Picus: Kendi adını kendin belirledin ve metafor yüklü bir kavram seçtin: ceza. Baban bile artık sana Ceza diyormuş. Bu ceza neye, kime? Bilgin nasıl Ceza’ya dönüştü?
Ceza: İlk başta adım aslında Bloody’ydi; Ceza’ya dönüşmesi daha sonralarıdır. O zamanlar biz kendi aramızda Freestyle dediğimiz doğaçlamalar yapardık ve ben herkesi cezalandırırdım, sözlerimle eleştirirdim, takılırdım. Bu tür mecazlı sözler, takılmalar vardır rap’in geleneğinde. Sözlerle yapılan bir savaş, bir tür spor da diyebiliriz. Rap dünyası içindeki hemen herkesin böyle lakapları olur, benimki de mecazi bir kelime olarak böyle. Ceza adı bana işte o zamanlardan kaldı.
Picus: Rap sanatçısı ve hayran kitlesi arasında başka müzik türlerinde olduğundan çok daha doğrudan, aracısız bir ilişki var. Rap sitelerine göz atarken, sohbetlerde çok sahiplenmeci, mesafesiz bir dil dikkatimi çekti. Bu çok güzel bir şey, peki olumsuz tarafları da oluyor mu? Kendini kimi zaman kısıtlanmış hissediyor musun?
Ceza: Biraz oluyor maalesef. Tabii müziğimi Türkiye’deki herkes için yapıyorum. Hatta dünyadaki insanlar da dinlesin istiyorum, onlar için de söylüyorum. Ama bazen sokakta sıkıntı yaşayabiliyorum. Herkesin değil ama fanatik bir şekilde davranan insanların sokakta imza almak ve fotoğraf çektirmek için toplaşmaları, tişörtümden çekiştirmeleri sıkıntı veriyor bazen. Müziğimden daha fazla şey beklemeleri bazen rahatsız ediyor, çünkü star hayatı hiç alışık olmadığım bir yaşam. Star gibi yaşıyorum, artık sokakta dolaşamıyorum. Bizim ülkemizde böyle bir şey var. Yapılan işten çok, işi yapanla ilgileniliyor. İnsanlar benim yerime müziğimle ilgilense, konserlere gelse, daha mutlu olacağım. Böyle bir sinerji beklentim var açıkçası. Elimden geldiğince bu durumu sokakta yüz yüze de konuşmaya çalışıyorum.
Picus: Rap’te Alman ve Amerikan ekollerinden söz ediliyor. Karakterleri nedir bu ekollerin, sen kendini hangisine yakın görüyorsun?
Ceza: Ben yaptığım müziği İstanbul, Üsküdar stili olarak görüyorum. Anadolu rap diyoruz, o şekilde anlatıyoruz. Almanya ve Amerika’nın yanında, Fransa’da Marsilya ve Paris stilleri vardır. İngiltere’de Doğu Londra-Batı Londra stilleri vardır. Ben de kendi müziğimi yapıyorum, dışavurumum bu şekilde.
Picus: 60’larda Amerika’da siyah toprak işçilerinin ayaklarından doğan bir müzik türünün -zaman içinde birçok değişiklik geçirerek- dünyanın birçok yerinde ve Türkiye’de hayranlar bulmasının temelinde ne yatıyor?
Ceza: Bu yalnızca rap için böyle olmadı. Caz, rock, blues gibi müzik türleri de bu geçiş dönemini yaşadı. Yavaş yavaş yayıldı ve tüm dünyayı sardı zamanla. Mesela Beatles grubu önce az insana ulaştı, başta yadırgandı; ama sonra milyonlar satmaya başladı. Kaçınılmaz bir şekilde yükseldi ve gerek maddi, gerek manevi olarak pastada yerini aldı. Şimdi de dünya müziğinde rap’in yükselme devri. En büyük paralar bu müzik etrafında dönüyor, reklâmlarda bu müzikler ve onu yapanlar kullanılıyor. Şimdi Türkiye’de de yükseliyor; çünkü gençler yıllardır hep aynı şeyleri dinlediler. Bizse dünya standartlarında müzik yapıyoruz, yaptığımız işi iyi yapıyoruz. Kendimizi iyi ifade edince, çok sayıda insan da kendinden çok şey buluyor müziğimizde.
Picus: Underground müzik yapanların aile geçmişinde olumsuzluklar var genelde. Rap’te daha yoğun gibi bu. Eminem’in annesiyle ilgili şarkısı var mesela; annesini gömüyor falan. Kötü bir çocukluk... Senin gerek kardeşinle, gerekse babanla arandaki diyalog çok güzel. Kardeşine destek çıkıyorsun, baban yaptığınız işi sahipleniyor. Yine de kuşağının sorunlarıyla empati kurabiliyorsun. Bir röportajında, aslında öfkeli biri olduğunu, müziğin olmasa kriminal olaylara karışabileceğini söylüyorsun, peki nereden bu öfke ve nereye yöneliyor?
