Cumhurbaşkanı, Devletin Başkaªnıdır. Bu kimliği ile, gerekli gördükçe Meclise ve Bakanlar Kuruluna başkanlık eder.�

�Madde - Cumhurbaşkanı, başbakanı Meclis üyeleri arasından seçer. Öbür bakanları da başbakan, yine Meclis üyeleri arasından seçer; sonra hepsini Cumhurbaşkanı Meclisin onayına sunar. Meclis toplantı halinde değilse, onaylama Meclisin toplantısına bırakılır.�

Bu maddelere yarkurulda ve Mecliste, din ve dille ilgili, bildiğiniz bir madde de eklenmiştir.





29 EKİM 1923 GÜNÜ HALK PARTİSİ GRUBUNDA YAPILAN GÖRÜŞMELER

Sayın baylar, şimdi, isterseniz yüksek kurulunuza 29 Ekim 1923 pazartesi günü Ankara�da geçen olayı, kısaca anlatmaya çalışacağım.

Pazartesi günü öğleden önce saat onda, Halk Partisi Grubu, Grup Yönetim Kurulu Başkanı Fethi Bey�in başªkanlığında toplandı. Bakanlar Kurulu seçimi görüşmelerine başlandı.

Başkan: �Yönetim Kurulu, Genel Kurula sunulmak üzere, hazırlık niteliğinde, bir bakanlar kurulu listesi düªzenledi. Yönetim Kurulu kesin bir şey saptamış değildir. Karar sayın kurulunuzundur. Kabul ederseniz okunsun.� diyerek Genel Kurula, Fuat Paşa�nın Bakanlar Kurulu Başkanı olarak gösterildiği bir aday listesi sunmuş. Okunan bu listede İktisat Bakanlığına aday gösterilen Celal Bey (İzmir) söz alarak, Bakanlar Kurulunun önemini belirtªmiş ve kendisinin seçilmemesini önermiş. Özellikle: �Bu listede adları görülen kişiler, çekilenlerden daha güçlü değildir. Bizden gönenç ve yenilik isteyen ulus vardır. Ne olursa olsun, yerliler eskilerden güçlü olmalıdır. Seªçimde ivedi göstermeyelim. Özellikle Bakanlar Kurulu Başkanı için, düşünelim.� demiş. Bundan sonra şöyle konuşmalar olmuş
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
al bırde burdan yak
Süper Moderatör
Süper Moderatör
al bırde burdan yak


Erkek Yengeç Kedi
Mesaj Sayısı : 1022
Yaş : 36
Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
Yaz. : Süper Moderatör
Ruh Hali : NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 Kizgin10
Points : 55955
Kayıt tarihi : 27/02/09

NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 Empty
MesajKonu: Geri: NUTUK - Büyük Eser   NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 I_icon_minitimeSalı Mart 10, 2009 7:50 pm

RAUF BEY�İN ANKARA�YA GELEREK BİRTAKIM PROPAGANDALARLA, PARTİ ÜYELERİNİ BİZE KARŞI KIŞKIRTMAYA KOYULMASI



Rauf Bey Ankara�ya geldikten sonra, Parti üyeleriyle yakından ve arkadaşça görüşmelere başladı. Ama, bütün görüşme ve konuşmalarda bir erek güttüğü anlaşılıyordu.

Rauf Bey: �Cumhuriyetin ilanında ivedi gösterilmiştir. Bu ivediyi gösterenler sorumsuz kimselerdir. Bu yolda davranışın içyüzünü anlamak gerekir. Meclis, ulusal egemenliği gereği gibi kullanabilmelidir. Gizli amaçlarla yönetilmeye ses çıkarılmazsa nereye varılacağı bilinemez. Cumhuriyetin ilanını zorunlu kılan etmen ne imiş? Cumhuriyetin gerçekten, bizim için yararlı ve gerekli olduğu tanıtlanmalıdır� gibi birtakım propagandalarla, arkadaşlarımızı ve partiyi bize karşı kışkırtmaya koyuldu.

Rauf Bey, İstanbul�daki demecinin sonunda demişti ki: �Meclis ve Hükümet, bu ivedinin akla yatkın ve türeye uygun bir nedeni bulunduğunu ulusa gösterip tanıtlamalıdır ve tanıtlayacaktır.�

Böylece pek güzel anlaşılıyor ki Rauf Bey�in, geceli gündüzlü sürdürdüğü görüşme ve konuşmalardan amacı, Parti ve Meclis üyelerine bu görünüşü benimsetmekti. Bunu başardıktan sonra, cumhuriyetin kuruluşu sorununu yeniden Mecliste söz konusu ettirmek istiyordu. Bununla güttüğü amaç da, Meclis ve Hükümeti, cumhuriyeti ivedilikle ilanda akla yatkın ve türeye uygun bir neden olmadığını tanıtlama zorunda bırakmaktı. Kendi aklınca ve kendisini tutanların inanışına göre, akla yatkın ve türeye uygun bir neden gösterip tanıtlamak güçtü. Akla yatkın ve türeye uygun bir nedene dayanmaksızın cumhuriyetin ilanında ivedilik gösterildiği ve yanılgıya düşüldüğü ortaya çıkacak ve sözde, yanlışlık düzeltilecek!



