F TİPİ nin kralıydı ALCATRAZ.
öldürülmeden önce, gardiyanların bahsi üzerine gladyatör misali dövüştürülen mahkumlar, yataklarına zincirlenen hamile kadınlar, yüzlerine yakıcı maddeler dökülen, yerlerde sürünene değin elektrik şoku verilen insanlar.... dikenli tellerin, çift parmaklıklı pencerelerin ardında ölümlerini bekleyen umutsuz, kederli yüzler... işte bunlar birçoğumuzun filmlerden bildiği, mahkumların korkulu rüyası, alcatraz cezaevi ile özdeşleşmiş kavramlar. san francisco körfezi'nde, dört bir yanı serin, kirli, karanlık sularla çevrili, mahkumlarının kurtuluş hayalleriyle yaşadığı, bir nevi cehennemin yeryüzü versiyonu...
1848 yılında abd'nin hakimiyeti altında giren alcatraz adası, önceler san francisco'yu koruma amacıyla bir karargah olarak kullanılmaya başlar. oldukça iyi bir şekilde silahlandırılan ada, bir kale görevi görmesinin yanında, askeri cezaevi rolünü de üstlenmektedir. seksen yıl boyunca askeri amaçlı kullanılan alcatraz, 1934 yılında federal cezaevine dönüştürülür. yeni cezaevi, maksimum güvenlikle korunmakta, san francisco'nun soğuk suları bu kez ülkenin en azılı mahkumlarının adadan ayrılmasını önleyecek bir bariyer görevi görmektedir artık. böylece, ülkenin tüm cezaevlerindeki en başedilmez, en azılı, en korkulan mahkumların buluşma noktası olur alcatraz.
1576 mahkum kapasiteli cezaevindeki uygulamalar dillere destandır. bütün mahkumlar için sadece dört hak vardır. yemek, giyecek, yatak ve sağlık bakımı. tabii bunların ne şartlarda olduğunu da tahmin etmekte zorlanmıyorsunuzdur. bunun dışındaki her şey, ayrıcalık sayılmakta; çalışmak, ziyaretçi kabulü, müzik, resim gibi sanatlarla uğraşmak ve hatta cezaevi kütüphanesine giriş bile ancak beş yıl sonra mümkün olmaktadır. tabii, mahkum bu süre içinde 'iyi halini' muhafaza edebilmeli. monoton geçen hayatın etkisi ile bir nevi uyuşan mahkumların başka bir cezaevine transfer olması bile sadece bir hayalden ibarettir.
disiplin, disiplin ve yine disiplin... mahkumların numaralarla isimlendirildiği, yıkatacakları çamaşır sayısından, mektuplarda kullanacakları kelimelere değin her şeyin önceden belirlendiği bir esir kampı niteliğindedir, alcatraz.
ülkenin en azılı mahkumları burada olunca, içlerinde ünlüler olmaz mı gibi sorular gelmiyor değil akıllara. aralarında al capone, george kelly, alvin kapris ve "kuşadam" lakaplı robert stroud'un da bulunduğu pek çok tanınmış isim konuk olur buraya.
kuşkusuz mahkumların içinde en ilgi çekici olanı kuşadam stroud'dur. kansas'taki cezaevinde mahkumiyetini sürdüren stroud, burada bir gardiyanı öldürür ve ömür boyu hapse mahkum edilir. leavenworth cezaevi'nde 30 yıl boyunca kalan stroud, kuşlara merak salar ve bu konuda yaptığı araştırmalarla cezaevinden destek görür. kanarya ve hastalıklarıyla ilgili iki kitap yazan kuşadam, aslında bilimsel araştırmalarda kullanmak için izinle aldığı tüm maddeleri, bira yapmakta kullanmakta, yaptığı biraları da kuş kafeslerinde saklamaktadır. yıllar sonra farkedilen kuşadam, 1942 yılında alcatraz mahkumları arasında yerini alır ve hayatını burada noktalar.