Ceza: Bu biraz doğup büyüdüğüm yerle, Üsküdar’daki sert yaşamla ilgili. Hem muhafazakârlık bakımından, hem sokaktaki yaşam bakımından... Küçüklüğümde arkadaş ortamında, gençler arasında sürekli kavgalar olurdu. Beraber büyüdüğüm arkadaşlarımdan farklı yönlere gidenler oldu, karıştıkları işler yüzünden yaşamını yitirenler oldu. Ben bu tür şeylere bulaşmadım, sporla ve müzikle ilgilendim; ama yine de sürtüşmeler oldu. Yaşamın getirdiği şeyler stres yarattı bazen. Annemi kaybetmem çok etkiledi örneğin; kanserdi ve evde altı-yedi sene üzücü şeyler oldu, evdeki psikolojik ortam ağırdı. Şimdi biraz daha rahatlamış hissediyorum ama yine sinirli biriyim. Haksızlığa tahammül edemiyorum. En ufak bir şeyde bile haykırmak istiyorum ya da duygulandığım zaman kolayca ağlayabiliyorum. Duygusallık bende her zaman ön planda ve insanlar da müziğimde bunu hissedebiliyorlar.
Picus : “Arkam sağlamdır,” diyorsun ve arkadaş çevrenle ailene yaslanıyorsun. Rap sanatçılarında yakın zamana kadar suç örgütleriyle dirsek teması kendini hissettiriyordu. Kartel de böyle bir imaj çizmişti, ben yanlış okumadıysam tavırlarını. Ama sanırım bu durum artık değişiyor. Politik vurgu bakımından da rap’in sanki söyleyecekleri azaldı gibi. Sence evcilleşiyor mu rap, yoksa kabuk mu değiştiriyor?
Ceza: Şimdi dünyada dinlenen rap çilere bakınca böyleleri daha ön planda görünüyor. Neler var bunların yaptıkları, işte mesela sadece kızlar ve arabalar ya da suç dünyasını çağrıştıran kimi görüntüler. Ama baktığınızda hâlâ underground tavrını koruyan, devleti ve sosyal yaşamı eleştiren insanlar da var. Bu işi gerçekten severek yapan insanlarda bu duyarlılık boyutu sürüyor. Benim müziğimde de politik unsurlar var. Ama ben bunları sırf öyle olsun diye de yapmıyorum. Sosyal yaşama dair eleştirilerim, içimden gelen şeyler. Ben sırf bunları anlatmak için de rap yapmıyorum açıkçası. Sadece kızlardan, pahalı arabalardan, paranın dünyasından, kapitalizmin nimetlerinden söz edenler yine olacaktır. Tıpkı underground yanını koruyup insanlara dünyanın farklı yanlarından söz eden sanatçılar da olacağı gibi...
Picus: Holocaust’tan söz ediyorsun aynı adlı parçanda. Söylemek istediklerini söylemişsindir şarkında ama bunu bir durum olarak biraz daha açar mısın? Kime yönelik Holocaust ve kaynağı kim?
Ceza: Tüm rap çiler için geçerli bu. Benden daha iyi olmayıp da benden daha iyi olduklarını söyleyenler için.
Picus: Yani aynı sektör içinde, aynı müzik dünyası içinde olanlar için söylüyorsun. Holocaust denince benim aklıma bir iktidar erkiyle diğer insanlar arasında gerçekleşen bir olay geliyor.
Ceza: Ben böyle bir şey söylemeye çalışmıyorum.
Picus : “Sabah Bastı Geceyi” savaş karşıtı, zehir zemberek bir lirik. Bombalardan, ölen çocuklardan ve petrol içen patrondan söz ediyorsun; hepimiz anlıyoruz hangi savaştan söz ettiğini. Savaş, sanatçı dünyanda başka neler çağrıştırıyor?