RAUF BEY�İN OYNATMAK İSTEDİĞİ OYUNU ANLAYANLARIN KENDİSİNİ BİR PARTİ TOPLANTISINDA SINAVA ÇEKMELERİ



Baylar, Rauf Bey�in ne yapmak istediğini ve çalışmalarının amacını anlamak için bir haftalık bir süre yetti. Doğallıkla, kim yaparsa yapsın, cumhuriyetçiler bu yolda bir çalışmaya daha çok göz yumamazlardı. Rauf Bey�in oynatmak istediği oyunu anlayanlar, bir parti toplantısında Rauf Bey�i sınava çekmeye karar verdiler. Bu toplantıyı anımsarsınız. Bu toplantıda yapılan görüşmeler de, olduğu gibi yayımlanmıştı. Onu da okumuşsunuzdur. Ben burada o toplantının ayrıntılarına girecek değilim. Yalnız, o görüşmelerin sonucunu gerçek anlamıyla bildirmeye yarayacak birtakım yorumlar yapmayı, kamuoyunun aydınlanması için gerekli ve yararlı görüyorum.

Önce şunu apaçık söylemeliyim ki Rauf Bey, saldırıya geçmek için daha hazırlığını bitirmeye uğraşırken, saldırıya uğramıştır. Gerçi, birtakım gazetelerle yapılan yıkıcı yayınlar, Halifeye ve bir padişah oğluna aldırılan durumlar; Rauf ve Adnan Beyler�le kimi komutanların Halifeyi görmeye gidişleri; Halife ve padişah oğlu için söz söyleyenlere, yazı yazanlara karşı kimi yerlerden yaptırılan onur kırıcı saldırılar, yurt içinde kuşku ve kamuoyunda karışıklık uyandırmaktan geri kalmamıştı. Ama, Mecliste saldırıya geçmek için bunun yeter bulunmadığı; Ankara�da Meclis üyeleri üzerinde de çalışmanın gerekli görüldüğü anlaşılıyordu. İşte bu son hazırlıklar yapılırken, Rauf Bey�den önce davranılıp kendisi sorguya çekilmiştir.

Parti Grubu Başkanlığına bir önerge verdirildi. Parti Grubu Başkanı İsmet Paşa idi. Bu önergede: �Rauf Bey�in İstanbul gazetelerinde çıkan, cumhuriyetin ilanını uygun görmediği yolundaki demecinin cumhuriyeti sarsıntıya uğrattığı ve kendisinin çevresinde karşıcıl bir parti kurulduğu kanısının belirdiği� belirtilerek, durumun Parti Grubunda görüşülmesi önerilmişti.

Partinin toplandığı 22 Kasım 1923 günü ben de, toplantıdan önce, toplantı salonuna bitişik odada bulunuyordum. Rauf Bey yanıma geldi. Benden, görüşmelere karışmamaklığımı rica etti. Çünkü, bana karşı söz söyleyemeyeceğini bildirdi.

Görüşmelere hiç karışmayacağımı ve hiçbir söz söylemek istemediğimi; ancak, Parti Başkanı olarak görüşmelerin gidişini görmek üzere toplantı salonuna gireceğimi bildirdim. Toplantı salonunda da bulunmamaklığımı rica etti. Bunu kabul etmedim.

Rauf Bey�in, benim görüşmelere karışmamı ve toplantıda bulunmamı istemeyişindeki gerçek amaç ne idi? Benim yanımda, ya da benim karşımda konuşmasına ve savlarda bulunmasına engel olan, gerçekten bana olan saygısı mı idi? Buna inanmak doğru olamaz. Benim anladığıma göre Rauf Bey, karşısına İsmet Paşa�yı almak istiyordu. Ben toplantıda bulunmazsam, parti üyeleri arasından kendisini tutanlar çıkabileceğini sanıyordu.

Parti Grubu, İsmet Paşa�nın başkanlığında toplandı. İsmet Paşa, başkan olarak görüşme konusunu açıklayıp önemini belirttikten sonra: �Bugünkü toplantıda benim de söz almam gerekebilir� diyerek başkanlığı başkasına bıraktı.

Önergeyi verenin açıklamasından sonra söz alan Rauf Bey, uzun bir konuşma yaptı.

Rauf Bey, İstanbul�daki demeci dolayısıyla bir yanlış anlama olduğunu ve bunu düzeltmek için arkadaşlarla konuştuğunu söyledikten sonra: �Bizim eğer eleştirmek istediğimiz bir nokta varsa o da yapılan iştir.� dedi.

�Çok iyi dilekle başlanıp uğrunda canlar verilmiş olan çok sağlam ilkelerin, uygulanmasında yapılan yanlışlıklar yüzünden sakatlandığını da, sanırım ki hiçbirimiz düşünüp taşınmadan bir çırpıda yadsıyamayız� sözlerini de, olduğu gibi aktarıyorum.