kuşkusuz, hırsızlık, adam kaçırma, kaçakçılık ve kadın ticareti gibi pek çok işe bulaşan al capone da alcatraz'dadır. federal bir cezaevinde, halı kaplı odası, sayısı kısıtlanmayan ziyaretçileri ve parası cezaevi tarafından ödenen telefonuyla mahkumiyetini sürdüren capone, adamları tarafından buradan kaçırılmaya çalışırken yakalanır. alcatraz'a sevkedilen capone'u bambaşka bir hayat beklemektedir artık. o da artık diğer mahkumlar gibi sabahları yedide uyanmakta, hücresini toplayıp sabah eğitimlerine katılmaktadır. alcatraz'ın politikası bellidir, mahkumlar arasında en ufak bir ayrıcalığa tahammül yoktur. yüksek sesle konuşmanın, başka hücrelere girmenin yasak olduğu, mahkumların banyolarda kalış sürelerinin bile dakikalarla sınırlandırıldığı alcatraz, elbette al capone için oldukça farklıdır. üstelik bu yeni evinde eskiden olduğu gibi kendine hizmet eden gardiyanlar yerine; sert, soğuk, kimilerine göre işkence meraklısı insanlar karşılamıştır o'nu. bir süre sonra frengi hastalığına yakalandığını öğrenir al capone, fakat teşhise inanmayıp tedaviyi reddeder. hastalığın ilerlemesi üzerinde beyninde ciddi hasarlar oluşan mahkum, hastaneye kaldırılmak zorunda kalınca cezaevinden ayrılır, bir süre sonra da hayatını kaybeder.
bu derece yoğun güvenlik önlemleri alınmasına rağmen, adadan kaçış teşebbüsleri de eksik olmaz. alcatraz adası, cezaevi olarak kullanıldığı 29 yıl içinde 34 mahkumun 14 ayrı kaçış denemesine sahne olur. bu mahkumlardan 23'ü yakalanır, 6 tanesi ise yakalanmak istenirken öldürülür. 2 mahkum boğularak ölürken, kaçan 5 mahkumun kaderleri meçhul olarak kalır. mahkumların her birinin ayrı hücrelerde kaldığı, sadece yemek zamanında birbirleriyle iletişim kurabildikleri bir ortamda kaçışın planlanıp uygulamaya konulması bile yıllar alabilmekte, kaldı ki bu kaçışın başarıyla sonuçlanması da imkansız gözükmekteydi.
alcatraz'ın ilk büyük firar hikayesi 1937 yılında gerçekleşir. theodore cole ve ralph roe adlı iki mahkum pencere boşluğundaki demirlere tırmanarak denize ulaşmayı başarırlar. cezaevinde ilk defa böyle bir firar gerçekleşmiştir, tüm çabalara rağmen cole ve roe bulunamaz, kayıp oldukları ve öldükleri varsayılır.
1946 yılı ise başka bir önemli olaya sahne olur. alcatraz savaşı olarak da bilinen bu olay altı mahkumun kontrol odası anahtarlarını ele geçirmesiyle başlar. bu şekilde diğer hücrelerin anahtarlarını ve silahları ele geçirmeyi başaran mahkumlar tek bir şeyi düşünmemiştir. dış kapıyı kitlemek için gerekli anahtara sahip değillerdir. görevliler tarafından kısa sürede farkedilen mahkumlar, hücrelerine dönmek yerine silahlı mücadeleyi tercih ederler. iki gün süren çatışmada mahkumların üçü ölürken, iki güvenlik görevlisi de hayatını kaybeder, 18 görevli ise yaralanır. yakalanan üç mahkumdan ikisi ise görevlilerin ölümüyle suçlanarak gaz odasında öldürülürler.