Ceza: Özellikle yurtdışına çıktığımda, biraz da koyu tenli olduğum için problemler yaşıyorum. İlk kez 2002 yılında yurtdışına çıktım, İsveç’e gittim. 11 Eylül olaylarından önceydi ve o zaman çok farklıydı. Olaylardan sonra havaalanlarındaki uygulamalar ve yaklaşım değişti. Kurunun yanında yaş da yanar derler ya, artık sıradan insana da belli bir muameleyle davranıyorlar. Sokakta yürürken bile tuhaf bakışlar oluyor. Röportaj yapan gazeteciler bile önyargılı davranabiliyorlar. Hollanda’da bir gazete mesela rap söyleşisi gibi başladı, sonra işi başka taraflara çekmeye çalıştı. Ama ben bunlara fazla takılmıyorum; yine müziğimle ulaşabildiğim kadar çok insana ulaşacağım. Avrupa Birliği’ne girmişiz, girmemişiz, çok da önemli değil. Ben müziğimi yapacağım yine. İşin diğer boyutunda manevi yönden savaş beni fazlasıyla üzüyor. En son Mısır’daki otel bombalaması olayında ölen Bülent adlı genç benim arkadaşımdı. Bu kirli savaşa karşı olduğumuzu şarkı sözlerimizde söylüyoruz, çıktığımız konserlerde düşündüklerimizi anlatıyoruz bizi dinleyenlere.
Picus: Rap çiler arasında, folklordaki âşık atışmalarına benzeyen tatlı-sert sürtüşmeler oluyor. Bunların şiddet kullanımına varan örnekleri de görülüyor. Bir iletişim türü olduğunu anlıyorum ama kaynağı nedir bunun?
Ceza: Çok sert ve duygusal bir müzik olduğu için, yazdığınız şeyler içinizden gelen şeyler ve duygu var işin içinde. O nedenle biraz da hırs oluyor insanlarda birbirlerine karşı. Rap, pop ya da diğer müzikler gibi sakin bir müzik değil. Hep dışavurumcu, agresif ve bu, kişiliğe de yansıyabiliyor. Bazı insanlar da müziğini yaşayamadığı zaman şiddete başvurabiliyor. Ama biz her zaman müziğimizle karşılık vermeye çalışıyoruz. Türkiyeli gençliğin de terörizmden ve illegal olaylardan uzak durabilmesi için ideal bir yol hiphop, rap. İnsanlar hoş vakit geçirebilirler bu müziklerle. Tam içine girmeseler bile bir alternatif olabilir bu müzik onlar için. Biz hiphopu böyle görüyoruz; Amerika’da olduğu gibi albüm satışı ya da kız yüzünden çıkan kavgalar Türkiye’de yaşanmıyor ve olmayacaktır da...
Picus: Yurtdışında nasıl karşılanıyorsun? Türkçe rap yapan biri olarak nasıl algılanıyorsun, yabancı basından takip ediyor musun konser dönüşleri?
Ceza: Evet, olumsuzlukların yanında güzel şeyler de oluyor. Hiphop basını bizimle ilgileniyor, röportajlar yapıyor. Konserlerde Türk seyirciler de oluyor ama benim için yurtdışına açılmak bu değil. Ben yabancılara da dinletmek istiyorum müziğimizi. Yurtdışındaki konserlerde yabancı rap çilerle de çalışıyoruz. Hollandalılarla, Almanlarla, Amerikalılarla... Basının ilgisi genel olarak olumlu. Fatih Akın’ın filmi Crossing The Bridge’in galasına çağırmışlardı, orada çok güzel tepkiler aldık. Yabancı seyircilerin tepkileri de genellikle olumlu. Nasıl ki Eminem dünyanın her yerinde dinlenebiliyor, biz de Türkçe rap’i her yerde dinletmek istiyoruz. Öyle de oluyor; ulaştığımız her yerde dinleniyoruz, insanlar müziğimizi anlıyor, seviyor.
Picus: İstanbul’da çok güzel wallpainting ve grafiti örnekleri var. Sanatın müzelere ve galerilere sıkışmasına bir tepki gibi bunlar. Sokak sanatı hakkında ne düşünüyorsun? Sen hiç grafiti yaptın mı?
Ceza: Grafiti yapmadım, beceremem ben o kadarını ama break dans çalıştım bir ara. Etrafta güzel örneklerini görmek, bunları seyretmek hoşuma gidiyor. Grafiti yapan arkadaşlarım var. Aslında evet, rap ve hiphopu düşününce sokak sanatı olduğunu görüyoruz. Biz 96’da Kadıköy’de alt geçit tünelinde arkadaşlarımızla gidip, teybi falan koyup break dans yapıyorduk. Ayrıca Freestyle atışmalar da yapıyorduk sokakta... Zaten böyle başladı bizim serüvenimiz; kendi arkadaş çevremizde yaptığımız otuz-kırk kişilik partilerde söylüyorduk, şimdi tüm Türkiye dinliyor.
Picus: Kriminoloji, politika ve küfür tandanslı, kendine has bir dil kullanıyorsun. Nasıl geliştiriyorsun kendini, bu ara ne okuyorsun?