Şimdi bu iki tümce üzerinde biraz duralım. Rauf Bey�in eleştirmek istediği iş, hangi iştir? Cumhuriyet mi, yoksa cumhuriyetin ilan ediliş biçimi mi? Yapılan iş cumhuriyetin kuruluşudur; ilan biçimi şöyle, ya da böyle olabilir.

Rauf Bey�in �sağlam ilke� dediği cumhuriyet ilkesi midir, yoksa uygulanmasında yapılan yanlışlık yüzünden sakatlanmasından korktuğu cumhuriyet midir?

Baylar, söz konusu olan, cumhuriyetin kendisi ve onun yurtta ilanıdır.

Daha cumhuriyet yönetimini uygulama evrelerinin yanlış olduğunu ileri sürecek kadar zaman geçmemişti. Rauf Bey�in kaygısı cumhuriyet ilanının ertesi günü başlıyor ve iki üç gün geçmeden demek veriyor.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
al bırde burdan yak
Süper Moderatör
Süper Moderatör
al bırde burdan yak


Erkek Yengeç Kedi
Mesaj Sayısı : 1022
Yaş : 36
Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
Yaz. : Süper Moderatör
Ruh Hali : NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 Kizgin10
Points : 55955
Kayıt tarihi : 27/02/09

NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 Empty
MesajKonu: Geri: NUTUK - Büyük Eser   NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 I_icon_minitimeSalı Mart 10, 2009 7:51 pm

Nutuk2 (11.Bölüm)



KOMPLOYA KARŞI ALDIĞIMIZ ÖNLEMLER


Hoca Esat Efendi�nin soru önergesi 27 Ekim�de, yani Karabekir Paşa�nın müfettişlikten çekilişinin ertesi günü gensoruya çevrilmişti. Fuat Paşa�nın çekilme yazısının tarihi olan 30 Ekim günü Mecliste gensoru görüşmeleri başlamıştı.

O günün akş**ı, yemeğe beklediğim Fuat Paşa gelmedi. Ama, Başbakan İsmet Paşa ile Milli Savunma Bakanı Kazım Paşa geldi.

Çok kısa bir görüşme sonunda komploya karşı tutulacak yol kararlaştırıldı.

Hemen, milletvekili de olan Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa Hazretlerinden, milletvekilliğinden çekildiğini Meclis Başkanlığına bildirmesini telefonla rica ettim. Milletvekilliğinden çekilmek istediğini daha önce Milli Savunma Bakanına bildirdiğini öğrendiğim Paşa, ricamı hemen yerine getirdi. Milletvekili olan komutanlara da şu kapalı teli çektim:


Kapalı tel, makine başındadır.

30.10.1924

Üçüncü Ordu Müfettişi Cevat Paşa Hazretlerine

Birinci Kolordu Komutanı İzzettin Paşa Hazretlerine

İkinci Kolordu Komutanı Ali Hikmet Paşa Hazretlerine

Üçüncü Kolordu Komutanı Şükrü Naili Paşa Hazretlerine

Beşinci Kolordu Komutanı Fahrettin Paşa Hazretlerine

Yedinci Kolordu Komutanı Cafer Tayyar Paşa Hazretlerine


1- Bana olan güven ve sevginize dayanarak, gördüğüm önemli gerekseme üzerine hemen milletvekilliğinden çekilmenizi, telle Meclis Başkanlığına bildirmenizi öneririm. Gerekçe olarak, önemli gördüğünüz askerlik görevine bütün varlığınızla bağlanmak istediğinizi belirtmeniz yerinde olur.

2- Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa Hazretleri de, görülen gereksemeye dayanarak, önerim üzerine çekilme yazısını Meclis Başkanlığına vermiştir.

3- Üçüncü Ordu Müfettişi Cevat, Birinci Kolordu Komutanı İzzettin, İkinci Kolordu Komutanı Ali Hikmet, Üçüncü Kolordu Komutanı Şükrü Naili, Beşinci Kolordu Komutanı Fahrettin, Yedinci Kolordu Komutanı Cafer Tayyar Paşalara yazılmıştır.

4- Makine başında, durumu bildirmenizi bekliyorum.

Cumhurbaşkanı

Gazi M. Kemal

Baylar, 30/31 Ekim sabahına değin, Birinci Kolordu Komutanı İzzettin Paşa�dan, İzmir�den; İkinci Kolordu Komutanı Ali Hikmet Paşa�dan, Balıkesir�den; Üçüncü Kolordu Komutanı Şükrü Naili Paşa�dan, Pangaltı�dan; Beşinci Kolordu Komutanı Fahrettin Paşa�dan, Adana�dan makine başında aldığım yanıtlarda, önerimin olduğu gibi ve hemen uygulandığı bildirildi.

Baylar, bu seçkin komutanların önerim dolayısıyla da, bana karşı gösterdikleri büyük inan ve güvene burada teşekkür etmeyi bir ödev sayarım.