adada yaşanan olaylar kamuoyunun dikkatini çeker, amerikan halkı tüm mahkumların kabusu olan adayı merak etmektedir. 1962 yılında ise cezaevinin en gizemli kaçışı gerçekleşir, kaçış planları yapan üç mahkum, gazete, boya ve gerçek insan saçından yaptıkları maddeleri geceleri yataklarına bırakıp, tünel kazımına başlarlar. hücrelerinin arka duvarını yıkıp yerine mukavva parçaları yerleştiren, oradan da duvarın arkasında bulunan su borularına tırmanan john, clarence ve frank adlı mahkumlar, daha sonra lağım sularının arasından geçerek denize ulaşır. cezaevi yağmurluklarını can yeleği olarak kullanan üçlünün san francisco sularında uğradıkları akibet hala bilinmiyor. tek ipucu ise haftalar sonra bulunan can yelekleri ve tanınmayacak hale gelmiş cezaevi üniformalı bir erkek cesedidir. diğer iki mahkumun yaşadığına dair söylentiler uzun süre amerika'yı meşgul eder ve ünlü oyuncu clint eastwood'un başrolünü oynadığı 'alcatraz'dan kurtuluş' adlı bir film çekilir. filmin oldukça ses getirmesi üzerine kaçakları bulma amacıyla geniş kapsamlı bir operasyon gerçekleştirilir. olaydan dört yıl sonra, san franciscolu bir gazeteci mahkumların yaşıyor olduklarını iddia etse de, iddiayı kanıtlayacak en ufak bir ipucu bulunamaz. kimi söylentilere göre ise cezaevinin çevresi köpekbalıklarıyla çevrilidir ve buradan karşıya yüzmek imkansızdır.
bunca zorlukla hücrelerinden çıkmayı başarabilmiş mahkumların hayatta olup olmadıkları hala bilinmiyor, köpekbalıklarının bu bölgede yaşamadıkları kabul edilse bile, dondurucu soğukta, neredeyse iki kilometrelik bir mesafeyi yüzmek kondüsyona dayalı bir çaba gerektiriyor. oysa ki mahkumların hapishane koşullarında gerek beslenme gerek kondüsyon açısından zayıf oldukları bilinen bir gerçek. 1934 yılından itibaren yapılan, körfezi yüzerek geçme denemelerinden üç tanesi başarı ile sonuçlansa da, eşit olmayan koşullar mahkumların da aynı başarıyı gösterebilme ihtimalini zayıflatıyor.
kuruluşundan 29 yıl sonra, 1963'te, her ne kadar ülkenin en azılı mahkumlarını suç işlemekten uzak tutmayı başarmış olsa da alcatraz cezaevi kapatılır. cezaevinin kapanışı olaylı firardan hemen sonra gerçekleşse de asıl neden maliyetin yüksek olmasıdır. körfezde izole halde bulunan adaya, her gün ulaştırılması gereken yiyecek, içecek ve diğer malzemelerin tutarının ülkedeki diğer cezaevi masraflarının üç katı olması cehennemin sonunu getirir.
cezaevinin kapatılmasından sonra halka açılan ada yılda, 750.000 ziyaretçiyi kendine çeken turistik bir alan haline getirilir. pek çok insanın kabusu olan ada, artık hücrelerini sergilemekten çekinmiyor. konumu, kötü koşulları ve meşhur firarları ile korku ve gizemin sembolü haline gelen alcatraz, umutsuzluğunu kurtuluş düşleriyle parçalamaya çalışan insanların mezarı olsa da, şimdilerde kendini affettirmeye çalışırcasına ziyaretçilerine gülümsüyor. mahkumlarının umutsuzluk kelimesini kendilerine parola seçtiği karanlık kale, artık geçmişinden utanç duyuyor.
firar edilmesi imkansız denilen alcatraz'dan 12 haziran 1962 de frank lee morris, john william anglin ve clarence anglin isimli mahkumlar kaçmayı başarmıştır. (gesto)