Ceza: Bence insanın en fazla bilmesi gereken şey sözlük, kendi dilinin sözlüğü. Ben merak ettiğim bir kelime, yerine koymak istediğim bir sözcük olunca sözlüğü açıp bakarım genellikle. Ansiklopedi, genel kültür kitapları okurum ve belgesel seyretmeyi çok severim. Onun haricinde çok fazla kitap okuyan birisi değilim. Babam gecede bir kitap okurdu. Balzac, Tolstoy, Brecht... Hepsi vardı kitaplığımızda. Ama okuma konusunda ben babama çekmemişim. Yine de olayları çabucak kavrayıp yansıtabiliyorum. Merak ettiğim bir şey olunca da açıp bakıyorum, araştırıyorum.
Picus: Birkaç hiphop mekânı biliyorum İstanbul’da, Beyoğlu’nda... Bu civarda sıkça gördüğümüz Kenyalılar falan takılıyor ama açıkçası pekiyi dans edemiyorlar. İyi Türkçe ve yabancı rap dinleyip sıkı dansçıları izleyebileceğimiz mekânlar biliyor musun?
Ceza: Ben kulüp ortamlarına hiç alışmadım. Öyle yerlere konser verirsek gidiyorum ancak. O nedenle pek bilmiyorum ama Rıddım varmış, Kemancıya yakın mesela. Sonra, Manastır diye bir yer var yine Beyoğlu’nda. Onun haricinde bazı yerler haftanın belli günleri hiphop yapmaya başladı. Yine de henüz öyle dört dörtlük bir yer bilmiyorum ama olacaktır, fazlalaşacaktır rap tarzı yerler.
Picus: Rap’le bu derece ilgilendiğini seni televizyonda görünce anlamış zaten...
Ceza: Evet, sürpriz olmuştu ona.
Picus: Fatih Akın seni siyasal müzik başlığı altında ele aldı. Diskografine bakınca bir dönem Türk-İslam sentezine yakın düşünceler görülüyor ama genel olarak belli bir politikaya angaje olmuş görünmüyorsun. Bu albümünde din sömürücülerini de eleştiriyorsun. Türkiye’deki politik ortam, özellikle sokaktaki politika hakkında neler düşünüyorsun?
Ceza: Evet, din adına yapılan terörist eylemleri kesinlikle yanlış buluyorum, benim dinim öyle bir şey değil en azından. Politikanın şu anda bir işe yaradığını düşünmüyorum Türkiye’de. Eskiden beri olan yanlışlıklar değişmeden sürüyor. Bir sanatçı bu düzenin çehresini ne kadar değiştirebilir, onu da pek kestirebildiğimi söyleyemem. Kesinlikle barış ortamının hâkim olması gerekiyor. Bölücülüğün bireysel olarak da, sosyal politik düzlemde de bırakılması gerektiğini düşünüyorum. Onun haricinde özgürlüğün çok önemli olduğunu düşünüyorum. İnsanların birbirine karşı saygılı olması gerektiği şeklinde anlıyorum ben bunu; kimin ne giydiğine, ne yediğine, ne dinlediğine karışılmaması gerekir.
Picus: Kardeşine bir albüm hazırlıyorsunuz, onun çalışmaları nasıl gidiyor? Sen de yeni albüm hazırlıklarına başladın, nasıl bir albüm olacak bu, nasıl bir konsept belirledin?
Ceza: Daha baştan bir şeyler planlamak,”Şöyle bir şey olsun,” demek çok zor; çünkü kayda girince benim bile beklemediğim şeyler çıkabiliyor ortaya. Bazen stüdyoda çalışırken bir parça çıkıyor ortaya, onun peşine düşüyoruz ve tamamlamadan bırakmıyoruz. Kelime çeşitliliği bakımından daha zengin olacak, eleştirel yanı daha güçlü olacak. Daha sert olacak eski albümlere nazaran. Ama benim için Med Cezir’in de, Meclis’in de yerleri çok ayrıdır kesinlikle. Her yaptığımız iş bir öncekinden daha iyi olsun diye uğraşıyoruz, bu da öyle olacak. Bir yandan da Ayben’in albüm çalışmaları sürüyor. Bence Türkiye’deki en başarılı kız MC’lerden birisi kendisi. Bir aksilik olmazsa, iki albüm de bu sene içinde çıkacak inşallah.
Picus. Söyleyemediğin Türkçe tekerleme var mı?
Ceza: Sorulduğu zaman bir iki uğraşıp hepsini söyle biliyorum, klasik şeyler hep, yeni bir şey duymadım. Bir tane vardı ama nasıldı... Âdem madene gitmiş, Âdem madende badem yemiş, Âdem madem madende badem yemiş... Böyle bir şey işte, yeni duydum.