Üçüncü Ordu Müfettişi ile Yedinci Kolordu Komutanının Diyarbakır�dan verdikleri yanıtlar şunlardı:

Müfettiş Paşa�nın yanıtı:

Diyarbakır, 30.10.1924

Ankara�da Cumhurbaşkanı Gazi Paşa Hazretlerine

Yüksek kişiliğinize karşı olan güvenime ve sevgime inanmanızı saygı ile dilerim. Ancak, böyle bir yurt görevinden ivedilikle çekilerek ulusa ve seçim bölgem halkına karşı sorumlu ve suçlu duruma düşmemekliğim için çekilmemi gerektiren nedenlerin açıklanmasına yüksek buyruklarınızı saygıyla rica ederim.

Üçüncü Ordu Müfettişi

Cevat


Kolordu Komutanının yanıtı:


Diyarbakır, 30.10.1924

Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine

1- Siz yüce Cumhurbaşkanına karşı beslediğim saygı ve sevgiye güvenilmesini rica ederim.

2- Bu dakikada, seçim bölgem halkı ile hiç görüşmeden yüksek önerinizi kabul etmekliğim, beni ulus gözünde sorumlu duruma düşürebilir.

3- Yurdun ve ulusun çıkarları, milletvekilliğinden hemen çekilmemi gerektiriyorsa, kesin karar verebilmekliğim için durumun aydınlatılmasını saygı ile dilerim efendim.

Yedinci Kolordu Komutanı

Cafer Tayyar

Her iki telyazısında, bana karşı olan sevgi ve güven üzerine inanca verildikten sonra, seçim bölgeleri halkına karşı olan durumlarından söz edilmekte ve önerimin nedeni sorulmaktadır.

Verdiğim yanıtı olduğu gibi bilginize sunayım:


Makine başında, kapalı tel:

31.10.1924

Üçüncü Ordu Müfettişi Cevat Paşa Hazretlerine

Yedinci Kolordu Komutanı Cafer Tayyar Paşa Hazretlerine

Komutanların milletvekili de olmalarının, orduda ve komuta işlerinde beklenilen düzenbağı ile bağdaşamadığı kanısına varılmıştır. Birinci ve İkinci Ordu Müfettişlerinin görevlerinden çekilip Meclise dönerek orduları, elverişsiz bir zamanda başsız bırakmış olmaları bu görüşü pekiştirmiştir. Seçim bölgeniz halkı, ordu düzenbağının esenliği için vereceğinizi karardan kuşkusuz kıvanç duyar. Daha önce yazıldığı üzere kararınızın bildirilmesini rica ederim.

Cumhurbaşkanı

Gazi M. Kemal

Bu telime Cevat Paşa�nın verdiği yanıt şudur:

Makine başında

Diyarbakır, 31.10.1924
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
al bırde burdan yak
Süper Moderatör
Süper Moderatör
al bırde burdan yak


Erkek Yengeç Kedi
Mesaj Sayısı : 1022
Yaş : 36
Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
Yaz. : Süper Moderatör
Ruh Hali : NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 Kizgin10
Points : 55955
Kayıt tarihi : 27/02/09

NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 Empty
MesajKonu: Geri: NUTUK - Büyük Eser   NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 I_icon_minitimeSalı Mart 10, 2009 7:51 pm

TERAKKİPERVER CUMHURİYET PARTİSİ VE EN HAYIN KAFALARIN ÜRÜNÜ OLAN İZLENCESİ



Sayın baylar, �komplo� konusunu açıklarken ve komplonun Meclis içindeki evresini anlatırken, önemsiz sanılabilecek kimi ayrıntılara dokundum. Bunda beni haklı görenceğinizi umarım.

Diyebilirsiniz ki, her hükümet, her zaman gensoruya çekilebilir. Bir gensoruya bu denli önem vermek doğru mudur? Şunu bilginize sunmalıyım ki, söz konusu olan gensoru, olağan bir gensoru değildi. Hazırlanan komplonun özel bir evresi idi. Bu gensoru oyunundan sonradır ki, karşıcıllar, maskelerini atmak zorunda bırakıldılar. Bilindiği üzere, �Terakkiperver Cumhuriyet Partisi� diye bir parti kurdular. Gizli ellerin düzenlediği parti izlencesini de ortaya attılar.

�Cumhuriyet� sözcüğünü söylemekten bile çekinenlerin; cumhuriyeti, daha doğduğu gün boğmak isteyenlerin kurdukları partiye �Cumhuriyet�, hem de �İlerici Cumhuriyet� adını vermeleri, içten gelme ve inanılır bir davranış sayılabilir mi?

Rauf Bey ve arkadaşlarının kurdukları parti, �tutucu� diye nitelendirilseydi, belki bir anlamı olurdu. Ama, bizden daha çok cumhuriyetçi ve bizden daha çok ilerici olduklarını savlamaya kalkışmaları kuşkusuz doğru değildi.

