Biz, binde bir karsımıza çıkan dostluk,
arkadaşlık fırsatlarını ne yapıyoruz?
Akşamüstünün bir saatinde
yorgun gövdemizi
yaslayıp mırıl mırıl konuşabileceğimiz,
omzumuza dolanan bir kolun, başımızı
yaslayabileceğimiz bir omuzun, belimizi kavrayan
bir elin, uzun yollara dayanıklı aşkların sahibi
karşımıza çıktığında tanıyabiliyor muyuz onu,
değerini biliyor, biricikliğini,
benzersizliğini anlayabiliyor muyuz?
Karşımıza zamansız çıkmış insanları yolumuzun
dışına sürerken bir gün geri dönüp onu deliler
gibi arayacağımızı hiç hesaba
katıyor muyuz? Hayat her zaman cömert davranmaz
bize, tersine çoğu kez zalimdir, her zaman ayni
fırsatları sunmaz, toyluk zamanlarını ödetir.
Hoyratça kullandığımız arkadaşlıkların,
eskitmeden yıprattığımız
dostlukların, savurganca harcadığımız
askların hazin hatırasıyla yapayalnız kalırız
bir gün…
Bir akşamüstü yanımızda kimse olmaz, ya da
olanlar olması gerekenler değildir. Yıldızların
bizim için parladığını göremeyen
gözlerimiz, gün gelir hayatımızdan kayan
yıldızların gömüldüğü maziye kilitlenir.
Kedilerin özel bir anini yakalamak gibidir kendi
hayatımızdaki olağanüstü anları ve olağanüstü
kişileri yakalamak. Bazılarının
gelecekte sandıkları 'bir gün' geçmişte
kalmıştır. 'Nasıl olsa ileride bir gün tekrar
karşıma çıkar’ dediğiniz kişi tam da
o gün bu zalim şehri terk etmiştir, bos yere bu
sokaklarda aranırsınız…
Birlikte olduğunuz, tanıdığınız insanların,
dostlarınızın, arkadaşlarınızın değerini ne
kadar biliyorsunuz, ne kadar farkındasınız,
hiç düşündünüz mü?