�Parti, dinsel düşünce ve inançlara saygılıdır.� Sözlerini ilke edinip bayrak gibi kullanan kişilerden, uzdilek beklenebilir mi idi? Bu bayrak, yüzyıllardan beri, bilisizleri, bağnazları ve boş inanlara saplanmış olanları aldatarak özel çıkarlar sağlamaya kalkışmış kimselerin taşıdıkları bayrak değil mi idi? Türk ulusu yüzyıllardan beri, sonu gelmeyen yıkımlara, içinden çıkabilmek için büyük özveriler isteyen pis bataklıklara, hep bu bayrak gösterilerek sürüklenmemiş mi idi?

Cumhuriyetçi ve ilerici oldukları sanısını vermek isteyenlerin, yine bu bayrakla ortaya atılmaları; dinsel bağnazlığı coşturarak, ulusu, cumhuriyete, ilerlemeye ve yenileşmeye karşı kışkırtmak değil miydi? Yeni parti, dinsel düşünce ve inançlara saygı perdesi altında: �Biz halifeliğin yeniden kurulmasını isteriz. Biz yeni yasalar istemeyiz. Bize din yasaları yeterlidir. Medreseler, tekkeler, bilgisiz softalar, şeyhler, müritler, biz sizi koruyacağız; bizimle birlikte olunuz! Çünkü, Mustafa Kemal�in partisi halifeliği kaldırdı. Müslümanlığı zedeliyor. Sizi gavur yapacak, size şapka giydirecek!� diye bağırmıyor muydu? Yeni partinin ilke edindiği sözler, bu gerici haykırışlarla dolu değildir denebilir mi?

Bu ilkeye bağlı olanlardan birinin, çok zaman önce, yani 10 Mart 1923 günü asılan Cebranlı kürt Halit Bey�e yazdığı mektuptaki şu tümcelere bakınız baylar: �Müslümanlık dünyasının kalımlı olmasını sağlayan ilkelere saldırıyorlar. Bu konudaki açımlamalarınızı arkadaşlara da okudum. Hepsinin kıskançlık duygularını kabarttı. Batılılaşmak, tarihimizi, uygarlığımızı yitirmeyi zorunlu kılar... Halifeliği yıkmak, din işlerine karışmayan bir hükümet kurmayı düşünmek; bunlar Müslümanlığın geleceğini tehlikeye atacak etmenleri yaratmaktan başka bir sonuç veremez.�

Baylar, olaylar ve olgular da gösterdi ve tanıtladı ki Terakkiperver Cumhuriyet Partisi izlencesi, en hayın kafaların ürünüdür. Bu parti, yurtta cana kıyıcıların, gericilerin sığınağı ve dayanağı oldu; dış düşmanların yeni Türk Devletini, körpe Türk Cumhuriyetini yıkmayı öngören planlarının kolaylıkla uygulanmasına yardım etmeye çalıştı. Tarih; gizli amaçlarla düzenlenmiş, genel ve gerici doğu ayaklanmasının nedenlerini inceleyip araştırdığı zaman, onun önemli ve belirli nedenleri arasında Terakkiperver Cumhuriyet Partisinin dinsel konularda verdiği sözleri ve doğuya gönderdiği sorumlu yazmanın kurduğu örgütleri ve yaptığı kışkırtmaları bulacaktır.
Günlüğünü, nafile ve gece namazlarının sevabını anlatan hadislerle doldurmuş olan bu sorumlu yazman, doğu illerimizde dinsel kışkırtmalarda bulunurken, kendi partisinin izlencesini uygulamıyor muydu? Suçsuz halka, beş vakit namazdan başka, geceleri de çokça namaz kılmayı söyleyip öğütleyen adam belki de yaş**ı boyunca hiç namaz kılmamış olan bir siyasacı olursa, bu davranışın ereği anlaşılmaz olur mu?

Baylar, yaptığımız devrimin genişliği ve büyüklüğü karşısında eski kurumların ve boş inançların birer birer yıkılışını gören bağnaz ve gerici kimseler, �dinsel düşünce ve inançlara saygılı� olduğunu bildiren bir partiye ve özellikle bu partinin içindeki tanınmış kişilere dört elle sarılmaz mı? Yeni parti kuran kişiler bu gerçeği anlamış değil midirler? Öyle ise, ellerine aldıkları din bayrağı ile, ulusu ve ülkeyi nereye götürmek istiyorlardı? Böyle bir soruya verilmesi gereken yanıtta, �uzdilek, aymazlık, umursamazlık� gibi sözler, yurdu ilerleteceğim diye ortaya atılan bir partinin ileri gelenleri için özür sayılamaz.

Baylar, yeni parti, adındaki �İleri� ve �Cumhuriyet� sözcüklerinin karşıt anlamlarıyla gelişmiştir. Bu partinin ileri gelenleri, gerçekten gericilere umut ve güç vermiştir. Buna örnek öreyim: Ergani�de, ayaklanıcıların valiliğini kubal eden ve sonradan asılan Kadri, Şeyh Sait�e yazdığı bir mektupta: �Millet Meclisinde, Kazım Karabekir Paşa�nın partisi, din kurallarına saygılı ve dinseverdir. Bize yardım edeceklerine kuşkum yoktur. Dahası, Şeyh Eyüb�ün yanında bulunan parti sorumlu yazmanı, partinin tüzüğünü getirmiştir...� diyor. Şeyh Eyüb de, yargılanması sırasında: �Dini kurtaracak biricik partinin, Kazım Karabekir Paşa�nın kurduğu parti olduğunu; din kurallarına uygulacağının, parti tüzüğünde bildirildiğini� söylemiştir.

Baylar, �İlerici� ve �Cumhuriyet� sözcüklerini kullanarak, bizden ve ulus aydınlarından din bayrağını gizlemeye çalışanların, ülkede genel bir gerilemeye ve ayaklanmaya yol açmak ve başkaldırmak için içerde ve dışarda, türlü düzenlerle ve kışkırtmalarla uğraşanların varlığını bilmedikleri düşünülebilir mi? Yeni partiye girenlerin tümü değilse bile, dinsel konularda verilen sözleri başarı için, çok etkili bir etmen sayan ve bununla ilgili hükmü tüzüklerine koyan kimselerin, yurda karşı, bize karşı hazırlanan cana kıyıcı düzenlerden habersiz oldukları kabul edilemez!

Tutalım ki, bunlar, ayaklanmanın başlamasından aylarca önce, yurdun şurasında burasında yapılan gizli toplantılardan; �Gizli İslam Derneği� örgütünden; İstanbul�da Nakşibendi şeyhlerinin yaptığı toplantıda, hazırlanacak ayaklanmaya yardım için verilen sözden; son olarak, ulusal sınırlarımızın dışında bulunup doğu ayaklanmasını kışkırtanların bildirilerinde Kazım Karabekir Paşa�nın partisine umut bağlandığının belirtilmesinden haberli değillerdir. Ama bunların, Fethi Bey Hükümeti zamanında, partilerinin, ayaklanmaya ve geriliğe kışkırtıcı durum ve nitelikte olduğunu ve yurda dokunca verdiğini Fethi Bey�in kendilerine bildirmesinden sonra olsun, gerçeği görüp anlamaları gerekmez miydi? Hükümetin ve benim, çok temiz yürekle yaptığımız bu uyarmalardan sonra olsun, gerçeği anlamaları ve ona göre davranmaları gerekirdi. Onlar, tersine, bu kez de: �Dinsel düşünce ve inançlara saygılız� sözlerini büsbütün karşıt anlamda yorumlamaya kalkıştılar. Sanki bu sözlerle, her dinin ve türlü dinden olan kişilerin düşünce ve inançlarına saygılı olduklarını söylemek; geniş ölçüde özgürlüksever olduklarını anlatmak istiyorlarmış... Baylar, böyle bir tutuma, doğru ve içtenlikli denemez!

Siyasa alanında birçok oyunlar görülür. Ama, kutsal bir ülkünün belirtisi olan cumhuriyet yönetimine karşı, çağdaşlaşmaya karşı, bilisizlik, bağnazlık ve her türlü düşmanlık ayağa kalktığı zaman; özellikle ilerici ve cumhuriyetçi olanların yeri, gerçek ilerici ve cumhuriyetçi olanların yanıdır; yoksa gericilerin umut ve çalışma kaynağı olan yer değil...

Ne oldu baylar? Hükümet ve Meclis, olağanüstü önlemler almayı gerekli gördü. Takriri Sükun Yasasını çıkardı. İstiklal Mahkemelerini kurdu. Ordunun savaşa hazır sekiz, dokuz tümenini, ayaklanmaları yola getirmek için, uzun süre görevlendirdi. �Terakkiperver Cumhuriyet Partisi� denilen dokuncalı siyasal kuruluşu kapattı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
al bırde burdan yak
Süper Moderatör
Süper Moderatör
al bırde burdan yak


Erkek Yengeç Kedi
Mesaj Sayısı : 1022
Yaş : 36
Nerden : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
İş/Hobiler : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
Kişisel İleti : !!! Ne FArk Ederkİ !!!
Yaz. : Süper Moderatör
Ruh Hali : NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 Kizgin10
Points : 55955
Kayıt tarihi : 27/02/09

NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 Empty
MesajKonu: Geri: NUTUK - Büyük Eser   NUTUK - Büyük Eser - Sayfa 6 I_icon_minitimeSalı Mart 10, 2009 7:52 pm

CUMHURİYET DÜŞMANLARININ SON ALÇAKÇA GİRİŞİMLERİ



Sonunda, doğallıkla cumhuriyet başarı kazandı. Ayaklananlar yok edildi. Ama cumhuriyet düşmanları, büyük komplonun bittiğini kabul etmediler. Alçakça, son bir girişim yaptılar. Bu da, İzmir�de düzenlenen cana kıyma girişimidir. Cumhuriyet mahkemelerinin ezici eli, bu kez de, cumhuriyeti, cana kıyıcıların elinden kurtarmayı başardı.

YURTTA DİRLİK VE DÜZENLİK KURMAK İÇİN UYGULANAN OLAĞANÜSTÜ ÖNLEMLERİN OLUMLU SONUÇLARI



Sayın Baylar, durumun ağırlaşması üzerine hükümetçe olağanüstü önlemler alınması gerektiği yolundaki görüşümüzü ilk belirttiğimiz zaman, bunu iyi karşılamayanlar vardı.

Takriri Sükûn Yasasını ve İstiklal Mahkemelerini, zorbalık aracı olarak kullanacağımız düşüncesini ortaya atanlar ve bu düşünceyi aşılamaya çalışanlar oldu. Kuşkusuz, zaman ve olaylar, bu tiksinti verici düşünceyi aşılamaya çalışanları, utanacak duruma düşürmüştür. Biz, alınan olağanüstü, ama yasaya uygun önlemleri, hiçbir zaman ve hiçbir biçimde, yasa dışına çıkmak için araç olarak kullanmadık, tersine, yurtta dirlik ve düzenliği kurmak için uyguladık; devletin yaşamasını ve bağımsızlığını sağlamak için kullandık. Biz, o önlemleri, ulusun uygarlaşmasına ve toplumsal gelişmesine yararlı kıldık.

Baylar, aldığımız olağanüstü önlemlerin uygulanmasına gerekseme kalmadığı görüldükçe, onların uygulanmasından vazgeçilmekte duraksanmamıştır. Nitekim İstiklal Mahkemeleri, iş bitince kaldırıldığı gibi, Takriri Sükûn Yasası da, yürürlük süresi sonunda yeniden Büyük Millet Meclisinin incelemesine sunuldu. Meclis, yasanın bir süre daha yürürlükte kalmasını gerekli görmüş ise, kuşkusuz bu, ulusun ve cumhuriyetin yüksek yararları içindir. Yüksek Meclisin, bize zorbalık aracı vermek için bu kararı aldığı düşünülebilir mi?

Baylar, Takriri Sükûn Yasasının yürürlükte ve İstiklal Mahkemelerinin çalışmakta bulunduğu süre içinde yapılan işleri göz önüne getirecek olursanız, Meclisin ve ulusun güven ve inancının tam yerinde kullanıldığı kendiliğinden anlaşılır.

Yurtta yapılan büyük ayaklanma ve cana kıyma düzenleri ortadan kaldırılarak sağlanan dirlik ve düzenlik, kuşkusuz, kamuyu sevindirmiştir.

Baylar, ulusumuzun, giymekte bulunduğu ve bilisizliğin, aymazlığın, bağnazlığın, yenilik ve uygarlık düşmanlığının simgesi gibi görülen �fes�i atarak, onun yerine, bütün uygar ülkeler halkının kullandığı şapkayı giymesi ve böylece, Türk ulusunun uygar toplumlardan anlayış yönünden de hiçbir ayrılığı olmadığını göstermesi gerekiyordu. Bunu, Takriri Sükûn Yasasının yürürlükte bulunduğu sırada yaptık. Bu yasa yürürlükte olmasaydı yine yapacaktık. Ama, buna, yasanın yürürlükte oluşu da kolaylık sağladı denirse bu, çok doğrudur. Gerçekten, Takriri Sükûn Yasasının yürürlükte bulunuşu, kimi gericilerin kamuoyunu geniş ölçüde ağılamasına meydan bırakmamıştır. Gerçi bir Bursa milletvekili, bütün yasama görevi boyunca hiçbir zaman kürsüye çıkmamış ve hiçbir zaman Mecliste, ulus ve cumhuriyet yararlarını savunmak için bir tek sözcük bile söylememiş olan Bursa milletvekili Nurettin Paşa, yalnız şapka giyilmesine karşı uzun bir önerge vermiş ve bunu savunmak için kürsüye çıkmıştır. Şapka giyilmesinin, �temel haklara, ulusal egemenliğe ve kişi dokunulmazlığına aykırı işlem� olduğunu savlamış ve bunun, �halka uygulanmamasını sağlamaya� çalışmıştır. Ama, Nurettin Paşa�nın, ulus kürsüsünden alevlendirebildiği bağnazlık ve gericilik duyguları; en sonu birkaç yerde ve yalnız birkaç gericinin, İstiklal Mahkemelerinde hesap vermeleriyle söndü.



Baylar, tekke ve zaviyelerle türbelerin kapatılması ve bütün tarikatlarla, şeyhlik, dervişlik, müritlik, çelebilik, falcılık, büyücülük, türbe bekçiliği vb. gibi birtakım sanların kaldırılması ve yasak edilmesi de Takriri Sükûn Yasası yürürlükte iken yapılmış işlerdir. Bunlarla ilgili yürütüm ve uygulamaların, halkımızın, boş inanlara bağlı, ilkel bir topluluk olmadığını göstermesi bakımından, ne denli gerekli olduğunu çok iyi bilirsiniz.



Birtakım şeyhlerin, dedelerin, seyitlerin, çelebilerin, babaların, emirlerin arkasından sürüklenen ve alınyazılarını ve canlarını, falcıların, büyücülerin, üfürükçülerin, muskacıların ellerine bırakan insanlardan meydana gelmiş bir topluluğa, uygar bir ulus gözüyle bakılabilir mi? Ulusumuzun gerçek niteliğini, yanlış bir yolda gösterebilen ve yüzyıllarca göstermiş olan bu gibi adamların ve kurumların, Yeni Türkiye Devletinde, Türk Cumhuriyetinde daha da çalışmalarına göz yumulmalı mıydı? Buna önem vermemek, ilerleme ve yenileşme adına, en büyük ve düzeltilemez bir yanılgı olmaz mıydı? İşte biz, Takriri Sükûn Yasasının yürürlükte oluşundan yararlandıksa, bu tarihsel yanılgıyı işlememek için; ulusumuzun alnını, olduğu gibi açık ve temiz göstermek için; ulusumuzun bağnaz ve ortaçağ anlayışlı olmadığını tanıtlamak için yararlandık.

Baylar, ulusumuzun toplumsal, tutumsal, kısacası, bütün uygarlıkla ilgili iş ve ilişkilerinde verimli sonuçlar sağlayan yeni yasalarımız da, kadın özgürlüğünü güven altına alan ve aileyi sağlamlaştıran Yurttaşlar Yasası da bu sözünü ettiğim zaman içinde yapılmıştır. Şunu söylemeliyim ki biz, her araçtan, yalnız ve ancak bir ülkü için yararlanırız. O ülkü şudur: Türk ulusunu, uygar toplumlar içinde yaraştığı kata yükseltmek ve Türk Cumhuriyetini sarsılmaz temelleri üzerinde, her gün daha çok güçlendirmek; bunun için de, zorbalık düşüncesini öldürmek.

*



TÜRK GENÇLİĞİNE BIRAKTIĞIM KUTSAL ARMAĞAN



Sayın baylar, sizi, günlerce işlerinizden alıkoyan uzun ve ayrıntılı sözlerim, en sonu tarihe mal olmuş bir çağın öyküsüdür. Bunda, ulusum için ve yarınki çocuklarımız için dikkat ve uyanıklık sağlayabilecek kimi noktaları belirtebilmiş isem kendimi mutlu sayacağım.

Baylar, bu söylevimle, ulusal varlığı sona ermiş sayılan büyük bir ulusun, bağımsızlığını nasıl kazandığını; bilim ve tekniğin en son ilkelerine dayanan ulusal ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatmaya çalıştım.

Bugün ulaştığımız sonuç, yüzyıllardan beri çekilen ulusal yıkımların yarattığı uyanıklığın ve bu sevgili yurdun her köşesini sulayan kanların karşılığıdır.

Bu sonucu, Türk gençliğine kutsal bir armağan olarak bırakıyorum.

Ey Türk gençliği! Birinci ödevin; Türk bağımsızlığını, Türk Cumhuriyetini, sonsuzluğa değin korumak ve savunmaktır.

Varlığının ve geleceğinin biricik temeli budur. Bu temel, senin en değerli güven kaynağındır. Gelecekte de, yurt içinde ve dışında, seni bu kaynaktan yoksun etmek isteyen düşmanlar bulunacaktır. Bir gün, bağımsızlığını ve cumhuriyetini savunmak zorunda kalırsan, ödeve atılmak için, içinde bulunacağın durumun olanaklarını ve koşullarını düşünmeyeceksin! Bu olanak ve koşullar çok elverişsiz olabilir. Bağımsızlığına ve cumhuriyetine göz koyacak düşmanlar, bütün dünyada benzeri görülmedik bir utku kazanmış olabilirler. Zorla ve aldatıcı düzenlerle sevgili yurdunun bütün kaleleri alınmış, bütün gemilikleri ele geçirilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve yurdun her köşesine düşman girmiş olabilir. Bütün bu koşullardan daha acıklı ve daha korkunç olmak üzere, yurdunda, iş başında bulunanlar, aymazlık ve sapkınlık içinde olabilirler; hayınlık da yapabilirler. Dahası iş başında bulunan bu kişiler, kendi çıkarlarını, yurduna girmiş olan düşmanların siyasal erekleriyle birleştirebilirler. Ulus, yoksulluk ve sıkıntı içinde ezgin ve bitkin düşmüş olabilir.

Ey Türk geleceğinin gençliği! İşte, bu ortam ve koşullar içinde bile ödevin, Türk bağımsızlığını ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Bunun için sana gereken güç damarlarındaki soylu kanda vardır!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
NUTUK - Büyük Eser
Sayfa başına dön 
6 sayfadaki 6 sayfasıSayfaya git : Önceki  1, 2, 3, 4, 5, 6
 Similar topics
-
» 10. yıl marşı mp3+nutuk mp3+gençliğe hitabe mp3+istiklal marşı mp3
» En büyük 10 Komplo Teorisi
» OkunabiLen En Büyük Sayı
» Bir Büyük Aşkın Öyküsü
» ******'e Göre En Büyük İnsan...

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Yerli Mekan -- Mekanın Burası :: Genel Kültür :: Mustafa Kemal ******-
Buraya geçin: